Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Anadolu irfanı akıyor, Türk bakıyor”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Danışmanlık Koordinatörlüğü’nün düzenlediği “Çağın En Önemli Hastalıkları Dünyacılık ve Benmerkezcilik” konulu panelde İlahiyat Fakültesi öğrencileriyle bir araya geldi. Dünyevileşme ve ben merkezcilik hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulunan Tarhan, Batı’nın geliştirdiği ve sistematize ettiği bilimlerin temelinin kültürümüzde bulunduğunu aktardı. Tarhan; “Psikolojik sağlamlık eğitimi aslında tasavvuf kültürünün özeti gibi. Tasavvuf kültüründe öğretilen bilgileri sistematize etmişler, metodoloji geliştirmişler şimdi psikoterapi diye dünyaya satıyorlar. Bizim öğrencilik zamanında elektrik kıtlığı vardı, nehirler akıyordu ama barajlar yoktu. Biz elektrik eksikliği çekiyoruz diye o zamanki gazetelerde şöyle yazıyordu; “Su akar Türk bakar”. Ben de şimdi aynı şekilde diyorum ki; “Anadolu irfanı akıyor, Türk bakıyor.”

“Popüler kültür dünyevileşme, bencillik ve dindarlık kavramlarını yanlış tanımlıyor”

 Katılımın yoğun olduğu programda modern insanın dünyacılık ve benmerkezcilik çerçevesinde düşünmeye zorlandığını aktaran Tarhan; “Bugün insanlık dünyacılık ve benmerkezcilik çerçevesinde üretilen bakış açısına göre şekillendiriliyor. Bir toplumu dönüştürmeye kelimelerden başlanır. II. Dünya Savaşı’nda Almanya dümdüz oldu. Savaştan sonra Alman meclisi toplanıyor ve bütün bakış açılarını tamire, inşaata ve imara göre şekillendiriyor. Kültüre bütçe ayırmıyorlar. Adenauer kesinlikle kültüre bütçe ayrılması gerektiğini ifade ediyor, bizi biz yapan kültürümüz, değerlerimiz ve ahlakımız diyor. Bu ahlakı öğretmezsek, düştüğümüz yerden kalkamayız diyor. Bu nedenle toplumda dönüşüm başlatmak istiyorsak buradan başlamak önemli. Popüler kültür tarafından dünyevileşme, benmerkezcilik ve dindarlık kavramlarını yanlış anlatılıyor.” dedi.

“Bekâ düşüncesi insanın genetik kodlarında var”

 Dünyadaki yaşamın son bulmasından sonra farklı bir enerji bandında gerçek dünya düşüncesinin dile getirilmeye başlandığını ifade eden Tarhan, değişen paradigmalar hakkında açıklamalarda bulundu. Tarhan; “Dünyacılık yani sekülerizm ile insanlara, ölümden sonra hayat yok düşüncesi kabul ettirilmeye çalışıyorlar. Aşk-ı bekâ yani sonsuzluk düşüncesi insanda genetik kod olarak var. İnsanda diğer canlılardan farklı olarak dört tane metakognitif gen var. Metakognitif gen zihin üstü gen anlamına geliyor. Bu genler; anlam arayışı, yeniliği arama arzusu, ölüm farkındalığı ve zaman kavramı. Bu düşünceler hiçbir canlıda yok insandan başka. Bu özellikler genetik şifremizde bulunuyor. Modernizm bize her şey dünyadır, hayat dünyadan ibarettir görüşünü benimsetti. Fakat şu anda anlaşıldı ki kuantum dinamiğinden sonra ölüm tek gerçek değil evren aslında bir simülasyon. Şu anda biz simülasyonda yaşıyoruz kuantum dinamiğine göre. Gerçek hayat başka bir hayat. Evrensel veri tabanının içerisinde simülasyondayız. Ve bilinçli gözlemci nedir? Bilinçli olarak sübjektif denir gözlemci insana. Gözlemlediğimiz zaman var, gözlemlemediğimiz zaman yok. Ölümden sonra evrensel akışa göre farklı bir enerji olarak devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Hayat dünyadan ibarettir tezinin bilimsel olarak savunulur yanı kalmamıştır”

