Yufka dükkânından başrolle uzanan bir başarı öyküsü…

Zehra Güneş 24 yaşında. Kendisini sinema aşığı, işkolik, hedefinin peşinden giden bir kadın olarak tanımlıyor. İyi bir oyuncu ve senarist olma en büyük hayali… 2020 yılında Üsküdar Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema ile Reklamcılık bölümlerini başarıyla tamamlayan Güneş, sinema alanındaki başarılarıyla dikkat çekiyor. 12 yaşında yufka dükkânında başladığı iş hayatını şimdilerde sinema sektöründe sürdürüyor. Kimi zaman bir figüran oldu, kimi zaman ise bir gölgeyi oynadı ama hiçbir zaman pes etmedi. İşine olan tutkusuyla bugüne kadar birbirinden değerli birçok projede yer aldı. Son olarak Cumhurbaşkanlığı için çekilen öğretmenler günü projesinde başrolde canlandırdığı öğretmen karakteriyle dikkatleri üzerine çeken Güneş ile Üsküdar Haber Ajansı olarak sizler için bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar dileriz.

- Röportajımızı kabul ettiğiniz için öncelikle sizlere çok teşekkür ederiz. Öncelikle çok kısa sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba, ben Zehra Güneş. 24 yaşında, yengeç burcu,  sinema aşığı, işkolik, hayalperest, türlü stratejilerle hedefinin peşinden giden bir kadınım. Sohbetimizin sonunda ne demek istediğimi anlayacaksınız.

- Kendinizi sinema aşığı ve iş kolik olarak tanımlıyorsunuz? Ne kadar süredir bu şekilde hissediyorsunuz?

İşkolik olmamı 12-14 yaşlarımda bir yufkacıda yarım gün 5 TL, tam gün 10 TL’ye çalıştığım günden beri; sinema aşığı olmamı ise 2014 yılında Zeyna arkadaşımın annemin telefonundan bana ulaşıp “Zehra, oyuncu olmak ister misin” sözünden sonra bıkmadan 12-16 saat figüran olarak çalıştığım günlerden beri. Tabii o sıralar herkesi de (evdekiler) ikna etmeye çalışıyorum falan…

- Sizin için çalışmak tam anlamıyla neyi ifade ediyor?

İşimi sevdiğim için tatile de çıksam, arkadaşlarımla kafa dağıtmaya da çıksam sinema ve iş hep baş temam oluyor. Dışarıdan sıkıcı görünüyor olabilir ama bana hiç öyle gelmiyor belki de sevmemin yanı sıra alıştığım için de olabilir bilemiyorum. İşimin her birimi her zerresi emek dolu. Hep söylerim yine söylüyorum sinema film sektöründe çalışanlar kazandıklarını gerçekten kuruşu kuruşuna hak ediyorlar. Puzzelın parçaları gibi. Ekip işi ve çokça emek. Bunun sonucunda ortaya başarılı bir “şey” çıkarmak, 12 saat yorgunluğun o an yok olması demek. Bunu “Mevlana’nın hayatı” nı çekerken çok derinden yaşamıştım. Hayatımın en zor koşullarında -27 derece soğukta dizi çektik. Yemek arasında çektiğimiz kadarını teaser olarak izledik ekipçe. Ne soğuk, ne yorgunluk, ne sinir, ne stres… 10 saat daha çalışabilirdim. Psikopatça dimi. Belki, evet biraz olabilir. Haklısınız psikopatça!  Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Muhteşem yorulduğun bir projeden çıkınca insanlar tatil yapmak ister. Yani normal insanlar. Ancak benim tatil rekorum 2 gün. Ardından hoooop bunalım. Şıpppp iş al, kendine gel.  

- Hayat hep kazanmak değil, çoğu zaman da kaybetmek üzere kurulu… Böyle durumlarda motivasyonunuz ne oluyor?

Ahhh ah… Bu çoook derinden etkileyen bir soru. Çünkü ben kazanmaktan çok kaybettim. İş anlamında yani yanlış anlaşılma olmasın… Neyse. Ben yengeç burcu olduğum için çoğu zaman hatta her zaman olaylara duygusal yaklaşırım. Böyle yaklaştığım için çok duygu iniş çıkışlarım oluyor. Çünkü burada tek sorun çektiğin bir audıtıon ( deneme filminde) onaylanmamış olman değil. Asıl problem ailene, çevrene sürekli açıklama yapmak durumunda hissetmen. Kendini ikna ettin bir umuda. Yetmiyor. Çevreyi geçtim aileni de ikna etmen gerekiyor. Haftada en az 4 kere ve en az 5 deneme filmi çekiyorum ışıklı tripodumla. Sürekli sürekli çek ezber yap ışığı ortamı ayarla ev zaten kalabalık. Artık evde dalga konusu olmaya başlıyorsun. Bu çok rahatsız edici bir durum. Biliyorsun doğru zamanda doğru karakteri bulacağına ama sürekli hevesin kırılıyor o ya da bu sebepten. Sorudan çok koptum pardon… Motivasyonum tam anlamıyla şöyle oluyor; düşüşteyken ilk gün bir salarım kendimi. Üzülürüm çok dolduysam ağlarım. Sonra benimle aynı zamanda sektöre giren ama gerçekten oyunculuğu rezalet oyuncu olan çevreme göz gezdiririm. Sonra bunlar yapıyorsa ben nasıl kendimi gösteremiyorum diye hesap sorarım kendime. Daha çok deneme çekimi yapıp kamerada mimiklerimi kontrol etmeye çalışırım. Oyunları gönderirim, sürekli haber alacağım kanallar üretirim kendime. Onaylanma olasılığımı arttırırım. Kaybedince bile üretiyorum.

