Prof. Dr. Tarhan: “Hekimlerin mikro mimikleri bile önemli”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan konuk olduğu Instagram canlı yayınında “Hasta Psikolojisi” hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Moderatörlüğünü Necmettin Erbakan Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Âdem Küçük ’ün üstlendiği programda Tarhan, kronik hastalıkların hasta psikolojinde etkilerine değinerek; “Hekimler olarak özellikle ağır hastalarda, hasta yakınlarıyla iletişim kurarken mikro mimiklerimize dahi dikkat etmeliyiz. Kronik hastalığı olan çocuklarda özellikle anne babalar hekimin yüz ifadesi, beden dili, ses tonu, eşik altı vurgularından sonuca varabiliyor. Bu sebeple hastaları usanmadan açık, şeffaf bir şekilde dürüstçe bilgilendirmeliyiz.” dedi.
“Kronik hastalıkların kabul edilmesi uzun yıllar alabiliyor”
Romatoloji Kliniği ınstagram yayını üzerinden gerçekleştirilen programda hastanın kronik rahatsızlığını ilk defa öğrendikten sonra verdiği tepkinin öneminde dikkat çeken Tarhan, hastalığı kabul etmemenin ciddi bir sorun olduğunu dile getirdi. Tarhan; “Bazı hastalık grupları kronik oluyor. Hastalar başlarda haklı olarak kronik bir hastalığı kabullenmekte zorlanıyorlar. Genelde yaşını almış hastalar; ‘Bu yaşa kadar geldim hiç hastalığım olmadı bu hastalık nereden çıktı.’ diye düşünürken, genç hastalar ise ‘Henüz çok gencim niye böyle bir hastalık başıma geldi.’ şeklinde yakınabiliyor. Fakat kronik hastalıkların yaş sınırlaması yoktur. Vücudumuzun ileri yaşlarda da genç yaşlarda da işlevselliği ve fonksiyonu bozulabilir. Tıbbi hastalıklarda kişilerin hastalığı kabullenmemesi ciddi bir sorun. Hastalığı öğrendiğinde hastalarda ilk olarak bir travma meydana geliyor. Genellikle ilk başta hastalığı reddederek protesto ederek, kabul etmiyorlar. Fakat zamanla gerçek olduğuna dair somut deliller görünce ikinci aşama olarak depresyona varan bir süreç yaşanıyor. Üçüncü aşama ise sanki ölümle bir pazarlık başlıyor ve hastalığa dair önlemler türlü bahanelerle erteleniyor. En sonunda kabullenme ve hastalığa göre bir yaşam sürme ortaya çıkıyor. Fakat bazı insanların bu süreci atlatması çok uzun zaman alabiliyor. Bu yaşam felsefesiyle ilgili bir durum.” dedi.
“Kronik hastalıkların tedavisinde önemli olan hekimliğin bilim yönü değil sanat yönü”
Kronik hastalıkların hastaya açıklanmasında büyük incelikler olduğunu aktaran Tarhan, bir doktorun bilge sanatkâr edasıyla hastasına bu durumu açıklaması gerektiğini aktardı. Tarhan; “Hekimliğin sadece bilim yönü yok, sanat yönü de var. Kronik hastalıklarda önemli olan bir hekim mesleki olarak bilgeleşmiş, ustalaşmış ve sanatkâr gibiyse işin içine estetik ve derin düşünceyi katmışsa karşına hastayı alıp bir anda söylemiyor. İlk olarak hastayı zihinsel açıdan hazırlıyor, hastalığın artı ve eksilerini ifade ediyor. Kronik hastalıklardan korkmayalım. Eğer hayatımızı hastalığa göre tanzim edersek, onunla yaşamayı öğrenirsek hiç sorun çıkmaz. Kronik hastalıkların çoğu diyabet gibi hastalıklar ve onunla yaşamak sanıldığı kadar zor değil. Fakat onunla yaşamak deyince bir yılanla aynı odada kalmak gibi düşünebiliyor insanlar. Hâlbuki onunla yaşamak derken savunma ilişkisine girmemek, ona karşı savaşmamak gerekiyor. En çok yapılan hatalardan biri hastalığı düşman gibi görmektir. Bu hastalığı kabullenmemeye ve kaygısının artmasına neden oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Hiçbir hastalık için tedavisi yok denilemez”
Hiçbir hastalık için ‘tedavisi mümkün değil’ şeklinde tanı koyulamayacağını dile getiren Tarhan, hastanın iyileşme umudunu kesmesinin tedaviyi olumsuz etkilediğini aktardı. Tarhan; “Bir hastalığın düzelmesiyle ilgili hiç kimse ‘bu hastalık bilimsel olarak düzelmez’ diyemez. Çünkü iyileşmez denilen öyle hastalar var ki toparlayarak sapa sağlam ayağa kalkıyor. Bir arkadaşım; ‘Hasta düzelmem diyerek ümidini kestiği zaman fişi çektik.’ diyordu. İyileşme motivasyonu olmadığı zaman vücut hızla çöküyor. Çok enteresan, sanki pili bitmiş gibi sönmeye başlıyor. Bu öyle bir şey ki; ‘inanışlarınıza dikkat edin gerçekleriniz olabilir.’ sözünü adeta kanıtlıyor. Bunu algı diye açıklıyorlar fakat algılar değil inanışlar ilk olarak insanı etkiliyor. Daha sonra bu inanışlar algıyı etkileyerek yanlış algılar gerçeğe dönüşüyor. Bu sebeple iyileşme ümidini hep canlı tutmak gerekiyor.” dedi.