Materyalist düşüncenin çöktüğünü ifade eden Tarhan; “Şu anda materyalizm düşüncesi çöktü. 2014’te Columbia Üniversitesi ile Arizona Üniversitesi ortak Post Materyalist Bilim Manifestosu yayınladı. Bizim üniversitenin web sayfasında Türkçe çevirisini bulabilirsiniz. Materyalizm her şeyi açıklamıyor. Onun için materyalizm dışında dünya var hatta Amerika’da liselerde artık evrim dışında varoluşu açıklayan tezler, akıllı tasarım tezi okutuluyor. Akıllı tasarım evrende dış gücün, bir yaratıcının olduğunu ifade ediyor. Böyle bir dünya hayatının geçici bir hayat olduğu bilimsel olarak da ortaya çıktı çok ciddi kanıtlarla. Her şey dünyadır, materyalizm tezi çöktü.  Zaten insanın biyolojik doğasına da aykırı bu. Şu anda her şey dünyadır ölümle her şey bitiyor tezinin hiçbir bilimsel savunulur yanı kalmamıştır bunu bilelim. Dünyacılık düşüncesi hesap verebilirlik duygusunu insandan alıyor.” diye konuştu.  

“Kültür aktarımını aile değil sosyal medya yapıyor”

Toplumun referans kaynaklarının değiştiğine dikkat çeken Tarhan; “Dünyevileşmenin en önemli sorunlardan biri toplumda anemiler oluşturması. Toplumsal kurallar bozuldu artık kültür aktarımını aile yapmıyor, sosyal medya yapıyor. Bundan sonraki nesillerde ailelerin rolü ikinci plana düştü. Birinci planda dijital dünyanın rolü var. Bunun için dünyacılığın bilimsel temeli kalmadı. Ama dünyada yaşıyoruz dünyacılık varsa benmerkezcilik olur, benmerkezcilikte genellikle dünyevileşmenin zıddı dindarlaşmadır. Tam tersi de şöyle bir durum ortaya çıktı. Budizm’de dünyayı terk etmek var. Nirvana’ya çıkmak için kaç metrelik turuncu kıyafetin içinde doğaya karşı huzurlu bir hayat yaşıyorlar. Ama insanlığın ilerlemesi için hiçbir katkı sağlamıyorlar. Dünyayı tamamen terk eden bir zihniyet. Hristiyanlıkta da kilisenin Rönesans ve reform öncesi Hristiyanlıkta da öyle ahiretle ilgili. Musevilik daha çok dünyayla ilgili vurgular yapar. Rönesans reformla birlikte dünyayı redderek ateizmle birlikte Batı’da kilise karşıtlığı nedeniyle dünyacı bir sekülerizm ideolojisi ortaya çıktı. Fakat İslam’a baktığımızda tek başına bir hayatın önerilmediğini görüyoruz. Bir sahabe, Peygamber Efendimiz’e ‘şehir hayatı yaşamak istemiyorum’ diyor. Peygamber Efendimiz de sen bunun için gönderilmedin diyor. Halkın içinde ol, işini yap mesleğini yap ama aynı zamanda dünyayı kalben terk et fiilen değil tavsiyesinde bulunuyor. Allah’a kalbini verip bir işi yaparsan yaptığın iş dünyevi değil, uhrevi iş oluyor.” ifadelerini kullandı.

