Prof. Dr. Tarhan: “Travmaları mumyalaştırmamak, minyatüre etmek gerekiyor”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Şanlıurfa Öğretmen Gelişim ve Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen Eğitimciler ve Ebeveynler İçin Afet Destek Programında konuşmacı olarak yer aldı. “Deprem ve Travmatik Etkisi” başlığı altında değerlendirmelerde bulunan Tarhan, depremin toplumun genelinde büyük bir korkuya neden olduğunu ifade etti. Yaşanan travmayı mumyalaştırmamak, minyatürize etmek gerektiğini ifade eden Tarhan; “Bir ay önce olmuş travmayı dün olmuş gibi yaşarsak, mumyalaştırmış oluyoruz. Hâlbuki bizim travmayı minyatürize etmemiz lazım. Yok saymayacağız, unutmayacağız, bize ne öğretti diyeceğiz ve bunu dedikten sonra geleceğe bakıp hayatımızı normalleştireceğiz. Eğer bunu yapmazsak, toplum olarak ruh sağlığımız bozulacak. Şu anda bizi bekleyen en büyük risk budur.” dedi.
“Travmayla mücadele kişiden kişiye göre değişebiliyor”
Travmalarla baş etme yollarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan, deprem sonrası büyük bir korku yaşandığını ve bireylerin bu travmayla farklı şekillerde başa çıktığını ifade etti. Tarhan; “Ülkemizi sarsan depremlerden sonra ‘deprem korkusu’ birinci aşama, ikincisi ‘kaçma davranışı’ ortaya çıktı. Şu anda böyle bir korkunun olması normal. Bu kadar şiddetli bir deprem tarihimizde beş yüz senede bir olabilecek bir deprem, belki beş yüz sene önceki deprem de bu kadar geniş alanda değil daha dar bir bölgeydi bilemiyoruz. Ama böyle büyük bir deprem ‘çağın felaketi’ olarak tanımlanıyor. Böyle bir depremde korkuya düşmemek tuhaf olur, bencillik olur. Ama herkesin bu korkuyla başa çıkma yöntemi var. Bu kişiden kişiye değişiyor. En çok bilinen başa çıkma yöntemleri bizim şu anda gördüğümüz, herhangi bir travmada mesela Amerika’da gazi olan askerler alkole sığınarak başa çıkıyorlar. Bu bir başa çıkma yöntemi ama çok sağlıklı bir yöntem değil. Diğer başa çıkma yöntemi ‘pasifleşme ve kaçınma.’ Bir açıdan korkuyla ilgili yok sayarak yaşamaya çalışmak gibi. Bu da kişinin bir şeyden kaçarken başka bir sorunla baş başa kalmasına sebep oluyor. Ama bazı kişiler ilgilerini, dikkat odaklarını değiştirerek başa çıkmaya çalışıyorlar. Doğal afet insanın kontrol edemeyeceği, gücünün yetmediği ve değiştiremeyeceği bir travma. Böyle bir travmada bizim kültürümüzde, yerel kültürde kullanılan metot, ‘dini başa çıkma yöntemi.’ O bölgede de büyük çoğunlukta bu tarzda bir yaklaşımla başa çıkmaya çalışıldığını görüyoruz. Dini başa çıkma yönteminde zihinsel bir sığınağı oluyor kişinin. Burada inanç sistemine göre değişiyor. Bizde tevhit inancıyla, her şeyi kontrol eden yüksek bir güç var, bir değer var, yüksek bir hikmet var onu kabul edip teslim olup dini başa çıkma yöntemi uyguluyoruz.” dedi.
