İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy, vefatının 86. yıldönümünde anıldı
İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy, vefatının 86. yıldönümünde “Gelenekten Geleceğe: Asım’ın Nesli ve Küresselleşme” başlığı ile Üsküdar Üniversitesi tarafından düzenlenen panelde anıldı. Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ersoy’un şahsiyetli, izzetli ve asaletli bir kişi olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Halk Mehmet Akif’i saf, masum ve mazlum duruşundan dolayı çok seviyordu. Mehmet Akif, Asım’ın neslinde örnek olmaya layık birisidir. Hayatta olsaydı din bilimleri ile fen bilimlerinin birleştirilmesini isterdi. O nedenle de Asım’ın nesli dünya ve ahireti birleştirebilen, din bilimleri ile fen bilimlerini birleştirebilen bir nesil olmalı. Bugün metaverse’den bahsediyoruz. Bu dünya, ahiretin metaverse’si. Sadece dünyasal düşünmemeli, ebedi hayatı da önemsemeli.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Küreselleşme ve Gençlik Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (KÜGEMER) tarafından düzenlenen panelde İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy, vefatının 86. Yıldönümünde anıldı.
Moderatörlüğünü gazeteci Şaban Özdemir’in yaptığı, çevrimiçi düzenlenen panelde İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy, “Gelenekten Geleceğe: Asım’ın Nesli ve Küreselleşme” bağlamında ele alındı.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şair Mehmet Akif Ersoy’un yaşamını istibdat, meşrutiyet ve cumhuriyet olarak değerlendirdiği 3 dönemde politik psikolojik bağlamında değerlendirdi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Mehmet Akif, Asım’ın nesli gibi bir ideali benimsedi”
Mehmet Akif Ersoy’un hayatı incelendiğinde 3 dönemin varlığından söz edilebileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mehmet Akif, Asım’ın nesli gibi bir ideal koymuş. Hayatındaki ilk dönem o zamanki kullanılan tabirlerle istibdat olarak bilinen meşrutiyetten önceki dönemdir. Bu dönemleri istibdat, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemi olarak sıralayabiliriz. Osmanlı’nın durumunu politik psikoloji açısından değerlendirdiğimiz zaman istibdat döneminde yargılamanın gizli, soruşturmanın ise açık olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum şu andakinin tam tersini gösteriyor. Evrensel hukuk düzenlerine göre meşrutiyetten önceki dönemde yargılamalar gizli yapılmış. Adaletin tecil etmesinin pek mümkün olmadığı bir sistem uygulanmış.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Abdulhamid Han dünyanın değiştiğini fark etti”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Abdulhamid Han’ın dünyanın değiştiğini fark ederek Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ‘ya yeni hal, ya izimihlal’ sözünü söylediğini ifade etti ve sözlerine şöyle devam etti:
“Abdulhamid gelecek vizyonu olan bir insandı. Olacakları fark etmiş, dünyada bir özgürlük rüzgarının estiğini görmüş ve ikinci meşrutiyet dönemini ilan etmiş. Bilimin en önemli özelliği tahmin edilebilirlik özelliğidir. Siyasetçiler gelecek seçime doğru plan yaparlar. Bir şirkette vizyonu olmayan sadece misyonu olan kişiler sadece şirketin o anki durumunu düşünür ama şirketin üst kademesi vizyon sahibidir, stratejik düşünür ve gelecek birkaç yılı öngörmeye çalışır. Üniversiteler de demokratik ülkelerde siyasetin vizyonunu belirliyorlar. O yüzden üniversitelerin de tahmin edebilirlik sorumlulukları var. Üniversitelerin özerk olmaları ve özgür kararlar alabilmeleri o açıdan çok önemli. Böyle olunca bilgi sunuyorlar ve uygulama kararı karar vericilerin sorumluluğunda oluyor. Üniversiteler görüşlerini dile getiremiyorsa politize olmuşlardır, baskılanmış ve demokrasiden uzaklaştırılmışlardır.”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Mehmet Akif meşrutiyetin güçlü bir savunucusuydu”