- İnsanların yaşamında dönüm noktaları vardır, öyle bir noktanız ya da noktalarınız oldu mu?

Evet hem de çok oldu. Genel olarak dönüm noktalarım bir kavga sonucunda oluyor. Haksızlığa gelemeyen otoriter tavrımdan kaynaklanıyor. En etkili olanı ve oyunculuk kariyerimde beni ileri taşıyan bir olay anlatayım. İsmi lazım değil bir dizide ekip başı olarak çalışıyordum 16-17 yaşlarımda. Setteki yardımcı yönetmen benim sete yönlendirdiğim yardımcı oyunculara “Koyunsunuz” demişti. “Koyun gibi durun sahnede” Bunu 3-5 defa tekrarlamıştı. Ve benim artık bir şey yapmam gerekiyordu ama çocuktum da korkuyordum. En son dayanamadım ve ağzımdan “Pardon” kelimesi çıkmıştı. Devamını getirmem gerekiyordu. Üstüme yürümüştü setin ortasında. Bana da koyun demişti. Ben de kendisine biraz ağır tepki göstermiştim ama hak etmişti. Sonra ağlayarak seti terk etmiştim. Çıkışta bir cast direktörü görmüştü ve o gün ben ilk profesyonel audıtıonumu çekmiştim. He bir de insanların 40 TL için onurundan vazgeçtiklerini görmüştüm o gün. Savunduğum arkadaşlar benimle gelmemişti. Neyse, yine olsa yine yaparım.

- Hem iyi bir oyuncu hem de iyi bir senarist olmak istediğinizi belirtiyorsunuz. İkisi bir anda mümkün olabilir mi?  

Bunun çok başarılı örnekleri var. Yönetmen aynı zamanda senarist ve oyuncu.  Hiçbir şey imkânsız değildir, hiçbir şey. Sadece evren çabaladığınızı ve inandığınıza ikna olsun!

- “Müthiş bir oyuncu, yazar, yönetmen olsam da gidecek, görecek çok yolum var diyorsunuz.” Eğitimin önemine inanıyorsunuz. Hangi eğitimleri aldınız ve bu bağlamda neleri hedefliyorsunuz?

İşin mutfağında, pratikte verilen eğitimin kölesi olurum. Hepsi o kadar değerli ki. Maalesef ülkemizde eğitim konusunda hep çok üzgün ve eleştirel oldum. Alabildiğim tüm eğitimleri almaya çalıştım iletişim anlamında. Kariyer anlamında ise;

Medya Sanat Merkezinde tiyatro, senaryo eğitimi aldım.

Üsküdar Üniversitesi’nde Ayşe Olcay hocamızdan Diksiyon eğitimi aldım. (İnanılmaz bir eğitim.)

Ayhan Özen yönetmenimden İleri oyunculuk eğitimi aldım.

Oyuncu kartımda at kılıç dövüş eğitimleri bir yana saydıklarımın olması zaten beni profesyonel bir oyuncu adayı olarak göstermesine yetiyor.

- Üsküdar Üniversitesi maceranızı da dinlemek isteriz. Nasıl burayı tercih ettiniz, okul dönemini nasıl geçirdiniz?

Ben Üsküdar Üniversitesinden habersizdim. Babam buldu açıkçası metroya da yakın bizim eve de yakın diye. İstediğim bölümün ikisi de vardı. Reklam ve sinema bölümü. O şekilde yazıldım. Üniversitedeki halimi bir ben bilirim bir de Can Diker hocamız. Şu an düşününce ben de vay bee diyorum. Reklam tasarımını ana dal olarak yaptım. Sonra farklılık istedim Sinemadan da Çift Anadal yaptım iyi ki de yapmışım! Masa başında ders çalışmayı bıraktım her fırsatta yazdığım ya da ekipçe yazdığımız kısa senaryoları çekmeye başladık. Bu sırada her fırsatta Can Diker hocamızın odasında buluyordum kendimi. Hocamız da kolay kolay beğenmiyordu ki. Sürekli yeni güncel senaryolar getirip bravo demesini bekledim. Hatırlamıyorum belki bir ara demiştir. Üniversitemin hakkını yiyemem. Hocalarım/Öğretmenlerimi çok seviyordum artık meslektaş gibi olduk bir zaman sonra. Ve istediğim zaman istediğim kadar ekipman alıp her fırsatta film çekiyordum. Okuluma  araştırma alanında ödül getirdim ekipçe ancak film konusunda getirememiştim. O ukde kalmıştı. Film çekemedim ama projelerde oyuncu olarak yer alıyorum bu da bir nebze rahatlatıyor içimi. Daha nice projelere…

- Bir röportajınızda ‘sinema benim kaderim’ diyorsunuz? Kişilerin bulundukları alanları bu yönde içselleştirmesi nasıl mümkün olabilir? 

