Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Barış gazeteciliğinin eksikliği hissedildi.”
Tarihi kaynaklar, savaş muhabirliğinin Kırım Savaşı’nda önem kazandığını yazıyor. Savaşların büyük haber olduğunu ve o nedenle muhabirlerin herkesin kaçtığı yere gitmek istediğini belirten Prof. Dr. Süleyman İrvan, muhabirlerin can güvenliklerine önem vermeleri ve kendileri için yayınlanan kılavuzlardaki uyarılara dikkat etmeleri gerektiğini ifade ediyor. İrvan, “Savaş bölgesindeki muhabirler genellikle Ukrayna kaynaklarına bağımlı kaldılar. Barış gazeteciliğinin eksikliği hissedildi. Türk medyası barış çabalarına odaklanabilirdi.” dedi.
“Kiev’den, Ukrayna kaynaklarına bağımlı habercilik yapılıyor”
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, Rusya-Ukrayna arasındaki savaşa değinerek savaş muhabirliği hakkında değerlendirmelerde bulundu ve tavsiyelerini paylaştı.
Savaş muhabirliği Kırım Savaşı’nda önem kazandı
Prof. Dr. Süleyman İrvan, ‘Tarihi kaynaklar savaş muhabirliğinin 1853-1856 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında gerçekleşen Kırım Savaşı’nda önem kazandığını yazıyor.’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“İngiliz The Times gazetesi muhabiri William Howard Russell da bu savaşı haberleştiren ilk savaş muhabiri olarak kabul ediliyor. O günden bu yana tüm savaşlarda savaş muhabirleri görev yaptı. Savaşlar haber değeri yüksek olaylardır. Hatta gazeteciliğin meşhur ‘Kan varsa manşet olur’ sözü en çok da savaşlar için geçerlidir. Savaş büyük haberdir o nedenle birçok muhabir savaş bölgesinden haber geçmeyi, savaş bölgesinde olmayı, herkesin kaçtığı yere gitmeyi ister.”
Muhabirlerden doğru ve güvenilir haberler bekleniyor
Savaş muhabirliğini tek bir boyutta değerlendirmenin mümkün olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Örneğin Rusya-Ukrayna savaşını ele aldığımızda bu savaşı takip eden Rus, Ukrayna ve Türk medyası muhabiri aynı konumda değildir. Rus medyası muhabiri saldıran, işgalci ülkenin medyasına haber yaparken, Ukrayna medyası muhabiri ülkesini işgale karşı savunan pozisyondadır. Türk medyası ya da diğer ülke medyalarının muhabirleri ise daha çok gözlemci pozisyonundaki muhabirlerdir. Bizim muhabirlerden beklediğimiz, savaşa ilişkin doğru, teyitli ve güvenilir haberler geçmeleridir.” ifadelerini kullandı.
Sosyal medya savaş propagandası alanı oldu
Sosyal medyada insanların Rusya Ukrayna savaşında yaşadıklarını, tanık oldukları önemli anları, çatışmaları ya da bombalamaları anında cep telefonlarıyla kaydederek aktarabildiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Süleyman İrvan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz buna yurttaş haberciliği ya da tanık haberciliği diyebiliriz. Sahadaki gazeteciler nadiren sıcak çatışmaların içinde kalıyorlar, oysa her sıcak çatışma anında orada birileri bu anları kaydedebiliyor. Bu savaşın sosyal medyadan canlı yayımlanan ilk savaş olduğunu belirtmiştim. Bu durumda önemli olan, sosyal medyadan paylaşılan görüntülerin gerçek ve güncel olup olmadığıdır. Sosyal medya elbette aynı zamanda savaş propagandası alanı. Çatışan taraflar sosyal medyayı kendi lehlerine olacak şekilde kullanmaya çabalıyorlar. Elbette sosyal medya sahadaki gazeteciler için de önemli bir bilgi kaynağı. Ancak sosyal medyadan gelen her bilginin, her görüntünün, fotoğrafın, videonun kullanılmadan önce mutlaka doğrulanması gerekiyor. Gazetecilerin savaş bölgesinden aktardıkları da tıpkı sosyal medyadakiler gibi manipülatif olabiliyor. Çünkü resmi kaynaklar da savaş zamanında gazetecileri yanıltan bilgiler aktarabiliyor veya muhabirler bilinçli ve kasıtlı olarak yalan haber üretebiliyorlar. Bütün bunlar karşısında da okurların ve izleyicilerin dikkatli olması gerekiyor.”
