“Tasarım Sohbetleri: Hesaplamalı Sanat ve Tasarım” Konuşuldu
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Tarafından “Tasarım Sohbetleri: Hesaplamalı Sanat ve Tasarım” konulu etkinlik gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Hatice Öz Pektaş ve Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar’ın yaptığı etkinliğin katılımcıları Memo Akten, Bager Akbay ve Esra Özkan oldu.
“Sanal, kafa içinde de olabiliyor.”
Bilgisayarın içindeki sanal şey ile kafamızın içerisinde olan sanal şeylerin farklı ama ikisinin de sanal olduklarına değinen Memo Akten; “Ben bilgisayar programlamaya on yaşında başladım. Yani neredeyse ilk lisanım diyebilirim. Orada fizik kurallarına bağlı değilim. Yer çekiminin yan olmasını istiyorsam yan yaparım. Tabi başka kısıtlamalar var. Mesela hafıza sorunu olması gibi. Bu ikinci cümle grubunun onu doğanın ehilleştirmesi onu ben aslında genel olarak teknoloji için kullanıyorum. Biz bir şey icat ettiğimizde icat kelimesi bile aslında biraz yetersiz. İcat ettiğimiz şey doğanın ehilleştirilmesini sağlayan bir mekanizma. Simülasyon kelimesini, burada uygun görmüyorum. Şöyle benim için simülasyon var olan bir şeyin benzerini yaratmaya çalışmadır ve biz bunu çok fazla yapıyoruz. Şu anda bu bir simülasyondur. Yani biz burada sanki yüz yüze konuşuyormuşuz hissi vermeye çalışıyoruz ama bu dijital evrende simülasyon olmayan şeylerde yapılıyor. Yani fiziksel dünyada alışılagelmemiş çok farklı hatta doksan derece farklı yönlere de gidebiliyoruz.
Artık buna simülasyon denmesini tartışmak istemiyorum. Sanal, kafa içinde de olabiliyor. Ben hayal ettiğim zaman kafamın içinde olan şey de sanaldır. Dolayısıyla bilgisayar içindeki sanal şey ile benim kafamın içerisinde olan sanal şey farklıdır ama ikisi de sanaldır.” Şeklinde konuştu.
“Günümüzde hiçbir eser bir araç kadar etkili olamıyor”
Biz halk olarak bir tarih yazdığımız zaman o başka bir tarih olacaktır. O yüzden bu kavramlarda buna göre değişir diyen Bager Akbay de; “Bir yerde büyük iş olması için diktatörlük olması lazım. Diktatörlük yoksa büyük iş pek olmaz. Dağılımı daha düzgün olur yani Mona Lisa abartılmış bir iştir. Yani atfedilen değerle eserin değeri arasında bir alaka yok. Onu söylüyorum, eser kötü demiyorum. Birileri tarih yazıyor oradan oluyor. Çalınmasa muhtemelen depoda durmaya devam edecek eserlerden biriydi Mona Lisa. Nedir en yakını diye bakarsam ben mesela Tik tok’ u ve instagramı derim. Aleti koyarım. Çünkü günümüzde hiçbir eser bir araç kadar etkili olamıyor. Yeni medya dünyada sanat demek ama Türkiye’de iletişim demek. İletişim, sosyal medya demek. Yeni, teknoloji, yakın gibi kelimeler zaten süper anlamsız. Yani konulabilir ve o isim oturursa da oturur o ayrı ama bir şey ifade etmiyor. Bunlar kötü isimlendirmeler yani tarih tekrar yazılır ve isimleri daha doğru konur. Bu zaten yapılmıştır ve elbet yapılacaktır. Tarih düzenli olarak zaten tekrar yazılan bir şeydir. Tarihe yaklaşımımız artık sürekli değişiyor. Veri var. Veri veridir ama tarihin özetlenmesi de bir modellemedir. O da aslında ne işe yarar? Tarih niye özetlenir? Geleceğimizi ön görebilelim diye özetlenir. Bizim için odur ama bir devlet otorite için tarih neden yazılır? Geleceği hükmetmek için yazılır. Dolayısıyla biz halk olarak bir tarih yazdığımız zaman o başka bir tarih olacaktır. O yüzden bu kavramlarda buna göre değişir.” İfadelerini kullandı.
“Bir yanılsama olarak görüyoruz çünkü bize öyle yansıyor”
Yanılsama bir dünyanın içinde olduğumuzu belirten Esra Özkan ise “Dil dediğimiz konu hakikaten neyi anlıyoruz veya neyi görüyoruz buna bağlı. Her şeyden önce iki kere ikinin dört ettiğini düşündüğümüz bir dünyanın içindeyiz ama doğada dört rakamını görmüyoruz. Ya da dördü biz söylüyoruz. Güneşin battığını görüyoruz ya da doğduğunu görüyoruz ama onu da bir yanılsama olarak görüyoruz çünkü bize öyle yansıyor. Her şeyi hesaplayarak ya da düşünerek yaptığımız bir dünyadayız. Yani mesela Mars’a gidiyoruz. Nasıl gidiyoruz? Neyle gidiyoruz? Yanılsama bir dünyanın içindeyiz ve bunun üzerinden bir şeyleri hesaplayarak matematik, istatistik ve birtakım şeyler var ve bunlarla devam ediyoruz. Aynı şekilde dilde öyledir. Bu değildir denilen noktada mesela pipoya pipo değil de çatal deselerdi biz ona şu anda çatal diyecektik. Dilin hakikaten farklı şekilde anlamları var ama dilden önce insan zihnine geldiğimizde yani muhakeme yapmaya geldiğimizde konu izlenim ve fikir olarak ikiye ayrılıyor. İzlenimler algıları oluşturuyor buna bağlı deneyimler var. Renkler var, yansımalar var. Aklımızda oluşan semboller var. Aslında tüm bu hikâye zorunlu olduğumuz yargılara dönüşüyor. Benim için hesaplamada böyledir. Yani bir zorunlu olarak öğrettiklerimiz ve öğrenen, bize bir çıktı sunan tıpkı bir insan gibi, bizim gibi çevreden aldığımız ve öğrendiğimiz şeyler. Bir yandan da kimsenin etkisi olmadan kendimizden gelen düşünceler.” Dedi.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)