Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Travma sonrası bugünü yaşa, geçmişten öğren ama geleceğe bak”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.12528

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Şehit İlhan Varank Fen Lisesi’nin düzenlediği “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” çalıştayında konuşmacı olarak yer aldı. Travmadan ders alarak hayata devam edebilmenin önemine dikkat çeken Tarhan; “Ümit duygusunu kaybetmeyen bir kimse travmadan kolaylıkla hatta öğrenerek çıkıyor. Travmada şu yaşam felsefesini öğretmeye çalışıyoruz; ‘Bugünü yaşa, geçmişten öğren ama geleceğe bak.’ Bu bakış açısı olursa bu olaylar bana ne öğretti diyoruz. Geleceğimizi ona göre şekillendirip geçmişten ders alıyoruz ama geçmişte yaşamıyoruz.” dedi.

“Travma sonrası stres bozukluğu tanısı Vietnam Savaşından sonra ortaya çıktı”

Travma sonrası stres bozukluğunun ortaya çıkışı ve bu tanının konulmasında etkili olan bazı belirtiler hakkına açıklamalarda bulunan Tarhan, bu rahatsızlığın kaygı bozuklukları ile arasındaki farklara değindi. Tarhan; “Travma sonrası stres bozukluğu daha önce bilinen hastalıktı fakat kaygı bozuklukluları, anksiyete bozuklukları olarak biliniyordu. 1980’de Vietnam Savaşından sonra ayrı bir klinik tanı olarak dikkat çekti. Tanımlama olgunlaştı, nöropatolojik beyindeki karşılıkları da sonradan bulundu. Böyle olunca sadece bir kaygı bozuklukları içerisinde değil ayrı bir klinik vaka, tanı olarak kabul edildi. Ve gerçekten travmayı çok şiddetli yaşayan kişilerde çok sıklıkla aynı klinik tablo yaşanıyor. Akut stres bozukluğu bir de travma sonrası stres bozukluğu var. Akut stres bozukluğunda bu herkeste olmuyor bazı kişilerde oluyor stresin şok etkisiyle ilk anda kişi müthiş bir dehşet duygusu yaşıyor. Psikolojik bütünlüğümüzün bozulduğunu hissettiği zaman kişi şiddetli bir korku, dehşet duygusu hissediyor. Bunu yaşarken beyinde hipotalamus bölgesi var. Beynin ortasındaki otonom sinir sistemini yöneten bölgedir. Orası aşırı uyarılıyor uyarılınca da böyle durumlarda beyin aşırı stres hormonu salgılıyor. Stres hormonu salgılayınca akut stres bozukluğunda artık mesela kolumuz kırıldığı zaman kolumuzu ağıdan dolayı oynatamayız, beyin de o akut stres esnasında kendisini bloke ediyor. Boş boş bakan kişiler oluyor, vücut burada ruh başka yerde gibi.” dedi. 

“Beynin aşırı stres hormonu salgılamasıyla ilgili üç ana belirti var”