Ukrayna kaynaklarına bağımlı habercilik yapıldı
Türk medyasının başından itibaren bu savaşa daha fazla önem verdiğini vurgulayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Neredeyse her televizyon kuruluşu, büyük gazeteler muhabirlerini Ukrayna’ya ya da Ukrayna sınırındaki ülkelere gönderdi. Medya aynı ilgiyi Taliban Afganistan’da yönetimi devraldığında göstermemiş, az sayıda muhabir Afganistan’a gidebilmişti. Kuşkusuz bunda yakınlık faktörünün katkısı var ama Ukrayna’nın bir Avrupa ülkesi olarak görülmesinin de bir katkısı olduğu söylenebilir. Genel olarak muhabirler başkent Kiev’den ve genelde Ukrayna kaynaklarına bağımlı bir habercilik yaptılar. Bu önemli bir eksiklikti. Savaşın bir de öteki tarafı var ama biz haberlerde öteki tarafı göremedik, belki görebilmemiz de mümkün değildi ama medya bunu denemedi.” dedi.
Türk medyası barış gazeteciliğine çaba harcayabilirdi
Barış gazeteciliği eksikliğinin hissedildiğini belirten Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Çatışmaları değil barış girişimlerini önceleyen, savaşın sıradan insanların yaşamlarında yarattığı travmalara yoğunlaşan bir gazetecilik anlayışı olabilirdi. Bu savaşta Türk medyası, barış çabalarına daha fazla odaklanabilir ve barış gazeteciliği pratiğini yaşama geçirmek için daha fazla çaba harcayabilirdi.” diye konuştu.
Savaş muhabirleri can güvenliklerine dikkat etmeli
Savaş muhabirliğinin en tehlikeli gazetecilik biçimi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Anadolu Ajansı’nın 2020 yılında yaptığı bir habere göre, örneğin 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşında 707 basın mensubu öldürülmüştür. Cumhuriyet gazetesinde 2009 yılında yayımlanan bir başka habere göre, 2003 yılında başlayan Irak işgali sırasında 2009 yılına kadar 295 gazeteci öldürülmüştür. Hemen her savaşta öldürülen sadece gerçekler değil aynı zamanda gerçekleri aktarmaya çalışan gazetecilerdir. Ukrayna’daki savaşta da şimdiye kadar 1 Ukraynalı muhabir öldürülmüş, savaş bölgesindeki birçok gazeteci çatışmanın ortasında kalmış ya da saldırıya uğramıştır. Bu nedenle, savaş bölgesinde görev yapan muhabirlerin can güvenliği konusuna azami özen göstermeleri ve kişisel güvenliklerinin yapılacak haberden daha önemli olduğunu unutmamaları gerekiyor.” dedi.
Savaş, kahramanlık gösterisi yapılacak mecra değil!
Muhabirlerin savaş bölgelerine gitmeden önce güvenli habercilik eğitimlerinden geçmeleri gerektiğini belirten Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Ancak son Ukrayna savaşında bunların yapılmadığını görüyoruz. Hatta gazetecilikle hiç ilgisi olmayan bazı içerik üreticilerinin bile savaş bölgesine gidip haber yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu en azından onların can güvenlikleri açısından doğru değil. Savaşın kahramanlık gösterisi yapılacak bir mecra olmadığını anlatabilmemiz lazım.” diye konuştu.
Muhabirler için kapsamlı kılavuzlar yayınlandı
Prof. Dr. Süleyman İrvan, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) UNESCO ile birlikte muhabirlerin savaş bölgelerinde ne yapmaları gerektiği konusunda kapsamlı bir ‘Gazeteciler İçin Güvenlik Kılavuzu’ hazırladığını söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu kılavuzda savaş bölgesindeki muhabirlerin uymaları gereken kurallar ayrıntılarıyla anlatılıyor. Ayrıca, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu da Ukrayna’daki savaşı sahadan haberleştiren muhabirler için uyarılar yaptı. Bu uyarılar arasında; iletişim için şifreli cihazların kullanılması, yer tespitini kolaylaştıracak paylaşımlardan kaçınılması, askeri ve stratejik hedeflerden uzak durulması, tek başına seyahat edilmemesi gibi hayati uyarılar yer alıyor. Savaş bölgesinden haber geçen muhabirlerin bu uyarılara uygun hareket etmeleri en çok da kendi can güvenlikleri açısından önemli. Savaş, teori ile pratik çok farklı denilip geçiştirilebilecek bir durum değildir.”
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)