Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Hedefi ve stratejisi olan Tevhidi bulur”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hayalhanem İstanbul’un konuğu oldu. Kürsü dersleri kapsamında katılımcılarla buluşan Tarhan, Allah’ın varlığına ve birliğine dikkat çekerek akla uygun olan tek inancın tevhit inancı olduğunun altını çizdi. Hedefi ve stratejisi olanın Tevhidi bulabileceğini kaydeden Tarhan, Allah’la bağlantı kurmanın ebedi hayata bir yatırım olduğunu da sözlerine ekledi. Tarhan, aynı zamanda takvanın nefsle mücadelede en büyük cihat olarak kabul edildiğine de dikkat çekti.
“Eski sorulara yeni cevaplar gerekiyor”
Yaklaşık bin kişinin katıldığı buluşmada eski sorulara yeni cevaplar verilmesi gerektiğini belirten Tarhan ene kavramına dikkat çekti. Tarhan; “Ene kelimesinin Türkçe karşılığı benlik anlamına geliyor. Ego diye de tercüme ediliyor. Ene ve Zerre Risalesi olarak geçiyor. İslam tarihinde bu tefsirden daha kapsamlı bir tefsir daha yoktur. İnsanın enaniyetini, egosunu, nefsini bu derece ele alan, iki kavramı birlikte değerlendiren bir bakış açısı var. Bu çağa uygun olduğu için bu çağın doğrularına yeni cevaplar veriyor. Yani büyük İslam tarihindeki hakikati anlatan insanlar, o zaman sorularına en güzel cevabı vermişler. Bu zamanda yeni sorulara cevap vermek için eski sorulara yeni cevaplar gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Enaniyet, insana verilmiş müthiş bir anahtar”
Enaniyet duygusuyla kâinatın sırlarının anlaşılabileceğini söyleyen Tarhan; “Enaniyet insana verilmiş müthiş bir anahtar. Biz bununla gizli hazineleri açabiliyoruz, Esma’ül Hüsna’yı anlayabiliyoruz. Kâinatın tılsım-ı muğlakını anlayabiliyoruz. Muamma-i müşkilküşa yani çok zor sırları anlayabiliyoruz. Tılsım, hayret fezadır. İnsanı hayrete, şaşkınlığa düşüren bir sırdır. Modernizm ontolojiyi değiştirdi. Ene, ontolojiyi doğru kullanmayı gösteriyor. Hazin miftahını alemin anahtarını elindedir ve nefsine takılmıştır. Kişinin insanın nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zahiren açık görünürken hakikaten kapalıdır. Cenabı Hak emanet cihetiyle insana ene namında öyle bir miftah vermiş ki öyle bir anahtar vermiş ki alemin bütün kapılarını açar…” şeklinde konuştu.
“Karanlık olmadan aydınlığın kıymetini anlayamayız”
Allah’ın sınırsızlığına vurgu yapan Tarhan; “Karanlık olmadan aydınlığın kıymetini anlayamayız. Sınır lazım. Hani karanlık bitince aydınlık başlıyor. Soğuk bitince sıcak başlıyor gibi... Sınırlar lazım. Bilinmez, hissedilmez ama Allah öyle değil. Allah sınırsız. İnsanın tasarım üreterek Allah’ı anlaması lazım. Allah’ın mutlakiyetine kıyaslaması lazım. Vahid-i kıyas. Enenin elindeki en önemli yöntemler akıl yürütme yöntemleri. Onu kullanıyor. Akıl yürütme yöntemlerini ilk tespit eden Aristoteles olmuştu. Dedüksiyon, indüksiyon daha sonra bulunmuş. Ondan sonra analoji var, kıyas var. Daha sonra 1920’lerde kiplik mantığı bulundu. Kiplik mantığı da muhtemel mantık, ihtimal mantığı. Yani bir mümkün evren var, baki evren var. Bir de muhtemel evren var. Bu kiplik mantığını muhtemel evrenle. Meteoroloji bunları kullanıyor. Buna bakarak yağmurun yağma ihtimalini söylüyorlar. Bunun hesaplamasını yapıyorlar.” dedi.
