Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İnsanın en büyük ihtiyacı bağlanma ihtiyacıdır”

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığının desteği ile Çağın Vicdanı Kulübünün düzenlemiş olduğu ‘Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Varoluş Sohbetlerinde bu hafta ‘İman ve Dua’ konuları ele alındı. Dua etmenin insanın beden ve ruh sağlığı üzerindeki etkisine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan, insanın en büyük ihtiyaçlarından biri olan bağlanma ihtiyacını yaratıcısına dua ederek sağlayabileceğine değindi. Tarhan; “İnsanın en büyük ihtiyacı bağlanma ihtiyacıdır. Bağlanma ilişkisinin en üst noktası evreni yaratanla bağlanmadır, sağlıklı bağ kurabilmektir.” dedi.

“Varoluş amacını anlamak için ‘neden’ sorusunu sormak gerekiyor”

Online gerçekleştirilen buluşmada büyük evrende insanın varoluş amacını anlamasının önemine dikkat çeken Tarhan, ‘neden’ sorusuna verilen cevapların insanın bu alemdeki durumunu belirlediğine dikkat çekti. Tarhan; “Evrene baktığımız zaman bir kum tanesiyiz dünya olarak. Sonra mikroskopa bakıyoruz DNA’ya bakıyoruz, hücreye, atoma ve kuantuma bakıyoruz orada da okyanusta bir damlayız. Çok neşeli bir dünyadayız diğer gezegenlere göre çok şanslı bir gezegendeyiz. Diğer gezegenlere bakıyorsun toprak yok taş toprak... Bu kadar evrende şanslı bir gezegendeyiz bu şanslı gezegende neden varız? Bu soru en önemli soru yani, insanoğlu koca evrende mesela güneş sistemi hiç değişmiyor. İlk çağ ile şimdiki çağ arasındaki farka bakın, insanın yaptığı başarılara bakın yani bu neden sorusu şu an da bizim okullarda öğrenilen ‘nasıl’ sorusu. Fen bilimleri nasılla ilgileniyor; atom nasıl böyle dönüyor, atomun dönmesindeki nedensellik bağı nedir yani hep nasıl olduğuna odaklanıyor. Pozitif bilimin işi bu deney ve gözlem yaparak oradan sonuç çıkarmak. İşin bir anlam, mana kısmı bir de madde kısmı var. Bir kitaba baktığın zaman o kitabın yalnızca maddi yönüne dış kabına ve yazısına bakıyor fakat bu kitabın manasına bakmıyorsan komik duruma düşersin. Bunun gibi bu koca evrende bizim varoluşumuzun manası nedir? Bu da ‘neden’ sorusu, bu soru insanı sultan da eder. Yani insana anlaması için bir fırsat veriliyor bunun tek farkı ‘iman’. Eğer anlamazsa, varoluşu tanımazsa canavar da ediyor.” dedi.

“Dua eden daha az hasta oluyor”

