Dış Politika Okulunun İlk Dersi Libya!

Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Arslan

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü tarafından düzenlenen ve 4 hafta sürecek olan Dış Politika Okulu etkinliğinin ilk dersi Zoom üzerinden canlı olarak yapıldı. Dış Politika etkinliğinin ilk haftasında Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Arslan “2011’den günümüze Libya’daki gelişmeler ve Türkiye’nin bu gelişmelere olan yaklaşımları” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“Libya bölgeselleşmenin öne çıktığı bir alan”

Dr. Öğr. Üyesi. İbrahim Arslan Libya’nın coğrafi özellikleri, tarihi ile ilgili açıklamalarda bulundu. 2011’den günümüze Libya’da olan olaylar ve Türkiye’nin yaklaşımlarına ilişkin değerlendirmeler yapan Arslan, “Libya bölgeselleşmenin öne çıktığı bir alandır. Bunun öne çıkmasının temel nedenlerinden biri de Trablus ile Bingazi arasında bulunan bin kilometrelik mesafe. Burası altı buçuk milyon nüfusa sahip. Bu altı buçuk milyon kısmın yarısından fazlası sahil kesiminde yaşamaktadır. Ülkenin geri kalanı Fizan olarak adlandırılmaktadır ve burası çöldür. Bu ülkenin yaklaşık %93’ü çöl bölgesidir. Dolayısıyla böyle bir coğrafyada yerleşim birimleri, petrol sahaları, ulaşım hatlarının kontrolü öne çıkmaktadır.” dedi.

Yönetimde adam kayırılması halkı ayaklandırdı!

Libya’daki demografik yapıdan da bahseden Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Arslan Libya’nın siyasetinde etkili olan yaklaşık 140 aile olduğunu ve tarih sürecinden günümüze kadar bu ailelerin Libya’nın siyasetini doğrudan etkilediğini söyledi. Dr. Öğr. Üyesi Arslan, “Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin öncesinde Libya’ya genel olarak baktığımızda petrole dayalı bir ekonomi olması ve desteklenmesi dolayısıyla Libya Afrika ülkeleri arasında gelişme anlamında öne çıkan ülkeler kapsamında değerlendirilebilirdi. Ancak ekonomik anlamda iyi durumda olmasına rağmen Kaddafi’nin yönetimi daha çok bölgeselliğe dayanmış ve yönetimde adam kayırma had safhaya ulaşmıştı. Bu durum halkı rahatsız etmiştir. Kaddafi döneminde siyasi partiler yasaklanmış, otoriter yönetim tesis edilmiş, muhalefetin her türlü talebi geri çevrilmiştir. Dolayısıyla böyle bir tabloyla 2011’e girilmiştir ve bunun sonucunda halkta hareketlilik başlamıştır” ifadelerini kullandı.

“Covid-19 ile mücadelenin kısıtlı imkânlarla sürdürüldüğü ortamda saldırılar sürdü”

Dr. Öğr. Üyesi Arslan, Libya’da ki güncel durumu değerlendirdi. Arslan, “Halife Hafter’in güçlerinin altında olduğu bölgenin ülkenin çok büyük bir kısmı olduğu dikkat çekiyor. Ancak ülkenin 2011 öncesi toplam nüfusu altı buçuk milyon. Dolayısıyla bu kadar geniş coğrafyayı kontrol etmek nüfusu kontrol etmek anlamına gelmiyor. Yoğunluğun en çok bölge Trablus ve Trablus Ulusal Mutabakat Hükümetinin kontrolü altında. 2014’ten itibaren batıya doğru gerçekleştirdiği taarruzlar neticesinde Trablus’un güneyine ve doğusuna kadar Hafter güçleri ulaştı. Trablus’un güneyindeki ve doğusundaki hatlarda Hafter yerleştirdiği roketlerle herhangi bir hedef gözetmeksizin Trablus başta olmak kaydıyla Ulusal Mutabakat Hükümetinin kontrolü altında olan bölgelere ateş edip roketlerle saldırmaktadır. Bu birçok insanın ölümüne neden olmaktadır. Hafter daha da ileriye gitti. Müslümanlarca kutsal kabul edilen Ramazan bayramında dahi hem de Covid-19 ile mücadelenin kısıtlı imkânlarla sürdürüldüğü ortamda Hafter Trablus’a yönelik olarak saldırıları sürdürdü. Hastaneler dâhil olmak kaydıyla Hafter’in hedefi haline geldi.” dedi.

Türkiye Ulusal Mutabakat Hükümetini destekleyen bir ülkedir

Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Arslan, “Halife Hafteri’i desteleyen güçlere değindi. Arslan, “Halife Hafteri’i desteleyen güçler Fransa, Rusya ve Arap karşıt dörtlüsü olarak kendini tanımlayan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır’dır. Ulusal Mutabakat Hükümetini destekleyen ülkeler ise Türkiye ve Katar’dır. Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümetini desteklemesinin sebebi Akdeniz ile Kıbrıs adasının güneyindeki Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle Yunanistan’la birlikte hareket ederek Akdeniz’deki münhasır ekonomi bölgesini yutmaya çalışmaktadır. İddiaları şudur; kıyıdaş devlet gibi adaların da münhasır ekonomik bölgeleri vardır. Bundan dolayı Antalya’nın karşısında olan ve bütün ihtiyacını Türkiye’den karşılayan Meis Adası Türkiye’nin karşısına devasa bir problem olarak çıkmaktadır. Ve Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle Yunanistan’ın adalarında münhasır bölgeleri vardır diyerek bir harita çizmişlerdir. Bu haritaya göre Türkiye’de bu bölgedeki münhasır ekonomik bölgesi yaklaşık olarak 41 bin kilometre. Bunun karşılığında Türkiye bir kıyıdaş ülkenin kıyı sınırlarının oranında münhasır ekonomik bölgesi olması gerekir.” ifadelerini kullandı.
 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)