“Travmaları mumyalaştırmamak, minyatüre etmek gerekiyor”
Travma sonrası birkaç haftalık ‘akut stres dönemi’ yaşanacağını ifade eden Tarhan önemli olanın yaşanan travmayı mumyalaştırmamak olduğunu aktardı. Tarhan; “1-4 haftalık dönemde depremin akut stres dönemi vardır. Akut stres döneminde kişi devamlı bu konuyu düşünüyor altmış dakikanın elli dakikası bunu düşünüyor, gece doğru dürüst uyuyamıyor, rüyalarına giriyor yeniden yaşantılama dediğimiz depremin sarsıntısını şokunu yaşayan bir kimse bir ay geçtiği halde sanki dün olmuş gibi yaşıyor aynı dehşetle aynı şiddette. Bu durum artık akut stres bozukluğu değil, kronik stres bozukluğuna kayıyor. Post travmatik stres bozukluğu deniyor. 8 haftayı geçerse o zaman yardım gerekiyor. Burada bu travmayı bizim mumyalaştırıp sanki bir ay önce olmuş travmayı dün olmuş gibi yaşarsak mumyalaştırmış oluyoruz. Hâlbuki bizim travmayı minyatürize etmemiz lazım. Yok saymayacağız, unutmayacağız, onunla ilgili bundan sonra bu ne öğretti diyeceğiz ve bunu dedikten sonra bundan sonra geleceğe bakıp hayatımızı normalleştirmemiz gerekiyor. Eğer bunu yapmazsak bu sefer ruh sağlığımız bozulacak toplum olarak şu anda bizi bekleyen en büyük risk bu. Özellikle dört hafta geçti bir hafta içerisinde insanların yas tepkisi yaşamasına saygı duymak gerekiyor. Sekiz hafta bunu yaşasın yaşamazsa daha kötü.” ifadelerini kullandı.
“Psikolojik sağlamlığı olanlar deprem travmasını daha kolay aşıyorlar”
Psikolojik sağlamlığı olanların deprem travmasını daha kolay atlattıklarına dikkat çeken Tarhan; “Nasıl depremde bina çöküyor, artık tamamen çöktüyse temeli de çıkarılıyor temelden sonra yeniden inşa ediliyor. İnsanlar da depremden sonra bu acıyı yaşayacak. Bazı kişiler aynı bunun gibi travmayı yaşadığı zaman sadece ufak çatlaklar oluyor onun yapısında, bazı kişilerde de temele kadar sarsılıyor yıkılıyor. Böyle kişilerde zihinsel şemalar diyoruz biz onlara zihinsel tasarımlar var beyinlerinde onları dayanıklı, dirençli yapan. Ruh sağlığı iyi olan kişiler sarsılırlar ama yıkılmazlar. Ama böyle travmalarda zihinsel şemaları, psikolojik sağlamlıkları zayıf kişiler travmayı aşamıyor yeniden inşayı ve toparlanmayı yapamıyorlar. Böyle kişilerde binanın köküne kadar gidip yeniden şemalandırmak gerekiyor bu daha çok uzman yardımıyla olur. Hafif sarsıntı yaşayanlarsa kendi kendilerine belli bir dönemden sonra sağlam binalarda nasıl hayatlarını sürdürebileceklerse normal hayatlarına dönebilir. Aynı deprem travması da bina travması gibi psikolojik bütünlüğümüze benzer etki yapıyor. Fiziksel bütünlüğün bozulması gibi. Bu nedenle psikolojik sağlamlığı olanlar daha kolay aşıyorlar.” şeklinde konuştu.