Dua etmenin insanın beden ve ruh sağlığı üzerindeki etkisine de dikkat çeken Tarhan, insanın dua etme ihtiyacı olan bir varlık olduğuna değindi. Tarhan; “İnsan aczini, zaafını, güçsüzlüğünü ve noksanlığını anladığı zaman duaya ihtiyaç hissediyor Yaratanla ilişkimiz anne ve bebeğin ilişkisi gibidir. Bebek her zaman anneye ihtiyaç duyar. İnsan da böyle, yanlış yapsan bile farkına varıp Allah’a sığınırız. İman insana böyle duygu veriyor, çocuktaki duygu gibi ve beyin hormonlarını etkiliyor. Bu konuda yapılmış ciddi bir araştırma var, ‘Handbook of Religion and Health’ diye aşağı yukarı 1200 araştırmanın sonucu meta analiz yapılmış ve kitap olarak yayımlanmış 2000’li yıllarda. Eskiden ruh sağlığı olarak ifade ederdik artık ‘genel sağlık’ şeklinde ifade ediyoruz. Genel sağlık hem mental sağlık hem bedensel sağlıkla ilgili. Bu araştırmaya göre; dua eden daha az hasta oluyor. Oradan çıkarılan özetin manşeti bu. Peki kanıt nedir? İşte bu kitap dua etmenin sağlığa etkisini inceleyen onlarca bilim adamı dindar insanların daha uzun ve sağlıklı yaşadığı konusunda birleşti. 1200 tane araştırma şaka değil bu dua ve maneviyatın sağlık üzerindeki etkisini araştıran 1200 araştırmanın sonuçları Handbook of Religion and Health adlı kitapta özetlendi. Buna göre ibadetine düşkün ve düzenli dua eden insanlar daha az hasta oluyorlar. Dindar olmayan hastalar dindarlara göre 3 kat daha uzun süre hastanede yatıyor. Herhangi bir dini aktivitesi olmayan kalp hastalarının kalp ameliyatından sonra ölüm riski dini inancı olanlardan 14 kat fazla. Düzenli ibadet eden yaşlılarda felç riski oranı diğerlerinin yarısı kadar. Dindar insanların kalp hastalığı ve kanserden ölme ihtimali %40 daha az dindar olmayanlara göre. Dindarlar daha az depresyon yaşarken güne dua etmekle başlamak tansiyonu düşürüyor. Bu 1200 tane araştırmanın bir nevi özeti. Allah’ın duaya ihtiyacı yoktur haşa… Bizim duaya ihtiyacımız var. Beden ve ruh sağlığı açısından ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.

“Mananın anlama ihtiyacı daha çok arttı”

Ahlak kavramının çerçevesi hakkında konuşan Tarhan; “Ahlak dediğimiz zaman iş yerinde çalışma şekli de bir çalışma ahlakıdır. Biz ahlak deyince hep belden aşağıyı düşünüyoruz toplum olarak halbuki sözünde durmak, yalan söylememek, çalışma ahlakı, alın terinle kazanmak ve işinin emeğini vermek hepsi ahlaktır. Ahlak harama, yalana karışmadıysan birde iman ettiysen bitti. Ahlak kazanmış ama yalan söylüyorsan, kul hakkı haram yediysen hesabını vereceksin. Ahlakın davranışa dönüşmesi önemli, iman var kalbimizde ama bu davranışa dönüşmezse o iman yetersiz kalmış oluyor. Annenin, babanın ailenin sorumluluğu vardı çocuklara bunu bir şekilde otoriteyle yapıyorlardı ama bu çağda artık sınırlar kalktı mahalle kontrolü kalktı, sosyal yapı kale duvarları yıkıldı hatta ailenin kale duvarları da yıkıldı. Maddi refah arttı bu sefer de manevi bir boşluk var. O boşluğu doldurma ihtiyacı ortaya çıktı. İnsanoğlu yalnızlaştı, ölüme karşı çözüm üretemez hale geldi. Yani mananın anlama ihtiyacı daha çok arttı. Daha önce o günlük telaş yeme içme, konfor telaşı içerisinde maneviyatı düşünemiyordu bile insan ama şimdi Covid -19, hastalıklar ve iklim değişiklikleri ile yarının ne olacağı belli değil. Eski konfor, medeniyet, insanlık gidiyor. Afetlerin artması kıyamet alametleri olarak görülüyor.” dedi.