Üniversite sınavına hazırlanırken sektöre ara vermeyi hatta bırakmayı düşündüm. Çok uzun zaman geçmeden tekrar sektörün kıyısında köşesinde buldum. Sonra sektörün içinde; klip çekiminde, üniversitede bölümümün tanıtım filmi yüzünde, setlerde, senaristlerin, yazarların, yapımcıların yanında buldum. Anladım ki sinema benim kaderim. Bu sefer ben, bırakmayı düşünmedim sinema beni bırakmadıkça. İnsan, sevdiğini bırakır mı hiç?

- Yer aldığınız projeler ve son olarak Cumhurbaşkanlığı Öğretmenler Günü videosunda yer aldınız? Bu projelerle ilgili de paylaşımda bulunmak ister misiniz?

Özet olarak;

  • E-bebek ile 10 bölümlük reklam anlaşması yapmıştım.
  • Çetmilli KaraAli  (Valiliğe çekilen 30 Ağustos filmi) – Mesut  Gengeç yönetmenliğinde
  • İzmir’in İşgali – Mesut Gengeç yönetmenliğinde
  • Aşkın Ömrü sinema filmi
  • Fedakar İmaj filmi – Bünyamin Yaşar yönetmenliğinde

Özellikle son yer aldığım proje Fedakar imaj filminin yeri benim için çok farklı. Teknik ekiple daha önce kamera arkasında çalışmıştık ve o gün oraya başrol olarak gitmek herkesi şaşırtmıştı. Beni de. Çok güzel bir deneyim oldu benim için. Ve değer verdiğim emeği geçen öğretmenlerimin gününü yer aldığım projeyle kutlamak da ayrı bir mutluluk verdi. Bu fırsata layık gördüğü için… Önce Hakan Yıldız’a sonra ise muhteşem filmimizi yöneten Bünyamin Yaşar, Seyit Giden’e teşekkür ederim.

-  Yürüdüğünüz, bulunduğunuz alanda kariyer planı olan arkadaşlarınıza neler önerebilirsiniz?

Şartlar değişti, ben değiştim, çok şey değişti ama şu cümlelerimin arkasında yatan düşüncelerim hiç değişmedi. Bakınız ve lütfen önemseyiniz.

Farkındayım, düşündüğünüz ve farklı olduğuna inandığınız fikirlerin çoğunu daha önce yapmışlardır. Bilmem kaç defa yarışmalara katıldınız; ama sizin projenizden daha vasat projeler dereceye girdi. Bırakmayın! Üretmeyi, çekmeyi, yazmayı, karalamayı bırakmayın; çünkü ben de bırakmadım ve bırakmayacağım. Bırakmayın; çünkü rahatsız olduğunuz konularda siz daha iyi olabilesiniz. Kendi senaryonu yazmazsan beğenmediğin filmlerle yaşamak zorunda kalırsın. Sinema ya da herhangi bir sektör için “Tanıdık olmazsa olmuyor bu işler.” demeyin. Bunları düşünmeye ayıracak vaktinizi pratikte somut bir şeyler üreterek harcayın. Gerçekten etkisi daha fazla oluyor. Hiçbir işi küçümsemeyin. Yürüyen gölge oldum, sanat asistanı (hamal) oldum; ama sektörde insan tanıdım. Yapımcı, yönetmen tanıdım ve tanıştığım bir yapımcı için “Hannas 2” adlı korku filminin hikâyesini yazdım. Mesut Gengeç ile tanışıp (Yapımcı/Yönetmen) projelerini birlikte hem kamera arkasında destek verip hem de her fırsatta projelerinde neredeyse kendi karakterimi kendim seçeceğim. Kostüm olarak çalıştığım projenin yapımcısı Hakan Yıldız’ı tanıyıp Cumhurbaşkanlığına çekilen öğretmenler günü projesinde başrol olarak yer aldım. Gerisini siz düşünün. Bir de lütfen bir duruşunuz olsun. Sektör zaten karışık ve tuhaf. Kendiniz olun. Hiçbir şey düşündüğünüz kadar imkânsız ve uzak değil size. Siz istediğiniz ve isteğiniz doğrultusunda harekete geçtiğiniz kadar yakınsınız. Hak etmeyen insanlara fırsat vermemek için bile o adımı atmaya değer.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)