Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Seçilmiş yalnızlık CEO’ların ve liderlerin hastalığıdır”
Sanal ilişkilerin kurulmasıyla mutsuz eden yalnızlıkların arttığını belirten uzmanlar, insanların bazen de yalnızlığı seçtiğini söylüyor. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanların biyolojik doğası gereği ilişkisel doğduğuna ve beynin sosyal temasla, ilişkilerle geliştiğine vurgu yapıyor. Yalnız bırakılan insanın gelişemediğine dikkat çeken Tarhan, “İnsan sosyal bir varlık ama itilmiş yalnızlık ve seçilmiş yalnızlık ayrı kavramlar. Bilgili kişiler yalnızlığı seçer. Seçilmiş yalnızlık CEO’ların, liderlerin hastalığıdır. Yalnızlıkla aslında ilk iç keşif yolculuğuna çıkarlar.” diyor ve yalnızlığı gidermek için korkularımızı tanımamız ve yönetebilmemiz gerektiğine vurgu yapıyor. Tarhan, yalnızlığın kullanılan amaca göre bir yöntem olduğunu belirtiyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan yalnızlığa dair değerlendirmelerde bulundu ve seçilmiş yalnızlık ile itilmiş yalnızlık arasındaki farklara değindi.
İnsan psikolojik olarak prematüre doğuyor
Yalnızlığın çaresi bulunması gereken bir sorun olarak göründüğünü belirterek sözlerine başlayan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aslında yalnızlığın bir çaresi var. İnsanın biyolojik ve psikolojik doğası ile yalnızlık arasında iyi ilişki kurmak gerekiyor. İnsan, biyolojik doğası gereği ilişkisel doğar. İnsanlar beyin ve kişilik gelişimi yapısı olarak ilişkisel varlıklardır. Çocuk doğduktan 1 sene sonra ayakta durabiliyor, 15 sene sonra kar-zarar analizi yapabiliyor. Yani insan doğuştan psikolojik olarak prematüre doğuyor. Bir nevi erken doğum oluyor. İnsanın yaradılış tasarımı böyle. Bu demektir ki insan sosyal olarak gelişiyor.”
İnsanoğlu sosyalliği sonradan öğreniyor
İnsanın başkalarına muhtaç olarak doğduğunu belirten Tarhan, literatüre giren ormanda kaybolmuş vahşi çocuk vakalarına değindi. Ukrayna’da, 3 yaşından 10 yaşına kadar köpeklerle birlikte büyüyen Oxana Malaya’yı hatırlatan Tarhan, “Köpekler gibi havlıyor, köpekler gibi yürüyor, ağzıyla yemeye çalışıyor, ellerini kullanmıyor, dört ayak üzerinde hareket ediyor. Bulunduğu zaman hemen korumaya alınıyor. Ancak 20 yaşına doğru iki ayak üzerinde yürümeye, ufak ufak bazı şeyler konuşmaya başlayabiliyor. Yani ince motor, kaba motor, dil gelişimi, sosyal, duygusal ve duyusal becerisi çevreden nasıl gördüyse öyle gelişiyor. Demek ki insanoğlu sosyalliği sonradan öğreniyor.”
Beyin sosyal temasla gelişiyor
İnsanların, insan olma kapasitesi ve eğilimi ile doğduğunu ancak insanların arasında olursa insanlığı öğrenebildiğini kaydeden Tarhan, “Afrika’da ormandan hiç çıkmamış pigmeler bulunmuş. Onlarla bir ilişki kuruluyor dost olunuyor. Bir gün onları alıp açık bir düzlüğe çıkarmışlar. Orada bufalo sürülerini görüp elleriyle kovalamaya başlamışlar. Halbuki hayvanlar uzakta. Neden böyle davrandıkları sorulduğunda ‘üzerimize sinek geliyor’ demişler. Yani mesafe kavramını bile öğrenememişler. Uzaktaki hayvan koşuşturmalarını üzerlerine gelen sinek gibi görmüşler. Beyin sosyal temasta, ilişkilerle gelişiyor. İnsan beyninin özelliği bu.”
