Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Aşk, girdiği kabın şeklini alıyor”

İnsanlık tarihinde egoizmin en yüksek olduğu, bencilliğin kutsallaştırıldığı bir çağda yaşadığımızı kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bireysellik adı altında bencilliğin öğretildiğini söyledi. İnsanın kendini analiz edemediği, yapamayınca da bencil bir aşkın ortaya çıktığına dikkat çeken Tarhan,  bilgece bir aşk için ‘ben bilgeliğine’ ihtiyaç olduğunu kaydetti. Duyguların içerisinde en üst duygunun aşk olduğunu, bunun da yönetilmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Bu duyguyu hangi kaba koyarsan onun şeklini alıyor. Duyguları doğru kaba koymak gerekiyor. Mecazi kaba koyarsanız dünyevi aşk oluyor. Hakiki kaba koyarsanız ilahi aşk oluyor.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından 24 – 25 – 26 Aralık tarihlerinde Mecazdan Hakikate Aşk Uluslararası Sempozyumu düzenlendi. Açılış tebliğleri ve panellerden oluşan sempozyuma Türkiye ve Amerika’dan akademisyenler katıldı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda düzenlenen sempozyum, kapanış paneli ile sona erdi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Aşkın bir disiplin olarak ele alınması çok önemli”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aşk dili mi? Acz, Fakr ihtiyaç dili mi?” başlıklı konuşmasında Mecazdan Hakikate Aşk Sempozyumu’nun gelecek yıllarda da devam etmesini umduğunu söyledi.

Sempozyumun multidisipliner olmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aşkın bir disiplin olarak ele alınması, bunalımlar çağında yaşayan günümüz insanına seçenek sunması büyük önem taşıyor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi kurulurken çok maliyet çıkmış. İsmet Paşa, hastanenin kurucusu olan Mazhar Osman’ı çağırmış ve hastanenin neden o kadar maliyetli olduğunu sormuş. Mazhar Osman da çok fazla hasta olduğunu söylemiş. İsmet Paşa, hastaların neden arttığını sorunca da Mazhar Osman ‘Siz tekkeleri kapattınız, hastalar bize geliyor.’ diye yanıt vermiş. Tabiat boşluğu kabul etmez diye bir söz var. İnsanın psikolojik, manevi ve duygusal ihtiyaçları vardır. Örneğin tıp fakültesi gibi gerekli bir yer kapatılırsa işinin ehli olmayan insanlar türer. Manevi alanlar boş bırakılırsa da farklı merdiven altı faaliyetler türer.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Genelleme hatasını düzeltmede üniversitelere görevler düşüyor”

Üniversitede tasavvufun bilimsel bir disiplin içerisinde ele alınması ve multidisipliner olarak tartışılmasının çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Geçmişte aşk ve tasavvuf yolunun yaşadığı bazı sıkıntılar var. Bu sıkıntılarla oluşan hataları ayırmak gerekiyor. Bu hata yapan bir esnaf yüzünden bütün esnafları cezalandırmak gibi bir duruma benziyor. Bu nedenle genelleme yapmak gibi bir hata oluştu. Bunu düzeltmek için üniversitelere görevler düşüyor. Bu sempozyum o açıdan çok faydalı oldu. Biz de psikiyatristler olarak aşk duygusunun sorunları ile fazla uğraşan bir alanız.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Aşk duygusu, hangi kaba koyarsan onun şeklini alır”

 Muhyiddin İbn Arabî Hazretlerinin ‘Anladım ki bütün bu yolculuk kendimden kendime imiş’ sözünü hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, “Modern insan başkalarını düzeltiyor. Kendini tanımayı ve değiştirmeyi ihmal etti. Bu durum da 2000’li yıllarda fark edildi. Bunu fark ederken de daha önce bilimsel kategori olarak gözükmeyen duygular, bilimsel kategori olarak kabul edildi. O halde insanın duyguların yönetimini öğrenmesi gerekiyor. Duyguların içerisinde en üst duygu da aşk duygusu. Bunu da yönetmek gerekiyor. Aşk duygusu sevgiden aşka kadar olan bir enerji, bir duygu. Bu duyguyu hangi kaba koyarsan onun şeklini alıyor. Duyguları doğru kaba koymak gerekiyor. Mecazi kaba koyarsanız dünyevi aşk oluyor. Hakiki kaba koyarsanız ilahi aşk oluyor.” diye konuştu.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Aşk bağlanma ile ilgili bir duygu”