“Bilinç akıldan daha üstün”
Anlam üretme, zihinselleştirmenin insana özgü olduğuna değinen Tarhan; “Mesela bir kediyi, köpeği, aslanı düşünün genetik olarak kodlanmışlar programları neyse onun dışına çıkmıyorlar. Bir maymunu al, insanların arasında bin sene kalsın yine de zihinselleştirme yapamaz. Anlam üretemez. Bir devlet kuramaz, toplum oluşturamaz. Yani kendilerinin müsaade ettiği kadar davranışları belirlenmiştir. Bu otistik insanlarda yok. Ben bilinci otistiklerde yok. Zihin teorisi üretemiyor. Beyninde de ayna nöronlar çalışmıyor. Sinir hücreleri iyi çalışmıyor. Yani insan gibi bilinçli varlıklar olmadıkları için onlar ruhları olan bir varlık ama bilinçleri yok. Bilinç akıldan daha üstündür. Akıl beynin bir fonksiyonu. Beynimizle ruhumuz arasında bir ara yüz lazım. Bu ara yüze zihin deniyor. Onu hatta zihinde kuantum alıcısı mı acaba diye araştırılıyor şimdi. Çünkü insan beyni telsiz internet gibi çalışıyor. Allah zihinselleştirme özelliğini, anlam üretme özelliğini insana vermiş.” ifadelerini kullandı.
“Rıza-i ilahi’yi gaye-i maksat yapmalı”
Niyetlenmiş davranışla beynin kendini programladığına dikkat çeken. Tarhan; “Enaniyeti iyiye kullanırsan Allah’ın sırlarını tanıyorsun. Kötüye kullanırsan şeytanın askeri oluyorsun. Bir insan iyi niyetli olmalı, ihlaslı olmalı, Rıza-i İlahi’yi gaye-i maksat yapmalı. Hedefi iyi bile olsa kullandığı yöntem şeytani yöntemse melekler çekiliyor. Nefs ve şeytanla baş başa kalıyor insan. Burada enaniyet kötüyü seçmiş oluyor. Yani niyet çok önemli. Enaniyetin elindeki diğer bir araç da niyet. Niyetlenmiş davranış insanda var. Niyetlenmiş davranış olursa beyin kendini ona göre programlıyor. Mesela sabah 4’te kalkacağım diye niyetlendiğin zaman, saat kurmadan kalkarsın. Kalksam da olur kalkmasam da olur diyorsan kalkamıyorsun. Sabah namazı da aynı şekildedir. Beynimiz niyetlenmeyle programlanan bir organ.” şeklinde konuştu.
“Hedefi ve stratejisi olan Tevhidi bulur”
Haz odaklı yaşam sürenlerin hakikati bulamayacağını dile getiren Tarhan; “İnsan odaklı hayat merkezi, ‘İnsan kutsaldır aile kutsal değildir.’ diyor. Başka kutsal yoktur. Tek kutsal insandır diyor. Hümanistik bir yaklaşım var. Hümanist ayrı hümanizm ayrı. Hümanizm ideolojidir. Hümanist ise insancılıktır. İnsanın içinde bir iyi bir kötü parça var. İyi parçayla kötü parça mücadele ediyor. Biz hangi parçayı beslersek o parça büyüyecek. Hangisini beslersek o kazanacak. İşte enaniyette bu var. İkisi birden var. İyi parçayı beslersek hayatımızın sonunda iyi şeyler biriktireceğiz. Kötü parçayı beslersek hayatımızın sonunda kötü şeyler biriktireceğiz. Onun için enaniyet bizim için müthiş bir ben bilinci. Aklını kullanan insan için büyük bir fırsat. Hedefi ve stratejisi olan Tevhidi bulur. Hedefi ve stratejisi yoksa, sadece haz odaklıysa hakikati bulamaz.” dedi.
“Hakikati bulmak için rasyonel akla uygun inanç gerekiyor”
Hakikate götüren 4 yola vurgu yapan Tarhan; “Birincisi deney ve gözlemdir. Mesela diyalektik materyalizm sadece deney ve gözlemi kabul ediyor. Halbuki akıl yürütme yöntemleri de hakikate götürür. İkinci yol akıl yürütme yöntemleridir. Üçüncüsü rasyonel sezgidir. Dördüncüsü de rasyonel inançtır. İlk üçünden sonra hakikati bulmak için rasyonel akla uygun inanç gerekiyor. O da tevhit oluyor. Diğer inançlar rasyonel değil. Mesela kurbağaya tapan var, kargaya tapan var. Bunların hiçbiri rasyonel değil…” ifadelerini kullandı.
