Prof. Dr. Yılmaz Özbek: “Cehalet gibi bilgi de bize oyun oynayabilir”
Üsküdar Üniversitesi Üniversite Kültürü dersi kapsamında, “Sağlıklı Toplum Sağlıklı Eğitim” sempozyumu gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı üyesi Prof. Dr. Hikmet Koçak’ın üstelendiği sempozyumda, Eğitimci-Yazar Prof. Dr. Yılmaz Özbek sağlıklı toplum alanında önemli değerlendirmelerde bulundu. Herkesin sosyal bilimlere ihtiyacı olduğunu, sosyal bilimlerin bireyin kültürünü beslediğini belirten Özbek, “Cehalet gibi bilgi de bize oyun oynayabilir.” dedi.
Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Eğitimin yaşı yoktur”
Moderatör Prof. Dr. Hikmet Koçak konuşmasında aile tarafından verilen eğitime vurgu yaparak, bir toplumda eğitim sağlıklı olursa toplumun da sağlıklı olacağını ifade etti. Koçak; “Eğitim sağlıklı olursa, toplum da sağlıklı olur. Eğitim çocuk doğduğu zaman başlar. En önemli eğitim yaşı 3-5 yaş arasıdır. Bu eğitimde annenin etkisi çok önemlidir. Hepimiz üniversiteliyiz, kendi geçmişimize bakarsak aldığımız eğitim periyodları içerisinde aile eğitiminin en önemli eğitim dönemlerinden biri olduğunu fark ederiz. Eğitimin yaşı yoktur. Hz. Muhammed’in bu konuda güzel bir sözü vardır: ‘Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin, ilim öğrenin’ diyerek eğitimi hayatımızın sonuna kadar sürdürmek gerektiğini vurgular.” dedi.
Prof. Dr. Yılmaz Özbek: “Eğitim konusunda öğrencileri hiç suçlamadım”
“Sağlıklı Toplum Sağlıklı Eğitim”sempozyumunun konuğu Prof. Dr. Yılmaz Özbek, Türkiye’de eğitim hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Eğitim konusunda gençlere tavsiyelerde bulunan Özbek; “Benim bir derdim var, bu derdim sizlere bulaşsın diye buradayım. Sizlere mutluluk değil dert diledim. İstedim ki dünyanın ve ülkemizin derdi sizlerin de derdi, ideali, ilkesi olsun ve bunun için alın teri dökün ve savaşın. Öteden beri beni mutsuz eden bir tablo var: Türkiye’de eğitimin geldiği durum. Bundan yönetenler, öğretmenler ve öğrenciler yakınıyor. Bugün eğitime nasıl yeni bir bakış açısı geliştiririz diye sorguladığım için buradayım. Konuşmamda yargılar, genellemeler var. Fakat bu genellemeler bütünü kapsamaz. Sistemlerin eskisi, yenisi, iyisi ve kötüsü vardır. Sistemde sorun varsa dile getiririz, yeni sistem gelir ama burada önemli olan bakış açısını değiştirmek. Ben öğrencileri hiç suçlamadım. Yetişkinler nasılsa öğrencileri öyle yetiştirirler. Ben öğrencileri değil bir yetişkin olarak kendimi suçluyorum. Eleştiri yapma taraftarıyım çünkü sağlıklı topluma giden kestirme yol, eleştiriden geçer. Çince’de şans diye bir kelime yoktur. Onlar başlarına ne geliyorsa sebebini yapıp, yapmadıklarına bağlarlar. Bundan yola çıkarak eğitim konusunda olanlar bizim yapıp yapmadıklarımızdan kaynaklanıyor.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Özbek: “Türkiye’de sanat yükselen değer olmadı”
Prof. Dr. Yılmaz Özbek, aydın insanın özelliklerine değinerek; “Ben 74 yaşındayım ama heyecanlarım var, derdim var. Bedenim kırışabilir ama ruhum kırışmasın istiyorum ki, gençlerin de ruhu kırışmasın. Aydın insan mutlu olamaz, mutlu olma gibi bir derdi olmaz. Çünkü aydın insan toplumun dertleriyle ilgilenir. Duyarlı yüreği olanlar için dünya bir cehennemdir. Descartes’ın dediği gibi; “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Filozofların çoğu bu sözü eleştirmiş bazıları, “Paylaşıyorum, öyleyse insanım.” sözünün daha doğru olduğunu söylemiştir. Çünkü paylaşmak, yürek işidir. Başkalarının derdini dert edinebilmek bir metafordur. ‘Türkiye uygar mı, uygar ülke nasıl olur?’ diğer ülkelerden yola çıkarak bunu tespit edebiliriz. Maalesef Türkiye’de sosyal bilimler ve sanat yükselen değer olmadı. Sağlık bilimleri, tıp, fen bilimleri kendi içinde yüksek bir değerdeler. Ebeveynler gençleri sayısal bölümlere yönlendiriyor. Edebiyat ve sanat gibi alanlar genelde önemsenmiyor. Tabii istisnalar da var.” dedi.
