Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Her hastalık bir dayanıklılık eğitimi.”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen programda Türkiye’nin birçok bölgesinde görevlendirilen manevi danışmanlarla bir araya geldi. "Maneviyat İçerikli Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik" başlığında uzmanlarla buluşan Tarhan, hastalıkları tehdit olarak değil kendini geliştirme fırsatı olarak görülmesi gerektiğini söyledi. Sabır ve şükür iki sihirli kelimeye vurgu yapan Tarhan, her hastalığın bir dayanıklılık eğitimi olduğunu da kaydetti. 

“Bağımlılara bağımlı değil, ödül yetmezliği sendromu diyoruz”

Diyanete bağlı hastanelerde manevi danışmanlık hizmeti sunmak üzere görevlendirilen personel, engelli koordinatörleri ile il bağımlılıkla mücadele koordinatörlerinden oluşan özel grupla bir araya gelen Tarhan önemli paylaşımlarda bulundu.

Türkiye’nin birçok şehrinden katılımın olduğu, çevrimiçi gerçekleştirilen buluşmada Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dini bilgilerin bilimsel bilgilerle sentezinin bu çağın insanına daha etkili olduğunun altını çizdi. Tarhan; “Dini sağlamlığın yerini bu zamanda bilimsel sağlamlık aldı. Bu nedenle dini bilgileri bilimsel bilgilerle sentez yapıp sunduğumuz zaman bu çağın insanına daha etkili oluyor. Sonuçta bu hasta gruba yaklaşırken sizin açınızdan o ihtiyaçları doğru okuyup, doğru devam ettirebilmek önemlidir. Bağımlılık gurubu ise tamamen farklı bir grup oluyor. Bağımlılarda beyinlerindeki ödül ceza sistemi bozuluyor. Hatta artık biz bağımlılara bağımlı değil, ödül yetmezliği sendromu diyoruz. Bu kişiler ödüle doymuyorlar, beyinlerinde onların ödülle ilgili olan alan normalde patika gibiyse bu kişilerde otoban gibidir. Onun için o akut tedavi yöntemini geçtikten sonra ancak onlara yardımcı olabilirsiniz. Eğer o kişilerin bir inanç arayışı varsa manevi arayışı varsa, o büyük şanstır.” şeklinde konuştu.


“Bağımlılarla uğraşacak kişilerin özelleşmesi lazım”

Katılımın oldukça yoğun olduğu programda bağımlı kişilerin yalnızlık duygusu giderilmezse onlara yardımcı olunamayacağından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Diğer hastalarda olduğu gibi en büyük sorun yalnızlıktır. Bir şeye morali bozuluyor veya bir şeyler ters gidiyor böyle durumlarda eski bağımlı hastalar var. Onlara bu kişilere ücretsiz olarak yardım ediyorlar. Bir nevi sizin yapmaya çalıştığınızı onlar yapmaya çalışıyorlar. O bir şeye morali bozulduğu zaman; ‘Başka çare yok.’ diyor ve stres azaltma tekniği olarak alkol ve madde aramaya başlıyor. İşte o anda arayabileceği bir kişi olması lazım. O anda arayabileceği bir kişi varsa onu arıyor ve maddeye yönelmekten vazgeçiyor. Onların yalnızlık duygusunu giderebilmemiz gerekiyor. Onların yalnızlık duygusunu gideremezsek yardımcı olamayız. Bağımlılarla uğraşacak kişilerin özelleşmesi lazım. Aradığınızda nöbet tutarak, istediği zaman bir bağımlı size ulaşabilsin. Öyle bir sistemi kurabilmek önemlidir. Onun için bağımlılara yaklaşırken onların yalnız olmadığını hissettirecek bir şekilde rehabilitasyon sistemine ihtiyaç var. Bir nevi 3 türlü koruma var; birincil, ikincil, üçüncül koruma birincil korumada ne var? İnsanlar hasta olmasın diye uğraşırlar en ideali o. İkincil korumada ne var? Risk grupları belirlenir, hastalık erken tanıyla tedavi edilir. Üçüncül koruma ise hastalık olduktan sonra tekrar nüksetmesin diye uğraşılır. Sizinkisi daha çok üçüncül koruma gibi şu an da hastalık tekrar nüksetmesin ve hayatının o zor dönemlerinde yalnız olmadığını hissetsin tarzındaki bir yaklaşım. Bu nedenle onlara yalnız olmadığını hissettirebilecek bir çalışma önemli ve burada herkese siz tek başına ulaşamazsınız ama kişi böyle durumlarda doğanın verdiği yaratıcının onun yanında olduğu duygusunu hissetmesi önemlidir” dedi.