Beynin aşırı stres hormonu salgılamasının üç ana belirtisine değinen Tarhan; “Travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerinden olan Akut şok yaşandığı zaman beyindeki sinirsel devreler patlıyor. Sözcük üreten beyin bölgesi ile sözcüğe anlam ve duygu katan beyin bölgesi arasındaki bağlantı kopuyor. Kişi korkuyor, düşünüyor ama kendini ifade edemiyor yani bloke oluyor. Yahut çok bloke olursa yaşanan depremlerden sonra da gördüğümüz bazı sahnelerde olduğu gibi, elinde ekmek boş boş dolanıyor. Çünkü o derece dehşet yaşıyor ki beyin kendini korumaya alıyor ve bloke oluyor. Beynin aşırı stres hormonu salgılamasıyla ilgili üç ana belirtisi var. Birincisi; kişi şok, dehşet hissettiği bir olay yaşıyor. İkincisi, 60 dakikanın 50 dakikası aynı şeyi düşünmekle geçiyor. Gözünü kapatıyor, hep o olayı düşünüyor hatta başka bir şey düşünemez, konuşamaz hale geliyor. Uyumaktan korkan kişiler var, bu olayın rüyasını görüyorum diyerek, rüyayı görmemek için uyumuyor. Daha sonra flash back yani yeniden yaşantılama dediğimiz, kişi o olay sanki 1 gün önce olmuş gibi yaşıyor. Hatta daha sonra kaçınma davranışları oluyor. Bu konuyu konuşmaktan bu konuyla ilgili haber dinlemekten kaçıyor. Kaçınma davranışı varsa post-dramatik stres bozukluğu başlamış demektir. Bu genellikle 4 veya 8 hafta içerisinde doğal kabul ediliyor. Biz bunu hastalık kabul etmiyoruz o yüzden ilaç vermiyoruz.” ifadelerini kullandı. 

“Çözülmemiş travma ‘komplike yasa’ dönüşebiliyor”

Travmaları çözmenin önemine değinen Tarhan, çözülmemiş travmaların komplike yasa dönüşebileceğinin altını çizdi. Tarhan; “Posttravmatik stres bozukluğu 6 haftayı geçtikten sonra tehlikeli olmaya başlıyor. Yaklaşık 6 hafta sonra kişi hâlâ olayın şiddetini aynı şekilde yaşıyorsa burada klinik tedavi gerekiyor. Tedavisi olan bir durum ama bazı kişilerde kişilik yapısına göre duyarlılık değişiyor. Bazı kişiler olayı unutsa da beyin unutmuyor. İlerde bir hatırlatıcı çıktığı zaman aniden aynı şeyi yaşayabiliyor. Posttravmatik stres bozuklukları ise büyük dehşet verici korkutucu olaylardır. Alışılmışın dışında deprem, afet, cinsel saldırılar ve cinsel şiddet gibi durumlar travma kabul ediliyor. Travma esnasında kişiye yalnız olmadığını hissettirmek o kişiye destek olarak yeterlidir. Cenazelerde, yakınlar kaybedince de böyle olur. Travmaları çözülmüş travma haline getirmek gerekiyor, çözülmemiş travma olursa buna ‘komplike yas’ deniliyor. Kişi, komplike yası çözemiyor. Yası çözemediği için çözülmeyen yas oluyor, devamlı kanayan bir yaraya dönüşüyor. Travma tedavisinde çözülmemiş travmayı, çözülmüş travma haline getiriyoruz. Travmayı mantıksal bir çerçeveye oturtuyoruz. Ondan sonra alıp rafa koyuyoruz, unut demiyoruz. İnsan travmayı mumyalaştırma eğiliminde, 1 sene geçmiş aynı dün gibi yaşıyor. Onun yerine o travmayı küçültmek, minyatüre etmek, hatıra haline getirip kaybettiğiniz kişinin hatırasını yaşatmak gerekiyor. Bu yapılırsa travma çözülmüş travma oluyor. Tamamen yok sayarsan o da komplike travma oluyor. Bu nedenle yası çözememek insanın ruh sağlığını çok etkiliyor. Hatta toplum psikolojisinde de bunun karşılığı var, mesela Amerika’da ünlü bir psikiyatrist var Volkan Hoca onun güzel bir tespiti var. Türkiye Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş travmasını, bu yası çözemedi. Çözemediği için şu anda kimlik karmaşasını devam ettiriyor diyor.” ifadelerini kullandı. 

