VI. Özel Öğrenme Güçlüğüne Multidisipliner Yaklaşım Sempozyumu Gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi bölümünün desteği ile Disleksi ve Ergoterapi Kulübü tarafından ‘VI. Özel Öğrenme Güçlüğüne Multidisipliner Yaklaşım Sempozyumu’ düzenlendi. ‘Özel Öğrenme Güçlüğüne Multidisipliner Yaklaşım’ temasıyla gerçekleştirilen sempozyuma alanında uzman çok sayıda isim katıldı. Sempozyumun açılışında konuşan Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevda Asqarova, pandemi sürecinde sosyal etkileşimin azalması ile ergoterapi ve disleksinin öneminin arttığını, bu alanlardaki eğitimde kaliteyi artırmanın en büyük hedefleri arasında olduğunu söyledi. 

Prof. Dr. Sevda Asqarova; “Bilim dolu bir yayın diliyorum”

Moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi Disleksi ve Ergoterapi Kulübü Başkanı Serra Korkmaz, Başkan yardımcıları Sertaç Geren ve Erva Nur Kurt’un üstlendiği, online gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasında iyi niyetlerini dile getiren Prof. Dr. Sevda Asqarova; “Yine güzel bir günde birlikte olacağız. Tüm hocalarıma, katılımcı arkadaşlarımıza ve sevgili öğrencilerime hoş geldiniz diyorum. Sizlerin katılımlarıyla özelleşen Özel Öğrenme Güçlüğüne Multidisipliner Yaklaşım Sempozyumlarının 6’ncısını bugün sizlerle birlikte hayata geçirmekten mutluluk duyuyoruz. Hepinize katkılarından dolayı teşekkür ediyorum ve bilim dolu bir yayın diliyorum.” şeklinde konuştu.

Disleksi ve Ergoterapi Kulübü Üyeleri; “Birinci sınıftan beri bu sempozyumu yapmak bizlere gurur ve mutluluk veriyor”

Kulübün açılmasından bu yana gerçekleştirdikleri sempozyumlar hakkında mutluluklarını ifade eden Üsküdar Üniversitesi Disleksi ve Ergoterapi Kulübü Üyeleri; “Özel Öğrenme Güçlüğüne Multidisipliner Yaklaşım Sempozyumu geleneksel hale geldi. Birinci sınıftan beri bu sempozyumu yapmak bizlere gurur ve mutluluk veriyor.” dedi.

Nöroloji Uzmanı Dr. Bülent Madi; “Çocuğun tüm gelişim alanlarında başarılı olabilmesi için sanat ve müzik vazgeçilmez unsurlardır”

‘Öğrenme beyinde nasıl oluşur?’ sorusu üzerinden konuşmasını gerçekleştiren Nöroloji Uzmanı Dr. Bülent Madi; “Gelişim motor hareket gelişimi, sosyal, duygusal gelişim, bilişsel gelişim ve bedenin iç sistemini izliyor. Motor hareket gelişimi anne karnında estetik yaşam ile bağlantılı olarak yaşam ve yaşama kalitesini arttırarak bunları anlayarak başlıyor. Özgül öğrenme güçlüğünde öncelikle ve özellikle beyinciğe bakılır. Çünkü erken çocukluk döneminde ilk gelişen alanlardan birisi burasıdır ve denge, bilişsel zamanlama ile ilgilidir. Ergoterapistlerin öğrenmede müziği kullanması anlamlı olur. Beyine bütünüyle akademik alanda katkı sağlar. Bu çalışmaları yürütürken multidisipliner çalışılmaktadır fakat interdisipliner çalışma önerilmektedir. Çocuğun tüm gelişim alanlarında başarılı olabilmesi için sanat ve müzik vazgeçilmez unsurlardır.” şeklinde konuştu.

