Adli bilimde her zaman şüpheye yer vardır!
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Sevil Atasoy, günümüzde adli bilimler alanında gelişen teknolojiye rağmen insan kaynaklı hataların olabileceğini belirterek özellikle DNA analizlerinin büyük önem kazandığını söyledi. Atasoy, Adli bilimde her zaman şüpheye yer vardır. Başta bilirkişi olmak üzere, savcı, hakim ve avukatların dellilerin analizi aşamasında sonuç ne kadar yüzde yüze yakın olursa olsun, bunun arkasında insan olduğunu akıllarından çıkarmamaları gerekiyor dedi.
Üsküdar Üniversitesi ve Üsküdar Belediyesi birlikteliğiyle, Prof. Dr. Sevil Atasoy koordinatörlüğünde düzenlenen Üsküdar Üniversitesi I. Adli Bilimler Sempozyumunda konunun uzmanları yalan konusunu her yönüyle tartıştı.
Sempozyumun ikinci gününde Sahte Deliller ve Yalan konulu bir konuşma yapan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, günümüzde adli bilimler alanında gelişen teknolojiye rağmen insan kaynaklı hataların olabileceğini belirterek Bilimde her zaman şüpheye yer vardır. Başta bilirkişi olmak üzere, savcı, hakim ve avukatların dellilerin analizi aşamasında sonuç ne kadar yüzde yüze yakın olsun, bunun arkasında insan olduğunun akıllarından çıkarmamaları gerektiğine dikkat çekti.
Dünyada yaşanmış olaylardan örnekler veren Prof. Dr. Atasoy, zaman zaman DNA analizi yapılmaması nedeniyle suçsuz olan kişilerin mağdur edilerek, yıllarca cezaevlerinde kalıp, idam cezalarına çarptırıldıklarını söyledi. Atasoy, ABDde yanlış ya da sahte delliller yüzünden yıllarca cezaevlerinde kalan, idam cezalarıyla yargılanan sonra da DNA analizi sonucu suçsuzluğu kanıtlanan 300 kişinin cezaevinden çıktığını da kaydetti.
Prof. Dr. Atasoy, Bundan masum insanlar zarar görebiliyor, yıllarca suçsuz yere cezaevlerinde kalabiliyorlar. O nedenle sözümüz savcılara, savunma avukatlarına. Ne kadar yüksek teknolojiyle gelirse gelsin, sonuç ne kadar yüzde 100e yakın bir kuşku duyulmayacak şekilde güvenilir gibi gözüksün, yine de bunun arkasında bir insanın olduğunu bu insanın kimi zaman uydurma sonuçlar dahi üretebileceğini, insanın da her zaman doğru olamayacağını akıldan çıkarmamaları gerekiyor. Diye konuştu.
Prof. Dr. Atasoy şöyle devam etti:
Elbette hata yapabilirler ancak bu hatalar çok can acıtıcı noktaya gelebiliyor. Niçin bu hatalar yapılıyor ve neden bu hataların önünü kesemiyoruz diye sorduğumuzda karşımıza çıkan belli başlı bazı sorunlar var. Bunlardan biri kriminal laboratuvarlarında çalışanların işleriyle ilgili. Onlar neredeyse kendilerini savcılığın bir elemanı olarak görüp mümkün olduğu kadar çok delil inceleyebilmek ve gerçek faili bulabilmek için şartlanmış durumdalar. Psikolojik olarak böyle bir baskı altındalar ve bir ön teyit yaklaşımıyla olaylara bakıyorlar.
Sorunlardan bir başkası polislerin savcılara vermiş olduğu bilgiden kaynaklanıyor. Bu bilgi kimi zaman şüphelinin lehine olabilecek delilleri içermiyor. Sadece aleyhinde olan bilgi veriliyor ve fakat lehine olabilecek ufak ayrıntılar dahi olsa onlar, bu bilgiyi savcı bilmiyor. Dolayısıyla iddianameyi yazan savcı, sadece belli bir miktar delil üzerinden yola çıkıyor. Bu nedir? Bu yalan değil elbette, bu eksik bilgi. Ama eksik bilgi de aslında bir sorgucunun karşılaştığı şüphelinin verdiği eksik bilgi de aslında gerçeğe götürmeyi engelleyen bir durum.
Benzer şekilde bilirkişi raporlarında yer alan eksik bilgiler yani görüp buna rağmen rapora geçirmediğiniz bilgiler aslında o kişinin haksız yere mahkum edilmesine neden olabiliyor.
Bu arada olay yerine olmayan delilleri eklemek gibi başka uygulamalarla da karşılaşıyoruz. Olay yerlerindeki delillerin kasten ya da kazaen yer değiştirmesi ya da üzerine basılması sonucu tamamen değiştirebilecek bir duruma yol açar. Kısacası sadece polisler ve kriminal laboratuvarlarla ilgili olarak değil, ama otopsiyi gerçekleştiren adli tıp uzmanlarının da aslında gördükleri ama kendilerine sorulmadığı için o konuda görüş bildirmedikleri nice konular yüzünden olayların aydınlatılamadığına çok rastlıyoruz.
Bir olayın aydınlatılamamış olması kuşkusuz bir insanun haksız yere cezaevine gönderilmesinden çok daha masum bir davranıştır. Ama buna rağmen olayın aydınlatılamamasında neden eğer eksik bir bilgiyse yanlış bir yorumsa mutlaka çok ciddi sonuçlara da yol açar bunların ortadan kaldırılabilmesi, kuşkusuz kriminal laboratuvarlarda çalışan personelin eğitimiyle gerçekleşir. Ancak biliyoruz ki bu laboratuvarlarda çalışanlar hiçbir zaman bir üniversitenin, akademinin, ya da bir araştırma kurumunun çalışanları gibi bir bilim insanı değildir. Ayrıca üzerlerinde çok ciddi bir zaman baskısı da vardır.
O nedenle sözümüz savcılara savunma avukatlarına ne kadar yüksek teknolojiyle gelirse gelsin, sonuç ne kadar yüzde 100e yakın bir kuşku duyulmayacak şekilde güvenilir gibi gözüksün yine de bunun arkasında bir insanın olduğunu bu insanın kimi zaman uydurma sonuçlar dahi üretebileceğini, hiç çalışılmadan sonuç verilmiş raporlar olabileceği gibi bu ihtimallerin de düşünülerek dikkatli olmalarını, insanın da her zaman doğru olamayacağını akıldan çıkarmamaları gerekiyor.
Hukuk Fakültelerinde Adli Bilimler Dersi olmalı!
Prof. Dr. Atasoy, polis ve avukatlar açısından hizmet içi eğitimin şart olduğunu belirterek Hukuk fakültelerine adli bilimler dersi koymak gerekiyor. Balistik, parmak izi nerelerde hata yapılabilir gibi bu alanlarda eğitim verilmesi gerekiyor. dedi.
Sorgu teknikleri uzmanı Tamer Topsakal da Adli Mülakat Teknikleri konusunda yaptığı konuşmada şüphelilerin sorgulanmasında ve belirlenmesinde kullanılan yöntemleri anlattı. Yazılı anlatım analizi, davranış analizi mülakatı (Vücut dili mülakatı) ve psikolojik sorgu tekniklerinin şüpheli hakkında ayrıntılı bilgi verdiğini kaydetti. Topsakal, kişilerin yazı analizlerinden herhangi bir suça karıştıklarının tespit edilebildiğini söyledi.