Prof. Dr. Tarhan: “Enaniyetini kontrol edebilenler nefsinin kölesi olmaktan kurtuluyor”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan Çağın Vicdanı kulübü tarafından düzenlenen Varoluş Sohbetleri’nin konuğu oldu. “Mana Aleminin Şifresi: Ene” bağlamında çağımızdaki hastalıklardan narsisizm ve enaniyet duygularının kontrolü konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan, enaniyet duygusunu içimizde bulunan vahşi ata benzetti. Tarhan; “Enaniyeti terbiye etmek içimizdeki vahşi bir at gibi olan nefsi kontrol etmektir. Terbiye edersen at seni hedefe götürür ama terbiye edemezsen nefsinin isteklerinin kölesi olur. Enaniyet duygusunu terbiye edersek, geliştirirsek nefsimiz at olur, binek olur. Terbiye edemezsek biz onun - nefsimizin- isteklerine doğru gideriz.” dedi.
“Modern çağın yeni kutsalları: İnsan ve tabiat”
Aydınlanma Felsefesinin kabul edilmesiyle evrende kutsallığın tabiata atfedildiğini ifade eden Tarhan, bireyde ise kutsallığın ene’ye yüklendiğini aktardı. Tarhan; “Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi insandaki ene neyse hikâyenin altındaki tabiat da o çıkıyor. Ene’yi yani ‘ben’ kavramını bir şifre olarak söylemişsiniz, anahtar rolü var. Anahtar ne yapar gizli hazineyi, gizli sırları açar. Tabiatın da bu kâinatı tanımamızdaki anahtar rolü var. Pozitif bilimlerle din bilimlerini birbirinden ayrılmak isteyen batı felsefesi kabul görüyor şu an. Türkiye’de bu felsefeyi satın aldı. Milli eğitim sistemimiz şu anda eğitimini bu felsefe üzerinden veriyor. Bilimlerin böyle farklı farklı ele alınması yanlış. Bilimler din bilimi, fen bilimi ayrılmazlar. Bilimler bütündür, bu yaklaşımla bütüncül bilim araştırma uygulama merkezi diye araştırma uygulama merkezi açmak istedik kabul görmedi. Bu tarzdaki bir düşünce tarzı çok tehlikeli bir düşünce tarzı. Din bilimleriyle fen bilimlerinin ayrı olduğunu ifade etmek, Batının oyununa gelmektir. Aydınlanma çağında nasıl başladı aydınlanma çağı Spinoza’nın Yanılgısı dediğimiz durumdan başladı. O tanrıyı tabiat olarak görüyor ve kişiyi, bireyi esas alıyor. İnsanı kutsallaştırmak ve tabiatı kutsallaştırmak aslında hayata bakış açısının anahtarı. İnsanda ene’yi kutsallaştırınca insan kendisini kutsallaştırmış oluyor. Yani evrende tanrı kutsallığı tabiata veriyorlar, bireyde de kutsallığı ene’ye veriyorlar. Bu bakış açısı aydınlanma felsefesinin teorik temelidir.” dedi.
“Batılı düşünce ene kavramını ego ideali olarak sunuyor”
Ene kavramının batıda bir ego ideali gibi sunulduğuna dikkat çeken Tarhan, bu kavrama farklı bir tanımlama getirmek gerektiğinin altını çizdi. Tarhan; “Ene ve tabiatı batının sunduğu gibi tanımlamamamız lazım. Batıdan farklı tanımlamamız lazım. Batı ene’yi ego olarak ben olarak sunuyor. Mesela bir çift terapistine geliyor insanlar. Batı eğitimi almış bazı psikologlar diyor ki aile önemli değil sen önemlisin, olmazsa bırak evliliği. Aile kutsal değil sen kutsalsın diyor. İkisi de kutsal değil neden kutsal olsun ki. Batı ene’yi kutsallaştırmış. Bunun psikiyatri kitaplarındaki adı narsisizmdir. Ene’nin kutsallaştırılmasının adı narsisizmdir. Narsistik kişilik envanteri var. İnternetten girip uygulayabilirsiniz. 20 küsur sorulur bir envanter. Orada evet hayır gibi sorular var. Orada yarıdan çoğuna evet diyorsanız siz kendinizi yeryüzü tanrısı yaptınız demektir. Arpa tanesi kadar kibri olan cennete giremez diyor Hadisi Şerifte. Kibir bütün kötülüklerin kapısını açıyor. Kibir; enaniyetin, ben duygusunun kutsallaştırılmasının en üst noktası. Yani şimdi narsist kimlikse ben önemliyim, ben öncelikliyim der. Narsistler kendini özel, önemli, üstün görürler. Eleştiriye çok kapalıdırlar. Enaniyeti yüksek olan kişiler. Sağlıklı yönetimlerde güç, kanun ve kurallarda olur. Ama narsistik yönetimlerde keyfilik vardır. Burada en önemli şey gücün şahıslarda değil, kanun ve kurallarda olmasıdır. Liderlikteki narsizmde üçüncü özellik ise eleştiriye kapalıdırlar, eleştiriyi tehdit olarak, eleştireni düşman gibi görürler. Eleştirenin niyetini okuyup bunun gizli gündemi var diye onun ayağını kaydırıp harcarlar. Dördüncü özelliği de istişare etme kavramı yoktur, meclis metot uygulaması yoktur. Danışma, istişare uygulamazlar, şura kavramını uygulamazlar. Şuraya uymak, meclis uygulamak. Kanunla kuralla ilgili şahıslarda eleştiriye karşı tolerans yok, istişare edilmeme. Böyle durumlarda bir nevi kişi kendini kutsal görüyor. Hatta bu narsizme tanrı kompleksi deniyor.” ifadelerine yer verdi.
