“Otoimmün Hastalıklarda Glütenin Yeri ve Güncel Yaklaşımlar” sempozyumu düzenlendi

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.12542

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik programının katkısı ile “Otoimmün Hastalıklarda Glütenin Yeri ve Güncel Yaklaşımlar” başlıklı sempozyum gerçekleştirildi. Öğrencilerin yoğun katılımı ile düzenlenen etkinlikte, glüten diyeti ile çölyak hastalığı hakkında dikkat çekici ve bilgilendirici sunumlar gerçekleşti. 

Çevrimiçi düzenlenen sempozyumda Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Müge Arslan, Ankara Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurcan Yabancı Ayhan, Erciyes Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Betül Çiçek ile aynı üniversiteden Dr. Öğretim Üyesi Neslihan Öner ve Gazi Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gamze Akbulut konuşmacı olarak yer aldı.

Doç. Dr. Müge Arslan: “Glütenin zayıflama ile ilgisi yok”

Sempozyumun açılış konuşmacılarından Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Müge Arslan, konuşmasında glütenin yaygın bir kullanım alanına sahip olduğuna değindi. Arslan; “Glütenin yaygın bir kullanım alanına sahip. Ekmek, pasta, makarna, soslar, et ürünleri ve şekerlemeler gibi birçok alanda mevcut. Glütensiz beslenen bireyler buna farklı alternatif arıyorlar. Karabuğday, kinoa, amaranr, chia bunlara örnek verilebilir. Glütensiz ürünler için ambalajlar üzerinde ‘Glüten İçermez, Glüten Free, Glütensiz’ ya da ‘Çölyak hastaları için uygundur’ gibi ifadeler yazıyor. Bunları tercih edebilirsiniz. Ayrıca şöyle bir yanılgı da var. Piyasada kilo verme aracı olarak görülüyor ama bu doğru değil, glütenin zayıflama ile alakası yok. Glütensiz diyet sizin hayal ettiğiniz gibi zayıflamaya etki eden bir faktör değil.” şeklinde konuştu.

Çölyak hastalığının belirtilerine ve teşhis sürecine değinen Arslan; “Genetik, bağışıklık sisteminin harareti ya da çevresel faktörlerden ötürü ortaya çıkar. Teşhis yapılırken spesifik antikorlara bakılır fakat kesin tanı ince barsak biyopsisi ile konulur. Hastalığın semptomları kusma, tekrarlayan karın ağrısı, migrene benzer nitelikte baş ağrısı, depresyon şeklinde gerçekleşebilirken tedavi olarak glütensiz beslenme düşünülmelidir. Ayrıca semptom göstermeyen çölyak hastaları yüzde 21 oranında iken tedavi edilmemiş çölyak hastalarında çinko eksikliği yüzde 66,7 olarak görülmüştür.” dedi.

Prof. Dr. Nurcan Yabancı Ayhan: “Çölyak hastaları etiket okumaya alışmalılar”

Çölyak hastalığında riskli grupların birinci derece akraba, IgA eksikliği ve endokrin hastalığı olduğunu belirten Ayhan; “Çölyak oluşumunu etkileyen faktörlerde anne sütü bulunur ve bu süt mikrobiyatayı olumlu etkiler bu sebeple çölyak oluşumunu engellediği düşünülüyor. Buna ek olarak 4. aydan önce ve 7. aydan sonra glütenli besin kullanan çocuklarda çölyak hastalığı riskinin arttığı görülüyor. Bu hastalıklarla ilgili olarak bir diyetisyenin görevi de beslenme durumunun değerlendirmek, uygun glüten kısıtlaması konusunda eğitim vermek ve çölyak hastalarına etiket okuma alışkanlığını kazandırmaktır.” ifadelerinde bulundu.

Dr. Öğretim üyesi Neslihan Öner: “Çölyak’ın tedavisi yaşam boyu glütensiz diyete uyum”

Dr. öğretim üyesi Neslihan Öner, glütensiz diyete uyumu etkileyen faktörleri ‘yaş, cinsiyet, eğitim durumu, sosyoekonomik durum, tanılı süre, glütensiz besinlere ulaşma durumu ve rutin besinlerle zorunluluğu’ şeklinde sıraladı. Sunumunda çeşitli besin önerileri sunmanın yanında hastaların glüteni tolere edemeyeceğini vurgulayan Öner; “Buğday, çavdar, arpa tetikleyici faktörler, bunlardan uzak durmaları gerekir. Çölyak hastalığının bilinen tek tedavisi ise yaşam boyu glütensiz diyete uyumdur.” dedi.

Prof. Dr. Betül Çiçek Erciyes: “Glütensiz diyet rahatsızlığı olmayanlara iyileştirme sağlamıyor”

İnce bağırsak tiroit etkileşimine değinen ve tiroit bezinin işlevlerine dikkat çeken Prof. Dr. Betül Çiçek; “En büyük endokrin bez, vücut ısısı, bazal metabolizma hızı, besinlerin enerjiye dönüşümü, üremenin düzenlenmesi, büyümenin düzenlenmesi gibi etkilere sahip. Glütensiz bir diyetin, glüten duyarlılığı veya alerjisi olmayan bireylerde üzerinde herhangi bir iyileştirme sağlamadığı gözlemlendi. Bunun yanında otoimmün tiroit hastalıklarında glütensiz diyet önermek için kanıtlar henüz yeterli ve çok güçlü değil, eşlik eden ve klinik olarak tanı konmuş çölyak hastalığı varsa eğer glütensiz diyet önerilmelidir.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Gamze Akbulut: “Diyetler kişiye özel olmalı”

Romatolojik hastalıkların belirtilerinden bahseden Prof. Dr. Gamze Akbulut; “Hastada bileşeni önce sınırlamak gerektiğinde yasak noktasına geçilmelidir. Glütensiz diyet uygulandığı zaman, diyetler kişiye özel olmalıdır. Otoimmün hastalıklarında da aynı şey geçerli. Eğer doğrulanmış çölyak hastalığı yok ise kronik inflamatuvar romatizmal hastalık aktivitesini kontrol etmek için bir araç olarak glütensiz diyet önerilmemelidir.” ifadelerini vurgularken; “Hastalık yok, hasta var bunu çok iyi kavramalıyız. Beslenme uzamanı olmayan yazarların iddia ettiği ‘Tahıl yok, acı yok’ veya ‘Tahıl Beyin; Buğday, karbonhidrat ve şeker hakkındaki şaşırtıcı Gerçek- Beynimizin Sessiz Katili’ gibi kitaplarda tahılların diyetten tamamen çıkarılması gerektiği yayınlanmış, bu durum bazı sektörlerde çoğu tahılın ana besin öğesi olan karbonhidrat alımına karşı bir tepki oluşturmasına neden olmuştur.” sözleriyle sunumuna son verdi. 

Etkinlik katılımcıların sorularının cevaplandırılmasının ardından sona erdi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)