Öğr. Gör. Berna Pınar Tunç; “Disleksi bir engel değil, çeşitliliktir”

Her disleksili bireyin aynı olmadığını vurgulayan Üsküdar Üniversitesi Ergoterapi Bölümü Öğr. Gör. Berna Pınar Tunç; “Her bireyin özel ve eşsiz kabul edilmesi gerekiyor. Bireyin eksiklerini görerek değil gelişim alanlarını takip ederek izlemektir. Beyinlerimiz, parmak izlerimiz gibi her birimize özgü olmaktadır. Aslında disleksili her birey birbirinden farklıdır. Disleksi bir engel değil, çeşitliliktir. Ergoterapistler olarak disleksik bireyin, yapamadıklarına değil de yapabildiklerine odaklanarak yapabildiklerinin yapamadıklarını yapılabilir hale getirmeyi hedeflemeliyiz. Aynı Tagore’ nin sözü gibi ‘güneşi gözden kaçırdım diye ağlarsan yıldızları da göremezsin.’ ” dedi.

Uzm. Klinik Psikolog Gizem Gökkaya; “Öğrenme güçlüğü akademik, sosyal ve psikolojik etkileri gözlenen bir durumdur”

Özel öğrenme güçlüğüne sahip olan bireylerin sosyal hayatta karşılaştığı problemlere dikkat çekerek psikolojik etkilerinden bahseden Uzm. Klinik Psikolog Gizem Gökkaya; “Özel öğrenme güçlüğü genellikle ilkokul döneminde çocuğun sınıf öğretmeni tarafından fark edilmesi ile ele alınan bir konudur. Çocukların sosyal hayatta karşılaştığı problemlere bakacak olursak da aile ve sosyal hayat problemleri, sosyal öğrenme kavramı ile teknolojinin kullanımı, eğitim hayatı ve sosyal hayattaki akran zorbalığını örnek olarak verebiliriz. Öğrenme güçlüğü erken çağlarda fark edilen ve bireyde hem akademik hem sosyal hem de psikolojik etkileri gözlenen bir durumdur. Bu süreç boyunca iş birliği içerisinde hareket etmesi, bir yetişkin adayı olan çocuğun sağlıklı gelişimini desteklemektedir. Özel öğrenme güçlüğüne yönelik farkındalığın her geçen gün daha çok artması dileğiyle.” şeklinde konuştu.

Dil ve Konuşma Terapisti İrem Bağçeci; “Okumada güçlük yaşayan çocuklar dil becerilerinde de güçlükler yaşamaktadırlar”

‘Disleksisi olan bir bireylerde dil ve konuşma terapistinin rolü’ konusu hakkında değerlendirmelerde bulunan Dil ve Konuşma Terapisti İrem Bağçeci; “Dislekside dil gecikmesi ve dil bozuklukları görülmektedir. Okumada güçlük yaşayan çocuklar dil becerilerinde de güçlükler yaşamaktadırlar. Çocuğun güçlü olduğu duyu ve duyuşsal yolları destekleyerek iletişim becerilerini ve sosyal becerileri desteklemeliyiz. Değerlendirmede alıcı ve ifade edici dil değerlendirmesi, ses bilgisel farkındalık, harf farkındalığı, sözcük tanıma, okuma akıcılığı, okuduğunu anlama büyük rol almaktadır. Müdahale planı oluşturmak ise bir ekip işidir.” ifadelerini kullandı.

Öğr. Gör. İsa Kör; “Çocuğa sosyal hayatında anlamlı sosyal ilişkiler kurabilmesi için fırsatlar verilmeli”

‘Öğrenme güçlüğü mü ilgi eksikliği mi?’ sorusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Üsküdar Üniversitesi Ergoterapi Bölümü Öğr. Gör. İsa Kör; “Öğrenme güçlüğüne sahip olarak sınıflandırmak için bireylerin algısal veya motor zorluklar, zekâ geriliği, duygusal rahatsızlık veya çevresel zorluklarla açıklanamayan akademik eksikliklere sahip olmaları gereklidir. Burada asıl önem vermemiz gereken nokta öz yeterliliktir. Araştırmalarda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ve Özgül Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) genetik etkileşimle bağlantılarının olduğu gözlemlenmiştir. Çocukların kendini keşfedeceği ve kendi özsaygısının, öz benliğinin gelişebileceği aktivitelere önem vermemiz gerekmektedir. Çocuğa sosyal hayatında anlamlı sosyal ilişkiler kurabilmesi için fırsatlar verilmeli ve aile içinde rolleri çeşitlendirilmelidir.” dedi.