Bilgili kişiler yalnızlığı seçiyor
Yalnız bırakılan insanın gelişemediğine, zihinsel olarak köreldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsan sosyal bir varlık ama seçilmiş yalnızlık ayrı bir şey. Yani itilmiş yalnızlık ya da seçilmiş yalnızlık ayrı kavramlar. İnsanın üç tane beceri var. Biri stresle baş etme yöntemi, ikincisi insanlarla iletişim kurması ve üçüncüsü düşünce alışkanlıkları. Kişi bu üç beceriyi öğrendiği zaman kendi kendine öğretebilir oluyor. Yani yalnızlıkla mutluluk ikisi bir arada olabiliyor ama bu seçilmiş olursa oluyor.” dedi.
Bilgili kişilerin yalnızlığı seçtiklerini söyleyen Tarhan sözlerine şöyle devam etti:
“Onlar yalnızlıktan rahatsız olmazlar, yalnızlıkla aslında ilk iç keşif yolculuğuna çıkarlar. Kendilerini, arzularını, dürtülerini eğitirler. Tolstoy’un bu konuda çok güzel bir hikâyesi var. Münzevi bir adama soruyorlar, ‘Sen yalnızlıktan sıkılmıyor musun? Niye yalnız kalıyorsun?’ O da diyor ki, ‘Hayır sıkılmıyorum. Ben yalnız değilim.’ Örneklerle yalnız kalarak içindeki vahşi duyguları eğittiğini söylüyor. İnsan bilgelik yolunda ilerlerken, kendisiyle yalnız kalarak içindeki vahşi ve ilkel duyguları eğitebilmesi çok önemlidir. Bu seçilmiş yalnızlıktır. Sürekli değil ama zaman zaman kişi hayatının belli bir döneminde kendisiyle ilişki kurmak için yalnız olacak. İlişki biçimimizde de zaten ailemizle, sosyal çevreyle, mesleki ilişkiler kuruyoruz. Bir de yaratıcı ile ilişki kuruyoruz.”
Meditasyon yaparak yalnızlığınızı iç huzuruyla birleştiren kişiler kendileriyle barışıktır
Sufi meditasyon ve Budist meditasyonlarla yapılmış çalışmalar çalışmalardan örnekler veren Tarhan, “Kişi meditasyona girdiği zaman beyinde elektrotlar, beyin sinyalleri kaydediliyor. Duyguyu yakaladıkları zaman beyin mutluluk hormonu salgılıyor. İlgili alanlar harekete geçiriliyor. Bütün istekleri karşılanmış, bütün ihtiyaçları giderilmiş evrenle kendini bütünleşmiş gibi hissettiği zaman müthiş bir rahatlık, uçma duygusu oluyor. Aslında kişi yalnızlığı gidermek için kişilik sınırlarını kaybediyor ve evrenle bütünleşiyor. Mesela ibadet ederken, namaz kılarken eğer duygular tam dahil olursa meditatif bir namaz oluyor. Bunun için huşu içinde ve tamamen hem zihinsel odaklanma hem duygusal yoğunlaşma ikisi birden olacak. Zihinsel odaklanma olursa, duygusal yoğunlaşma ondan sonra geliyor.” diyerek meditasyonla ilgili şunları sözlerine ekledi: “Bir insanın yalnızlığı seçip, yalnız kalmayı başarıp, hedefine giderken bunu yapabilmesi aslında zihinsel gelişmişlik seviyesini de gösteriyor. Meditasyon yaparak yalnızlığını iç huzuruyla birleştiren kişiler, güçlü, kendileriyle barışık ve hedeflerinden vazgeçmeyen kişilerdir. Gandi bunun güzel bir örneğidir. Ona ‘tek kişilik ordu’ demişler. Gandi hatıralarında ‘Yanında Tanrı olan kişi yalnız değil, tek kişilik çoğunluktur. Tarihte doğrular için mücadele edenler kısa vadede zorluk çekmişler ama uzun vadede kazanmışlardır.” diyor.
