Moleküler Biyoloji ve Genetik Günleri Gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Kulübü tarafından düzenlenen “Moleküler Biyoloji ve Genetik Günleri” pandemi koşulları nedeniyle çevrimiçi olarak gerçekleşti. Etkinlik, bu alanda eğitim gören gençleri alanının uzman isimlerini bir araya getirdi.

Programa; Üsküdar Üniversitesi Şirketleşme ve Girişimcilik Uzmanı Cihan Kaplan, Üsküdar Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, Moleküler Biyoloji ve Genetik Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, Biyogüvenlik Ananbilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, Koç Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Doç. Dr. Mehmet Gönen, Araştırma Grubu Lideri Arif Engin Çetin, Medeniyet Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Cihan Aydın konuşmacı olarak katıldı.

Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhsin Konuk, öğrencilerin etkinliği düzenlemede büyük emek sarf ettiğini belirterek; “Yaklaşık beş, altı aydır bu iş üzerinde kafa yoruyorlar ve gayret ediyorlar. Öğrencilerimizin davetlerini kırmadan, nezaketle kabul ederek kendi tecrübelerini gençlerimize aktaracak olan akademiden ve bu işin içerisinde olan bütün katılımcı arkadaşlarımıza, hocalarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” Dedi.

Kaplan: “Biyogirişimcilik iş birliğine ihtiyaç duyulan bir alanadır”

Etkinlikte “Biyogirişimcilik” başlığı altında değerlendirmelerde bulunan Şirketleşme ve Girişimcilik Uzmanı Cihan Kaplan; “Biyoteknolojide iş ve ürün geliştirme süreçlerine baktığımızda aslında biyogirişimcilik, tek başına bir ekibin veya birey olarak kişinin çalışmasından ziyade iş birliğine, ekosisteme ihtiyaç duyan bir alandır. Çünkü işin içinde mutlaka akademi ve sanayi iş birliğinin olması gereklidir. Akademinin bilgi birikimi, araştırmaları, deneyleri sanayinin de bu ürünleri ticarileştirme ve pazara sunmasıyla alakalı bir iş birliğinin olmasını gerekli kılar. Akademi kısmında araştırma ve laboratuvar ortamı çok önemli ve gerekliyken, sanayi kısımda ise bu işin akademide araştırılan kısmının pazarın ihtiyacı haline getirilmesi çok önemlidir. Bu yüzden genelde biyoteknolojik ürünlerde akademi ve sanayi iş birliğinin yeri değerlidir.

Bir fikri düşünürken ‘Ben bunu hayata geçireceğim, inanılmaz bir şey bu, dünyayı değiştireceğim’ dediğinizde genelde o başlangıç heyecanıyla beraber işe çok yüksek başlanır. Daha sonra bir yol haritasının olmamasından ve işteki zorluklardan dolayı kaybolma hissi ortaya çıkar. Ekibini kuran veya o yol haritasını oluşturan kişiler ise her şeyin yolunda gitmediği durumlarda iş geliştirmenin zorluklarını görürler. Yani Türkiye’de ürününüz çok mükemmel dahi olsa onu pazarlayamayıp satamayınca veya onu insanlar kullanmayınca motive olamıyorsunuz. O yüzden sürekli bir iş geliştirmek zorundasınız. Genelde girişimciler iş geliştirme zorluklarında kayboluyorlar. Daha sonra durgunluk ve toparlanma evresi oluyor. Benim bunu yapmam lazım dediği anda da bu durgunluk döneminden çıkıp genelde başarılı oldukları böyle bir karmaşık bir evre var.” İfadelerini kullandı.

Doç. Dr. Ergüzel: “Toplanan büyük verinin kıymetli olduğu ortaya çıktı”

Etkinlikte “Sağlıkta Yapay Zekâ Uygulamaları” başlığı altında bir konuşma gerçekleştiren Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, “Yazılım mühendisliği bölümü olarak biz, bilgisayar mühendisliği, makine mühendisliği, endüstri mühendisliği gibi alanlardaki hocalarımızda daha yakın olduğumuzu düşünürken buradaki çalışmaları ve hocalarımızın katkılarını dinledikten sonra aslında oldukça ortak yanımız olduğunu görüyoruz. Bu da bizler için çok değerli. Zira bizim temel ihtiyacımız aslında sağlık bilimleri alanında toplanan dataların analizi üzerine olduğu için sizlerden sağlanacak datalar kullanıyor. Bunların biliniyor olması bizler içinde çok kıymetli. Bu yüzden disiplinler arası değerlendirme çalışmaları çok daha önemli. Endüstri 4.0 ile beraber fabrikalarda sistemlerin birbirleriyle etkileşimleri, birbirleriyle haberleşerek daha hızlı ve daha yüksek doğruluklu üretim sistemleri planlandı. Ancak bu o kadar öngörülemeyen bir noktaya geldik ki artık işin içerisinde üretim bantlarıyla beraber hızlı üretimin sağladığı büyük veri ortaya çıktı. Şimdi toplanan bu büyük verinin aslında zaman içerisinde işlenmesi gerektiği ve çok kıymetli olduğu ortaya çıktı.” Dedi.

