Prof. Dr. Dinç: “COVİD-19, 21.yüzyılın vebası olarak adlandırılabilir”
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen, “Bulaşıcı ve Salgın Hastalıkların Tarihi” başlıklı etkinlikte, salgın hastalıkların tarihsel süreci ve COVID-19 pandemisi ele alındı. Moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Zozan Güleken’in üstlendiği programda konuşmacı olarak yer alan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı hocalarından Prof. Dr. Gülten Dinç; “Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılında ilan ettiği virüs ‘21.yüzyılın vebası’ olarak adlandırılabilir.” dedi.
“Salgın hastalıklar dünya tarihi boyunca var oldu”
Mikrobun, dünya tarihinin ilk dönemlerinde tanımlanamadığını ve ‘kötü ruh’ olarak adlandırıldığını belirten Dinç; “Tarihin ilk dönemlerinden beri salgın hastalıklar var olmuştur. Mezopotamya’da göç ve ticaret yolları ile salgınlar yayılıyordu. Vebadan önce farelerin davranışlarından veba ve fare ilişkisi tahmin edilmiştir. Bu dönemlerde hastalıkların ve salgınların nedeni tam olarak bilinemediği için, tehlikeli ve görünmez varlıklara atfediliyordu. Veba, sıtma, kolera, gibi hastalıklar Hititler döneminde insanlığı kırıp geçirmiştir. Hitit Kralı II. Murşili’nin tabletlerinden öğrenilen veba duası, tarihte bilinen ilk salgın hastalıkla ilgili metinlerdendir.” diye konuştu.
“Hindistan ve Çin’de çiçek hastalığını önlemek için aşılama yapılmış”
Farklı medeniyetlerde görülen salgın hastalıklara vurgu yapan Dinç, bu hastalıkların çıktığı yerde durmadığını, insanların etkileşimi ile başka uygarlıklara yayıldığını ifade etti. Dinç; “Mısır’da salgın hastalıkların yaşandığını papirüslerde görüyoruz. Hindistan ve Çin’de çiçek hastalığını önlemek için aşılama yapılıyor. Bunlar dünya üzerindeki ilk bağışıklama çalışmalarıdır. Yunan uygarlığındaki salgın hastalıklar Heredot tarihinde geçiyor. Pers ve Yunan savaşlarında askerlerin vebaya yakalandığı biliniyor. Askerlerini tedavi amacıyla yol üzerindeki köylere bırakan komutan, vebanın çok geniş bir alanda yayılmasına neden olmuştur. Eski Yunan’da Hygieia olarak bilinen Tanrı, halk sağlının temsilcisi olarak kabul edilir ve temizliğin önemine dikkat çekilirdi. Hipokrat’ın salgınlar hakkında yazılmış bir kitabı var. Artan salgın hastalıklar nedeniyle Roma’da hijyenik yapılara önem verilmiştir. Alınan önlemlerle su kemerleri yapılmış, ölüler şehirlerin dışına gömülmüş, lağım sistemi geliştirilmiştir. Efes’te hijyenik bir tuvalet sistemi kurulmuş, bir kanal sistemiyle atıklar uzaklaştırılmıştır.” şeklinde konuştu.
“Ortaçağ, Jüstinyen vebasıyla başladı kara vebayla kapandı”
M.S. 2. yüzyılda Akdeniz ülkelerini kasıp kavuran bir salgın yaşandığını aktaran Dinç; “Roma’da, o güne kadar endemik seyreden veba salgını pandemiye dönüştü. Vebadan sonra yaşanan sıtma salgınının Batı Roma’nın yıkılmasına neden olduğu söylenir. Ortaçağ’da, Batı büyük bir karanlığa gömülürken Doğuda İslam uygarlığı ile parlak bir dönem yaşanıyordu. İslam medeniyetinin yetiştirdiği bilim adamlarından biri olan Razi, çiçek ve kızamık hastalığını kitabında tanımladı. Uyuz ve göz hastalıklarında civalı merhemi kullandı. Ortaçağ boyunca kitapları batı dillerine çevrilen ve eserleri ders kitabı olarak okutulan İbn-i Sina, hastalıkların sulardan yayıldığını ve bu canlıların su cinleri olduğunu söyledi. Ayrıca İbn-i Sina, menenjit ve salgın hastalıkların yayılma tarzı hakkında da bilgiler verdi. Bulaşıcı hastalıkların fetüse geçebileceğini söyledi. Tıp tarihi açısından Ortaçağ bir hastalıkla başlayıp bir hastalıkla kapandı. Jüstinyen vebasıyla başlayan Ortaçağ, kara vebayla kapandı. Bu dönemde yaşanan veba salgınında İstanbul’dan günde 10 bine yakın ölü çıktığı ve gömülecek yer kalmadığı için boğazın sularına gönderildiği söyleniyor.” diye konuştu.
“Salgınlar ekonomiyi, sanatı, insan psikolojisini etkiler”
Salgın hastalıkların ekonomiyi, edebiyatı, nüfusu ve insan psikolojisini olumsuz yönde etkilediğini ifade eden Dinç; “Veba 1347’de Orta Asya üzerinden Avrupa’ya yayıldı ve 24 milyon insanın ölümüne yol açtı. Vebanın toplumsal etkisi çok büyük oldu. İnsanların psikolojisi, nüfus, ekonomi bundan etkilendi. Bu dönemde üretilen sanat eserlerinde vebanın etkisi görülür. Albert Camus’un ‘Veba’ eseri buna bir örnek. Resim ve heykel sanatında da bu etkiler görülür.” dedi.
“Vebayı engellemek için insanlar, karantinadan sonra şehre alındı”
Avrupa’da vebaya karşı korunma yöntemlerinin çok kısıtlı olduğunu belirten Dinç; “Antibiyotiklerin bulunmasıyla korunma sağlanabildi. Bu dönemde alınan önlemler arasında halka öğüt vermek için yayınlanan ‘Veba Risaleleri’ vardır. Şehir konseylerinde hastalığa karşı alınacak önlemler arasında vebalıların şehre alınmaması, ölülerin hemen şehirden çıkarılması, su ile yayılan veba nedeniyle suların süzgeçten geçirilmesi kararları vardır. Bu önlemlerin az çok etkili olduğu biliniyor. Salgınların asıl nedeninin limanlar ve gemiler olduğu daha sonra anlaşılmış, 30 gün boyunca karantina uygulanmış, gemilerden inen insanlar şehre alınmamıştır. Vebanın atlatılmasında bu yöntemin oldukça etkili olduğu ortaya konmuştur.” ifadelerini kullandı.
“COVİD-19, 21. yüzyılın vebası”
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılında ilan ettiği virüsün ‘21. yüzyılın vebası’ olarak adlandırılabileceğini dile getiren Dinç; “Bu virüsün dünyayı hangi ölçekte etkileyeceği bilinemiyor. Bu süreçte bilimin önemini anlamış olduk. Bu tür hastalıklar geleneksel yöntemlerle çözülemez düzeyde. Pandemiler toplumun demografik, ekonomik, psikolojik ve sosyal anlamda bütün bileşenlerini etkiliyor. Bu süreçte ayrıca dünya çapında sağlık sistemlerinin kırılgan olduğunu da gördük. Bu süreçten ders almak çok önemli.” dedi.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)