Tedavinin sihirli kavramı ‘Ümit’ iç eczaneyi harekete geçiriyor…
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü, Psikoloji Kulübü ve Pozitif Psikoloji Kulübünün düzenlediği ‘Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Psikoloji Sohbetleri’ başlıklı etkinliğin üçüncüsü gerçekleştirdi. Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği programda Tarhan, zorluklar karşısında ümitsizliğe kapılmamak gerektiğini hatırlattı. İnsanın gelişmesini engelleyen en büyük düşmanın ümitsizlik olduğunu vurgulayan Tarhan, ümit duygusunun tedavinin sihirli bir kavramı olduğunu, kişideki iç eczaneyi harekete geçirdiğini kaydetti.
Psikoloji sohbetlerinin üçüncüsü, Üsküdar Üniversitesi Güney Yerleşke Fuat Sezgin Konferans Salonunda gerçekleşti. Etkinliğe, Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak başta olmak üzere fakülte akademisyenleri ile öğrenciler katıldı.
“Hesap verebilirlik duygusu insanı kötülükten korur”
Hesap verme duygusunun zayıflamasıyla sosyal çürümenin artış gösterdiğini söyleyen Tarhan; “Sosyal çürüme günümüzde ciddi şekilde görülüyor. Hem psikolojik savaş hem de kültürel psikolojik savaş olarak yapılıyor. İnsanlar çürürse toplum da çürüyor. Hesap verebilirlik duygusu insanı kötülükten korur. Şu andaki sosyal çürümenin sebebi, insanlarda hesap verebilirlik duygusunun zayıflamasıdır. Gelişmiş ülkelerdeki yöntemler açık, şeffaf ve dürüst olur. Hesap verebilir olur. Açık, şeffaf, hesap verebilir olan kişi çürümez. Bu vicdani bir sorumluluk demektir. Sosyal normların bozulması da sosyal çürümeyi artırıyor. Üç türlü norm vardır. Birincisi yasaların belirlediği hukuki normlar. İkincisi sosyal normlar yani pijama ile sokağa çıkılmaması gibi. Bu normlar, gelenek göreneklerle şekillenerek insan ilişkilerini sınırlandırır. Bir de vicdani normlar var. Vicdani normlara ise ahlak deniyor. Sosyal normlar gelenekle belirleniyor. Hukuki normlar kanunla belirleniyor. Vicdani normlar da ahlakla belirleniyor. Ahlak doğuştan gelmiyor, ahlakla ilgili bir genetik yok. Genetik değil epigenetik, sonradan öğreniliyor. Eğer çocuğa öğretebilirsek devam ediyor eğer öğretemezsek 2-3 nesil sonra o kavramlar kayboluyor.” ifadelerini kullandı.
“Anne babalar kılavuz kaptan olmalı”
Anne babaların yol gösterici olmaları gerektiğini belirten Tarhan; “Anne babalık demek çocuklara kaptanlık yapmak değildir. Anne babalar kılavuz kaptan olmalıdır. Yani gemide kaptan dümendedir, kılavuz kaptan yanında durur. Bir durum olursa müdahale eder, yol gösterir. Hatta yeni yürümeye başlamış bir çocuk koltuğa çıkmaya çalışıyor. Burada üç tip anne davranışı var. Birincisi, ‘Bırak çıksın.’ diyor. Düşe kalka çıkmayı öğreniyor. Çıktıktan sonra çocuk çok seviniyor. O başarının tadını tadıyor. ‘Ben yaptım.’ diyebiliyor. Özerklik duygusu gelişiyor. Diğer bir anne tipi de Türk tipi annelik. Çocuk çıkmaya çalışıyor kendisi çıkarıp koyuyor. Çocuk hiçbir başarı duygusu tatmıyor. Ona küçük şeylerden zevk alma duygusunu tattırmıyor. Yani normalde yanında durur, ‘Hadi çık, bir şey olursa ben tutarım.’ der. Böyle olursa hem çocuğun özerklik duygusu gelişiyor hem de anneden bağı kopmuyor. Batı tipinde çocukla anne arasındaki bağ kopuyor. Uzaktan büyüyor, bırakıyor, ilgilenmiyor çocukla. Çocuğun kendisi öğreniyor, çıkıyor fakat anne aile bağları zayıflıyor. Bizim Türk tipinde de yapış yapış ilişki oluyor. Böyle olunca da günümüz çocuklarının özerklik duygusu yüksek. Özellikle annenin aşırı kontrolcü, müdahaleci olmasıyla çocuk daha özerk olmak istiyor.” şeklinde konuştu.
