Kardeşliği Aralayacak Kapı: Diyalog…
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın yazarları arasında olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan, “Hz. Peygamber ve Kardeşlik Hukuku” kitabında Tarhan, ‘Kardeşliği Aralayacak Kapı: Diyalog’ başlığıyla hoşgörü ve diyalogu irdeliyor. Eserde hoşgörü, katılımcılık ve diyaloga dikkat çekerek, kardeşlik bağının farklı türlerine değinen Tarhan; “İnsan kardeşliği, din kardeşliği, millet kardeşliği... Hangi kardeşlik olursa olsun bütün kardeşlikler doğrudur. Tıpkı gökkuşağının yedi rengi gibi hakikatin renkleridir.” ifadelerini kullanıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından okuyucusuyla buluşan eserde Tarhan, şu ifadeleri kullanıyor:
“Kardeşliği Aralayacak Kapı: Diyalog”
“İnsan Kardeşliği, Din Kardeşliği, Millet Kardeşliği... Hangi kardeşlik olursa olsun bütün kardeşlikler doğrudur. Tıpkı gökkuşağının yedi rengi gibi hakikatin renkleridir. Bir insandan düşmanca davranış görmedikçe onun dostluk potansiyelini göz ardı etmemek temel insani değerdir.
Hoşgörü ve diyalog birbirini tamamlayan, kardeşliğin kapısını aralayacak önemli iki kavramlardır. Hoşgörüyü hayata geçirebilmek ve kardeşliği tesis edebilmek için diyalog gerekir. Diyalog olduğu zaman hoşgörü uygulamaya geçer. Mesela yeni bir ilaç keşfedildiği zaman, o ilacın insanlar üzerinde kullanılmadan, ilacın sonuçları, faydaları ve riskleri görülmeden iyi olduğu iddia edilemez. Hoşgörü de kulağa hoş gelen bir sözdür fakat bunun hayata, diyaloga geçirilip uygulanmasının sonuçlarının görülmesi gerekir. Kardeşliğin kapısını aralayabilmek için hoşgörü ve diyalogun birlikte değerlendirilmesi gerekir. Hoşgörü iki şekilde tanımlanır:
Negatif Hoşgörü
Kişinin karşı tarafa tahammül etmesine, sabırlı olmasına, saygı göstermesine rağmen onu dinlememesine negatif hoşgörü denir. Bu hoşgörü türü faydalı bir hoşgörü türü değildir çünkü diyalog oluşturmaz. Negatif hoşgörüde pasif dinleme ve pasif diyalog vardır. Kişi, karşısındaki konuşurken onu dinlemeyip ne söyleyeceğini düşünür ve kendi fikrini kabul ettirme çabasına girer. Özü alınmış, faydalı bir hoşgörü değildir ve bu tür hoşgörünün sonuç veremeyeceği durumu ortaya çıkar.
Negatif hoşgörüye kibirli hoşgörü de denilebilir. Bu hoşgörüde karşı tarafın hoş olmadığını bilerek ona katlanmak vardır, onu anlamaya çalışmak yoktur. Onun da kendine göre haklı tarafları olabilir tarzında bir yaklaşım bulunmaz.
Pozitif Hoşgörü
Karşı tarafı anlamaya çalışan karşılıklı ilişkiye ve bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde yürüten anlayışa pozitif hoş görü denir. Bu hoşgörüde aktif diyalog vardır. Karşı tarafı dinleyip, onun görüşlerini alıp ona karşı bir sentez geliştirme çabası vardır. Bu tür hoşgörüden olumlu sonuçlar alınır. Pozitif hoşgörü insanlar arasındaki yatay ilişkinin sonucudur.
Pozitif hoşgörüde karşı tarafın haklı olduğu yönler olabilir, onu anlamaya çalışmak ve konuşup tartış maya açık olmak gibi özgüven ihtiva eden davranışlar vardır. Osmanlı pozitif hoşgörünün en güzel örneğini göstermiştir. İmparatorluk adalet eksenli olduğu için hür tebaa kavramını oluşturmuştur. Mesela Osmanlı döneminde Lübnan'da şeytana tapan tarikatlar ortaya çıkar. Bunlara karşı ne yapılması konusunda padişaha sorulduğunda "Toplumdaki güvene, asayişe zarar vermiyorsa bırakın" cevabı alınır. Osmanlı, kimseye zarar vermemiş, müdahale etmemiştir. Her türlü inanç mensubu kendi geleneğini yaşamıştır. Herkes kendi ticaretini yapmış, kendi mülküne sahip olmuş, hür tebaasını oluşturmuştur. Ortaçağ'da bütün dinlere ve etnik ırklara eşit kalan Osmanlının yaptığını Batı modernizmde özgürlükçü laiklik tarzıyla yapmaya çalışmaktadır. Hür tebaa Osmanlıda hoşgörünün sınırlarını çizen bir kavramdır.