Prof. Dr. Necdet Neydim; “Çocuğa korkular dolu travma yaratacak metinlerle yaklaşırsanız o çocuklarda dilselleşme engellenir”

Edebiyatın çocuktaki dilselleşme üzerindeki etkisine dikkat çeken Prof. Dr. Necdet Neydim; “Özneleştirilememiş çocuklara ulaşma konusunda dikkat çekmek istiyorum. Ebeveynler kendilerini çocuğun hayatında ona eşlik eden bir yol arkadaşı olarak görürlerse çocukları özne olarak kabul etmiş oluruz. Çocuğun dilselleştirebileceği, çocuğa göreliğin yakalanamayacağı şeylere dikkat etmeden ona korkular dolu travma yaratacak metinlerle yaklaşırsanız o çocuklarda dilselleşme engellenir. Ona kendi alanını yaratmak ve neyi yapabileceğini keşfettirmek ile çocuğun konuşma sorunlarını çok daha farklı aşacağı düşüncesindeyim.” şeklinde konuştu.

Uzm. Psikolojik Danışman Ömer Cimem; “Zihinsel problem yaşamıyor, zihinsel engelli değiller”

‘Özgül öğrenme güçlüğü’ terimini açıklayan Uzm. Psikolojik Danışman Ömer Cimem; “Ergoterapinin birçok alanı bir araya getirerek multidispiliner anlayışı içselleştirmesi çok hoş. Özgül öğrenme güçlüğü diyoruz çünkü bunu yaşayan her çocuğun kendi özelliklerinden yola çıkarak farklı ve pek çok sebeple tanılandığını biliyoruz. Bu alanda çalışan herkesin her çocuğu tanıyıp değerlendirmesi gerekiyor. Bu çocuklar zihinsel problem yaşamıyorlar, zihinsel engelli değiller. Özel eğitim öğretmenlerinin birincil olarak ergoterapistler ile çalışması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin bu durumdaki çocukların özelliklerine hâkim olduğu, takım arkadaşlarını tanıdığı, ortak bir dil geliştirildiği, etik yönlendirilmenin yapıldığı bir takım ile süreç içerisinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum.” dedi.

Öğr. Gör. Elif Konar Özkan; “Masal ve hikayelerin tedavi edici iyileştirici ve terapötik etkisi vardır”

Masalların çocuklar üzerindeki etkisine dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğr. Gör. Elif Konar Özkan; “Ben masalların daha çok terapötik yönüyle ilgileniyorum. Masallar ülkesinde yolculuk yapmanın çocukluğu beslediğini söyleyebiliriz. Çocuğun ihtiyacı deneyimdir. Masallarda hikayelerde hayatta yaşanabilecek şeylerin gösterilmesi, olası tehditlere karşı savunma mekanizması ve bilişsel esneklik kazanılmasını sağlar. Masal ve hikayelerin tedavi edici iyileştirici ve terapötik etkisi vardır.” şeklinde konuştu.

Ergoterapist Zeynep Belin Arıkan; “Özgül öğrenme güçlüğü yetişkinlerde de görülmektedir”

Özgül öğrenme güçlüğünün yalnızca çocuklarda görülmediğini vurgulayan Ergoterapist Zeynep Belin Arıkan; “Sunumumda özgül öğrenme güçlüğüne sahip bireylerden bahsedeceğim. Birey diyorum çünkü özgül öğrenme güçlüğü yetişkinlerde de görülmektedir. 1960’lı yıllar özgül öğrenme güçlüğü için bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü farkındalık artmıştır. Her hatalı okuyana disleksili diyemeyiz. Çünkü hatalı okuma akademik başarısızlıktan da kaynaklanabilir. Akademik başarısızlık ve disleksinin ayrımının yapılmasında uzmana başvurulmalı. Doktor tanısında sonra biz ergoterapistler tedavi programı ile süreci sürdürüyoruz.” dedi.