“Travma sonrası; bugünü yaşa, geçmişten öğren ama geleceğe bak”

Travma yaşayanlara öğrettikleri yaşam felsefesini; ‘Bugünü yaşa, geçmişten öğren ama geleceğe bak’ olarak ifade eden Tarhan, bu yöntem ile travmadan ders alarak çıkmanın önemine değindi. Tarhan; “Her tehlikenin bir tehdit boyutu bir de fırsat boyutu vardır. Travma bir tehdittir. Deprem bir tehlikedir. 50 bin insan öldü bu tehdit boyutudur. Bir de fırsat boyutu var. Fırsat boyutu ise mesela İzmit depreminde 20 bine yakın insan öldü. Fakat gayri safi milli hasıla Kocaeli bölgesini Türkiye’nin genel standartına göre 20 sene öncesine göre Türkiye’nin genelinden daha çok artmış. Bu şu anlama geliyor, o bölgedeki insanlar travma yaşadı ondan sonra travmanın etkisiyle daha çok çalıştılar. Buna travma sonrası büyüme diyoruz. Daha çok gelişme oluyor. Bence Kahramanmaraş merkezli depremde de aynı şey geçerli. Doğru bir pozisyon alırsak, fırsat boyutunu kullanırsak oralar daha güzel inşa edilir. Daha iyi bir şey oluşacak ama ateş düştüğü yeri yakıyor kayıplar için. Birinci dereceden yakının kaybedenler için böyle durumlarda en önemli şey ümit duygusunu kaybetmemektir. Ümit duygusunu kaybetmeyen bir kimse travmadan kolaylıkla çıkar. Hatta öğrenerek çıkıyor. Travmada şu yaşam felsefesini öğretmeye çalışıyoruz; ‘Bugünü yaşa, geçmişten öğren ama geleceğe bak.’ Bu bakış açısı olursa bu olaylar bana ne öğretti diyoruz. Geleceğimizi ona göre şekillendirip geçmişten ders alıyoruz ama geçmişte yaşamıyoruz. Geçmişte yaşarsan travma devam eder ama geçmişten ders alırsan ileriye bakarsan travma sonrası büyüme ölçeği var. Bu ölçekte kişi travmadan sonra daha olgunlaşıyor, daha bilgeleşiyor ve dayanıklılık eğitimi oluyor. Psikolojik savunmaları kuvvetleniyor. Kişiye travma sonrası baktığınızda daha güçlü bir kişilik çıkıyor.” şeklinde konuştu.

“Stockholm sendromu bağlanma bozukluğu olan kişilerde görülüyor”

Bağlanma şekilleri konusunda da değerlendirmelerde bulunan Tarhan, bağlanmanın bebeklikten itibaren doğru şekilde kurulması için ebeveynlerin çok dikkatli olması gerektiğini ifade etti. Tarhan; “Stockholm sendromu travmada bağlanma bozukluğu olan kişilerde yaşanabiliyor. Bağlanma şekillerinde üç ana kişilik var. Bunlardan biri, ikinci eksen dediğimiz empati yapamayan kişilikler, diğeri de bağlanma bozukluğu olan kişiliklerdir. Bu kişiler güvenli bağlanma yapamazlar. Bu açından kaygılı bağlanmadır. Bağlanma nesnesi de insanın hayatında en önemli şeydir. İnsan çünkü ilişkisel bir varlıktır. Tek başına yaşamaya göre programlanmamış. Yaratılıştan öyle. Öyle olduğu için bağlanmaya ihtiyacı var insanın. Mesela bağlanma hormonu var oksitosin. Oksitosin en çok emziren annelerde salgılanır. Emziren anne de çocuk da bırakmaz birbirini. Bağlanma bozukluğu olan kişilerde sevgi nesnesinden ayrışamıyor, bireyselleşemiyor. Büyüdükçe çocuk yürümeye başlama ile birlikte sevgi nesnesinde hem eve aileye ait hissedecek kendini hem de özgür hissedecek, denge budur. Bu dengeyi sağlayamıyoruz çoğu zaman. Hem aileye ait hissedeceğiz hem özgür hissedeceğiz. Stockholm Sendromu bağlanma bozukluğu olan kişilerde meydana geliyor.” ifadelerini kullandı.  

