Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Tüketim kültürü sadece finansal kaynaklarımızı değil psikolojik kaynaklarımızı da tüketmeye başladı”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.57926

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Akansel Eğitim Danışmanlık tarafından düzenlenen ‘Zirve Psikoloji’ etkinliği kapsamında meslek profesyonelleriyle bir araya geldi. Çevrimiçi düzenlenen etkinlikte Tarhan, “Psikolojide İç Keşif Yolculuğu” başlıklı sunum gerçekleştirdi. Tarhan, modernizmin tüketim odaklı bir yaşam felsefesini benimsediğini belirtti. Tüketim kültüründe kazan, tüket çarkının döndüğüne dikkat çeken Tarhan, tüketim kültürünün sadece finansal kaynakları değil, psikolojik kaynaklarımızı ve ilişkileri de tüketmeye başladığının altını çizdi.  

“Kötü parçanın kuralları kuralsızlıktır”

Katılımın oldukça yoğun olduğu programda id içerisinde kuralsızlığın hâkim olduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İçimizdeki kötü parça bizim inanç sistemimizde nefs diye geçiyor. Psikanalizde id diye geçiyor. Kötü parçanın kuralları kuralsızlıktır. Somut zevkleri tanıyor. ‘Hoşuma giden iyidir, hoşuma gitmeyen kötüdür.’ diyor. ‘Çıkarıma olan iyidir, çıkarıma olmayan kötüdür.’ diyor. Bunu tanımlıyor ve bu içimizde nükleer enerji gibi çalışıyor. İd veya içgüdü de deniyor. Hayvanlarda içgüdü, insanda id denilen bir iç dürtü var burada. Rüya bunun farklı bir alanıdır. Ateşle barut dünyada fiziksel olarak yan yana gelmez ama rüyada gelir. Rüyada iyi, kötü her şey yan yana geliyor. Aynı şekilde işte bu id içerisinde de kuralsızlık var. İyi, kötü her şey karışıktır.” ifadelerini kullandı. 

“Kendini gerçekleştirme psikososyal ihtiyaçları tatmin etmiyor”

Maslow’un psikososyal ihtiyaçlar hiyerarşisinden bahseden Tarhan; “Maslow vefatından önce hiyerarşisinin en tepesine self-transendence’yi koyuyor. Self-actualization yerine self-transendence’yi koyuyor. En üstte kendini gerçekleştirme vardı. Erdemli olmak, içten olmak, problemleri çözmek, önyargısız olmak gibi ve kendini gerçekleştirebilen insan bunları yapardı. Self-transendence ise kişinin kendini aşması. Yani kendini aşmayı ve başkalarına yardım etmeyi, kendini gerçekleştirmenin üstüne koydu. Yani nörobilimde, ‘İnsan ilişkisel bir varlıktır.’ diyor. ‘İnsan zihni evrende kuantum alıcısı mı?’ diye tartışılıyor şu anda. Böyle bir durumda kendini gerçekleştirme psikososyal ihtiyaçları tatmin etmiyor. En tabanda fizyolojik ihtiyaçlar var. Yemek, içmek, üremek, barınmak, güvenlik ihtiyacı. Sevmek, sevilmek, güvende olmak, saygı duyma ihtiyacı. Artık klasik psikolojinin yaptığı bu tanımı değiştirmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.

“Modernizm psikolojiyi de etkiledi”