Öğr. Gör. Ömer Yiğit; “Kabulü zor, reddedilmesi kolay bir durumdur”

Özel öğrenme güçlüğü tanısının aileler üzerinde kötü bir durum olarak algılandığını dile getiren Üsküdar Üniversitesi Ergoterapi Bölümü Öğr. Gör. Ömer Yiğit; “Yerel Yönetimlerde düzenlenen projelerin içeriği de çok önemlidir. Son 5 yıldır özel öğrenme üzerine çok güzel çalışmalar vardır. Birçoğu özel eğitim rehabilitasyon merkezlerinin eğitimlerini geçmektedir. 2017 de yaptığımız proje Engelsiz Yaşam Merkezinde şu an kurum müdürüyüm. Orada her alanda uzman kişiler var. Duyu bütünleme ve ergoterapi alanında da bu konuda uzmanlaşan Üsküdar Üniversitesi Ergoterapi bölümüyle çalışıyoruz. Yerel yönetimlerde alanında uzman ve başarılı kişilerin çalışması lazım. Çünkü özel öğrenme güçlüğü aileler tarafından kabul edilmesi zor reddedilmesi kolay bir durumdur. Bu sebeple ileriye doğru ertelenmesi çok sık yapılan bir tanıdır. Aileler bu durumu genelde birkaç yıla geçer diye kabullenmeyerek kötü bir durum olarak algılıyor. Ama son dönemlerde yapılan taramalarda aileler doğru bilinçlendiriliyor.” şeklinde konuştu.

Psikolog Tanıl Gökçe; “Disleksi ne kadar erken tanılanır ve müdahale edilirse kişi o kadar hızlı bir sürede gelişim gösterir”

Çocuklarda erken tanının önemini vurgulayan Psikolog Tanıl Gökçe; “Erken tanı dislekside çok önemlidir. DSM-V’deki kriterlerle bağlantılı olarak disleksi okuma bozukluğuyla birlikte sözlü okuma hızı akıcılığı ve okuduğunu anlama problemleri olduğunu biliyoruz. Tanı kriterleri incelendiğinde ve tanılama süreci düşünüldüğünde disleksi tanısı pek çok diğer tanı gibi semptomatiktir. Pek çok diğer tanı gibi semptom ortaya çıkınca müdahale edilir. Disleksi ne kadar erken tanılanır ve müdahale edilirse kişi o kadar hızlı bir sürede gelişim gösterir. Özellikle şüphe koymak adına anasınıflarında ve kreşlerde olabilir. Ergoterapinin buralarda yapabileceği şeyler olduğunu düşünüyorum. Semptom ortaya çıkmadan bizler müdahale edebilir miyiz? Gözlem altına alabilir miyiz? Önemli olan nokta bu bence.” dedi.

Uzman Ergoterapist Sedanur Yılmaz; “Bu süreçte çocuğun çok iyi gözlemlenmesi gerekiyor”

Disleksiyi temel açılımını yaparak değerlendiren Uzman Ergoterapist Sedanur Yılmaz; “Disleksi sözcüğünü ele alırsak dis güçlük leksya ise sözcük anlamına geliyor. Disleksi ise çocuğun yaşına, eğitimine ve zekasına göre okuma başarısının beklenenin altında olması şeklinde açıklanabiliyor. Disleksili çocuklarda okumayla ilgili birtakım zorluklar olduğunu görsel ve işitsel algı becerilerinde ve motor koordinasyonunda problemler olduğu gözlemlenmektedir. Bu süreçte çocuğun çok iyi gözlemlenmesi gerekiyor. Daha sonrasında bu doğrultularda doğru eğitimin verilmesi çocuk açısından iyi olacaktır. Serebellum denge ve hareketin koordinasyonunu işlemektedir. Disleksili çocuklarda denge problemleri gözlemleniyor. İyi gelişmiş olan Vestibüler sistem vücudun her iki tarafından alınan mesajların bütünleşmesini sağlıyor. Disleksili çocuklarda kaba ve ince motorun gelişmesini engellemesini de bu şekilde açıklayabiliriz. İşlemleme hızlarının yavaş olmasını çoklu duyusal uyaranlarda çalışmak daha da artırabilir.” şeklinde konuştu.