 İnsanın bağlanma duygusunun da bilimsel olarak gösterilen bir duygu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bağlanma duygusunun güvenli, güvensiz ve kaygılı bağlanma gibi bir fizyolojisi var. Aşk aslında bir bağlanma ile ilgilidir. Aşkı güvenli bağlanma haline nasıl getiririz? Bir insana duygu hissediyorsunuz, bağlanma hissediyorsunuz. Bazı insanlar eşini öyle sever ki ‘senden nefret ediyorum bırakma beni’ der. İki zıt şeyi aynı anda söylemiş oluyor. Kaçınılan, tutarsız, zorlanıcı ve imkansız aşklar var. Bütün bu aşkları olgun aşka nasıl çeviririz diye kafa yormak gerekiyor.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İnsanı hakikate götüren en önemli yollardan biri aşktır ”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aşkın insanı hakikate götüren en önemli yollardan biri olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “İnsanı hakikate götüren aşkın risklerin, tehlikelerin ve risklerin neler olduğunu da bilmek gerekiyor. Aşk kurbanı kişiler bize başvuruyor. Patalojik aşk nedeniyle kliniğe yatırdıklarımız oluyor, tedavi edilen vakalar var. Durumun nedenlerini araştırdığımızda narsistik bir aşk yaşandığını görüyoruz. İnsan sevdiği kişiyi uzvu gibi görüyor. Köle ve efendi ilişkisi gibi bir aşk oluyor. Bu aşk aslında bencil bir aşktır. Sevdiği kişiyi kendine köleleştiriyor. Seviyor ama ‘ya benimsin ya da toprağın’ diyen bir aşk tarzı oluyor. Aşk cinayetlerinin çoğu kıskançlıktan dolayı gerçekleşiyor. Kadına yönelik şiddet olaylarının çoğu sevdiğini söyleyen kişilerin sebep olduğu olaylar oluyor. Nasıl bir sevgiyse öldürüyor. Bu nedenle çok önemli bir duygu olan aşkı yönetmek gerekiyor.”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bencilliğin kutsallaştırıldığı bir çağda yaşıyoruz”

 Ben merkezli aşkların çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsanlık tarihinde egoizmin en yüksek olduğu, bencilliğin kutsallaştırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Bireysellik adı altında bencillik öğretiliyor. Bencillik özgüveni adı altında özbeğeni öğretildi. Özgüven insanın kendini insanlar karşısında ne değersiz, ne de üstün hissetmemeyi başarabilmesidir. İnsan kendini analiz edemiyor, yapamayınca da bencil bir aşk ortaya çıkıyor. Olayı sevdiği kişiye zarar verme noktasına kadar götürüyor. Bilgece bir aşk olması için ‘ben’ bilgeliğine ihtiyaç var.” diye konuştu.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Günümüzün en önemli hastalığı dünyacılık”

 Dünyacılık hastalığının günümüzün hastalığı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dünyacılık hastalığını insanların hiç ölmeyecek gibi yaşamak hastalığı olarak açıklayabiliriz. Böyle bir kimse aşık olduğu zaman da paraya, mala mülke, maddi kavramlara aşık oluyor. İnsan aşık olduğu zaman onu hep kontrol etmek ve devamlılığını ister. Mecazi şeyler devamlı olmuyor çünkü ölüm var.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Düzelmek isteyene sessiz iyilik yapmayı öğretiyoruz”

