Prof. Dr. Hüseyin Çelik: “Tarihini bilmeyen, özgeçmişini bilmiyor demektir”

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi tarafından ‘Üniversite Kültürü’ dersi kapsamında gerçekleştirilen “Batılılaşma Döneminde Osmanlı’da İfade Özgürlüğü” konferansına Milli Eğitim Eski Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik konuşmacı olarak katıldı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleştirilen, ÜÜTV ve YouTube’dan da canlı yayınlanan etkinlikte kişinin tarihini bilmesi ve olanlardan ders çıkarabilmesi üzerine daha az hata yapabileceğinden bahseden Çelik; “Tarihini bilmeyen, özgeçmişini bilmiyor demektir. Yüzde yüz doğru bu. Biz tarihi neden okuyor veya okutuyoruz? Geçmişte düştüğümüz hatalara bugünümüzde tekrar düşmemek, geçmişte olan güzel şeyleri bugüne taşıyarak onları örnek almak. Onlardan ibret, ders çıkarmak için. Yoksa geçmişe takılıp kalmak doğru değil.” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Tarihi kanıtlayan en önemli kaynak belgelerdir”

Konferansta selamlama konuşma yapan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bilgiye doğru kaynaklardan ulaşmanın çok büyük bir önem arz ettiğinden bahsetti ve ekledi: “Belki de bugün kitapta yazmayan şeyleri dinleyeceğiz. Ezberimiz biraz bozulacak. Yakın tarihi kafamızda yeniden yapılandıracağız diye düşünüyorum. Resmi tarihin dışında veya ideolojik kutuplaşmanın dışında objektif bir şekilde ele almak çok önemlidir. Bilgiye doğru kaynaklardan ulaşmak burada önem arz ediyor. Tarihi hep galipler yazdığı için gerçek tarih daha sonradan gün yüzüne çıkıyor. Kişinin tarihi gerçekleri bilmemesi, bir harita düşünün bu haritada nereye gideceğinizi bilmiyorsanız yönünüzü bulamazsınız. Bu açıdan Üsküdar Üniversitesi olarak tarih bölümümüz de var. Bu sene inşallah ilk mezunlarımızı vereceğiz. Olayları, bilgileri kanıtıyla anlatan ve bu realizmle ilerleyen bakış açısıyla ilerliyoruz. Bu bağlamda tarihi kanıtlayan en önemli kaynak belgelerdir.” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. İbrahim Özdemir: “6 binden fazla kitabını bizzat hediye edip, gençlerin istifadesine sundu”

Programın moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir üstlendi. Prof. Dr. Hüseyin Çelik ile çalıştığı dönemlerden bahseden Özdemir; “Sayın Bakanımızla 58. Cumhuriyet hükümetinde Kültür Bakanlığı döneminde çalışmaya başladım ve kendisi yaklaşık 6,5 yıl Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Ondan sonra Kültür Bakanlığı ile birlikte ben kendisiyle 7 yıldan fazla çalışma şerefine nail oldum. Kendisiyle Çin’e gittim, Amerika’ya gittim, birçok ülkeye gittim. Nereye gittiysek, ne kadar yoğun olursa olsun benim en çok hoşuma giden her zaman çantasında 3-4 tane kitabın olması veya izlemesi gereken belgesel veya son filmlerin olması. Biz birçok VIP kullandığımız için böyle birçok siyasetçiyi yakından gördük. Orada çantasını açıyor bakıyorsun ki maalesef siyasilerimizin kitapla arası hiç iyi değil ama sayın bakanımızın bu yönünden bahsetmek istiyorum zaten kendiniz de göreceksiniz. Kendisinin okuduğu kitaplar evine sığmayınca, makamına sığmayınca o zamanlar Üsküdar Üniversitesi yoktu, Ankara’daki bir Vakıf Üniversitesine 6 binden fazla kitabını bizzat hediye edip, gençlerin istifadesine sundu. Yine bir diğer yönü şiire olan tutkusudur. Bundan da bahsetmek istiyorum. Kadim ve yeni şairleri okuduğu gibi yüzlerce şiir sözünü, şarkı sözünü, türkü sözünü ezbere bilir ve yeri gelince kullanır. Onun bu tutkusu bana daima şiire tutkun olan bir siyasetçi John F. Kennedy’i hatırlatıyor.” dedi.