Modernizm yalnızlığı unutturuyor
Yalnızlığın, insanın bazı şeyleri görmesini de sağladığını sözlerine ekleyen Tarhan, “Kendini sorgulayıp, öz eleştiri ve ‘Dur, düşün, yeniden başla’ yapabiliyor kişi. Bu bir nevi moratoryum (erteletim) ilan etmektir. Kişi moratoryumla kendini yeniden yapılandırmak için mola veriyor. Bu mola içerisinde yeniden değerlendiriyor. Hatta buna girişimcilikte ‘yüzde 15 kuralı’ deniyor. Yüzde 15 kuralında, çalışıyorsan bir 1,5 saat de yaptığın iş hakkında düşün deniyor. Bunu yaptığı zaman kişi hatalarını görüyor, kendini geliştiriyor ve hatalardan dersler çıkartıyor. Farklı bakış açıları getiriyor, yeni seçenekler bulabiliyor ve vizyonunu büyütmüş oluyor. Vizyon sahibi kişiler genelde böyle kişiler oluyor. Çalışan insanlar kendilerini işe kaptırıyor. İşe gidiyorsun geliyorsun, ondan sonra televizyonun karşısına geçiyorsun. İnsan kendine hiç zaman ayırmıyor. Modernizm yalnızlığı unutturuyor.” ifadelerini kullandı.
Yalnızlık zırhına sığınıyorlar…
Mutsuz eden yalnızlıkların çok arttığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sanal bağların kurulmasıyla gerçek bağlar kurmuyor insan. Sanal bağlar da gerçeğe göre daha zayıf bağlardır. Sanal ilişkiler de zayıf olduğu için sağlıklı ilişkiler değil. İnsanı bir nevi bir bağımlı hale getiriyor. Duygusal destek almak, bazı gerçeklerle yüzleşmemek için ya da stres azaltma tekniği olarak sanal ilişki kurulabiliyor.” dedi.
Yalnızlığın, bencilliği de beslediğini söyleyen Tarhan sözlerine şöyle devam etti:
“Kimseye hesap vermek zorunda kalmıyorsun, kendi kararlarını kendi başına alabiliyorsun. Kimseye danışmaya ihtiyacın yok. ‘İlişkiye ayıracak vaktim yok. Başkasının sorumluluğu taşımak istemiyorum.’ diyorlar. Özgüven adı altında öz beğeni büyütülüyor. Narsisizm yani benmerkezcilik (kendi egosunu tatmin etme, ön plana çıkarma) büyütülüyor. Bu tarz kişiler de istemedikleri halde yalnız kalıyorlar. Çünkü bir kaçıngan kişiliğin yalnızlığı var. İstemediği halde yalnız kalıyor. Bunlar egosu yüksek kişiler oluyor. Genellikle bir iletişim, sohbet başlatamıyorlar. İnsan ilişkilerinde ‘benim fikrim budur’ diyemiyorlar. Yalnızlık zırhına sığınıyorlar.”
Şizoid kişiler de yalnız ancak mutlu
Şizoid kişilerin de yalnız ancak mutlu olduklarına dikkat çeken Tarhan, “Ancak bu kişiler şizofreniye yakındır. Yani aileye, topluma bir şey katmazlar. Sadece kendilerine çalışırlar. Şizoidler kendi dünyalarında yaşarlar. Temel bazı işlerini yaparlar. Onun dışında sosyal değillerdir, doğru düzgün konuşmazlar. Böyle bir kimse biliyorum ben. Eşi konuşması için onu zorluyordu. En sonunda adam şöyle diyor, ‘Beni sağır dilsiz kabul et’. Bu kadar konuşuyor. Bu hastalık değil, kişilik özelliği. Bu kişiler bir psikiyatrik veya klinik vaka değiller. Ama yalnız yaşıyorlar. Onların hiçbir şikâyeti de yok bundan. Bazıları da çok yetenekli oluyor. Birkaç dil biliyorlar ama başkasına hiç faydası yok.”