 “Ben bilgeliği” olmayan kişinin aşık olduğu zaman tam güçlülük duygusu yaşadığını belirten Tarhan, “Tam güçlülük, ben merkezci narsistik kişilerde olur. Buna kadir-i mutlak duygusu da deniyor. O duygu olan kişilerde tanrı komleksi olduğunu da söyleyebiliriz. O kişide tam güçlülük duygusu varsa kendini önemli, üstün görüyor ve her şeye layık görüyor. Her şeyi de kontrol etmek istiyorlar. Bazı mükemmelliyetçi kişiler vardır, her şeyi kontrol ederler. Bu kişilerde hesap verme duygusu da gelişmemiş oluyor. Düzelmek isteyenlere sessiz iyilik yapmayı öğretiyoruz. Yapınca duyurmak istiyor herkese ama iç terbiye ortaya çıkıyor. Böyle insanlara zaaf, hak ve ihtiyaç duygularını fark ettirmeye çalışıyoruz.” İfadelerini kullandı.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Aşk evlilikte sebep değil sonuçtur”

 Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insandaki narsistik duyguların ben bilgeliğinin en büyük düşmanı olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

“İnsanın kendini özel, önemli, tanrı kompleksi içinde görmesi çok büyük bir sorun. Aciz ve zayıf güçsüzlüğünü fark edebilmek çok önemli. Bir insan aşk yoluna girmeden önce bunu fark etmiyorsa o yolda ilerleyemiyor. Bir insan kendi acizliğini, güçsüzlüğünü ve zayıflığını bilirse aşk yolunda ilerlerken haddini biliyor. Haddini bilen de rabbini bilmiş oluyor. ‘ben mükemmelim, herkes bana aşık olmalı, iyi bir insanım, aşık olduğum insanı elde etmeliyim’ gibi düşüncelerle haddini bilmeyen bir kimsenin aşkı da buharlaşıyor. Aşk, evlilikte sebep değil sonuçtur diyoruz. Modern öğretide ‘neden evlenmedin?’ dendiği zaman ‘aşık olmadım ki’ diye bir cevap veriliyor. Sevgi ve iş birliği bir müddet sonra ömür boyu aşka dönüşüyor. Ama sevgi var, iş birliği yoksa aşık bile olsalar 6 ay ile 2 sene içinde aşk buharlaşıyor. Aşkın buharlaşmaması için iyi iş birliği olması lazım. İyi iş birliğinde de paylaşımcılık, uzlaşmacılık, ben bilgeliği var.”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ben bilgeliği olan kişi ayna rolü oynuyor”

“Ben bilgeliği” olan bir kişinin ayna rolü oynadığını belirten Tarhan, “Allah’tan gelen hakikati, ilhamı ve güzellikleri kendinden bilmez, temellük etmez. ‘Ben bunları yapıyorum ama yaptıran Allah’tır. Ben sadece aracıyım, vesileyim.’ der. Bunu diyebiliyorsa ayna rolü oluyor. Bu şekilde düşünmeyen ve tasavvuf yolunda liderlik yapan kişiler bir müddet sonra o manevi gücü elinde toplayıp kendilerine dünyevi bir alan oluşturuyorlar. Gerçek tasavvuf liderleri, kendilerini daima ayna gibi görmüşlerdir. Hakikate ayna olmuşlardır. Urfa’da insanlar şeyhin arabasının tekerleklerini öpüyorlardı. Bu yanlış anlaşılmaya sebep oluyor. Aşk duygusu olan kimse, insanları kendisine değil ideallerine bağlaması gerekir. Biat şahsına değil davasına olmalı. Bir insanın zayıflıklarını, acizliğini ve güçsüzlüğünü anlaması için psikolojik swot analizi tavsiye ediyorum.” diye konuştu.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Reşat Öngören’in başkanlığında gerçekleşen kapanış panelinde Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nden Dr. Öğr. Üyesi Dilek Güldütuna “Sâmiha Ayverdi’nin Eserlerinde İlâhî Güzelliğin Müşâhedesi” başlıklı tebliğini sunarken; Çanakkale 18 Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nimetullah Akın “Hz. Peygamberin Diliyle Sevginin Boyutları” başlıklı sunumunu yaptı.

