Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Zaman, inzivaya çekilip kendi nefsini düşünme zamanı değil”

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor (SKS) Daire Başkanlığı’nın desteği ile Çağın Vicdanı Kulübü’nün düzenlemiş olduğu “Varoluştan Anlam Arayışına Psikoloji Sohbetleri” her hafta olduğu gibi bu hafta da öğrencilerin yoğun katılımıyla yapıldı. Kişinin zihinsel bir sığınak oluşturursa orada kendini huzurlu hissettiğinden bahseden Tarhan; “Duanın ruhunun olmasının en önemli sebebi halis, saf olmasıdır. Savaş meydanındasın, bir sığınak bulmuşsun. Kendini güvende hissetmek için oraya sığınırsın. Musibetler, belalar, hastalıklar gibi durumlarda Allah’ a sığınma psikolojik terminolojide buna zihinsel sığınak deniyor. Kişi zihinsel bir sığınak oluşturursa orada kendini huzurlu hissediyor.” dedi. Şu anda farkında olmadan kötülüğe müdahale etmeme hatası yapıldığını vurgulayan Tarhan, zaman inzivaya çekilip de kendi nefsini düşünme zamanı olmadığını sözlerine ekledi.

“Ünsiyet yalnızlığı giderir, dua zihinsel bir sığınak oluşturur insana”

Her hafta online gerçekleştirilen buluşmalarda Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, duanın ruhunun olmasının en önemli sebebinin halis ve saf olma özelliklerini içinde barındırması olduğunu söyledi. Tarhan; “Bir kimse dua ettikten sonra rahatlama hissediyorsa kabul edilmesinin ilk adımı atılmış demektir. Burada yalnızlıktan kurtulmuş; ‘Beni duyan birisi var, dualarıma cevap veren birisi var. Kalbimden geçenleri anlayacak bir güç var.’ diyerek yalnızlık duygusuna çözüm bulmuş oluyor. Bu bir ünsiyet oluyor. Ünsiyet, kişinin kendini güvende hissetmesidir. Eve geldiği zaman evde ünsiyet oldu demek, evi liman gibi görmek demektir. Bir çocuk için anne baba en güvenli alanıdır. Mesela bir toplantıya gidiyorsun, hiç kimseyi tanımıyorsun. Yapayalnızsın. Bir tanıdığın varsa hemen onun yanına gider, onunla konuşursun. Orada ünsiyet vardır. Onun için bu duada yalnız olmadığını bildiğin için ünsiyet yalnızlığı giderir. Dua bir ubudiyettir. Kulluktur. Yağmur duası ve yağmur namazı bir ibadettir. Yağmurun olmaması o ibadetin vaktidir. O ibadet ve dua yağmuru getirmek için değildir. Duanın ruhunun olmasının en önemli sebebi halis, saf olmasıdır. Halis olmadan kabule layık olmaz. Yağmursuzluk yağmur duasının vaktidir. Düşünün, savaş meydanındasın. Sığınak bulmuşsun. Bir mağara bulmuşsun. Kendini güvende hissetmek için oraya sığınırsın. Musibetler, belalar, hastalıklar gibi durumlarda Allah’ a sığınma psikolojik terminolojide buna zihinsel sığınak deniyor. Kişi zihinsel bir sığınak oluşturursa orada kendini huzurlu hissediyor. Kişi böyle durumlarda; ‘Her şeyi bilen, kontrol eden bir güç, bir irade var.’ diyor. Bunun için kişinin iştahı olması gerekiyor.” şeklinde konuştu.

“Doğru ilacı vermek değil, doğru yöntemi bulmak gerekiyor”