Özel Eğitim Uzmanı Dil ve Konuşma Terapisti Gülşen Işık; “Her çocuğu en üst performansına ulaştırmamız gerekiyor”

Erken okur yazarlığın çocuklar üzerindeki önemini vurgulayan Özel Eğitim Uzmanı Dil ve Konuşma Terapisti Gülşen Işık; “Disleksili bireylerin güçlük yaşadığı alanlardan bahsetmek istiyorum. Harf ve ses ilişkisi kuramıyorlar, sözcük okumakta güçlük yaşıyor ve okuduğunu anlamıyorlar. Birbirine benzer sesleri ayırt etmekte zorluk yaşıyorlar. Hızlı otomatik işlemlendirme güçlükleri yaşayabiliyorlar. Erken okur yazarlık okuma yazma öğretimi, kâğıt üzerinde yazmak değildir. Erken okur yazarlık aslında okuma becerisinin alt becerilerini hazır bulunurluğunu gerekli bilgi beceri ve tutumu olmasıdır.  Erken okur yazarlık doğum ile başlar ve ilkokulda biter. Sözel dil bilgisine bakalım, sözel dil bilgisi alıcı dil ve ifade edici dildir. Dolayısıyla okul öncesi dönemde erken okur yazarlık disleksili çocuklara çok yararlı olduğu gibi aslında tipik bir gelişim gösteren çocuklar içinde çok önemlidir. Çünkü her çocuğun bir maximum derecesi var. Her çocuğu aslında en üst performansına ulaştırmamız gerekiyor bu nedenle nasıl disleksili çocuklarda erken okur yazarlık çok önemliyse tipik çocuklarda da önemlidir.” dedi.

Ergoterapist Amine Kalkan; “Ergoterapi ile Özgül Öğrenme Güçlüğü olan çocukların problemleri birebir örtüşmektedir”

Ergoterapi alanını detaylandırarak özgül öğrenme güçlüğü üzerindeki etkisinden bahseden Ergoterapist Amine Kalkan; “Yapılan araştırmalar çocukların motor becerilerinin duyusal işlemleme süreciyle beraber geliştiğine dikkat çekmedir. Vücut algısı, her iki tarafının da kullanılması, el tercihi gibi yetenekler bu temel duyuların birleştirilmesi ile sağlanır. Özgül öğrenme güçlüğü ve ergoterapi de ise bireylerin kişisel özellikleriyle uyumlu, anlamlı ve amaçlı aktivitelerle sağlığı, refahı geliştiren bireyi merkeze alan bir disiplindir. Ergoterapi müdahale yaklaşımlarının içinde bağımsız olarak günlük yaşam aktivitelerini sürdürmeleri ve sosyal çevreye uygun düzeyde katılım göstermeleri şeklinde iki ana görüş bulunmaktadır. Bu bağlamda ele alındığında ergoterapi mesleğinin çalışma alanlarıyla Özgül Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) olan çocukların yaşamış olduğu problemler birebir örtüşmektedir. Ergoterapistlerin  bu alanda çalışmaları incelediğinde temel motor, duyu, kognitif problem alanlarından çocukların katılım boyutundaki problemlere kadar uzanan geniş bir yelpazede uygulamaların yapıldığı görülmektedir.” dedi.