Mehmet Akif’in de Abdulhamid gibi ‘Ya yeni hal, ya izmihlal’ fikrini benimsediğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “O dönemde meşrutiyet ilan edilince ve özgürlük olunca doğuda sıkıntılar yaşanmış. İnsanlar Ermeni komutanın emrine girecek olmalarını sorgulamışlar. Tartışmalar yaşanırken devamlı ehliyet ve liyakat’ın üzerinde durulmuş. Ehliyet ve liyakatın böyle durumlarda milliyetten daha önemli olduğu ön plana çıkarılmış. Mehmet Akif de meşrutiyetin güçlü savunucularından olmuş. Meşrutiyet İttihat ve terakkinin hataları yüzünden devam etmedi. Millet de meşrutiyete henüz hazır değildi. Türkiye eğer meşrutiyet devam etseydi şu an İngiltere, Belçika ve Danimarka gibi meşruti monarşi sisteminde olacaktı. Sembolik bir monarşi olacaktı. Saltanat ve hilafet devam edecekti ama meşrutiyet devam ettiği için özgürlükler sistemine yavaş bir geçiş olacaktı.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “31 Mart olayları dönemin en önemli sorunuydu”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, o dönemdeki en önemli sorunun 31 Mart olayının çıkması olduğunu hatırlattı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“31 Mart olayları her şeyi alt üst etti. 13 gün sürmüş ama 10 gün hiç müdahale edilmemiş. Mahmut Şevket Paşa komutasındaki ordu 3 günde ayaklanmayı bastırmış fakat o da öldürülmüş. Derin devletin Mahmut Şevket Paşa’dan rahatsız olduğu biliniyor. Bu süreç içerisinde Mehmet Akif de meşruti monarşiyi savunmuş. Abdulhamid birinci dönemde hürriyetçi davrandı. Meşruti monarşide de saltanatı değil ‘ya yeni hal ya da izmihlal’ diyen bir vizyon geliştirdi. Cumhuriyet dönemine geçince de Mehmet Akif, Osmanlı’nın son dönemindeki istibdattan daha şiddetli bir istibdat ile karşılaştı. En çok değer verdiği temel değerlerin yok olmaya başladığını görüyor. Ezan türkçeleştirilmiş, bazı camilere sıralar sokulmuş. İstiklal mahkelemeri kurulmuş ve ciddi bir şekilde her tarafta idam sehpaları ortaya çıkmış. Şapka giymeyen kişiler idam edilmeye başlamış. Bunlar şu an Türkiye’de tartışılmıyor ama o dönemde maalesef hiç evrensel hukuka uymayan olaylar yaşanmış.”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Mehmet Akif asalet, şahsiyet ve izzet simgesidir”
Mehmet Akif bu olaylar üzerine Mısır’a gittiğini ve döndüğünde insanların yanına gitmekten korkar olduklarını gördüğünü ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mehmet Akif’in yanına gidenler takibe alınmaya başlamış. Bir suikaste uğramamış ama aç ve susuz olarak hayatını kaybetmiş. Cenazesini de 1936’da İstanbul Üniversitesi öğrencileri kaldırmış. Toplum, Mehmet Akif’i müthiş derecede seviyor. Sevmesinin sebebi de onun saf, masum ve mazlum duruşudur. Mağdur edilmiş ama hiç isyan etmemiş. Muhalefet etse de isyan etmemiş. Mehmet Akif’in kötüye kullanılmaması için de çevirisini yaptığı Kuran-ı Kerim nüshasını yaktırdığı söyleniyor. Mehmet Akif bu dünyadan zorluklar içinde gitti ama Allah katında çok önemli bir makamda olduğunu düşünüyorum. Çünkü dünya menfaati için ahiretinden taviz vermedi. Mehmet Akif Ersoy; asalet, şahsiyet ve izzet simgesidir. Asım’ın neslinde örnek olmaya layık birisidir.” diye konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bu dünya ahiretin metaverse’si”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Mehmet Akif’in ‘Kur-an’ı asrın idrakine söyletmeliyiz’ sözünü hatırlatarak sözlerini şöyle tamamladı:
“Mehmet Akif bu sözle Kur-an’ı Kerim’i bu asrın anlayışına çevirmek gerektiğinden bahsediyor. Bu asrın anlayışında da dinin sağlamlığının yerini bilimsel sağlamlık aldı. Eğer şu an Mehmet Akif hayatta olsaydı din bilimleri ile fen bilimlerinin birleştirilmesini isterdi. İkisi bir araya gelince hakikati buluruz. Bilimin amacı hakikati aramak ve bulmaktır. Asım’ın neslinde bu zihinsel dönüşüme ihtiyacımız var. Modernizm bize mutluluk olarak ‘bir şeye sahip ol mutlu ol’u sundu. Hep dış nedenli mutluluk. Gerçek mutluluk dış nedenli mutluluık değildir, içsel mutluluktur. İçsel mutluluk da anlam mutluluğudur. Bir insan bir konuya anlam yüklerse ve onun için uğraşırsa anlamı yakalar ve mutlu olabilir. Ama anlamı yakalayamayanlar herşeye sahip olsalar da mutlu olamıyorlar, intihar ediyorlar. Fani şeyler insanı mutlu edemez. İnsan hayatında baki bir anlamın olması lazım. Asım’ın nesli dünya ve ahireti birleştirebilen, din bilimleri ile fen bilimlerini birleştirebilen bir nesil olmalı. Bugün metaverse’den bahsediyoruz. Aslında bu dünya ahiretin metaverse’si. Avatarlarımızla dolaşıyoruz. Sadece dünyasal düşünmemeli, ebedi hayatı da önemsemeli. Mehmet Akif Ersoy bize Sefahat gibi çok güzel bir eser bıraktı. İstiklal marşı gibi her okuduğumuzda tüylerimizi ürperten bir eser bıraktığı için ona teşekkür etmek gerekiyor.”