“İnsanın vazifesi öğrenmekle mükemmele gitmektir

İnsanın dünyaya geliş amacı ve vazifeleri hakkında da paylaşımlarda bulunan Tarhan, insanın diğer canlılardan farklı olarak gelişen bir varlık olmasına dikkat çekti. Tarhan; “İnsanın vazifesi amel etmektir. Arı yuvasını bir sene önce nasıl yapıyorsa yine öyle yapar, karınca da öyle. Fakat insan aynı yapmıyor. İnsanda tekâmül var çünkü, basitten mükemmele gitmek var. Gittikçe daha mükemmelleşiyorsun. İnsanın interaktif bir öğrenmesi var, bunun manası olmalı. İnsan dünyaya gelişinde her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil. Hatta 20 sene hayatı öğrenemiyor gayet aciz bir suretle dünyaya gönderilip bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor, 15 senede ancak zarar ve menfaati öğrenebiliyor. Ergenliği normal fizyolojik dönem olarak tanımlamıştım fakat ondan sonra bir Hadis-i Şerif okudum ve şaşırdım. Hadis-i şerifte şöyle diyor Hz. Peygamber; ‘Blue çağı deliliğin bir şubesidir.’ Hz. Peygamber bundan 1400 sene önce, bilimin bulduğu müthiş bir şeyi söylemiş yani hakikaten bu bile Peygamberliğine bir kanıttır. Demek ki insanın vazifesi öğrenmekle mükemmele gitmektir. Çocuklara mutluysan yap, diyoruz. Hayatını akışına bırak, kafana göre yaşa diyoruz. Bir amaç, hedef koymuyoruz. Hayatın anlamı nedir demiyoruz. Mutluysan yap, zincirleri kır, duvarları yık diye çocuğu yetiştirirsek o çocuk ergenlik dönemine girdiği zaman aynı ilgiyi bekler. Olmadığı zaman seni silkeler. Anne babayı öldüren çocukların yetiştirme tarzına bakarsak, böyle yetiştirilmiştir. Onlar tamamen bu eğitim hatası yüzündendir. Hep almaya alışmışlardır. Paylaşmaya, vermeye değil. Şefkatin suiistimali var burada.” şeklinde konuştu.

“İnsanın en büyük ihtiyacı bağlanma ihtiyacıdır”

İnsanın dünyaya gönderilme amacını ilim öğrenmek ve dua ederek gelişmek olarak açıklayan Tarhan, insandaki bağlanma ihtiyacını yaratıcı ile bağ kurmak olarak ifade etti. Tarhan; “Duanın karşılığı davet etmek, bir talepte bulunmaktır. Çağırmak, kapı çalmak manası vardır. Demek ki insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekâmül etmek için gelmiştir. Buradaki kasıt Allah ile bağ kurmaktır. İnsanın en büyük ihtiyacı zaten bağlanma ihtiyacıdır. Toplumla ilişkimiz bağlanma ihtiyacımızdır. Bağlanma ilişkisinin en üst noktası evreni yaratanla bağlanmadır, sağlıklı bağ kurabilmektir. Bunu Mevlâna aşk diye tarif etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri de bunu şefkat ve tefekkür olarak tanımlıyor. Mevlâna aşk demiş çünkü o zaman da herkes inandığı için iman problemi yok. Allah aşkı ile Allah’a bağlanarak insanlar iki dünyasını da kurtarabiliyormuş. Bu zamanda Aşk dendiği zaman kadın, erkek farklı algılıyor. Kadın romantizm, erkek ise erotizm anlıyor. Tamamen dünyevi bir aşk anlayışı var. Hâlbuki aşk dediğimiz zaman kişinin aşk bağlanma duygusu. Yani aslında aşk Arapça’ da sarmaşık kökünden geliyor. Öyle bir bağlanıyorsun ki onunla birlikte ölüyorsun. Âşık olduğun kişiye bağlanıyorsun. İlahi aşkta öyle bağlanılıyor. Bediüzzaman bu zamanda Aşk yolunu değil şefkat yolunu seçmiştir. Çünkü şefkat aşktan daha üstündür. Çünkü aşkın içerisinde çıkar için sevmek de vardır. Onun ihtiyaçlarını giderdiği için âşık olunur. Gidermediği zaman elinin tersiyle iter. Ama şefkat aşktan büyüktür. Çünkü onun içerisinde karşılıksız bir sevgi vardır. O yüzden daha yücedir. Daha büyüktür, daha yüksektir.” dedi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)