Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Çağın en önemli hastalıkları dünyacılık ve benmerkezciliktir”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen Din ve Sağlık temalı Uluslararası Din ve Medeniyet- I Sempozyumunun çevrimiçi konuğu oldu. “Hastalık Tıbbı, Sağlık Tıbbı ve İslam” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “İnsanlık tarihinde hiç bu kadar uyumu unutmuş, ölüm ve ölümden sonraki hayat yok gibi yaşayan, bu durumu genel kültür olarak benimseyen bir dönem olmamıştır. Bu yüzden bu çağın en önemli hastalıkları dünyacılık ve benmerkezciliktir.” şeklinde konuştu.
“Koruma ve önleme, tanı ve tedaviden çok daha önemli ve önceliklidir”
Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenen, moderatörlüğünü Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Göktaş’ın yaptığı “İslam ve Sağlık” başlıklı panelde konuşan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hastalıkta erken tanı ve bilincin önemine dikkat çekti. Tarhan; “Öncelikle hastalık tıbbı ile sağlık tıbbının ayrımını yapmak istiyorum. Hastalıkların teşhisi burada önemli. Çünkü hastalıkların teşhisi ve tedavisiyle ilgili hastalık bilgileniyor. Şu anda tıp dediğimiz zaman hep bu anlaşılıyor. Hâlbuki Tıp dediğimiz zaman bir de sağlık tıbbı var. Hastalıklardan korunma ve hastalığı önlemek için uğraşılıyor burada. Koruma ve önleme, tanı ve tedaviden çok daha önemli ve önceliklidir. Çünkü tedavi zaten genelde maliyeti yüksektir ve daha zahmetlidir. Teşhis de öyle, tedavi de öyle. Teşhis ve tedaviden sonra yapılacak şeyler vardır muhakkak ama daha sınırlıdır. Asıl yapılacak şey bu konuda erken tanıyı sağlamaktır. Hatta bununla ilgili ünlü bir kalp cerrahı var Michael DeBakey Amerika Houston’da. Michael DeBakey. ‘Kalp hastalığı nasıl önlenir ve nasıl olunmaz?’ konulu bir kitap basmış o zaman bir buçuk milyon satmış. 90 yaşları civarındayken de bir röportaj veriyor. Orada ‘şu anda keşke dediğiniz bir şey var mı, herhangi bir pişmanlığınız oldu mu?’ diye bir soru yöneltilmiş. Michael DeBakey bu soruyu ‘şu ana kadar bin beş yüz kişinin kalp ameliyatını yapmışım, onların iyileşmesine vesile olmuşum. Ama eğer şu andaki aklım olsaydı ben bu kitabı 30 yaşlarımda yazmış olmak isterdim. Çünkü eğer yazsaydım bu kitabı okuyan bir buçuk milyon kişinin kalp hastası olmamasına katkı sağlamış olurdum. Bu daha önemliymiş. Şu anda keşke dediğim konu bu.’ şeklinde cevaplıyor. Biz de buradan feyz alarak tıpta bu tür keşkeleri dememek için üniversitemiz olarak tıp fakültemiz, diş hekimliği fakültelerimizde bunlarla ilgili strateji olarak koruyucu ve önleyici hekimliğin üzerinde çok daha fazla durmayı hedefledik. Çünkü koruma ve önleme, risk gruplarını belirleyip onların hasta olmamasını sağlamak. Erken tanı, bu konuda çok daha önemli bir yer taşıyor.” şeklinde konuştu.