Hoşgörü, Farklı Fikirlere Saygıdır
Hoşgörü aynı zamanda toplumda tolerans karşılığında da kullanılmaktadır. Karşı taraftaki insanların farklı fikirlerine tolerans gösterme anlamına gelir. Yaklaşık 250 sene önce Voltaire'in "Söylediklerinizin hiç birine katılmıyorum, fakat bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım" sözü pozitif toleransın (hoşgörünün) en güzel örneğini göstermiştir. Düşüncelerine katılmadığı halde onları ifade etmesine karşı gösterdiği saygıyı anlatmıştır. Bu davranış, aynı zamanda kendine güvenin işaretidir. Kendi fikrine güvenen insan hoşgörüye ve diyaloga açıktır. Kendi fikrine güvenmeyen insan ise bütün bunlara kapalıdır, çünkü konuştuğu zaman kaybedeceğini bilir. Doğruyu ve gerçeği bulma çabasındaki kimse diyalogdan, özgür tartışma ortamından korkmaz fakat sahip olduğu ger çeklere inanmayan ve kendine güvenmeyen kimse bütün bunlardan korkar. Kendi fikrine güvenmeme hoşgörüyü sabote eden ruh hallerinden biridir.
Hoşgörünün Düşmanı Bencillik
Bencil ve bireysel çıkarı peşinde koşan insan, kendi çıkan ile başkalarının çıkanı arasında tercih yapmak durumunda kaldığında kendi çıkarını tercih eder.
Benmerkezcilik, hoşgörüyü en çok sabote eden etkenlerdendir. Modernizm, bireyselleşmeyi benmerkezcilik tarzında yücelterek hoşgörüye en büyük zararı vermiştir. Böylece toplumsal empati de zarar görmüştür. Benmerkezci insan eleştiriye kapalıdır, kendini merkeze alır ve empati yapamaz. Olaylarda karşı tarafı dinleme çabası yoktur ve kendi doğrularını karşı tarafa dikte etme çabası içindedir. Çünkü kendi egosunu kutsallaştırmıştır ve kendini özel ve önemli görmektedir. Bu tür insanların diyalog kurması mümkün değildir; ancak kendisini onaylayan insanlarla iletişime geçer. Doğrulara ve ortak çıkarlara uygun diyalog kurmaz, kendi çıkarlarına uygun diyalog kurar. Bu durum da kardeşliğin kapısını açmaz, hoşgörüye ve diyaloga zarar verir.
Paylaşma Kültürü
Benmerkezcilik paylaşma kültürüne de zarar verdiğinden kardeşlik tesis edilemez. Oyun teorileri birinin yararını, diğerinin zararını ortaya çıkarır. Bunun yerine iki tarafın da kazancını sağlayacak olan kazan kazan formülünün uygulanması gerekir. Kardeşlik duyguları ancak böyle geliştirilebilir. Birinin kaybedip diğerinin kazanması kişisel çıkanı sağlar. Ortak çıkar ise iki tarafın da "kazan kazan" tarzında hareketiyle orta ya çıkar ve kişi kafasından bununla ilgili etik standart geliştirirse paylaşma kültürü ortaya çıkar. Alarak değil, vererek mutlu olmanın öğretilmesi gerekir. Bizim kül türümüzde kötülükle mücadele etmek yerine iyilikle savma anlayışı vardır. Bu yöntem pozitifi güçlendirerek negatifle mücadele etme anlamına gelir, yavaş bir yöntemdir fakat kalıcıdır.