Prof. Dr. Hüseyin Çelik: “Bazıları giderken arkasından iz, bazıları ise is bırakır”

Milli Eğitim Bakanı olduğu döneme dair edindiği çalışma felsefesini izah eden Prof. Dr. Hüseyin Çelik; “Bizim dönemler çok farklıydı arkadaşlar. Benim Milli Eğitim Bakanı olduğum, İbrahim beyin Dış İlişkiler Genel Müdürü olduğu dönem gerçekten Türkiye’nin ortamı, konjektörü çok farklıydı fakat burada oralara girmeyeceğim. Biz adeta zemheri kışta geldik ve Allah’a şükürler olsun birçok şey yapıldı. Yani bugün eğer Üsküdar Üniversitesi’nin kurulmasına benim iğnenin ucu kadar katkım olmuşsa bundan şeref duyarım. Çünkü Mahir İz hocayı bilirsiniz. O diyor ki; ‘Biz faniyiz bu âlemden göçüp gideceğiz. Bulunduğumuz mevki ve makamlardan da hiç şüphesiz ki gideceğiz. Bazıları giderken arkasından iz, bazıları ise is bırakır.’ Evet, ben onun için oturduğum her koltuğa ‘Allah’ım beni iz bırakanlardan et’ diye dua ettim. Şükürler olsun tabii ki herkesin seveni vardır ama bugüne kadar arkamızdan bırakılan bir isi kimse göstermedi. Çok şükür böyle bir is bırakmadık.” ifadelerini kullandı.


“Hayallerimizi hatıralarımızın önüne geçirmek zorundayız”

Kişinin geçmişinin geleceği üzerindeki etkisini dile getiren Prof. Dr. Hüseyin Çelik, yapılan çıkarımların hem kişisel hem de toplumsal açıdan önemini vurguladı. Çelik; “Tarihini bilmeyen, özgeçmişini bilmiyor demektir. Yüzde yüz doğru bu. Biz tarihi neden okuyor veya okutuyoruz? Geçmişte düştüğümüz hatalara bugünümüzde tekrar düşmemek, geçmişte olan güzel şeyleri bugüne taşıyarak onları örnek almak onlardan ibret, ders çıkarmak için. Yoksa geçmişe takılıp kalmak doğru değil. Ünlü bir düşünürün güzel bir cümlesi var diyor ki; ‘Hayallerini, hatıralarının önüne geçiremeyen toplumlar gerçek manada başarı ve kalkınma sağlayamazlar.’ Hayallerini hatıralarının önüne geçiremeyenler gerçek manada başarı sağlayamaz. Biz hayallerimizi hatıralarımızın önüne geçirmek zorundayız.” dedi.

“Akıllı insanlar suyun akışını durdurma iddiasında bulunmaz”

Muhalefet ve muarız kavramları arasındaki temel farkları günümüzden örnekler ile açıklayan Prof. Dr. Hüseyin Çelik; “Biz muhalefetle, muarızı karıştırıyoruz. Muarız, arıza çıkaran adamdır ama muhalif fikri olan, fikrini söyleyen adamdır. Sana katılmak zorunda değil. Sen bunları engellersen, sen bunları bastırırsan ne olur? O da mecrasını bulur. Eskiden Osmanlılar bugün bizim fikir akımları dediğimiz şeye ‘fikir cereyanları’ diyorlardı. Cereyan veya akım. Onun akla sirayet etmek, bulaşmak gibi bir özelliği var. Eğer siz ‘ben suyun akışını keserim’ iddiasında bulunursanız, kendi aklınızla alay edersiniz. Akıllı insanlar, suyun akışını durdurma iddiasında bulunmaz. Akıllı insanlar suyun önüne baraj yaparlar, kanalları kanalize eder sulamada kullanırlar. Tribünlere gönderir elektrik elde eder, balıkçılıkta, taşımacılıkta ve en nihayetinde güzellik unsuru olarak kullanırlar. Suyu regüle etmek diye bir şey var. Potansiyel bir ülkedeki yazarın, çizerin, gençlerin, aydınların birikimini bu şekilde değerlendirmek ve o potansiyeli memleketin, ülkenin lehine dönüştürmek varken siz onu yasaklama yoluna girerseniz olacak olan budur. Gider oraya der ki, doğruyu söylemenin yasak olmadığı bir ülke bulur yine çıkarım.” şeklinde konuştu.

