Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kaç Hasta Tedavi Ettiğim Değil Kaç Kişiyi Hasta Olmaktan Koruduğum Önemli”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist, Prof. Dr. Nevzat Tarhan, GZT’ye konuştu. Gördüğü vakalar ve psikiyatrist alanına dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Tarhan, bir hekim olarak kendi tecrübelerine değindi. Koruyucu hekimliğe vurgu yapan Tarhan; “Mesleğe başladığım günden itibaren kayıtlara göre 230 bin hastayı tedavi ettiğimiz ortaya çıktı. Fakat benim asıl önem verdiğim ne kadar çok hasta tedavi ettiğim değil, satışı 1 milyonu aşan kitaplarımın okunmasıyla insanların hastalanmasını önlemek. İnsanları tedavi etmeyi değil, onlar henüz hastalanmadan bilinçlenmelerini sağlamayı daha faydalı buluyorum.” dedi.


“Psikolojik rahatsızlıkların çoğunun temeli çocukluğa dayanıyor”

Danışanlarda tedaviye başlarken ilk olarak çocukluk çağı travma ölçeği uyguladıklarını ifade eden Tarhan, psikolojik rahatsızlıkların birçoğunun çocukluğa dayandığını ifade etti. Tarhan; “Psikolojik olarak rahatsız olan her hastaya uzun bir zamandır rutin olarak çocukluk çağı travma ölçeğini uyguluyoruz. Örneğin çocukken fiziksel veya duygusal bir taciz yaşamış mı bu ölçek ile öğreniyoruz. Mesela çocuk kemerle dövme, ateşle korkutma vb. gibi bir fiziksel tacize maruz kalmış mı ya da çocuğu aç bırakıp onu cezalandırmak gibi bir fiziksel istismarda bulunulmuş mu bu sorulara cevap arıyoruz. Mesela ebeveyn çocuğu bir şeyi yapmaya zorlamış ve “Eğer yapmazsan seni sevmem.” diyerek duygusal istismarda bulunmuşsa, bu çocukluk çağı travma ölçeğinden öğrenilebiliyor. Günümüzde psikiyatri de değişti. Artık insanlara açık bir şekilde “Çocukluğuna inelim.” diyerek onları savunma durumuna sokmuyoruz. Hasta fark etmeden doğru sorular sorarak kişinin travmalarını kanatmadan ortaya çıkarıp tedaviye başlıyoruz. Bir psikiyatrist doğru sorular sormayı bilmeli.” dedi.

“Kaç hasta tedavi ettiğim değil kaç kişiyi hasta olmaktan koruduğum daha önemli”

Bugüne kadar 230 bin hastayı tedavi ettiklerini ifade eden Tarhan, önemli olanın hastaları tedavi etmek değil, insanları hastalanmaktan kurtarmak olduğunu dile getirdi. Tarhan; “2002 yılına kadar bireysel olarak hasta bakıyordum. 2002’den sonra solo hekimlikten koro hekimliğe geçerek ekip halinde çalışmaya başladık. Koro hekimlik bugün dünyanın pek çok yerinde özellikle ABD’de yaygın olarak kullanılan bir yöntem. Bu şekilde daha çok hasta görmeye başladık ve arşiv oluşturduk. Şu ana kadar 230 bin hasta tedavi etmiş durumdayız. Fakat benim asıl önem verdiğim ne kadar çok hasta tedavi ettiğim değil, satışı 1 milyonu aşan kitaplarımın okunmasıyla insanların hastalanmamasını sağlamak. İnsanları tedavi etmeyi değil, onlar henüz hastalanmadan bilinçlenmelerini sağlamayı daha faydalı buluyorum.” şeklinde konuştu.

“Narsistik vakalar tedavisi en zor vakalardan biri”

Bir psikiyatrist olarak en zor vakaların narsistlerin tedavisi olduğunu aktaran Tarhan, bu kişilerin narsistik travma yaşamadan kendi sorunlarının farkında olmadıklarını ifade etti. Tarhan; “Narsist vakalar geldiğinde çok dikkat etmek lazım. O vakalar kendilerinde sorun görmüyorlar mesela evliyseler “Benim yerime eşim gelsin, o tedavi olsun.” diyorlar. Özellikle mesleki başarıları yüksek kişiler bu vaka türüne giriyor, örneğin başarılı iş adamları gibi. Bu vakaların tedaviyi kabul etmesi için genelde büyük bir bedel ödemeleri, narsistik travma yaşamaları gerekiyor. Narsistlerin en büyük korkuları değer verdikleri şeyleri kaybetmektir. Eğer evliliğine, eşine, çocuğuna değer veriyorsa onu kaybetmemek için kendine çeki düzen veriyorlar. En zor vakalar kişilik bozukluğu olan vakalardır.” ifadelerini kullandı.  

“Psikolojik dizilerin hikâyeleri gerçeği yansıtmıyor”

Günümüzde akım haline gelen psikoloji içerikli dizilerin büyük oranda gerçeği yansıtmadığını ifade eden Tarhan, bu tarz programların prime time şeklinde ifade edilen altın saatlerde yayınlanmaması gerektiğine dikkat çekti. Tarhan; “Psikoloji içerikli dizi ve programların izlemesini tavsiye etmiyorum. Bu tarz programlar insanlar üzerinde travma etkisi yapıyor. Bunları izlerken zevk almak sağlıklı bir durum değil, mazoşist bir yaklaşım. İzlerken bu hikâyelerin çoğunun doğru olmadığının farkında olmak gerekiyor. Beş dakikalık bir olaydan yola çıkarak bir hikâye ortaya konuluyor ve bu hikâyenin yüzde 20’si doğru yüzde 80’i ise abartıdan ibaret. Dizilerde kullanılan tedavi yöntemleri artık tıpta kullanılmıyor. Eskiden bir hasta yıllarca takip edilir bazen kesin sonuca bile varılamazdı. Şimdi ise kesin yöntemler var, hastaların yarası açılmadan tedavi etmek mümkün. Şu anda uygulanan klinik yöntemle ilaç ve terapi ikilisiyle kısa sürede kesin sonuca varılıyor. Bize de meslekte karşılaştığımız hikâyeleri yayınlama konusunda birçok teklif geldi. Bana göre bu hikâyeleri yayınlamak ve çekmek etik değil. Bu diziler geceleri yayınlanmalı, prime time yani altın saat olmayan zamanlara koyulmalı.” dedi.


 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)