Hoşgörüsüzlüğün Sebepleri
İnsan ilişkilerinde farklılıklar ve benzerlikler vardır. Hoşgörülü kişi farklılıklardan değil, benzerlikler den hareketle karşısındakiyle ilişki kurmaya çalışır. Fakat hoşgörüsü zayıf insan benzerlikleri değil, farklılıkları görerek hareket eder. Mesela hoşgörüsüz kişi, on tane iyi davranışı görmez, bir tane yanlış davranışı görür. Bunlar narsistik özellikteki kişilerdir. Kendi egolarını yüceltirler, diğer kişilerin egolarını değersizleştirdiklerinden kardeşliğin kapısını aralayamazlar. Hoşgörüsüz insanların mükemmeliyetçilik özelliği de vardır. Alçak gönüllü gibi gözüküp karşısındakinden mükemmellik beklentisi içindedir. Bu da gizli kibirden kaynaklanır.
Diyalogu ve hoşgörüyü geliştiremeyen etkenler den biri de duygusal sağırlık ve körlüktür. Bu hastalık ta karşı tarafın duygularını işitememe, karşı tarafla ilgili ipuçları okuyamama söz konusu olduğundan kardeşliğin kapılan aralanamaz.
Eğer toplumda hoşgörüsüzlük varsa, diyalog kurma ile ilgili sorunun olduğu anlamına gelir. Sorunun neden kaynaklandığı tespit edildikten sonra her iki tarafın atacağı adımlara göre bir yöntem belirlenir.
Kültürler arası diyalog, modern insanın hatalarını da ortaya koymuştur. Fukuyama'nın verdiği şişman köpek örneğinde olduğu gibi, modern insanı, ağacın gölgesinde karni tok bir şekilde rahat rahat yatan şişman köpeğe benzetir. Aç olan köpeklerle ilgili hiçbir kaygısı yoktur, bu yüzden aç köpeklerin ona düşman olmasına sebep olur. Burada aç köpeklerle tok köpeklerin diyalog kurması çok zordur. Fukuyama, bu duruma karşı ahlak ve diğerkâmlık gelişmesi önerisini getirir. Yazar, eğer bu özellikler gelişmezse bir müddet sonra şişman köpeğin aç köpekler tarafından parçalanacağını belirtir. Modern toplum insanına, ahlak ve diğerkâmlık öğretilmezse, insanlığın böylece sonunun da geleceğini iddia etmektedir. Zengin toplumların ve insanların diğerkâm, empatik olmaları insanlığın geleceğini etkileyecek öneme sahiptir. Kardeşliğe engel olan diyalogu engelleyen toplumsal narsizmdir.
Kardeşliği Aralayacak Kapı: Diyalog
Monolog, bir kişinin konuşması diğerinin dinlemesi anlamına gelir. Tek taraf, karşı tarafa kendi görüşünü anlatır. Monologda kişi kendi görüşünü değiştirmeye ve tartışmaya hazır değildir. Fakat diyalogda, farklı iki görüşün konuşulması söz konusudur. İki taraf da farklı görüşlerini açık olarak söyler ve gerçekleri ortaya koyar.
Diyalogu ilk kullanan Eflatun olmuştur. Onun döneminde doktrin ve yöntem tartışmaları çıkmıştır. Fakat Eflatun, diyalog için "doğruyu tespit yöntemi demiştir ve kitaplarını bu yöntemi kullanarak yazmıştır. Bu yönteme göre Eflatun kendi görüşünü ortaya atar, karşıt görüş de fikirlerini söyler, o kendi savunmasını yapar, karşı görüşü çürüterek kendi görüşünü, kendi kendine ikna eder. Bu sonuç karşı görüşle diyalog kurularak yapılır. Fakat burada Eflatun'un kendi fikrinin doğruluğunu kabul etme gibi bir sakınca söz konusudur.
Hegel ise, herhangi bir konunun diyalektiğini tez, antitez, sentez paradigması ile açıklamaktadır. Diyalektikte bir görüş vardır, o görüşün karşıtı vardır ve bu görüşlerin diyalogu sonucunda fikirlerin çarpışmasından hakikat kıvılcımları, sentez ortaya çıkar. Diyalogun doktrin haline gelmesi bu şekilde olur. Bu durum diyalektiğin öğreti haline gelmesidir. Bu sebepten dolayı diyalog sadece yöntem değil, aynı zamanda öğretidir.