“Tarihi galip olanlar kendilerine göre yazıyorlar”

Üniversitelerin insanlara belirli düşünce kalıplarını dayatarak ezberletmesi yerine konular üzerinde farkındalık oluşturarak kişiye, düşünme ve tartışma alanı sunması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Hüseyin Çelik; “Üniversiteler bilgi empoze edilen adeta bilgisayar disketlerine bilgi kopyalar gibi kopyaladığımız yerler değil, evrensel değerlerin konuşulduğu, tartışıldığı ve paylaşıldığı kurumlardır. İnsanı da o şekilde görmememiz gerekiyor. Biraz önce Nevzat Hoca’nın da dediği gibi ezberleri bozmak lazım. Gerçekten öyle. Çünkü tarihi galipler yazıyor. Şimdi bir askeri darbe oluyor. Hayalen 1980’e gidin. Kenan Evren Paşa’nın yaptığı askeri darbesi başarısızlıkla sonuçlanmış olsaydı Kenan Evren cumhurbaşkanı olabilir miydi? Hayır. Tarihe maceracı, hayalperest olarak geçecekti. 15 Temmuz darbesinde veya Talat Aydemir’de olduğu gibi. Ama başarılı olursa işin şekli değişir. Mesela Atatürk, Samsun’a gitmek üzere bandırma vapuruyla Boğaz’dan geçerken İngilizler gemisini batırsaydı bu durum tarihe nasıl geçecekti? ‘İngilizler topları saraya doğru çevirmişler, Boğaz’ı tutmuşlar, sen Bandırma vapuruyla gidiyorsun’ denilecekti. Ama galip olduktan sonra, ipler onun eline geçtikten sonra işin şekli farklı oluyor. Bu yüzde yüz doğrudur. Tarihi galip olanlar kendilerine göre yazıyorlar.” dedi.

“Sünni İslam, Müslümanların itiraz ve isyan hakkını yok etmiştir”

Emevi döneminde yaşanan ihtilafları ve bu ihtilafların oluşturduğu düşünce yapılarını detaylandırarak izah eden Prof. Dr. Hüseyin Çelik; “İstişare dediğimiz şey, ortak akıldır ve akılların birbirine destek olmasıdır. Nasıl ki pazılar, bilekler ağır bir şeyi bir araya gelerek kaldırabiliyorsa, akıllarda bir araya gelerek içinden çıkılamayacak, çok zor dediğimiz problemleri çözebilir. Ama Emeviler ile beraber maalesef bu durum değişmiş ve daha korkunç bir şey olmuştur. Biliyorsunuz, İslam toplumlarına Asr-ı Saadet’in hemen arkasından ihtilaflar baş göstermiş. Siyasi ihtilaflar olmuş. Bu şekilde İslam toplumu üçe bölünmüş. Şia-i Ali, Şia-i Emevi -Bizim bugünkü dediğimiz Sünniliktir ve Hariciler ortaya çıkmış. Sonra fıkhi konularda ihtilaf başlamış ve dört mezhep ortaya çıkmış. Daha sonra kelam konusunda ihtilaflar çıkmış. Bizim bildiğimiz, Mutelize, Eş’ariyye, Kadariyye, Cebriyye var vs. bunlar gibi birçok kollar daha var. O zamanda Emeviler, ‘Allah bizi size melik sultan tayin etti, siz de bizim kullarımızsınız, sizin bize karşı gelmeniz Allah’ın emrine karşı gelmektir’ şeklinde topluma Cebriyeci bir anlayışı dayatıyorlar ve Sünni İslam, Müslümanların itiraz ve isyan hakkını yok etmiştir. Biat ve itaat esastır. Sadakat, biat ve itaat ulü’l-emr’e itaat esastır. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer sahabelere ‘Biz yanlış yaparsak, siz ne yaparsınız?’ diye sorduklarında sahabeler, ‘Ey Emîru’l-mü’minîn, biz seni kavl-i leyyin ile yani yumuşak bir dille uyarırız. Ama sen yanlışta ısrar edersen, vallahi seni kılıçlarımızla düzeltiriz’ diyorlardı ama ondan sonra bırakın kılıçla düzeltmeyi ona laf ile itiraz etmek bile söz konusu olmadı.” ifadelerini kullandı.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)