“Birey kutsallaştırıldığında narsisizme ve enaniyete neden oluyor”
İnsanın kendisini sınırlı olarak yaratılmış bir varlık olduğunu kabul etmesi gerektiğini aktaran Tarhan, narsisizmin özelliklerini vurguladı. Tarhan; “İnsanın gücünün yettiği şey, yetmediği şey var, kontrol edeceği şey, edemeyeceği şey var. Bunu bilmesi, enaniyetin sınırlarını bilmesi demek. Benim gücüm bu kadar, benim kontrolüm bu kadar, ondan sonrası bu başkasının, ondan sonrası Allah’ın diyebilecek. Esasında haddini bilmektir enaniyetin olmaması. Birey kutsallaştığı zaman narsizm oluyor, enaniyet kutsallaştırılmış oluyor. Evrensel narsisizmde tabiatı kutsallaştırıyorsunuz, doğaya tapıyorsunuz. Eskiden insanlar totemlere tapıyorlarmış, şimdi ise dolara, tabiata tapıyorlar. Sadece kutsallar yer değiştirmiş.
Mesela evde hangi konu çok konuşuluyor, para mı, şöhret mi, makam mı, fiziksel görünüm mü, kılık kıyafet mi? O evin kutsalı odur. İyi insan olmak mı konuşuluyor, dürüstlük mü, çalışkanlık mı, Allah’la kalbi bağ kurabilmek mi, nedir, önemli öncelikler ne, kutsal odur. Enaniyeti yüksek olan kişilerde evin kutsalı nedir, mesela başarı odaklıdır narsist kişiler. Hatta narsist kişilerin çok önemli korkuları vardır, sıradan olmaktan korkarlar. Ben bakıyorum işte, dindar insanlarda da bu hastalık var. Onun için ilim yetmiyor, irfan gerekiyor burada. Risale Nur’da da irfanı bunun için İhlas Risalesi ile üstat, irfanın anahtarını vermiş birde. Tasavvuf kültürünün hap haline getirilmiş şekli ne deseler, ihlas ahlakıdır. İhlas ahlakını uyguladığın zaman, ilmine irfan katmış oluyorsun. Bunun için gidip de bir şeyhe tabi olmak gerekmez.” ifadelerini kullandı.