Öğr. Üyesi Taştan: “Dünya buna onay, hatta maddi destek verecek”

Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, moleküler biyoloji ve genetikte güncel gelişmelerden bahsederek; “MRNA gibi yeni nesil bir teknolojinin normal şartlar altında dünya tarafından bu kadar kolay kabul edilip bir pazara girmesi, bir ekonomi ürünü olarak ortaya çıkması kesinlikle beklenemezdi. Birçok farklı yan etki veya insanları korkutan olasılıklar, durumlar vardı. Ancak Covid-19 pandemisi biyoteknoloji alanının yeni nesil ürünlerinin bir anda kabul edilebilmesini sağladı. Çünkü insanlar can havli ile etkinliğini gördüğü bütün ürünleri kabul edebilir hale geldi. Her ne kadar şu an Covid-19 pandemisi özelinde üretilmiş olsa da bu ürünler, özellikle biyoteknolojinin diğer alanlarında kullanılabileceğini ve hem devletler nezdinde hem de toplumlar nezdinde insanların buna destek verebileceğini gösterdi. Biz MRNA’yı, artık kulaklar aşina olduğu için vücuda vereceğiz. ‘İnsanın genetiğini değiştireceğiz ve tedavi edeceğiz’ dediğimizde yüksek olasılıkla dünya buna destek, onay hatta maddi destek verecek.” Şeklinde konuştu.

Doç. Dr. Yılancıoğlu: “Dün olmayan şeyler bugün kullanımda”

Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, teknolojinin hızlanmasına bağlı olarak hastalığın teşhis kısmının da hızlanmasına değindiği konuşmasında; “Hiçbirimiz bugünden yarına bir değişimden bahsetmiyoruz. Bu olabilecek bir şey değil. Bugünden yarına değil ama önümüzdeki on yıl içinde, yirmi yıl içinde çok şeyin değişeceği belli, bu bir gerçek. Çünkü dün olmayan şeyler bugün kullanımda. Kullanan teknolojisi gibi yapılmış bir şeyden bahsediyoruz ve bu çok yüksek meblağlarda değil. 10-15 yıl sonra ki teknolojileri inanın tahmin edemiyorum. Her şey çok daha hızlanacak, dolayısıyla hastalığın teşhis kısmı da çok hızlanacak. Bakkaldan peynir, ekmek alır gibi sekansımızı arttıracağız. Bugün öyle teknolojiler var ki yani fenotipte o kadar ilerledi ki çok kompleks sebeplerden bahsediyorum. Fenotipimiz; görüntümüz, yüzümüz. Şu anda yüzümüzü bile DNA’dan modelleyebileceğimiz sistemler ortaya çıktı. Bunlar korkunç sistemler ki kanser buna nazaran çok daha az kompleks olan bir şey. Daha kaotik bir süreçten bahsediyorum ama yine de bununla kıyaslarsanız daha basit. Bu sistemleri bile yapabiliyorsak kanser için bunu yapabilmek daha basit olacaktır. En azından şu anda öyle görünüyor.” Dedi.

Dr. Öğr. Üyesi Aydın: “İnsanlar kendilerini modifiye etmeden önce öldürecekler”

Medeniyet Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Dr. Öğr. Üyesi Cihan Aydın, moleküler biyoloji ve genetik alanındaki güncel gelişmelerde bahsederek; “İnsanlar kendilerini modifiye etmeden önce kendilerini öldürecekler. Çünkü bu bilgisizce, bilinçsizce yapılabilecek bir iş değil. İşin kontrolsüz ve regülasyon dışı olmasından dolayı ilk başta daha kötüye gideceğini düşünüyorum. Mesela bir doktor bir ameliyat yapana kadar kaç sene uğraşıyor. Beş, altı sene tıp fakültesi okuyor daha sonra uzmanlığını alıyor, eline neşteri alacak kapasiteye gelebiliyor. Altyapı bilgisi olmadan bu işe girişildiği zaman tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Özellikle etik kısımları içinde bu tarz gen modifikasyon çalışmalarının sıkı bir şekilde regüle edilmesi gerektiğine inanıyorum. İnsanlık olarak her şeyi kısa yoldan yapmaya, her şeyden kar sağlamaya çalışacak girişimleri yapmaya genetik olarak kodlandık. Özellikle kominite projelerinde patlayan çok kişi ve çok fazla iş var.” Dedi.

Doç. Dr. Gönen: “Kanser erken aşamada fark edilirse yüzde yüze yakın başarıyla tedavi edilebiliyor” 

Etkinlikte gerçekleştirdiği “Yapay Öğrenme Modelleri ile Kanser Biyolojisini Anlamak” başlıklı konuşmasında Doç. Dr. Mehmet Gönen, “Kanser oluşmaya başladığında önce bir hücrede daha sonra birkaç hücrede ortaya çıkıyor. Tümör; etrafa yayılmadığı, kendi organında kaldığı, büyüklüğünün belli bir miktardan küçük olduğu erken aşama dediğimiz aşamada yakalandığında cerrahi müdahaleyle, yüzde yüze yakın bir başarıyla tedavi edilebiliyor. Çünkü lenf bezlerine yayılmamış, ilerdeki organlara yayılmamış dolayısıyla tedavi etmesi nispeten kolay oluyor.” İfadelerini kullandı.

Çetin: “Dönüştürücüler bağlanma olayını farklı sinyallere dönüştürebiliyor”

 Araştırma Grubu Lideri Arif Engin Çetin ise “Optik Biyosensörler ve Uygulamaları” başlıklı konuşmasında; “Biyosensörler, biyolojik yanıtları, analitik sinyalleri anlamlı sinyallere çevirebilen aygıtlardır. Bu sinyaller elektronik, optik, mekanik veya kimyasal sinyaller olabilir. Bu sinyallere bağlı olarak kullandığımız yöntemlerin isimleri değişmektedir. Optikbiyosensörler, elektrokimyasal adlandırılabilirler. Dönüştürücüler bağlanma olayını farklı sinyallere dönüştürebiliyorlar. Bunun anlamı biyolojik yanıtı elektrik, optik ya da bir sıcaklık yanıtına çevirmektedir.” Dedi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)