Duaya cevap vermenin ayrı, kabul etme konusunun ayrı olduğuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Dua, vizyonuna uygun olursa dua kabule yakın olur. Uygun olmazsa dua kabul hedefine girmiyor. ‘Duam niçin kabul olmadı?’ derken kişi duanın ruhuna uygun dua ettim mi, etmedim mi sorusunu kendine sormalıdır. Duaya cevap vermek ayrı, kabul etmek ayrıdır. Mesela hasta bir çocuk; ‘Hekim, bana bak.’ der. Hekim; ‘Ne istersin?’ diye cevap verir. Çocuk; ‘Şu ilâcı ver bana.’ der. Hekim ise ya istediğini verir yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir. Yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. Cenab-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hazır nazır olduğu için abdin duasına cevap verir. Bu da bir cevaptır. ‘Bu ilaç sana yaramaz.’ cevabını vermesi hekimin cevabıdır. Bu da bir cevaptır. Cevap ne demek? Soru soruyorsun, karşılığında geri bildirim alıyorsun. Benim dediğimin aynısını yapmak demek bir nevi haşa Allahtan rol çalmak demektir. ‘Ben bunu istiyorum, en doğrusunu ben bilirim. Sen bunu yap.’ haşa bu cümleler emir vermektir. Mesela hastalar geliyor ısrarla; ‘Bana şu tedaviyi yap.’ diyor. İnceliyoruz, bu tedavi olmaz. Çok ısrar ederse; ‘Bak sen makine mühendisisin ben de hekimim. Sen hekimlikten anlamazsın ben de makine mühendisliğinden anlamam. Eğer sen bizden yardım istiyorsan, onun nasıl olacağını bize bırak lütfen. Sen söyle sorununu, biz de çözüm üretelim.’ diyoruz. Söyleyelim beraber ilerleyelim. Ama illa bu çözüm olacak diyorlar. Bu durum daha çok buyurgan anne babalarda oluyor. Çocuk psikiyatristinde çok görüyoruz. Tedavide kişinin ben yaparım, bilirim gibi kontrol duygusu yüksekse tedaviye de müdahale ediyor. Bizde bir bilgi seti var. Sen bunun için gelmişsin bize. Biz seni dinleyerek bizdeki bilgi setini senin yararına kullanacağız ama bunun nasıl olacağını lütfen bize bırak. Bazen damardan verilecek ilacı ağızdan verirsem boşa gider. Onun için doğru ilacı vermek değil, doğru yöntemi de bulmak gerekiyor. Böyle durumlarda kişi fikrini söyleyecek ama sonucu uzmana bırakacak.” dedi.

“Sınırları iyi ayırt etmek gerekiyor”

Allah’ın da kanunları olduğundan ve o kanunlara uygun pozisyon alınırsa duaların kabule yaklaştığından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “ ‘Bir hekime gidip benim tedavime en uygun ilaç nedir? Onu bana ver.’ dediğiniz zaman, insanın o hastayı tedavi etmek için daha çok motivasyonu artar. Bu sınırlarını bilmektir. Bu durum kendi sınırlarıyla Rab sınırlarını bilmek gibidir. İyi ayırt etmek gerekiyor. Bunu bilirsen duanın kabulüyle ilgili metot hatası yapmamış olursun. Duanın ruhundaki en önemli maddelerden birisi de duanın ruhundaki duanın kabulüyle hangi tutumda olacağız ile ilgilidir. Uçurtmayı uçurmak istiyorsun. Uçurtmayı uçuran Allah’ın gücü kudreti diyeceğine, rüzgâr diyorsun. O uçurtmayı uçuran rüzgârın gücü kuvveti değildir. Rüzgâra karşı uçurtmanın aldığı pozisyondur. Doğru pozisyonu aldırabilirsen uçarsın. Aldıramazsan tepetaklak gidersin. Allah’ın da kanunları vardır. Ona uygun pozisyon alırsan duan kabule yaklaşır. Duanın anlamını, ruhunu yakalamak buradadır.” ifadelerini kullandı.

“Ne istediğini bilmek önemlidir”