“Narsisizm ego kanseridir”
Enaniyet ile mücadelenin son nefese kadar süreceğinin altını çizen Tarhan; “Narsisizm ego kanseridir. Egonun kutsallaşmasıdır. Egonun bir nevi dünyanın kendini merkeze almasıdır. Bunun sonucunda da ne oluyor bu çağın insanı yalnızlaşıyor, mutsuzlaşıyor, intihar ediyor. İleri yaşta yalnız kalıyor, bedel ödüyor. Enaniyet bizim için Allah’ı tanımamızın ve bulmamızın anahtarıdır. Varoluşumuzun anlamını yakalamamızın anahtarı enaniyetten geçiyor. Şizofreni enaniyetin sınırları bozuluyor, kişinin ben ve diğerleri ile ilişkisini, nesne ilişkilerini bozuyor. Bu bozulduğu zaman kişi şizofreni oluyor. Eğer senin enaniyetin varsa bu enaniyeti doğru kullanmazsan bedelini ödersin. Ama hiçbir şeyin ve kimsenin garantisi yok, imtihan burada başlıyor. Kimse ben şu an böyleyim garantiyim demesin hayatın sonunda anlaşılıyor. Onun için burada başarı toplam başarıdır. Durumsal başarı değildir. Başarı bir süreçtir, durum değildir. Şuanda insan başarılıyım diyebilir ama hayatın sonunda başarılı olmayabilir. Onun için enaniyette de haddini bilmenin yollarından birisi hayatın sonunda ben ancak kendi hedefimi başarmış olarak görebilirim diyebilmesi lazım. O da son nefeste belli olur. Enaniyet ile mücadelemiz enaniyeti yönetmemiz son nefesimize kadar yöneteceğimiz bir süreçtir. Allah bizi böyle bir imtihanla yaratmış aslında böyle bir şans ve fırsatla yaratmış.” şeklinde konuştu.
“Narsisizmi köreltip 21. yüzyıl becerilerinden biri olan takım çalışmasını öncelemeliyiz”
Enaniyet duygusunun takım çalışmasına ve başarıya engel olduğunu aktaran Tarhan; “21.Yüzyıl becerilerinden birisi de takım olabilmektir. Enaniyeti olan kimse ‘ben’ der bireysel zekaya önem verir kendine akıllı dedirttirmeye çalışır. Enaniyete dayanıklı bir evlilik ilişkisinde, benim param senin paran, benim dediğim senin dediğin, ego savaşları vardır. Kadın erkek üzerine, erkek kadın üzerine hakimiyet kurmaya çalışır. Burada artık enaniyet savaşıyordur, huzur olmaz. İdeal olan aileyi bir gemi olarak görüp eşimin üzerine hakimiyet kurmayı değil de geminin iyiliği için kendini ne ezecek ne ezdirecek şekilde yürütmek gerekiyor. Kişi bunu yaptığı zaman enaniyetini doğru kullanmış oluyor. Bu kişi birey zekasına dayalı yaklaşıp, ben zekiyim ben akıllıyım diyorsa birey zekasına önem veriyordur. Bir de grup zekâsı var. 21.Yüzyılın en önemli becerisi takım zekasıdır. Grup zekasıyla hareket eden kişi, kendi zekasına grup zekasını ilave ettiği zaman o grup içerisinde matris ilişki oluyor, matris ilişki başarıyı getiriyor. Aslında cemaat olmak, matris ilişki kurun demektir. Matris ilişkide hiyerarşi yoktur, yukarıdan aşağıya ilişki yoktur. Şimdi eski toplumlar bağ toplumuydu. Burada birisine bağlanırsın aklını kiraya verirsin, itaat et rahat et. Ama 21. Yüzyıl network toplumu, takım zekâsı demektir. Takım zekasıyla hareket ettiği zaman insan takımın bir ferdi olduğu için, takımın bir parçası olduğunu hissettiği zaman orada müthiş bir başarı ortaya çıkıyor.” ifadelerini kullandı.
“Enaniyeti terbiye etmek içimizdeki vahşi atı terbiye gibidir”
Benlik duygusunu içimizde bulunan vahşi bir ata benzeten Tarhan, bu atın terbiye edilirse güzel bir binek olacağının altını çizdi. Tarhan; “Enaniyeti terbiye etmek içimizdeki vahşi bir at gibi olan nefsi kontrol etmektir. Terbiye edersen at seni hedefe götürür ama terbiye edemezsen nefsinin isteklerinin kölesi olur. Bu dünyaya imtihana gelmişsek seçilmişiz demektir. İyi insan olmak bir erdem değil, iyi insan olmak insan olmanın kirasıdır. Eğer enaniyet duygusunu terbiye edersek, geliştirirsek nefsimiz at olur, binek olur. Terbiye edemezsek biz onun nefsimizin isteklerine doğru gideriz. Enaniyetini terbiye edemeyen kişi, nefsini terbiye edemeyen kişi demektir bu. Bu kişi ne olur? Nefsinin isteklerine, tuzaklarına uyan kişilerdir. Aklı olan bir insan “Ben Allah’la bağımı nasıl kurarım?” der. Enaniyetini buna karşı da nefsini terbiye eder. İçindeki aslanı zorda olsa terbiye edecek ve aslan da çok güzel terbiye olur.” ifadeleriyle sözlerini noktaladı.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)