“Ev, güvenli alan olmalı”
Evin güvenli alan olması gerektiğine vurgu yapan Tarhan; “İnsan beyninin booming yaptığı iki dönemi var. Birincisi 0-3 yaş arası. Beyindeki bütün hormonlar canlanıyor. Sinapslar açılıyor. Çocuğun en hareketli olduğu dönemidir çünkü hormonlar coşmuştur. İkincisi ise ergenlik dönemi 12-15 yaş arası. Hatta biraz daha öne geldi ergenlik. O dönemlerde çocuğun hata yapma hakkı var. O hakkı tanıyacağız. Kuzu gibi bir çocuk yetiştiriyorsanız sağlıklı olmaz, ileride patlar. Ya da başka birisine bağlanır öyle gider. Yani kendini yönetme becerisi kazandırmamız lazım. Ev güvenli alan olmalı. Yani eve geldiği zaman evi sığınak gibi görmeli. Bu biraz zaman istiyor, acele etmeyin. Yani bu yaştalar illaki yapılır. Siz onlara değer verdiğinizi, sevdiğinizi gösterin ama yanlışlarını onaylamadığınızı da belirtin…” dedi.
“İnsanoğlunun en zayıf taraflarından birisi”
Güven sorunu yaşayan insanlara dikkat çeken Tarhan; “Genellikle güven sorunu yaşayan kişilerin özgüveni ve benlik algıları düşüktür. Bir benlik algısı var bir de hedeflenen benlik var. Bu kişilerin benlik algısı düşükse, olmak istediği benlik yüksekse kibirlenirler. Benlik algısı düşük ama olduğu benlik ortalama benlikse depresiftir. Paranoyak ya da şüpheci olan kişiler de kendi hatalarını görmezler ve kendilerini mükemmel zannederler. Bu kendini aldatma sanatıdır. İnsanoğlunun en zayıf taraflarından birisidir. Ustaca kendini aldatır. Bunu inanarak yapıyor bunlar, bilerek yapmıyor. Tamamen bilinç dışı mekanizmayla. Böyle durumlarda insan ilişkilerinde sınırlar koymak gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Kötü Dünya Sendromu…
Kötü Dünya Sendromundan bahseden Tarhan; “Kötü dünya sendromu, ‘Dünya kötüye gidiyor.’ diyor. Burada üç türlü tepki vardır. Birinci tepki depresiflik oluyor, çöküyor. ‘Dünya kötüye gidecek.’ diyor. Dünyadaki gidişi olumsuz okuyanlarda bu durum oluyor. İkinci tepki, agresifleşmek, saldırganlaşmaktır. Taşkınlık yapıyor, ‘Nasıl kötüye gidiyor?’ diyor. Üçüncüde ise kaçınma oluyor. Gidiyor Yeni Zelanda’ya yerleşiyor dünya batıyor diye. Dünya hiç kötüye gitmiyor. Dünyadaki iyilik ve kötülük sinüzoidaldir. Yani şu anda sosyal çürüme var, kötülükler artmış. Kötülükler artınca kötülüğün kötü sonuçları gözükmeye başlıyor.” şeklinde konuştu.
“Ümit duygusu tedavinin sihirli kavramıdır”
Kötülüğe ve zorluklara karşı ümitsizliğe kapılmamak gerektiğini söyleyen Tarhan; “Çocuk acı çekmeden büyümez. Acı çekecek, büyüyecek. Çocuğun zaten doğar doğmaz ilk tepkisi ağlama, ilk hissettiği korku. İlk sığınağı anne ve bu çocuğa huzur veriyor. Onun için acıdan kaçarsanız en çok kendinize zarar verirsiniz. Yani ümitsizlik yoktur, ümitsiz insanlar vardır. Onun için umutsuzluk yok. Bir süt kazanına iki kurbağa düşüyor. Kurbağalardan biri ‘Dünya kötü ben kurtulamam.’ diyor. Bırakıyor kendini boğuluyor. Diğer kurbağa çırpınıyor, pes etmiyor. Bir müddet sonra çırpınmalarından yağ tabakası oluşuyor. Yağ tabakasından atlayıp kurtuluyor. Bu ümide bir örnektir. Sakın ümitsizliğe düşmeyin. İnsanın gelişmesini engelleyen en büyük düşman ümitsizliktir. Ümit duygusu ayakta durursa yüzde 40 plasebo etkisidir. Tedavide bile iyileşme beklentisi ve ümit duygusu yüzde 40 nörofizyolojik destek sağlıyor. İç eczaneyi harekete geçiriyor endorfin, dopamin, serotonin salgılanıyor. Kişi iyileşeceğine yüzde 40 oranında inanırsa buna yüzde 30 da tedavi eklenerek yüzde 70’e yaklaşıyor. Yani iyileşme beklentisi, ümit duygusu tedavinin sihirli kavramıdır.” dedi.