Kâinatta, kâinatın yaratıcısının pozisyonunun bilinmesinin gerektiğine dikkat çeken Tarhan; “Duanın ruhunu anlamak için birincisi, ne istediğini bilmek gerekir. Kedinin köpek olmasını istediğin için dua edersen olmaz. Bu tabiata aykırıdır. Ne istediğini bilmek önemlidir. İkincisi de kader planını anlamaya çalışmaktır. Allah bizimle konuşuyor ama söz diliyle konuşmuyor. Olay diliyle konuşuyor. Olayların arka planında kaderin eli olduğunu bilirse bir kimse; ‘Bu yağmur neden yağmıyor, bu olaylar neden oldu?’ diye sorulursa o zaman insan kader planını anlayabiliyor. Kader planını anlamak şu örnek gibidir, bir yazılım eline geçiyor. Bu yazılımı en iyi nasıl çözersin? Bu yazılımı yazanın mantığı nedir diye bakarsın. Bu cevapları bulursan akıl yürütmeyle o yazılımdaki problemleri çözmek kolay olur. Yazılımın amacını bilmezsen bunun sebeplerini anlayamazsın. Onun için kâinatta da kâinatın yaratıcısının pozisyonunu bilmek lazım. Bize en faydalı olanın ne olduğunu bilecek pozisyondaki en önemli kişileri yaratan yaratıcıdır. Örneğin çamaşır makinesinde problem çıktığı zaman gidip üretici firmaya başvururuz. İnsan da yaratandan talep ederken Rab kelimesi yani Rab kelimesi terbiye kökünden gelmektedir. Bizi yaratmış ama aynı zamanda eğitiyor. İyiler ve kötüler yolu vardır. Biz iki yoldan birine gideceğiz.” şeklinde konuştu.

“Bu zamanda duanın dengesini bozduk”

Kişinin bu dönemde bütün bu tevhit inancını kabul etmesinin büyük bir şans olduğundan bahseden Tarhan; “Bana bir gün bir iş adamı geldi; ‘Ben bir milyon dolarlık bir şirketi, bütçesini yönetiyorum fakat tansiyonumu yönetemiyorum.’ dedi. Panik bozukluğu hastasıydı. Öyle söyleyince ben de biraz şaşırdım çünkü iş adamı, başarılı birisi. Ben ona; ‘Yönetemezsiniz çünkü vücudunuz sizden daha akıllı.’ dedim. O yaratılıştan öyle güzel bir denge koymuş ki oraya, siz ona müdahale ettikçe tam tersi sonuç çıkıyor. Tansiyon düşsün diye uğraştıkça daha çok artıyor. Tansiyon düşmüyor diye kaçındıkça daha çok artıyor. Hâlbuki vücudumuzdaki o mükemmeliyeti görüp ona inanıp güvense, benden daha akıllı bu vücut dese güvense hemen tansiyon düşecek, rahatlayacak ama güvenmiyor, kontrol etmek istiyor. O kontrol duygusu o kadar yüksek ki başarı getirmiş ona fakat özel hayatında, sağlığında başarısızlık getiriyor çünkü burada sınırlarını aşmış oluyor. Kendi gücünü aşıyor yani Allah’ın işine karışmak oluyor, yaratanın işine karışmış oluyor. Onun için biz bu zamanda duanın dengesini bozduk. Yani onun için bu musibetler, hastalıklar, felaketler geldiği zaman kişi acısını anlayacak. Kişi şu anda bütün bu tevhit inancını kabul ederse bu büyük bir şanstır.” dedi.

“Farkında olmadan kötülüğe müdahale etmeme hatası yapıyoruz”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu zamanın inzivaya çekilip kendi nefsini düşünme zamanı olmadığını hatırlatan Tarhan; “Bizim bu coğrafyada doğmamız, tevhit inancının kültürel olarak bizim önümüze verilmesi büyük bir nimettir. Biz onun kıymetini bilmiyoruz. Onlar bunu bilmiyorlar. Onların arayıp bulmaları lazım. Bizim onlara gidip anlatmamız lazım. Tanrı tasavvuru istiyorsan, öyle değil böyle olur bak. Tanrı olacaksa böyle olmalıdır. Çünkü bu dünyada amel var, hesap yok ama öldükten sonra hesap var amel yok. Bu dünyada yapmamız gereken bir şeyi yapmadığımız için kader bize hesap sorar. ‘Sana bu kadar ilim verdim bunu sen niye hakikati anlatma yolunda kullanmadın? Niye bunu insanların bana yaklaşması yolunda kullanmadın?’ diye yani bir trafik polisine kaza olduğu zaman yöneticisi; ‘Niye kenarda oturup bekledin, niye müdahale etmedin?’ diye sormaz mı? Yapmama hatasını yapmış olur. Biz de şu anda farkında olmadan kötülüğe müdahale etmeme hatası yapıyoruz. Onun için herkes kendi çapında kendi kapısının önünü bu konuda temiz tutmaya çalışacak, vebaldir yani. Bu zaman inzivaya çekilip de kendi nefsini düşünme zamanı değildir.” ifadelerini kulandı.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)