“Tedaviye başlamadan önce hastaya literatür hakkında bilgi verilmeli”
Tedaviye başlamadan önce hastaya ikinci fikir alma imkânının tanınması gerektiğini dile getiren Tarhan, tedavi algoritmalarına değindi. Tarhan; “İlaçların yan etkileri günümüzde gelişen teknoloji ile minimuma inmiş durumda. Fakat buna rağmen hastanın aklında soru işareti oluşması oldukça normal bir durum. Böyle durumlarda soru işareti varsa biz hastaya literatürü açıyoruz. Tedavi karar aşaması ve tedavi algoritmaları var. İnsanların da bilgiye kolayca ulaşılabilen bir çağda sorgulaması gerekiyor. Maalesef her hekim yalnızca hasta yararını düşünmüyor, kendi menfaatini güdebiliyor. Bu sebeple hastanın aklında soru işareti oluşuyorsa başka hekimlere danışmalı ve literatüre mutlaka göz atmalı. Hastanın bir hekime güvenip gelmesi hekimle adeta sağlık güvenliği anlaşması yapmak gibidir. Hastanın sizin mesleki bilginize, bilgi setine ihtiyacı vardır. Bilgi setini ona doğru bir şekilde anlatmanız lazım. Biz söz vardır; herkesi tedavi edemeyiz, ama herkesin tedavisi için çabalayabiliriz. Bizler hekimler olarak hastanın iyiliği için tüm sebeplere teşebbüs ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Mutluluk hali tedavinin seyrini değiştiriyor”
Tarhan konuşmasında insanın mutluluk halinin tedavinin seyrini değiştirdiğini ifade ederek, hastaların tedavi sırasında psiko-sosyal destek almaları gerektiğini aktardı. Tarhan; “Hastanın tedavisinde psiko-sosyal destek çok önemli. Bakıyoruz hasta kendini yalnız, çaresiz, güçsüz hissettiği zaman tedavinin seyrini olumsuz etkileyebiliyor. Birçok hasta bu süreçte anti depresan tedavisi alıyor. İnsanoğlu ölüme açıklama getirmek için kronik hastalıklara karşı tolerans veriyor. Hatta hastalıklarıyla konuşanlar, sohbet edenler var. Hastalığa; ‘sen benim vücudumda misafirsin, seninle birlikte yaşayacağız’ diye şiir yazanlar bile var. Bu da tabi büyük yüksek bir duygu.” şeklinde konuştu.
“Hekimler hastalarla iletişim kurarken mikro mimiklerine bile dikkat etmeli”
Çocuklarda kronik hastalıkların anne – babayı çok yıprattığını ifade eden Tarhan, hekimlerin hasta yakınlarıyla görüşmelerinde hal ve tavırlarından, mikro mimiklere kadar çok dikkat etmesi gerektiğine değindi. Tarhan; “Çocuklarda kronik hastalıkların öğrenilmesiyle anne ve babalar çok yıpranıyor. Bu hastalık çocuğu ömür boyunca etkileyeceğinden ailelerde ‘mesleği ne olacak, evlenecek mi evlenmeyecek mi’ gibi birçok soru gündeme geliyor. Böyle durumlarda bu tip etkilenmeler gayet doğal, insani bir durum. Hekimler olarak çocuk hastalarda çoğu zaman ilk olarak anneyi babayı rahatlatıyoruz. Anne baba rahatlayınca çocuk otomatik rahatlıyor. Böyle bir tedavide ümit duygusunu yüksek tutmak çok önemli. Hekim tedavi konusunda hasta ve yakınına karşı açık, şeffaf ve net olmalıdır. Çünkü yalnızca bu şekilde güven duygusu oluşur. Hekim tedavi konusunda kanıta dayalı konuştuğunda anne babanın kaygısı azalıyor. Bazı hekimler tedaviye başlamadan önce iyileşme konusunda olumlu veya olumsuz kesin yargılarda bulunabiliyorlar. Özellikle ağır hastalarda hekimler olarak mikro mimiklerimiz bile önemli. Anne babalar özellikle hekimin yüz ifadesi, beden dili, ses tonu, eşik altı vurgularından bir sonuca varabiliyor. Bu sebeple hastaları usanmadan açık, şeffaf bir şekilde dürüstçe bilgilendirmeliyiz.” dedi.
Muhabir: Esmanur Tuna
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)