“Yönetici konumundaki kişilerin sorumlulukları daha yüksek”
Toplumu derinden etkileyen deprem gibi travmalar sonrasında yöneticilere büyük iş düştüğünü vurgulayan Tarhan, güven duygusunun sağlaması gerektiğine dikkat çekti. Tarhan; “Burada özellikle yönetici konumundaki kişilerin sorumlulukları daha yüksek ve böyle bir travmada toplumun yanında olmak, güvende hissettirmek iş elbiseleri ile kravatlı takımlarla değil orada alanda sahada olması müthiş güven verir. Güven verir, yalnız olmadığını hissettirir ve böyle bir durumda zaten yapılacak en önemli şey ilk başta insanların temel güven ihtiyaçlarını karşılamak. Yemek, içmek ve barınmak gibi. Bunu karşıladıktan sonra birinci basamak sağlanmış olur daha sonra artık o kişi kendini toparlamaya başlar. Onun için şu anda bir ay geçtiği halde barınma ile ilgili ciddi ihtiyaç var çünkü tahmin edilememiş bir büyük şok yaşandı. Bunlar bir şeyler öğretti bize. Travma sonrası büyüme diyoruz. Üniversitemiz ev sahipliğinde 5. Uluslararası Pozitif Psikoloji Kongresini gerçekleştirdik. Harward Üniversitesinden bir Profesör Hovard Gardner -çoklu zekayı bulan kişi- seksen yaşında şu anda ama baya dinamik birisi. Şimdi o katıldı baş sağlığı diledi. Kongrenin bu yıl konusunu ‘Travma Sonrası Büyüme’ olarak seçtik deprem travması olarak. Kongrenin asıl konusu iyilik bilimi olarak, pozitif psikolojide iyilik bilimi olarak seçtik ve travma sonrası büyüme ile ilgili oturum yaptık. Güven duygusu çok önemli. Kişilerin kendilerine bu duyguyu sağlayabilmek toparlanmak biraz zaman alır diyor uzmanlar. Böyle büyük bir olayda toparlanmanın zaman alacağına ama böyle durumlarda durmak değil, ilerlemek gerek. Artık normalleşme sürecine geçmek gerektiği tespitleri yapılıyor.” dedi.
“Korkmak normaldir ama korkuları yönetememek zaaftır”
Depremin enkazı kalkmaya başlayınca ruhsal hasarların ortaya çıktığını ifade eden Tarhan, deprem korkusunun normal olduğunu fakat korkuları yönetmek gerektiğini aktardı. Tarhan; “Çocuklarımıza depremle ilgili tedbirler aldığımızı hissettirmemiz gerekiyor. Şüpheli binalar hariç bu konuda hızla normale dönmek gerekiyor. Çök-kapan-tutun tarzındaki eğitimleri bilemiz lazım. En kötü senaryoya kendimizi hazırlayacağız ama en iyi senaryoyu bekleyeceğiz. Yaşam felsefemiz bu olmalı. Hep kötü senaryo yaşayacak gibi davranırsak bunu hiçbir sinir sistemi, ruh sistemi yapısı uzun süre kaldıramaz. Kötü senaryoya önlemi alacağız ve iyi senaryoyu bekleyeceğiz. Bulunduğum yerde deprem olsa ne yapacağım diyeceğiz. Bununla ilgili kafasında korkuyla yaşamak yerine bununla ilgili tedbirimi aldım deyip hemen dikkat odağını değiştirecek kişi. Bunu yapabilmek için korkuları yönetebilmek gerekiyor. Korkmak normaldir ama korkuları yönetememek zaaftır. Acabalarla yaşayamayız. Tedbiri de almak gerekiyor. Psikoloji destek konusunda da çok hızlı reaksiyon alındı. Psikolojik destek hatları kurduk. Psikiyatrik problemler yeni yeni çıkmaya başladı. Depremin hasarları kalkmaya başlayınca ruhsal hasarlar başlıyor. Birçok toplumdan güçlü ve dirençliyiz. Artık dersler çıkaralım. İçimizde güçlü olalım. Topluma kardeşlik, dostluk duygularını yayacaksın ki dünya kardeşliği yapabilesin. İçeride birlik olmadan dışarıda bölgesel birliği yapamayız. Kaderin verdiği en önemli derslerden biri de budur.” dedi.