Olumsuz Diyalog
Test sistemindeki yanlışlama yöntemi olumsuz diyalogun temelini oluşturur. Olumsuz diyalog, yanlışları eleyerek doğruyu bulmaktır. Sırayla yanlışlar düzeltilerek, yanlışlar üzerinden ilerleyen bir yöntemdir. Olumsuz diyalog, yanlışları düzeltip, karşı tarafı ikna ederek ilerleyen ve karşı tarafı psikolojik olarak kötü hissettiren bir yoldur. Aynı zamanda zaman ve enerji kaybına da sebep olur. Sonuçta diyaloga da zarar verir. Olumsuzlukları düzelterek yapılan diyalog, hakikati ortaya çıkarır fakat hoşgörüye, iletişime, empatiye zarar verir. İnsanı devamlı gerilim halinde tutmaya neden olur. Çünkü kusurla uğraşıldığı için çatışmaya sebep olabilir. Tartışılarak hakikatin ortaya çıkmasın da karşı tarafın egosu incindiği için kendini kötü hisseder. Diğer taraf da egosunu rahatlatır ama gerçeğe karşı tarafa transfer yapamaz. Karşı tarafın zayıf tarafını arayarak, karşı tarafı kişilik ve güç çatışmasına iter. Kardeşliği aralayacak bir anlayış içinde olmak olumsuz diyalogdan kaçınmayı gerektirir.
Olumlu Diyalog
Doğrulama yöntemi de diyebileceğimiz olumlu diyalogda doğruyu bilen kişi direkt doğrularla hare ket eder. Mevlana'nın kullandığı yöntemdir. Olumlu diyalog paradigmasında güzel görmek, güzel düşünmek, hayattan lezzet almak yöntemi vardır. Olumlu diyalogda Mevlana'nın pergel yöntemi uygulanır. Bu yöntemde insanın bir ayağı, insan hakları gibi temel değerler üzerinde sabit kalır, diğer ayağı da serbestçe her tarafta dolaşabilir. Pergel paradigması, temel ihtiyaçlardan vazgeçmeden her diyaloga ve açılıma hazır olmak anlamına gelir.
Olumlu diyalogda tartışma olmadığı için karşı tarafın kendini kötü hissetmesi söz konusu olmaz. Ger çekler, karşı tarafın kişiliği ezilmeden ortaya çıkarılmalıdır. Böyle durumlarda iki taraf da kazanmış olur. Biri haklı çıkarken, diğeri de bilmediği bir gerçeği öğrenir ve gerçek kazanır.
Hoşgörü ve Katılımcılık
Diyalog ve hoşgörünün sonucunda kardeşlik gelişir. Her alanda katılımcılık ortaya çıkar. Katılımcılık çoğulculuğun sonucudur. Katılımcılığın sonucunda da verim artar. Mesela iki kişilik bir evde insan ailenin ortağı gibi hissederse artık olayları iki gözle değil, dört gözle görür, dört kulakla işitir. Çünkü diğerinin adına da üzülür, onun adına da endişe eder, onun hakkını da savunur. Pozitif diyalog ve katılım olduğu zaman iki kişi 11 kişi gibi olur. Aynı durum toplumda da olursa senkronizasyon meydana gelir. Toplumda uyum oluşur. Üretkenlik ve verim artar. Evrende de bunun örneklerini görebiliriz. Mesela bir pil küçük bir alanı aydınlatır, çünkü ışık kaynağından fotonlar dağınık olarak yayılır. Fakat ışık lazer haline geldiğinde fotonların hepsi aynı yönde, aynı hedefe, benzer hareketle giderse bir km uzağa kadar ışık gidebilir. Aynı amaç, benzer hareket senkronizasyona sebep olmuştur. Böylece üretkenlik ve verim artmıştır.
Diyalogun olması için tanıdık olmayan düşüncelere karşı zihnin açık olması gerekir. Çözümlenmemiş farklılıklara karşı saygı duyulmalı, reddedilmemelidir. Toplumsal normlara uygun farklılıklara saygı duyulma si gerekir. Başkalarının ihtiyaçlarına karşı hassas olan, başkaları hakkında kaygı hisseden, tanıdık olmayan düşüncelere karşı zihni ve duyguları açık tutan bir yaşam felsefesi geliştirilmesi gerekir.
Bu mesajlar kutsal öğretilerin de mesajıdır. Kardeşliğin gereğidir. Aynı dünyayı paylaşmanın bir icabıdır. Hoşgörü ve diyalog kavramlarını dikkate alarak 'İnsan kardeşliği' üzerinde düşünmek, etik değerle re bağlı kalarak kardeşliğin kapısını diyalog ile açmak kaçınılmazdır.”
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)