“İsteğini kontrol edebilenler başarılı olur”
Rekabetin kişiyi harekete geçirdiğini söyleyen Tarhan; “Duygusal olgunlaşma olunca sosyal olgunlaşma ve davranışsal olgunlaşma ortaya çıkıyor. Bu öğrenilebilir bir durum. Bu insanda nörobiyolojik olarak var. İnsan her zaman daha fazlasını ama bu isteğini kontrol edebilenler ya da bu isteğini olumlu yöne çevirenler başarılı olur. Kapitalist sistemde rekabet duygusu buradan kaynaklanıyor. Yani rekabet insanı harekete geçiren bir şeydir. Harekete geçirdiği için insanı hedefe yöneltir. İnsanın gücünün yettiği şey var, yetmediği şey var. Değiştirebileceği şey var, değiştiremeyeceği var. Kontrol edebileceği, edemeyeceği şey var. Böyle durumlarda kabul edip yönetmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Her duyduğuna inanırsan hata yaparsın”
Muhakkak bir filtreye sahip olmak gerektiğini hatırlatan Tarhan; “Anadolu’da bir söz vardır, ‘Duyduğuna inanma, gördüğünü de yarısına inan.’ diye. Onun için sorgulamadan inanmayın. Her duyduğuna inanırsan hata yaparsın. Bir de duyduğunu muhakkak sorgulamalısın. Sokrates’in filtresi var. Sokrates’e biri, ‘Size bir şey anlatacağım.’ diyor. Sokrates ise ‘Benim bir filtrem var ondan geçirin ondan sonra anlatın.’ diyor. ‘Bu söylenen gerçek mi?’ diyor. ‘Bilmiyorum.’ diyor. ‘Doğru mu?’ diye soruyor. ‘Bilmiyorum.’ diyor. ‘Faydalı mı?’ diyor. ‘Bilmiyorum.’ diyor. ‘Doğru, faydalı, gerçek olduğunu bilmediğin şeyi bana söyleme.’ diyor. Onun için muhakkak kendi filtreniz olsun. Bu filtre demek aslında frontal lob demek. Beynin ön bölgesini yönetmek demek. Beynimizi ne kadar geliştirebilirsek o kadar az hata yaparız. Yani karar verme becerimizi geliştirmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Şu anda iyiliğin dibe vurduğu zamandayız…
Kötülüğün hızlı yayıldığını söyleyen Tarhan; “Dünyayı düzeltmeye kendimizden başlayacağız. Tolstoy, ‘Dünyayı değiştirmeye kendinizden başlayın.’ diyor. Hakikaten öyle. Bu zamanın insanları herkesi değiştirmeye çalışıyor. İçimizdeki vahşi duyguları eğitmekle işe başlayacağız. Bu toplumda yaygınlaştıkça sosyal çürüme azalır. Çevremize iyi örnek olmalıyız. Şu anda iyiliğin dibe vurduğu zamandayız. Yani kötülüğün kötü sonuçları gözükmeye başladı. Yani bütün dünya daha da bilgeleşme ihtiyacı hissedecek. Hatta 20’nci yüzyıl bilgi çağıysa, 21’inci yüzyıl bilgelik çağı olmak zorunda. Yani birçok bilgi var, zenginlik var ama açgözlülük var. Bu zamanın tehditleri çok önemli tehditler. Bunların toplumda düzeleceği zaman düzelme başlıyor. Kötülükler virüs gibi hızlı yayılıyor. İyiler yavaş gelişiyor. İyiler nehirdeki deltalar gibidir. Yavaş birikir kum ve toprak biriktikçe adacıklar oluşur. Adacıklar birleşir, koca bir verimli arazi oluşur. İyilikler böyle yavaş artıyor.” dedi.
“Sabır meditatif bir eylemdir”
Duygusal okuryazarlığa dikkat çeken Tarhan; “Sosyal çürümedeki en önemli şey kişinin duygusal okuryazarlığıdır. Duygusal okuryazarı olan kişi kendi duygularını okur yazar, başkalarının duygularını okur yazar, doğru duygu regülasyonu yapar. Onun için en önemlisi duyguları yönetmektir. Mesela sabır için hep söylenir, sabır bir kenara çekilip beklemek değildir. Sabır meditatif bir eylemdir. Meditatif eylem ise doğanın hız ve ritmine uymaktır. Nerede hızlanacağını nerede yavaşlayacağını ayarlayabilmektir. Bazı olayları tolere etmemiz gereken zamanlar da olabilir.” ifadelerini kullandı.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)