Yalnızlık, kullanılan amaca göre bir yöntemdir…
Utangaç kişilerin de yalnız kaldıklarını dile getiren Tarhan, “Hata yapmaktan korkarlar, sosyal kaygıları vardır. Herkese mahcup olmaktan korkarlar ki bizim kültürümüzde mahcupluk, utangaçlık teşvik edildiği için yaygındır. Utangaçlık da yalnızlığa iter. Korkularımızı yönetemediğimiz zaman yalnızlık zırhına sığınıyoruz. İçsel savaşa götüren yalnızlık insanı hasta eder gerçekten. İçsel savaşa götürmüyorsa, seçilmiş bir yalnızlıksa kişi böyle durumlarda kendini geliştirebilir. Yani bu nedenle yalnızlığın kendisi bizatihi kötü değildir. Yalnızlık kullanılan amaca göre bir yöntemdir.”
Kadın beyni stres altında yalnızlığı gidererek, erkek beyni yalnızlığa sığınarak rahatlar
Özellikle kadınların kendilerini çok yalnız ve sevilmiyor hissettiklerini ve mutsuz olduklarını dile getiren Tarhan, “Çocuklarına iyi davranamıyor, anneliği ve işi iyi yapamıyorlar. Sonucunda çevresi tarafından eleştiriliyor ve durum kötüye gidiyor. Kadın ile erkek beyninin farkı buradadır. Kadın beyni stres altında yalnızlığı gidererek rahatlar. Erkek beyni de stres altında zihinsel sığınağına yani yalnızlığa sığınıp öyle çözüm üretmeye çalışır. Evde de gerginlik varsa, sohbet, paylaşım yoksa kadınlar kendilerini kötü hissediyorlar.” dedi.
Bazı kişilerin de normalden çok daha fazla takdir, övgü ve onaya ihtiyacı olduğuna değinen Tarhan, “Bu kişiler de bunları alamadığı zaman yalnız hissediyorlar. ‘Ben yalnızım’ diyerek bize gelmiyorlar ama bakıyoruz ki arka planda yalnızlık var. Yakınlık kurmaktan kaçınıyorlar ama buna kendileri sebep oluyor farkında olmadan. Bunları ortaya çıkarıp, kendilerinin sebep olduğu durumu görüp, bazı düşünce stratejileri ya da ilişki stratejileri geliştirilip, biyolojik boyutu da psikolojik boyutu da tedavi edilebiliyor.”
Yalnızlığı gidermek için korkularımızı tanımamız ve yönetebilmemiz gerekir
Modernizmin bazı seçilmiş yalnızlıkları arttırdığı için bunlara modern özgürlük dendiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Seçilmiş yalnızlık, CEO’ların, liderlerin hastalığıdır. Hatta modern hapishanede oluyor kişilerin hayatları. Hapishanede yaşıyor gibi kimse onlarla konuşamıyor, konuşmak istemiyor, korkuyor. Bir nevi yalnızlığa mahkûm. İtilmiş yalnızlık dediğimiz durum da olabilir. Kendileri sebep oluyorlar ve toplum da çevresi de onu yalnız bırakmak zorunda kalıyor. Yalnızlığı gidermek isteyeni de hemen reddediyorlar.” dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:
“Bir de paranoid kişiler çok yalnız kalır. Kimseye güvenmedikleri için yalnızlığı seçerler. Her yaklaşanı bir tehdit gibi şüpheli görürler. Yalnızlığa itilmiş oluyorlar ama farkında olmadan kendileri buna davetiye çıkarmış oluyorlar. Yalnızlığı gidermek için korkularımızı tanımamız ve yönetebilmemiz gerekir. Korkularımızı yok edemeyebiliriz çünkü korkular belirli bir noktada insanı tehlikeden korur. Dozu kaçtığı zaman da zaafımız haline gelir korkular.”
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)