'Annem seçti, babam işaretledi, ben okuyorum'
Üniversite tercihi, yükseköğrenimi hayatının en önemli kırılma anı kabul eden yüz binlerce aday için çok hassas davranılması gereken bir aşama. Ama sadece onlar için mi?
Üniversite seçme dönemlerinin en önemli problemlerinden biri de yükseköğretim yolundaki öğrenci ile anne babası arasındaki tercih anlaşmazlığı. Birçok ebeveyn vaktiyle arzulayıp da ulaşamadığı meslek dallarına çocuklarını yönlendirerek, bir yandan geçmişin eksiğini tamamlamaya çalışırken diğer taraftan evlatlarının geleceği üzerinden gurur duyma psikolojisine kendini kaptırıyor. Peki, anne babanın buna ne kadar hakkı var? Seçme sadece öğrenciye mi bırakıl malı? Anne baba çocuklarını yönlendiremez mi? Fikir beyanında sınır ne olmalı? Nihayet adaylar ve aileleri bu süreçte nelere dikkat etmeli?
Üsküdar Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Müdürü ve Uzman Psikolog Orhan Gümüşel’in tavsiyeleri hem bu sorulara cevap veriyor hem de anne baba ve öğrencilere yol göstermeye çalışıyor…
Bir defa Gümüşel’e göre ebeveynlerin üniversite adayı çocuklarına fikir bildirme hakkı var. Hatta yönlendirme ve rehberlik etme hakkı da. Burada bir sakınca aramak boşuna. Ama asıl dikkat edilmesi gereken, belirtilen noktalarda doğru adımların atılması. “Aileleri süreçten tamamen koparmamalı. Çünkü nihayetinde hayat onlara bazı tecrübeler yaşatmış ve belirli birikimlere sahipler. Burada hassasiyet gösterilmesi gereken, ‘direkt yönlendirmeden yani ‘Bunu yazacaksın’ gibi söylemden kaçınma. Anne babalar çoğunlukla ‘maddi ve manevi yatırım yaptık’ diye düşünüyor. Bu sebeple kendilerinin ürünü gibi görüyorlar, çocukları. Böylelikle müdahillik hakkı kazanıyorlar kendilerince. ‘Benim imkanlarım yoktu, onlar ulaşsın’ diyebiliyorlar. Temelinde bir art niyet de yok. Kendilik algıları ile anne babalık duyguları birleşince ortaya çıkıyor bu atmosfer. Bu durumda çocuğun önünde iki seçenek var. Ya kabul eder veya reddeder. Kabul ederse de iki seçenek var. İlki kabul eder ve seçtiği meslekte başarılı olur. Ama ya başarı gelmezse? İşte o zaman mücadele yerine kabahati anne babaya yükler. ‘Siz istediniz yazdım, böyle oldu’ gibi.”
Uzman Psikolog Gümüşel’in, “Anne babaların doğru rehberliğine tamam ama bunu nasıl yapacaklar?” sorusuna cevabı da net: “Çocukların çok önceden izlenmesi gerekiyor. Sonra ülkenin şartlan, dünyada bilimin ulaştığı ve ilerlediği noktalar dikkate alınmalı. Çünkü ihtiyaçlar sürekli değişiyor. Var olan mesleklerin içeriği ve kapsamı yenileniyor. Yine yeni meslekler ortaya çıkıyor. Karar aşamasında bütün bu etkenleri doğru ve objektif şekilde gözetmek ve değerlendirmeleri buna göre yapmak gerekiyor. Yani anne babanın söz hakkı bir noktada kendini araştırmaya sevk etmesini de beraberinde getirmeli. Öğrencinin de kendine şu sorulan sorması lazım: ‘Ben kimim ve ne istiyorum? Benim isteklerimin gereklilikleri ile kaynakları örtüşüyor mu?’ Aday için bunların tespiti çok önemli. Çünkü bunlar kararının yönünü belirleyecek unsurlar. Bu noktada kimlerden yardım alabilir? Onu en iyi tanıyan kişilerden, işte anne baba bu sebeple önemli.”
Ama iş kendini tanıma ile bitmiyor. Bir de istekler meselesi var. Aday sadece arzu ettiği alanlara mı tercih listesinde yer vermeli? Daha doğru bir ifade ile okunacak üniversite ve bölüm belirlenmesinde ana kriterler sadece istek ve maddî getiri mi olmalı? Gümüşel’e göre temeli sadece istek ve kazanç üzerine kurmak doğru değil. Çünkü yalnız bir bölüme odaklanmak diğerlerini değerlendirmeye dahi almamak insanı yanlışa götürebilir. Ötesinde bazen çok arzu edilen ve ulaşılan alanlarda hiçbir varlık da gösterilemeyebilir. Bu da kişiyi farklı moral bozukluklarına ve motivasyonsuzluğa itebilir. Bu sebeple alternatif oluşturmak her zaman iyidir. Alternatif oluştururken de anne babadan yardım alınabilir. Çünkü adayın duygusal yönden aktif olduğu bir devre bu. Sübjektif bakış daha fazla. Ebeveyn ise daha objektif ele alabilir süreci.
Ya anne babası kendisiyle i yeterince ilgilenmeyen veya ilgilenecek ve yukarıda sıralanan yolu takip edecek donanıma sahip bulunmayan çocuklar ne yapmalı? İş yoğunluğu, zamanı olmamak ve eğitim yetersizliği (Ben senin kadar okumadım veya anlamam ben bunlardan söylemi…) gibi gerekçelerle evladını bu süreçte yalnız bırakan ailelerin sayısı da azımsanmayacak boyutta. Ama hiçbir bahane bu aşamada evladını yan yolda bırakmaya yol açmamalı. “Artık internet çok yaygın kullanıma sahip. Buralardan öğrenebilirler. Bu imkânımız yok diyorlarsa, üniversitelerin tanıtım günlerine gidebilirler. Yine dershanelerin ve üniversitelerin eğitim danışmanlarına ulaşabilirler. Keza kendi okullarındaki öğretmenleri ve rehberleri yardıma olabilir. Ötesinde hayali kurulan meslek dallarında çalışan insanlarla görüşülebilir. Mesleğin olumlu ve olumsuz yönleri öğrenilebilir.”
Nihayet anne babaların ve üniversiteyi hayatının en önemli dönüm noktası kabul eden adayların unutmaması gereken birkaç nokta daha var. Birincisi kazanmak kadar kazanamamak da tabii bir netice. Üniversite kapısından içeri girebilmek zekânın ve aklın değil, çoğunlukla çalışıp çalışmamanın belirlediği bir skala. İkincisi başta anne baba, sonra çevrenin “Kazanamamış!” hitabından çekinip de hiç istemediği, sırf puanı tutan bölümlere gitmeyi her aday bir kere daha düşünmeli. Çünkü mesleğinde maddî yönden tatminlik, manevî tatminsizliğin yol açacağı hem şahsın kendisine hem ı de çevresine dönük tahribatı ortadan kaldırmaz. Üçüncüsü üniversite seçimi bir yönüyle bir kültürü seçmektir. Hangi sınırlar dâhilinde sosyal ve ekonomik çevre içinde yaşanacağına karar vermektir. Bu sebeple Psikolog Gümüşel’in de dediği gibi akademik birikim, psikolojik ve sosyal sermaye mutlaka gözden geçirilmelidir. Ve sonuncusu, nihaî karar verici, adayın, öğrencinin kendisidir. Ne anne ne baba ne de tercih danışmanıdır. Çünkü insan muhtemel sıkıntılarda kendi tercihlerinin arkasında durabilir ama başkalarınkinden kaçmaya meyleder.