İki sihirli kelime: ‘Sabır ve şükür’

Hastalığın düşman ve bize zarar verebilecek bir şey olmadığı konusuna değinen Tarhan, sadece kabullenip yönetmemiz gereken, hayatımızı bir döneminde bize eşlik eden bir sıkıntı olduğundan bahsetti. Tarhan; “Yanında Allah olan kimse tek kişilik çoğunluktur ve bu kişiler hastalığı yenebilir, hastalıkla mücadele edebilir. Bunu çok iyi bilmesi gerekiyor yani hastalık bizim için düşman değil, bize zarar verebilecek bir şey değil. Sadece kabullenip yönetmemiz gereken bizim hayatımızın bir döneminde bize eşlik eden bir sıkıntı, bir zorluktur. Böyle durumlarda iki tane sihirli kelime var bunu da muhakkak kullanıyorsunuz. İki sihirli kelimenin biri sabır, diğeri de şükür kelimesidir. Mesela sabır kelimesi böyle durumlarda; ‘Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır.’ denir. Böyle durumlarda; ‘Sabredemiyorum.’ diyoruz ama sabır öyle bir şey ki meditatif bir eylemdir. Sabır, katlanmak değildir. Kenara çekilip doğanın hız ve ritmine uymaktır. Hasta bir kimse böyle durumlarda hayatının sıkıntılı bir döneminden geçiyor. Böyle durumlarda doğanın hız ve ritmine uygun davranması lazım. ‘Bu benim önüme gelip onu düşman gibi görüp, savaşmak yerine bunu benim yönetmem lazım, liderlik bende olacak benim yönetmem lazım liderlik hastalık olmayacak.’ diyebildiğin zaman işte dayanıklılık eğitim oluyor. Böyle durumlarda ikincisi de şükür, sahip olduğunuz şeylerin kıymetini bilin diye geçiyor.” ifadelerini kullandı.

“Hastalıkları tehdit olarak değil, kendinin geliştirme fırsatı olarak görmesi sağlanmalı”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan her hastalığın bir dayanıklılık eğitimi olduğu konusuna dikkat çekti. Tarhan; “Bir hastalık, bir musibet yaşadığı bir hayat olayının hepsi bir travmadır. Travma iki türlüdür: Her travmanın bir risk yönü bir de tehlike yönü vardır. Bir de fırsat yönü... Tehlike yönü nedir? Hastalık ilerleyip kötü hastalık olacak. Fırsat yönü nedir? Bu geçtikten sonra güçlenerek çıkacağım ben buradan ve bu benim hayatımda yeniden şekillenmeye sebep olacak a planı yerine b planı uygulayacağım. Onun için hastalıkları tehdit olarak değil de bir kendinin geliştirme fırsatı olarak görmesini sağlayabilirsiniz. Genellikle insanoğlu hastalık geldiği zaman onu, tehdit olarak görüyor ve materyalist bakış açısı da hastalığı tehdit olarak algılatıyor. Hâlbuki hastalıklar tehdit değil, hastalıklar aynı zamanda bir fırsattır. İnsanın manevi terakkisi için bir fırsattır, hem de psikolojik olgunlaşması için bir fırsattır, psikolojik sağlamlık için bir fırsattır. Her hastalık dayanıklılık eğitimidir. Bizim terapilerde öğretmeye çalıştığımız bir şeyi birçok hastalık öğretiyor.” dedi.

“Fazla müdahaleci tedaviler kişide hastalığı daha çok arttırıyor”

Hekimle iyi iş birliği kurmanın tedaviyi çok kolaylaştırdığı konusuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Hekimlikte iki türlü hekimlik vardır. Eski hekimlik neydi? Cerrahi hekimlik asarız keseriz bakarız tarzında agresif hekimlik ama şu andaki hekimlik anlayışı yara açmadan tedavi eden hekimlik anlayışı, dokulara saygılı hekimlik anlayışı. Şimdi bu hekimlik anlayışında ne var? Mesela mide ameliyatı yok tarihe karıştı. Bir karındaki ameliyatlarda üç tane küçük delik açılıyor, oradan safrakesesi alınıyor, öyle büyük kesiler yok artık. Niye? Yara açmadan tedavi edilmeye çalışılıyor. Çünkü bütün o ağır cerrahi müdahaleler bağışıklık sistemini bozuyor. Aynı şekilde psikolojik ve psikiyatrist tedavilerde de öyledir. Buna agresif tedaviler ve invaziv tedaviler deniyor. Fazla müdahaleci tedaviler kişide hastalığı daha çok arttırıyor. Onun için none invaziv tedaviler dediğimiz tedavilerde de kişiler böyle durumlarda dokulara saygılı hekimlik gibi, o kişinin yarasını incitmeden onu tedavi etmeye çalışabiliyor. Bunu yapıyoruz. Bu tabi şefkat isteyen bir şey, burada hekimini şefkati devreye giriyor. Hekimle iyi iş birliği kurmanız, tedaviyi çok kolaylaştırıyor.” şeklinde konuştu.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)