Prof. Dr. Özbek: “Bilginin oyunu cehaletten daha zor olabilir”
Prof. Dr. Özbek, öğrencilerine yaptığı bir anketten bahsederek; “Öğrencilerime önemsedikleri değerleri sıralamalarını istediğim bir anket yaptım. Ankette ki bazı maddeler şu şekildeydi; şeffaflık, sorumluluk, özsaygı, özdenetim, özeleştiri gibi. Çıkan sonuçlara göre bu saydığım maddelerin birçoğu son sıralarda bile yoktu. Bu sonuçtan çok etkilendim, hayatta somut değerleri öğrenebilirsiniz ama soyut değerlerde derinleşemezsiniz eksik kalır. Bunları da sosyal bilimler okuyarak kazanabilirsiniz. Amerika’daki eğitim sistemini araştırdığımda oyun ve eğlence ön planda olduğunu gördüm. Taklit kötü bir şey değildir. Daha bebekken taklit ederek yaşamayı öğreniriz. Daha sonra yaratıcılık aşamasına gelinir. Büyük sanatçılar eşsiz eserlerini taklitle başlayarak en sonunda özgün bir eserle ortaya koyarlar. Ressam kötü resim yapmadan iyi ressam olamaz. Çocuklar resim yaptığı zaman, güzel yapıyorsun dersek, çocukları yüreklendirmiş, mutlu etmiş oluruz. Demokrasi birey kültürüdür. İnsanı birey yapan ise sosyal bilimlerdir. Bir insanın sosyal bilimler okuması gerekmez. Herkesin sosyal bilimlere ihtiyacı vardır. Çünkü sosyal bilimler, birey kültürünü besler. Cehalet gibi bilgi de bizimle oynar. Bilginin oyunu cehaletten daha zor olabilir. Yanlışları fark edebiliriz ama doğru bildiğimiz yanlışları doğru sayıp, fark edemeden yapmaya devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Özbek: “Eğitim kurumlarını sıkıcı olmaktan çıkarmalıyız”
Eğitim kurumlarının yeniliğe gitmesi gerektiğini aktaran Prof. Dr. Özbek; “Gençler iletişim araçlarını bizden daha iyi biliyor. Biz gençlerden bize bilgi aktarmalarını beklemiyoruz. Biz onlarla beraber düşünmek, sorgulamak ve bir şeyler üretmek istiyoruz. Çünkü biz yalnız kaldığımızda buna çok ihtiyacımız olacak. Sokrates; ‘Ben kimseye bir şey öğretmem, ancak onların düşünmesini sağlarım.’ der. Sokrates okuma yazma bilmeyen çocuğa basit basit sorular sorarak Pisagor teoremini çözdürüyor. Buna göre ne kadar çok bildiğinizden ziyade ne derinlikte bildiğiniz önemli. Bir şeyi bilirsek, üretici olabiliriz. Bu yüzden ezberciliği terk etmeliyiz. Eğitim kurumlarını sıkıcı olmaktan çıkarmalı, öğrencilerin kendini geliştirebilecekleri, eğlenebilecekleri, bilmeye ve öğrenmeye açlık duyacakları ortamlara sağlayabiliriz. Kötü, tembel öğrenci yoktur. Yetersiz ve sağlıksız bir yaklaşım vardır. Dünyada bir yerlerde çocukları yetişkin yaşamına hazırlıyorlar. Çocukları yetişkin yaşamına hazırlamak, yarın yetişkin yaşamında üstlenecekleri sorumlulukları yerine getirecek donanıma sahip olmalarını sağlamaktır. Eğitimden kasıt sadece okul değildir.” dedi.
Prof. Dr. Özbek: “Emek veren herkes bir yere ulaşır
Prof. Dr. Özbek; “Gençleri soru sormaya yüreklendirmeliyiz. Soru soran kişi ben varım diyen, bilgiye aç bilgiye ulaşmak isteyen kişidir. Özgüveni artırmak için bundan kestirme yol yoktur. Bilgi aktarımını eğitim sanacak, sorgulamadan öğrenmeyi eğitim öğretim olarak benimseyeceklerdir. Böyle gençlerin ne kendilerine ne de topluma bir yararları olmayacaktır. Öğretmenlerin, ailenizin verdiği emekten daha çok sizin kendinize verdiğiniz önem daha önemlidir. Karl Marx’ın bir sözü var; “Sevgi üretemiyorsanız, iyi bir üretici değilsinizdir.” Motivasyonunuzu sevgiden almıyorsanız, eksik, yetersiz kalır. Gençleri korkutarak, baskı altında tutarak, öğrenmeyi sevdiremeyiz. Prensiplerimizi sayarak, onlarla aramıza duvar örerek onlara ne okulu ne de kendimizi sevdirebiliriz. Saçmalamasına izin verilmeyen, yüreklendirilmeyen öğrencilerin isteği, merakı gelişmeyecek, var olan da sönecektir. Özgüven sahibi olması engellenmiş olacak, kendini değerli hissetmeyecektir. Her insanın kabiliyetli olduğu alanlar vardır. Birisi fazla emek verir, birisi az. Ama emek veren herkes bir yere ulaşır. En değerli miras kökler ve kanatlardır. Bana göre kökleri sağlam, yaşamın zorluklarını aşabilecek donanıma sahip insanlar yetiştirmeliyiz. Kanatlar özgürlüğün metaforudur.Sevgili gençler yalnız aklın peşinden gitmek bizi her zaman iyi bir yere götürmez. Akıl ve yürek beraber yürüdüğünde, iş birliği yaptığında güzel ve anlamlı bir varoluş kendini gösterir.” dedi.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)