Prof. Dr. İsmail Barış: “Mehmet Akif Ersoy’un idealize ettiği gençlik güzel ahlak sahibidir”
Üsküdar Üniversitesi KÜGEMER Müdürü Prof. Dr. İsmail Barış, İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy’u gençlere anlatmanın önemine işaret etti. Prof. Dr. İsmail Barış, “Mehmet Akif Ersoy’un idealize ettiği gençliğin en belirgin özelliklerinden biri de güzel ahlak sahibi olmaktır. Akif’e göre bilgisiz ahlak, miskinkik ve zayıflığa; ahlaksız bilgi ise milletlerin ruhunun zehirlenmesine sebep olur. Bir şiirinde gençlere bu hususta nasihat etmektedir: Hadi tahsilini ikmale tez elden, hadi sen! / Çünkü milletlerin ikbali için evlâdım / Marifet bir de fazilet, iki kudret lazım." Yani bir an önce eğitimini ve tahsilini tamamla. Çünkü sen milletlerin geleceği için biri marifet diğeri fazilet iki güce ihtiyaç hissetmektesin.” dedi.
Prof. Dr. İsmail Barış: “Mehmet Akif Ersoy bu iki özelliği şahsında birleştirmiştir”
Bu iki özelliğin gençlerin kendisine ve aleme çeki düzen vermesi açısından önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. İsmail Barış, “Marifetin yani ilim, fen ve teknolojinin irfan fanusu koruması altında olması esas. Fazilet ise milli, dini ve ahlaki değerlerin insanın gencin ve toplum hayatına hakim olmasını sağlamak anlamına gelmektedir. Eğer bu iki özelliğe sahip genç yetiştirebilirsek böyle bir millet ve o milletin fertleri insanlık onurunu ve şerefini sadece kendi milletleri için değil, bütün dünya milletleri için ortaya koyarlar. Mehmet Akif Ersoy bu iki özelliği şahsında birleştirmiş bir insandır. Ersoy, bir yandan veterinerlik okuyarak fen bilimleri ile tanışmış, diğer taraftan kendi döneminin en etkili en önemli edebiyatçısı olmuş, bir diğer taraftan da iyi bir siyasetçi, iyi bir aile reisi olabilmiş. Siyasi anlamda da dini irade ile milli iradeyi cem etmiş bir münevverdir.”dedi.
Prof. Dr. Ergün Yıldırım: “Mehmet Akif, modernizme ve geleneğe de eleştiride bulunur”
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergün Yıldırım ise “Akif’i anmak aslında bu milleti anmak demektir. Akif’i konuşmak Türk aydınını konuşmaktır. Akif üzerine düşünmek aslında Türkiye’de ideal aydın üzerine düşünmektir.” diyerek Üsküdar Üniversitesi’ne teşekkür etti. Prof. Dr. Ergün Yıldırım, Mehmet Akif’in modernizme eleştiride bulunduğunu belirterek “Modernliğe sadece eleştiride bulunmaz. Gelenekle de ilişki kurarken ona karşı da bir mesafe içindedir. Geleneği de eleştirir. Örneğin mahalle kahvehanesi şiiri de bu açıdan önemlidir. Mahalle kahvehanesinde müslüman bir toplumun bugüne kapalı olması, tamamen geleneğe bağlı kalması, tembel olması, bilimden uzak yaşaması, aile değerlerini boşverip kahvehanede işsiz güçsüz bir şekilde hayatını sürdürmesi bunu bir sosyolog titizliğiyle br tablo olarak ortaya koyuyor. Sonra da bunu tenkit ediyor.”dedi.
Doç. Dr. Süleyman Doğan: “Mehmet Akif Ersoy, bir sentez şahsiyettir”
Yıldız Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Doğan ise Mehmet Akif Ersoy’un bir sentez şahsiyet olduğunu belirterek “Mehmet Akif’in babası Tahir Efendi, Balkan kökenli bir müderris. Arnavutluk’tan ilim öğrenmesi için gönderilmiş fakat buraya gelince Fatih müderrisleri Tahir Efendi bize lazımsın diye bırakmamış. Mehmet Akif böyle bir iklimde doğup büyüyor. Mekan, zaman ve coğrafyalar kişilik ve şahsiyet oluşumunda çok etkili. Dini eğitimini hücrelerine kadar almış. Annesi Şerife Hanım aslen Türkistan Buharalı. Tokat’a yerleşmiş, çok dindar mümine bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Bir tarafı Türkistan bir tarafı Balkanlar. İklim ve coğrafya olarak böyle bir şahsiyet. Babası mektebe yazdırıyor, annesi medrese eğitimi almasını istiyor. Böyle bir aileden yetişen Ersoy, modern tahsil alıyor. Dolayısıyla Batı’yı da Doğu’yu da mecz edecek bir şahsiyet olarak karşımıza çıkıyor.” dedi. Mehmet Akif Ersoy’un çok yönlü bir şahsiyet, bir aydın ve alim olduğunu belirten Doç. Dr. Süleyman Doğan, Mehmet Akif’in cehalet, taassub ve istibdatla savaştığını söyledi. Doğan, Akif’in Asım’ın Nesli eserinde eğitimdeki eksiklikleri ortaya koyduğunu da kaydetti.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)