Modernizmin tüketim odaklı bir yaşam felsefesini benimsediğini belirten Tarhan; “İnsan bilinçli bir varlık ve bu bilinçli varlık kendini yanlış yönetiyordu ve psikoloji farkında olmadan neoliberal politikaların etkisinde kalmıştı. Bunun kötü sonuçlarını görmeye başladı. Neoliberal politikalar, ABD’de 1929’da ekonomide büyük bir çöküş yaşanıyor. Çöküşten sonra kapitalizme regülasyon getiriyor. Birçok kurallar koyuyor ve bu regülasyonlarla büyüyor. Bu büyümenin üzerine İbn Haldun, ‘İnsanlar üzerindeki vergiler, kurallar çoksa fakir toplum zenginleşemez.’ diyor. ‘Zenginleşmesini istiyorsanız kuralları gevşetin.’ Bu yapılıyor. Bu sefer daha önce regülasyon yapmak zorunda kalan regülasyonları kaldırınca soğuk savaşın da verdiği rahatlıkla kapitalizm tüketim felsefesi oluşturuyor. Yani şu anda modernizm psikolojiyi de etkiledi. Modernizm tüketim odaklı. ‘Kazan, tüket.’ çarkıyla dönüyor. Ne kadar çok tüketirsen ne kadar alışveriş yaparsan ne kadar kendini sergilersen ne kadar çok marka giyersen ne kadar ben dersen o kadar tüketiyor. Tükettikçe de kapitalizmin hoşuna gidiyor. Bu kapitalist sistem yaşam felsefesini değiştirdi. Bu yaşam felsefesi değişmesinin sonucunda da insanlar kötü sonuçlar görmeye başladı.” dedi. 

“Bilinç farkındalığı, varlığın farkına varmış olmaktır”

Farkındalık ve bilinç üzerine konuşan Tarhan; “Bilinç farkındalığı varlığın farkına varmış olmaktır. Soyut kavramları fark edebilmek ve amaçlı davranmaktır. Kuantum elektrodinamiğine göre bilinç subjektif gözlemcidir. Kuantuma göre biz subjektif gözlemciyiz. Bilinç deyince madde içindeyiz. İnsan öldüğü zaman birdenbire enerji bandına dönüşüyor. Bilinci en güzel anlamamızı sağlayan şey kişi alkol, uyuşturucu aldığında ya da hipnoz uygulandığı zaman farklı bilinç durumları oluşuyor. Zihinsel kontrol zayıflıyor, bilinçlerini fark edemiyorlar. Bilinçli karar verme iradedir. Canlılar içerisinde ben bilincini fark eden tek varlık canlılarda insandır. İnsan dışında hiçbir canlının ben bilinci yok. ‘Ben kimim?’ ‘Nereye yönelmeliyim?’ ‘Nereye aitim?’ sorularını sormak sadece insana özgü. Anlam arayışı insana özgü…” ifadelerini kullandı.  

“Zihin, anlam dünyasıyla madde dünyasını sentez ediyor”

Anlam dünyası ve madde dünyası arasındaki bağı anlatan Tarhan; “Düşünsel kötü parça halk arasında vesvese, dini literatürde şeytan diye geçer. Kötücül bir parça nefse yöneltiyor. Duygusal iyi parçamız da var o da vicdan. Ne yapıp yapmamamızı ayırt etmemize yöneltir. Düşünsel parça da akıl. Bu parça da algılar, anlar, yorumlar, amaç belirler. İrade de karar verir. Frontal lob karar veriyor. Duygusal enerjimiz kalptir. Seven, harekete geçiren bir duygusal enerjimiz var. Zihin, anlam dünyasıyla madde dünyasını sentez ediyor. Madde dünyasında yaşıyoruz bir de anlam dünyası var. Biz somut bir dünyada yaşıyoruz ama soyut bir bilgi de var. Soyut bir gerçeklik var. Soyut gerçekle somut gerçeklik arasında karar veren organ zihindir. İngilizcede mental olarak geçiyor. Zihin anlam dünyasında madde dünyası ile anlam dünyası sentez ediyor. Şizofrenide bu çalışmıyor. Şizofrenide kişi üst gerçekliği karıştırıyor. Yaşadığımız madde dünyasında hayal kuruyor ya da rüya görüyor. O rüyasında gördüğü şeyleri sanki yaşamış gibi devam ettirmek istiyor. O alemde yaşamaya devam ediyor. Buna dereistik düşünce, otistik yaşam tarzı diyoruz.” şeklinde konuştu.