“Travma sonrası stres bozukluğu olmaması için eğitimler veriyoruz”

Travma olduktan sonra stres bozukluğu olmaması için kişilere travma psikolojisiyle ilgili eğitimler verilmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan, travma öncesi birincil ve ikincil korumanın öneminden bahsetti. Tarhan; “Kaygı bozukluğu depresyonla çok karışıyor. Onların belirli bazı belirtileri var ama genellikle travma sonrası stres bozukluğunda açık bir travma vardır. O travmayı da nedensellik ilişkisi ve zamansallık ilişkisi vardır. Aynı belirtiler başka birisinde olsa bile eğer bu iki özellik yoksa bir travma sonrası ve zaman boyutu yani olaydan sonra başlamışsa iki olabiliyor. O zaman posttravmatik stres bozukluğu olabiliyor. Benzer belirtilere başka hastalıklarda da rastlayabiliyoruz yani o nedenle olayla nedensellik ilişkisi olması önemli. O travmalar daha sonra çözülmüş gibi oluyor. Travma olduktan sonra stres bozukluğu olmaması için kişilere travma psikolojisiyle ilgili eğitimler veriyoruz. Travmadan önce birincil ve ikincil koruma yapılıyor. Travma sonrası koruma ise üçüncül koruma, birincil koruma ve ikincil koruma sağlıklı bir toplumda hiçbir travması olmayan kişiye, travma yaşanırsa ne yapacağıyla ilgili bilginin öğretilmesi. Nasıl afetlerde afet çantası, hayat üçgeni önemliyse; travma esnasında da bu eğitimini alanlar hemen uygulayabiliyor. Japonlar sürekli yapıyorlarmış bunun eğitimini. Bunun gibi travma sonrası eğitiminin de böyle öğretilmesi gerekiyor. Psikolojik sağlamlığı olan kişiler travmayı daha çabuk göğüslüyorlar.” şeklinde konuştu. 

“Psikolojik sağlamlığı iyi olan kişiler travmayı daha iyi geçiriyorlar”

Travma öncesi dayanıklılık eğitiminin toplum için önemine dikkat çeken Tarhan; “Travma tedavisinde EMDR diye bir yöntem. Travmanın olmaması kişinin dayanıklılık eğitimi dediğimiz, zora talip olmak psikolojik sağlamlığı iyi olan kişiler travmayı daha iyi geçiriyorlar ama ne yaparsanız yapın toplumda bir yanda travmaya karşı kırılgan kişiler her zaman olacaktır. Bunun için de hatta stres yönetimi metodu var. Stres yönetiminde 3 tip kişiler var sünger kişiler var stresi çekerler. Devamlı yakınmacı, mızmızdırlar devamlı dert dinlersin. Bazı kişiler de vardır teflon kişilerdir. Teflon kişiler, vurdum duymaz, gamsız görünürler. Hani teflon tava kendisi yanmaz ama içine temas edeni yakar. Bu kişiler de o anda kendini korurlar. Hiç travmadan etkilenmedi dersiniz fakat bu kişiler umursamaz duyarsız kişiler olduğu için yalnız kalırlar empati yapamadıkları için kimseye yardım etmedikleri için. Geçici olarak rahatlamış gibi oluyorlar ama orta uzun vadede bencil ve çıkarcı oldukları için yalnız kalıyorlar. Özellikle ileri yaşta yalnız kalanların çoğu böyledir, güç elindeyse yalnız kalmazlar gücü kaybettikleri zaman sap gibi kalırlar teflon kişiler. Ama ideal olan travmaya dayanıklı kişiler, kauçuk kişilerdir. Kauçuk stres yönetiminde kauçuk esner sonra tekrar eski haline döner psikolojik tanımla psikolojik resilience yani psikolojik dayanıklılığı olan kişiler travma geçtikten sonra eski haline gelir. Travmadan bir şeyler öğrenerek ve güçlenerek çıkarlar.” dedi.  
 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)