Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Bio-Terör, Gerçeğin Ta Kendisidir”

Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, International Press News Agency’nin canlı yayın konuğu oldu. Emel Özuğur’un sunduğu programda Atasoy “Korona Bio-Terör mü? Erkek ve kadın seri katillerin farkı ne? Katil cinayet mahalline neden geri döner?” konularına ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Prof. Dr. Sevil Atasoy

Bio-terör hayal değil… 

Bio-terörün gerçek olduğunun altını çizen Atasoy; “Bio-terör hayal değil, gerçeğin ta kendisidir. Ben yaklaşık on yıl öncesinden bu konuda yazmaya başlamıştım. Covid-19 pandemisiyle birlikte bu konu daha güncel bir hal aldı. Çünkü bu virüsün laboratuvar üretimi veya laboratuvardan sızma olabileceğine yönelik bir takım veriler vardı. Bu konular gündeme geldiğinde bio-terörün ne kadar önemli ve üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu ben tekrar söylemeye başladım. Bio-terörün uç noktası hedefli bio-terördür. Bir ülkenin bütün bitkilerini veya hayvanlarını öldürecek şekilde bir virüs yaymanız mümkün. Ama insanları öldürmeye başladığınız zaman insan ayırt etmeksizin öldürüyorsunuz. Hedefli öldürmelerde ise kişinin DNA’sını hedefleyen ve sadece orada ölümcül değişiklikler yapabilen çalışmalar da mutlaka düşünülüyordur. İnsan düşüncesi iyiye de kötüye de kullanılabilir.” Şeklinde konuştu.

“Kadın ve erkek seri katiller arasında fark var”

Erkek ve kadın seri katiller arasında sayısal anlamda ciddi bir farkın olduğuna dikkat çeken Atasoy; “Erkek ve kadın seri katillerin arasındaki fark 10’da 1’dir. Zaten bütün dünya genelinde cezaevlerinde yatan kadınların da erkeklere oranı yine 10’da 1’dir. Fakat bazı suçlarda da bu ara bu kadar fazla değil. Dolandırıcılık gibi beyaz yakalı suçlarda kadınlar maalesef erkeklerle yarışır durumdalar. Fakat tarih boyunca bakıldığı zaman kadınların da insan öldürdükleri gerçeği karşımıza çıkıyor. Kadın seri katillerin sayılarının bu kadar az olması araştırıldığında ise bazı sonuçlar ortaya çıkıyor. Kadınlar kendileri cinayete atılmayıp, erkekleri bu suça alet ediyorlar. Aşığına, kocasını, sevgilisine babasını öldürten kadınlar var. Cinayet işlenirken suç aletlerinde ise kadınlar zehirleri kullanırken erkekler ateşli silahları veya bıçakları kullanır.” İfadelerini kullandı.

“Suç üçgen kapanmadan suç işleyebilmek mümkün değildir”

Kriminolojinin “suç üçgeni” adında bir gerçeği olduğuna değinen Atasoy; “Bir suçun işlenebilmesi için bir fail, mağdur ve olay yeri gerekiyor. Bu üç unsur bir üçgen oluştururlar. Bu üç unsur bir arada bulunmadığı ve bu üçgen kapanmadığı takdirde suçun işlenmesi mümkün değildir. Olay yerini ve mağdur unsurunu engellemek biraz daha kolaydır ama faili engellemek, cinayeti önlemek en zorudur. Bir konuya daha dikkat çekmemiz gerekiyor. Daha önceden olay yeri olmuş bir mahallin, yeniden olay yeri olma ihtimali hiç suç işlenmemiş bir mekâna göre üç kat daha fazladır. Bu bilimsel bir gerçektir. Benzer şekilde bir kişi eğer mağdur olmuşsa yeniden mağdur olma ihtimali hiç mağdur olmamışa göre üç kat daha fazladır. Suç işleyene bakıldığı zaman da sonuç ne yazık ki değişmiyor. Bir kere suç işleyen biri daha fazla suç işleyebiliyor.” Dedi.


Programı izlemek için:



 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)