“Çocuklarımızı sera çiçeği gibi büyütmememiz lazım”
Deprem gibi afetlerden çocuğu izole etmemek, onlarla konuşmak ve anlamalarını sağlamak gerektiğine değinen Tarhan; “Çocuklarımızı sera çiçeği gibi büyütmemeliyiz.” dedi. Tarhan; “Aileler çocuklarının yanında olacaklar ama onların bu depremden ders çıkarmalarını da sağlayacaklar. Çocuklarımızı sera çiçeği gibi büyütmememiz lazım. Sera çiçeğini büyütüyorsun ve ufak bir fırtına da bir rüzgârla yıkılıverir. Çocuğun psikolojik olgunlaşmasına zarar veririz, çocuklarımızı dayanıklı yetiştirmemiz gerekiyor. Annelik babalık çocuğu mutlu etmek değil. Çocuğu hayata hazırlamaktır. Bu nedenle bu şekilde davranmak gerekiyor. Böyle durumlarda ben seni seviyorum bu zorlukları hepimiz yaşıyoruz bir fırtına yaşandı ülkede bunu bir şekilde beraber aşacağız demek gerekiyor. Böyle durumlar çocuklara dayanıklılık eğitimi vermek için bir nevi fırsattır. Hayatın gizli yasalarından birisi, tahammül edenlere, sebat edenlere mükâfat vermesidir. Bu afet çocuklarda duyum erteleme becerisi kazandırmak için fırsat, çocuk o süreçte hemen istediğini yapmak, hazlarını karşılamak ister. Çocuğumuza bunu öğretirsek bilgelik yolunda olgunlaşmasını, hayatın olumlu-olumsuz yönleriyle yüzleşirsek vücudun bağışıklık sisteminin mikropla mücadele etmesini öğrenmesi gibi psikolojik bağışıklık sistemimizde hayat olaylarını yönetmesini öğrenmesini sağlamış oluruz.” ifadelerini kullandı.
“Acı ve zorluklar büyümenin parçasıdır”
Deprem sonrası büyük bir üzüntü yaşandığını ifade eden Tarhan, bu acı ve zorlukların insanoğlunun büyümesine katkı sağlayacağını aktardı. Tarhan; “Üniversitede gördük öğrencilerin yüzü hiç gülmüyor emin olun eski neşemiz yok, bunun farkındayız. Bu bir acı ama bizi olgunlaştıracak bir acı, zaten hayatın acıları, zorlukları büyümenin bir parçası bunlar olmadan insanoğlunda büyüme olmuyor. Acı ve zorluk çekmek büyümenin bir parçasıdır. Burada sihirli kelime ‘sebat etmek ve tahammül gösterebilmek.’ Sebat etmek burada kenara çekilmek değil aktif sabır yani hareket halinde sabır. Meditatif bir eylem sabır, doğanın hız ve ritmine uymak demek, durmak değil. Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır demiş atalarımız, biz bunu yapacağız bu dönemin sonunda güzel sonuçları göreceğiz. Dayanıklık eğitimi, psikolojik sağlamlık eğitimi gibi ve biz toplum olarak. Sizler de deprem bölgesinde yakınını kaybetmiş insanlarla karşılaşıyorsunuzdur bu acıyı yaşayacağız ama bu acı bizi kötüye değil, iyiye götürecek. Yalova depreminde 99 döneminde iki tane vaka hatırlıyorum oradaki iş adamı; ‘Bundan sonra işçilere daha iyi davranacağım’ dedi. Depremden sonra psikolojik büyüme olgunlaşma olarak başka bir hanımefendi de tam tersi doğadan nefret ediyorum artık çiçek bile dikmeyeceğim artık dedi olay aynı, bakış açısı farklı. Biri öfke, kin ve nefret duygusu uyandırıyor kendinde. Diğeri merhamet duygusunu uyandırıyor. İkincisi gibi olmamız lazım çünkü böyle olanlar daha çok kazanıyor, daha çok ruh sağlığını koruyorlar ama diğer türlü öfke ve nefret duyanlar, doğayı düşman gibi görenler sadece gölgelerle savaşırlar. Hayatın gerçeklerine kızılmaz, o gerçeklerle barışmak ve kabullenmek zorundayız.” şeklinde konuştu.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)