Öğr. Gör. Shahram Mohseni; “Ergoterapist bu konuyu ele almak için bilişsel davranışçı bir yaklaşım benimsemelidir”

Ergoterapistlerin disleksi sürecindeki rolünden bahseden Üsküdar Üniversitesi Ergoterapi Bölümü Öğr. Gör. Shahram Mohseni; “Öz düzenleme, öğrenme bozukluğu olan bir çocuğun hayatında önemlidir. Ergoterapist bu konuyu ele almak için bilişsel davranışçı bir yaklaşım benimsemelidir. Buradaki amaç ise öğrenme görevlerine katılabilmeleri ve odaklanabilmeleri için bedenlerini tam doğru hissetmelerini nasıl sağlayabileceklerini öğretmektir. Ergoterapist, disleksili çocuğa bir göreve çözüm bulmak için tersten düşünmeyi öğretmek, büyük bir görevi daha küçük olanlara bölmek, bir göreve önceden fiziksel ve zihinsel olarak nasıl hazırlanacağını öğreterek hafta için görsel zaman çizelgesi gibi şeylerle müdahalede bulunabilir. Erken planlama, kaygıyı ve son andaki zaman baskısını azaltır. Görevde daha iyi sonuçlar elde edilmesine yardımcı olur. Hazırlanan yapılacaklar listeleri de takipte yardımcı olur. Bir ergoterapist, çocuğun harf ve şekil oluşturma yeteneğini değerlendirmek için görsel algı becerilerini ele alacaktır.” şeklinde konuştu.

Ergoterapist Furkan Cangi; “Yürütücü işlevlerin iyi olması akademik başarıda zekadan daha önemlidir”

Çocuklarda yürütücü işlevlerin önemini vurgulayan Ergoterapist Furkan Cangi; “Çalışan bellek kavramını aynı anda gerçekleşen durumları devam ettirme, sürdürebilme, zihinsel olarak bilgileri kontrol etme gibi planlamayı içeren süreçlere diyoruz. Çalışan bellek zihinsel temsilleri kullanan bir beceri türüdür, eskisiyle sonraki arasındaki bağlantıyı kurmaktadır. Okuma yazma gibi becerilerde çalışan bellek çok fazla rol oynar. Yürütücü işlevler çocuklar okula başladığında iyi bir akademik performans gösterebilmeleri için çok temel çünkü biz çocuktan şunları bekliyoruz. Kurallara uymasını ve parametreleri iyi bir şekilde uygulamasını. Bunları iyi uygulayan çocukların da okulda başarılı olduklarını görüyoruz. Yürütücü işlevlerle bir çocuğun okula hazır mı değil mi anlayabiliriz. Yürütücü işlevlerin iyi olması akademik başarı için zekadan daha önemlidir.” dedi.

Disleksi Öğrenme Güçlüğü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Atıf Tokar; “Eğitim verildikten sonra çocuk çok fazla değişiyor”

Eğitimin disleksi üzerindeki etkisinden bahseden Disleksi Öğrenme Güçlüğü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Atıf Tokar; “Disleksili çocuklar için eğitimin ana unsuru da ergoterapidir. Ergoterapi disleksili çocukların ilacıdır. Disleksili çocukların hayatına dokunmak istiyorsanız eğitim vermelisiniz. Eğitim vermek istiyorsanız da ergoterapist, dil konuşma uzmanı, özel eğitimci olmalısınız. Bu 3 kişi benim çocuğuma dokunabiliyor. Sınıf öğretmenleri, psikologlar sonra devreye giriyor. Eğitim verildikten sonra çocuk çok fazla değişiyor.” ifadelerini kullandı.