“Nöroplastisite, beyin yapısının deneyimlere bağlı olarak değişebilmesidir”

Tedavide doğru yaklaşımın önemine değinen Tarhan; “Nöroplastisite, beyin yapısının deneyimlere bağlı olarak değişebilmesidir. Yani nörobilimde yapılan araştırmalar, insan beyninin yaşam boyu yeni bilgiler öğrenerek ve deneyimlere adapte olarak değişebileceğini gösteriyor. Terapi demek beynimizde bozulan yolları tamir etmek, rewiring yapmak, reprogramming yapmak, reset yapmaktır. Yani terapide beynimizi heykeltıraş gibi işliyoruz. Kişi inanıp bizdeki bilgi setini zihinsel olarak satın alırsa beynindeki o networkü değiştiriyor. Önyargıları değiştiriyor, otomatik kalıp yargılarını değiştiriyor. Bunu yaparsak nöroplastisiteyi değiştirmiş oluyoruz. Aslında terapi demek beyne müdahale demektir. Bunu hatalı yaparsanız kişi daha çok depresif oluyor. Çocukluk çağı travmalarını bugüne getiriyor. Annesine, babasına düşman oluyor. Yarayı kanatır gibi kişinin bir sorunu çözmeye çalışırken başka sorunlar çıkarıyorsunuz. İkinci, üçüncü travmalar çıkarıyorsunuz. Onun için terapi gerçekten ustalık işi. Bunu bilmek gerekir.” dedi.

“Ayna nöronlar sosyal öğrenmenin biyolojik temellerini oluşturuyor”

Duygusal ayna nöronların etkisinden bahseden Tarhan; “Ayna nöronlarda mesela motor ayna nöronlar var, bir de duygusal ayna nöronlar var. Yani beynimizdeki duygusal ayna nöronlar, karşımızda güçlü duygularla biri geldiğinde beynimizin aynı duygularla ilgili alanını aynı anda harekete geçiriyor ve böylece bir tür algılama ortaya çıkıyor. Bu güçlü bir duygu. ‘Frekans aldım.’ ya da ‘Güçlü bir elektrik hissettim.’ diyorlar ya aslında işte bu izdivaç programlarında gördüğümüz duruma benziyor. Ayna nöronlar, empati yeteneğimizi ve sosyal öğrenmenin biyolojik temellerini oluşturuyor. Mesela ayna nöronlar çalışmadığında hayvanlarda olduğu gibi sadece motor ayna nöronlar devrede oluyor. Ama insanlarda duygusal ayna nöronlar da bulunuyor.” ifadelerini kullandı.

Psikolojik kaynaklar da tükeniyor! 

Aristoteles’in hedonik mutluluğunu açıklayan Tarhan; “Hedonik mutluluk haz mutluluğu. Şu anda tüketim kültürünün bize öğrettiği mutluluk. Tüketim kültüründe ‘Kazan, tüket.’ çarkı dönüyor. Tüketim kültürü sadece finansal kaynaklarımızı değil ilişkilerimizi, psikolojik kaynaklarımızı da tüketmeye başladı, yalnızlaştık. Psikolojik dayanıklılığımızı da tüketiyor. Depresyon artıyor, kaygı artıyor. Bu tüketim ekonomisinin psikolojiye yansımasıdır. Buna alet oluyoruz psikoloji farkında değil. Dünya artık medeniyet krizi yaşıyor. Gençler kurban haline geldi. Yeni nesiller kurban haline geldi. Depresifler, intihar krizleri artıyor. Bir şeyler sinyal veriyor. Tüketim kültürünün bu konuda çok ciddi bir rolü var. Biz şu anda Anadolu irfanını kaybediyoruz. Aileler de dağılıyor. Çok ciddi kriz var…” dedi. 

“Narsisizm vahşi bir at gibidir onu eğitmemiz gerekir”

Narsisizmin tedavi edilebileceğini dile getiren Tarhan; “Küresel olarak iyiye gitmiyoruz. Kendi iç dünyamıza girip narsisizmi tedavi etmemiz lazım. Narsisizmi tedavi etmenin yolları var. İçimizdeki kötü parçayı eğitmeyi başarabilirsek narsisizmi tedavi edebiliriz. Kötücül parçayı aynı zamanda enerji veren bir parça. Nükleer parçadır. Enerji verir. Bunu iyi yönde kullanırsak bizi üretken yapar. Kötü yönde kullanırsak bize zarar verir. Narsizm vahşi bir at gibidir onu eğitmemiz gerekir.” ifadelerini kullandı.  
 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)