Ahmet Özhan: “Kaybolmuş tevhid anlayışına tekrar kavuşmamız lazımdır”

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Görevlisi, Devlet Sanatçısı Ahmet Özhan “Fesemme Vechullah AŞK” başlıklı sunumunda İslam’ın tevhid dini olduğunu belirterek “Allah tektir. Yanıbaşında bir başka varlığın varlığından söz etmek mümkün değildir. O samettir. Samediyet aslında muhtaciyetsizlik olarak izah edilir. Doğrudur fakat kendinden başka bir şey olmadığından dolayı bir muhtaciyet söz konusu değil. Muhtaciyetten ali olmanın bir ifadesidir samediyet. Lem yelid velem yuleddir Allahu teala. Öncesi yoktur. Sonrası yoktur. Bir yaradanı yoktur, ortaya çıkaranı yoktur.” dedi. Ahmet Özhan, “Bizim evvel bir tevhidi tam manasıyla kavramamız lazımdır. Kaybolmuş olan tevhid anlayışına tekrar kavuşmamız lazımdır. Aksi takdirde diğer tedbirlerin hepsi güncellik, gündelik tedbirler olur ki onların sürdürülebilirliği yoktur, olmaz. İnsan psikolojisinden gelir gider. Biraz ayağına bastığın zaman  vazgeçer. Ama iman boyutunda tevhid söz konusu olduğunda vazgeçmek diye bir şey söz konusu olmaz. İmanından geçemezsin çünkü.” dedi.

Şırnak Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. İbrahim Baz’ın başkanlığında gerçekleşen öğleden sonraki diğer panelde; Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fulya Bayraktar “Semiha Cemal Hanımın Aşk Felsefesi” sunumunu gerçekleştirdi.

Doç. Dr. Ömer Osmanoğlu: “Aşkın olgunlaşmamızın en güzel yolu olduğunu idrak etmemiz gerekiyor”

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü’nden Doç. Dr. Ömer Osmanoğlu “Aşkın Gündelik Tezahürleri” başlıklı konuşmasında aşk konusunun hayatın merkezindeki konulardan biri olduğunu belirterek “Aşk Arapça kökenli bir kelime. Aşk aslında sevgilinin varlığının ve hatırasının kalbi sarıp kuşatması. Yanınızda olduğunda ya da uzakta olduğunuzda onunla sarmaş dolaş olma hali. Aşk gönül verme, meftun olma hali.” dedi. Doç. Dr. Ömer Osmanoğlu, “Ontolojik bakımdan aşkın bizim varoluşumuzdaki  temel bir cevher olduğunu idrak etmemiz gerekiyor ve hayatı idame ettiren önemli gücün aşk olduğunu, aşkın aynı zamanda olgunlaşmamızın en güzel yolu olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Belki de biz içimizdeki bu gücü ihmal ediyoruz ve aşkı sıradan bir olgu olarak değerlendiriyoruz.  Ona o çok değerli anlamı vermek yerine gündelik hayatın koşuşturmasında sıradan bir olaymış gibi muamele yaptığımız için aşk biz yüceltmiyor. Aşk bizi hırpalıyor, mutsuz ediyor. Aşk bu anlamda bir yolculuk aslında. Bir insanla ya da bir güzelle başladığınız bu yolculuk, bizi bir güzele, en güzele, en mükemmele götürüyor. Bu anlamda aşk bizim kemalimiz, mükemmelliğimiz, doğamıza ulaşmamız anlamında bir yolculuk.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nden Dr. Öğr. Üyesi F. Cangüzel Güner Zülfikar “Aşk Medeniyeti: Vakıf Müessesesi ve Vakıf Kurma Kültürü” başlıklı konuşmasında Selçuklu ve Osmanlı döneminde yapılan vakıf çalışmalarından bahsederken; Çanakkale 18 Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Bedirhan, Abdulgani Nablusi’nin Gayetü’l Mahbub İsimli eseri bağlamında aşk tasavvurunu değerlendirdi. Sempozyum toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)