Ergoterapist Sena Albay; “Ergoterapistlerin önemli rolü bulunmaktadır”

Disleksinin çocuklarda motor problemlerini de etkilediğini dile getiren Ergoterapist Sena Albay; “Dislekside yazı yazmada, kaşık kullanmada, düğme iliklemede zorluklar gibi ince motor problemleri, zıplama, koşma, yuvarlanma gibi kaba motor aktivitelerinde problemler ve bunların yanı sıra denge ve koordinasyon problemleri sıklıkla görülmektedir. Genel olarak motor fonksiyon problemleri olarak adlandırılan bu zorluklarda ergoterapistlerin önemli rolü bulunmaktadır. Ergoterapistler kişiye uygun ergoterapi müdahaleleriyle örneğin fiziksel aktivitelerle, fiziksel aktivitelerle birleştirilmiş bilişsel çalışmalarla bu alanlarda problem yaşayan çocukların katılımını ve bağımsızlığını arttırmaktadırlar.” dedi.

Uzm. Dr. Önder Küçük; “Disleksi tedavisi her birey için özel olarak planlanır”

Klinik perspektifinden disleksi hakkında değerlendirmelerde bulunan Çocuk ve Genç Psikiyatristi Uzm. Dr. Önder Küçük; “Okul öncesi dönemde çocukları dikkatli bir şekilde gözlemleyen ebeveynler ya da profesyonel kontrolü tercih ederek bir uzman yardımı alan aileler disleksi tanısının erkenden konulmasını sağlarlar. Bu çocuklar kendilerinde bir değişiklik olduğunun farkındadır ancak aile ve öğretmen tarafından henüz fark edilmediğinden bu durum onların kendini soyutlama ihtiyacı hissetmesine neden olur. Disleksisi olan çocuklar duygusal ve sosyal yönden bağ kuramaz, bulundukları ortamla uygunluk sağlayamaz. Disleksi tedavisi her birey için özel olarak planlanır.” dedi.

Ergoterapist Didehan Eskiüçtepe; “Davranışlar akademik olarak iki kategoride incelenebilmektedir”

Disleksinin nedenlerindeki tıbbi faktörlerden bahsederek incelenme aşamalarını anlatan Ergoterapist Didehan Eskiüçtepe; “Disleksinin nedenleri üzerine üç model bulunmaktadır. Bunlar Fonolojik, Magnoselüler ve Serebellar Defisit hipotezleridir. En çok kabul gören teori ise Fonolojik Defisit Teorisidir. Yazı yazma, akademik başarı ve disleksi arasındaki ilişkiler geçmişten günümüze incelenmektedir. Görsel motor entegrasyon, ince motor beceriler, heceleme, yazı yazma, okuma ve matematiksel işlem yetenekleri dislekside genel olarak etkilenen başlıca alanlar olduğu görülmektedir. Kaliteli yazı yazma ve akademik başarıyı etkileyen diğer faktörler ise öz değerlendirme, öz yeterlilik ve öz farkındalıktır. Okul öncesi ve okul dönemi olmak üzere görülebilecek davranışlar akademik olarak iki kategoride incelebilmektedir. Konuşmada gerileme, heceli sesleri karıştırma, el tercihinde gecikmeler, zaman ve yön kavramında güçlük, özellikle soyut kavramlarda güçlük, dikkati sürdürme ve hafızada yaşanabilen güçlükler, yazılı sınavlarda sözlü sınavlara göre başarısızlık yaşanması gözlemlenen diğer davranışlardır.” şeklinde konuştu.

Ergoterapist Hüdayi Yılmaz; “Ebeveynlerin disleksi farkındalığı çok önemli”

Ebeveyn davranışlarının tedavi sürecindeki etkisine dikkat çeken Ergoterapist Hüdayi Yılmaz; “Ebeveynlerin disleksi farkındalığı çok önemli. Tanı öncesi, tanı ve tedavi sonrası dönemde ebeveynlerin içsel ve çevresel psikolojik tavırlarının yanı sıra çocuğa karşı olan tutumları da üzerinde durulması gereken konular. Ayrı ayrı incelenmesi gerekiyor. Her bir süreç için bizlere düşen pek çok görev vardır.” dedi.

Sempozyum, Prof. Dr. Sevda Asqarova’nın teşekkür belgelerini takdimi ve kapanış konuşmaları ardından sona erdi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)