8. Ulusal Dil ve Konuşma Bozuklukları Kongresi Gerçekleştirildi
Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen 8. Ulusal Dil ve Konuşma Bozuklukları Kongresi’ne katılan Pittsburg Üniversitesi’nden J.Scott Yaruss, nörolojik bir hastalık olan kekemeliğin kişinin yaşam kalitesini doğrudan etkilediğini belirterek “Kekeleyen insanlar tıpkı buzda kayan bir otomobilin sürücüsü gibi kontrol kaybı hissi yaşıyorlar. Terapistler kekeme kişiyi ve o anda yaşadıklarını iyi anlamak zorunda. Kekemeler kendilerini yalnız hissediyor. Bu noktada terapi grupları önem kazanıyor” dedi.
Üsküdar Üniversitesi, 8. Ulusal Dil ve Konuşma Bozuklukları Kongresi’ne ev sahipliği yaptı. Üsküdar Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Konrot’un başkanlığında, Dil Konuşma Bozuklukları Uzmanları Derneği (DKBUD) ile birlikte gerçekleştirilen kongreye dil ve konuşma terapistleri ile bu alanda eğitim gören farklı şehirlerden öğrenciler katıldı.
Dünyaca ünlü uzmanlar buluştu
Kongre, Türkiye’den ve dünyadan bu alanda yürüttükleri çalışmalarla tanınan birbirinden değerli akademisyenleri ağırladı. ABD’nin Indiana eyaletindeki Purdue Üniversitesi’nden Dil ve Konuşma Terapisti öğretim üyesi Prof. Dr. David J.Ertmer, Pittsburg Üniversitesi’nden J.Scott Yaruss ve Yale Üniversitesi’nden Prof. Leslie Altman Rescorla kongrenin konuk konuşmacıları arasında yer aldı.
Kekemelik nörolojik bir sorundur
“Okul çocuklarında kekemelik yönetimi” başlıklı sunum yapan J.Scott Yaruss, kekemeliğin insan hayatının her boyutunu etkileyen nörolojik bir sorun olduğunu belirterek özellikle çocukların okul hayatında yaşadıkları zorlukları anlattı. Kimi çocukların kekemelik yüzünden hayallerini bile kısıtladığını belirten Yaruss, “Kekemelik yaşamsal bir sorun, sadece konuşmada ortaya çıkan bir sorun değil yaşama kalitesini etkileyen bir durum. Kekeleyen bir insan etkin iletişim kurmayı, kendini ifade etmeyi ister. Biz konuşma terapistleri olarak özellikle de kekeme çocuğu anlamaya, ona bu çabasında yardımcı olmaya çalışmalıyız. Terapistler genelde sadece konuşmaya değil, kişinin aklındakilere de ulaşmalıdır. Kekeleyen insanlar tıpkı buzda kayan bir otomobilin sürücüsü gibi kontrol kaybı hissi yaşıyorlar. Bizler onların tam da o anda yaşadıklarını anlamaya çalışmalıyız. Özellikle kekeme çocuğun bu sırada yaşadıkları, çevresinden gelen tepkiler, öfke kontrolü gibi çeşitli faktörleri değerlendirerek yaşadığı deneyimi anlamaya çalışıyoruz. Çocuğa doğru tekniği öğretmek de bazen yeterli olmuyor, çocuğun o tekniği gerektiği zaman uygulaması bazen çok zor oluyor, çocuğun bunu da bilmesi gerekiyor. Uyguladığımız çeşitli yöntemlerle örneğin zamanlama artırma/ gerilimi azaltma yöntemiyle çocuğun daha az gerilimle, durumunu kabul ederek kendisiyle savaşmadan kekelemesini sağlayabiliriz.” diye konuştu.
Yeni pencere için yardım destek grupları şart
Dünyada 70 milyon kekeme olduğuna dikkat çeken Yaruss, “Kekemeler kendilerini yalnız hissediyor. Bu noktada terapi grupları önem kazanıyor. Kendi kendine yardım destek grupları çok önemli. Kekeme kişi özellikle de çocukların kendini yalnız hissetmemesi çok iyileştirici bir etki yapıyor. Ortak sorun yaşayan insanlar açısından yeni pencereler açılıyor.” dedi.
Yeni Doğan İşitme Taraması çok önemli
Prof. Dr. David J.Ertmer, duyan çocukların 10’uncu aya geldiklerinde ses üretimi yaptıklarına dikkat çekerek ses üretimi yoksa işitme testinden geçirilmesi gerektiğini söyledi. 6 aydan önce tanılanan ve 11’inci aydan itibaren terapilere başlayan çocukların daha geç tanılanan çocuklara göre gelişim gösterdiğinin tespit edildiğini kaydeden Ertmer, yeni doğan işitme taramasının da önemini vurguladı.
Prof.Dr. Ertmer, koklear implantın çocukların kelime dağarcığını artırdığına dikkat çekerek “Kullanılmaya başladıktan sonraki ilk bir yıl içinde kelimelerde yüzde 25 artış gözlenmiştir. İki yıl sonra ise olumlu sonuçlar ortaya çıkmıştır.” dedi.
Gecikmiş dil kamu sağlığı problemi
Prof. Leslie Altman Rescorla ise konuşma gelişiminin hızlı gelişen bir süreç olduğuna dikkat çekerek işitme kaybı, zihinsel engel ya da otizm gibi pek çok nedenle gecikme yaşanabileceğini belirterek “2-3 yaş arası geç konuşma olarak adlandırılır. 50 sözcükten az kelime ve cümle kuramama dil gecikmesi olarak kabul ediliyor. Gecikmiş dil, dünyada bir kamu sağlığı problemi olarak kabul ediliyor. Bu nedenle erken yaşlardan itibaren işitme taramalarının yapılması çok büyük önem taşıyor.” dedi. Rescorla, kendisinin geliştirdiği dil gelişim testi ile ilgili bilgiler ve araştırmalar hakkında da bilgi verdi.
Dil ve konuşma bozukluklarına dair her şey konuşuldu
Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkede düzenlenen kongrede; “Koklear implantlı işitme engelli çocukların sesletim gelişmelerinin incelenmesi”, “Language Development Survey (LDS) Türkçe’ye Uyarlanma, Geçerlik ve Güvenirlik Ön Çalışması: Dil Gelişim Tarama Formu (DİLTAR), “Kekemeliği olan okul çağındaki çocuklarda hece zamanlı konuşma terapisinin uygulanması”, “İlkokul çocuklarında konuşmada akıcılık bozukluklarının prevelansı”, “Erken dönem kekemelik olgularında dil ve artükilasyon becerilerinin değerlendirilmesi”, “Kronik kekemelikte tele-terapinin etkinliğinin kontrollü incelenmesi: Karma Yöntem Araştırması”, Kekemeliğe ve kekeleyen bireylere yönelik tutumlar” başlıkları altında sunumlar yapıldı.
İkinci gün oturumlarında ise “Şan terapisinin etkinliğinin değerlendirilmesi”, “Baş boyun kanseri sonrası konuşma ve yutma bozuklukları açısından sorunlu olgular”, “Otizme Bağlı İletişim Bozuklukları”, “Afazili bireyler ve yakınlarının iletişime ve ilişkili sorunlara yönelik algıları” ve “Erken başlangıçlı ve geç başlangıçlı alzheimer ve demans hastalarının konuşmalarında akıcılık” başlıklı sunumlar yapılacak.