“Eğer bir kimse doğru yaşarsa insan ömrü 120 yaşlarına kadar sürebiliyor”
İnsan ömrünün kişinin yaşam tarzına göre uzayıp kısalabileceğinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Sağlıklı toplum nasıl yaşarsa hasta olmaz? Sorusuna değinmek istiyorum. Yapılan araştırmalar hastalıkların yüzde 60-70’inin yaşam stili hatalarıyla ilgili yani beslenme stili ve uyku hijyeni hataları, ruh sağlığıyla da ilgili kişinin stres yönetimi yapamaması gibi birçok etkenler olduğu görülüyor. Genetik olarak kodlanmış ömrümüz ama eğer bir kimse doğru yaşarsa insan ömrü 120 yaşlarına kadar sürebiliyor. Mesela A tipi kişiler var. Yanlış, yoğun stresli yaşayan, aceleci sabırsız kişilere diyoruz. Bir ayakkabı bağının ucunda bağın dağılmaması için metal bir parçası vardır. Bu kişilerin DNA yapısında böyle bir telomer var. Bu telomer DNA’nın ömrünü belirliyor. Stresli kişilerde bu çabuk bölünüp azalıyor. Sakin, soğukkanlı olan kişilerde de tam tersi. Mesela bu canlılarda da soğukkanlı bitkileri, hayvanları düşünün örneğin fil, kaplumbağa gibi. Genelde 200-300 sene yaşıyorlar. Ama diğer kedi, köpek, aslan gibi sıcakkanlı hayvanları düşündüğümüzde ömürleri 10- 15 seneyi geçmiyor. Bu da aslında bahsettiğimiz konuyla yakından ilgili. Yani bu durumu tamamen yaşam stili etkiliyor.” ifadelerini kullandı.
“Bu çağın en önemli hastalıkları dünyacılık ve benmerkezciliktir”
Beynin ön bölgesinin medeniyet üzerindeki etkisinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Peki, neden hastalık tıbbı, sağlık tıbbı buna karşı ruh sağlığı ve genel tedavide önleyici tedbirler neden önemli hale geldi? Şöyle ki Frontal lob olmasaydı medeniyet olmazdı. Frontal lob beynin ön bölgesidir. Birde beynin arka bölgesi var. Şizofren beyin beynin ön bölgesini hiç kullanmıyor. Beynin arka bölgesinde hayaller kuruyor. O hayaller içerisinde kapsül bir hayat var orada yaşıyor. Şizofrenide zaten beynin ön bölgesi tamamen devre dışı kalıyor. Beynin ön bölgesi aslında yaratılışta medeniyeti yapmamızı kodlayan bölge ve bu şekilde çağımızda 3 kritik değişken ortaya çıktı. Bu değişken sekülerizm yani bir kimsenin yüksek hissiyata baskın hale gelmesi. İkincisi narsizm. Yani benmerkezciliğin kişilik haline gelmesi. Başarı, medeni rahatlık, kibir ve büyüklük hastalığı bu şekilde narsizmi ortaya çıkarıyor. Ben bunları felsefi anlamda söylüyorum lütfen kimse siyasi anlamasın. Sekülerizm için Türk Dil Kurumu lügatında dünyacılık yazıyor. Yani insanlık tarihinde hiç bu kadar uyumu unutmuş, ölüm ve ölümden sonraki hayat yok gibi yaşayan, bu durumu genel kültür olarak benimseyen bir dönem olmamıştır. Bu yüzden bu çağın en önemli hastalıkları dünyacılık ve benmerkezciliktir.” şeklinde konuştu.
“Bizim insanlara ahlaki değerleri öğretmemiz gerekiyor”
Ahlaki değerlere göre düşünce tarzlarından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Ahlaki akıl yürütmenin gelişimi ve somut değerlere göre ahlaki akıl öğretisi çocuklarda vardır. Gördüğüne doğrudur, görmediğine yanlıştır derler. Genelde sonuçlara göre düşünür, görüneni taklit ederler. ‘Görmediğim bir şeye inanmam’ diyen düşünce tarzına somut değerlere göre düşünme denir. Soyut değerlere göre düşünmek ise niyeti dikkate alıp kendisini başkasının yerine koymaktır. Sorumluluk bilinci, sosyal düzen geleceği için çile çekme kavramını geliştirir. Bu çocuklar 7 yaşından sonra burada niyeti dikkate almak, kendini başkasının yerine koymak, sorumluluk bilinci, sosyal güven ve geleceği için çile çekmek kavramını geliştirir. Yüksek değerlere göre düşünmek ise burada hakçı olmayı dikkate almaktır. Merhamet, saygı gibi değerlere gelirsek içgüdüleri direnç gösterir, acıları hafifletir, iyiliği besler ve iyiliği bozmamaya özen gösterir. Bu şekilde kötülüğü engeller. Bu yüzden bizim insanlara ahlaki değerleri öğretmemiz gerekiyor.” dedi.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)