“Yaşam koçuyum, kişisel gelişimciyim tedavi yapıyorum diyenler fırsatçı kişilerdir”

Unutkanlık gibi çağımızın hastalıkları ve tedavi yöntemleri hakkında açıklamalarda bulunan Tarhan; “Bilgisayarda ön bellekteki dosyalar çoğaldığı zaman bilgisayar yavaşlar aynı şekilde insan da zihinsel bunalım, depresyon yaşadığı zaman, ön bellekte frontal lobdaki bilgi çok yoğunlaşıyor. Kişi, onları yönetemediği için unutkan oldum, yapamıyorum diyor. Halbuki oradaki bilgi akışını yönetemediği için. Bunu bazen kişi, elinde olmadan yapıyor. Bunlara nöromodülasyon tedavileri var, onu yapıyoruz. Nöromodülasyon tedavilerinde, beyne manyetik uyarı veriliyor veya daha ilerisi elektroşok etkisi veriliyor. Beyindeki network bağlantılar yeniden inşa ediliyor. Beyindeki voltaja bağlı iyon kanalları var. Bu kişilerde iyon kanalları çalışmıyor. Beyindeki elektriksel akımın yönünü değiştirerek, beyindeki networkün yeniden şekillenmesi sağlanıyor. Tedavilerde önem ve önceliklerini yeniden hatırlatıyoruz. Hafızayı silmek yok ama önem ve öncelikleri tedavi etme imkânı var. 3. dalga psikoterapiler, burada travma tedavisi olarak geçiyor. Onlar yapılandırılmış tedavilerdir. Bu alanda eğitimler veriliyor. Psikolojik temelinin olması lazım. Yaşam koçuyum, kişisel gelişimciyim tedavi yapıyorum diyerek gelen kişilerin hepsi fırsatçı kişilerdir. Referans olabilecek kişiler ise bilimsel ve etik standardı olan kişilerdir. İnsanda bir ihtiyaç varsa, o ihtiyacı gidermek isteyenler varsa, buna çözüm üreten varsa, burada herkes araştıracak.” dedi.

“Anadolu irfanı akıyor Türk bakıyor”

Batı’nın geliştirdiği ve sistematize ettiği bilimlerin temelinin kültürümüzde bulunduğunu aktaran Tarhan; “Psikolojik sağlamlık eğitimi aslında tasavvuf kültürünün özeti gibi. Tasavvuf kültüründe öğretilen bilgileri sistematize etmişler, metodoloji geliştirmişler şimdi psikoterapi diye dünyaya satıyorlar. Bizim Mevlana’mız duruyor, hazinenin üzerinde yatıyoruz. Bizim öğrencilik zamanında elektrik kıtlığı vardı. Nehirler akıyordu ama barajlar yoktu. Biz elektrik eksikliği çekiyoruz diye o zamanki gazetelerde şöyle yazıyordu; ‘Su akar, Türk bakar’. Ben de şimdi diyorum ki aynı şekilde; ‘Anadolu irfanı akıyor, Türk bakıyor.’ Hazinenin üzerine oturmuşuz ama Amerika bulup çıkarınca Mikehopus adıyla bir kavram getirince sen de bakıyorsun yoga vs. diyor ve bunu kullanıyor. Ama iyi ki bunu yapıyorlar. Bizim elimizde kullanmadığımız bu hazineyi bir terapi tekniği olarak sunuyorlar. Bunu da bence takdir etmek lazım. Ben bunu 2009’da Pozitif Psikoloji Kongresi yapılınca fark ettim. Bunları biz anlatmadığımız için böyle oluyor. Sonuçta bizim üzerinde durmamız gereken şey elimizdeki bu değerleri yeniden keşfedip, yeniden inşa edersek emin olun birçok hastalığın önlenmesine sebep olacağız. Tıpta mevcut olan bir durumu tedavi etmek var bir de koruma yöntemi var. Hasta olamaması için koruyucu ruh sağlığı var. Bizim dinimizin o irfan kısmı, hikmet kısmı ve ilim kısmıyla birlikte gerçekten bizim koruyucu ruh sağlığımız için çok iyi. Ama patoloji olduktan sonra, beyin kimyası bozulduktan sonra medikal tedavi olması gerekiyor.” dedi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)