“Takva, nefsle mücadelede en büyük cihat…”
Allah’la bağlantı kurmanın ebedi hayata bir yatırım olduğunu belirten Tarhan; “Takva, nefsle mücadelede en büyük cihat olarak kabul ediliyor. Cihadın bir şeklidir. Mesela hüzün cihadı var. İçimizde acı veren konularda sabretmeyi başardığın zaman acı çektiğin zaman buna hüzün cihadı deniyor. Nefsi kontrol ederek kendine hayır diyebilmek, ertelemek. Acı çekiyorsun hüzünleniyorsun ama Allah’la bağlantı kurduğun için o sana ebedi hayata yatırım olarak dönüyor. Kur’an-ı Kerim’de Resulullah’ın hayatına göre iyiyi veya kötüyü yaptığın zaman bir karşılığı var ama iyi yaptığın zaman 10 misli karşılığı veriliyor. İyi insan olmamız varoluşumuzun kirasıdır. Sözünde durmak, iyi ahlaklı olmak, dürüst olmak… Biz insan olmuşuz, ağaç olmamışız, kuş olmamışız, taş olmamışız. Allah bize birçok nimet vermiş birçok özellik vermiş, akıl vermiş, ben bilinci vermiş. Bunu bilmek, bunun farkında olmak varoluşumuzun kirasıdır.” şeklinde konuştu.
“Beyindeki karar verici mekanizmayı eğitmek gerekiyor”
Obsesif kompulsif bozukluk yaşayan kişinin beynindeki yolların otoyola benzediğini söyleyen Tarhan; “Eskiden obsesif kompulsif bozukluğun eski adı psikasteniydi. İrade hastalığı kabul ediliyordu. Karar verme hastalığı. Şu anda nörobilimin gelişmesiyle kişinin şeytandan gelen vesveseleri yönetmesi kolay oluyor. Kötü düşünce geldiği zaman düşünceyi iyi analiz ederse bu saçma ve anlamsız deyip konuyu değiştirmeyi başarırsa, dikkat odağını değiştirmeye çalışıyor. İlgi odağını değiştirme. Şimdi beynimiz bir karar verirken beyinde bir network çalışıyor. Yap-yapma, uygun-uygun değil diye bir network. Obsesif kompulsif bozukluk hastalığı noktasına gelen kişiler normalde beyindeki yollar patika gibiyse o kişilerin beynindeki yollar artık otoyola benziyor. O düşünceyi devamlı kullanmaktan gelişmiş. Bu duruma artık ilaç tedavisi gerekiyor. Bu durumlarda kişinin beynindeki networkü doğru kullanması lazım. Yani beyindeki karar verici mekanizmayı eğitmek gerekiyor.” dedi.
“Sıfır problem bir hayat yok…”
Psikolojik bütünlüğün bozulmasıyla kaygının arttığını dile getiren Tarhan; “Vücudumuzdaki fiziksel bütünlük bozulunca ağrı hissederiz. Aynı şekilde psikolojik bütünlük bozulduğu zaman da insan kaygı hissediyor. İç sıkıntısı, anksiyete, bunalım, depresif durumlar… Mesela depresif bir durum üç gün kadar olabilir. Ona hasta denilmez. Kişi onu bir şekilde çözer ve rahatlar. 15 güne kadar düzeltemezse tedaviye başlanır. Yoksa sıfır problem bir hayat yok. Bu hoş olurdu ama mümkün değil. Fiziksel bütünlüğümüzü bozan durumlar olduğu gibi psikolojik bütünlüğümüzü de bozan olaylar oluyor.” ifadelerini kullandı.
Haz mutluluğuyla anlam mutluluğunu ayırt ettiği zaman bu dünyada mutluluğu yakalayabiliyor…
Modernizmin haz peşinde koşmayı ego ideali olarak sunduğunu söyleyen Tarhan; “Modernizm haz odaklılığı tavsiye ediyor. Haz peşinde koşmayı, egoyu ideal olarak sunuyor. Bu haz mesela zenginlik, şöhret, para, alkış. Bunlar narsizmin, enaniyetin hazları. Beyin bunlardan dopamin üretiyor. Dopamin bitince tekrar istiyor. Aristoteles buna haz mutluluğu, hedonik mutluluk diyor. İkinci mutluluk için de hedömanik mutluluk diyor. Bu da anlam mutluluğu. İnsan büyük bir fikir bir ideal peşinden koşarsa mutlu oluyor. O mutluluğa anlam mutluluğu diyor. O anlam mutluluğu uğrunda emek verilecek, yorulacak kişilerde oluyor. O kişilerin beyni serotonin salgılıyor. Serotonin de mutluluk hormonu. O hormon kesilmiyor. Oraya giderken buna katlanmam lazım diyor, beyindeki kimyasal kapasiteyi iyi yönetiyor. İnsan haz mutluluğuyla anlam mutluluğunu ayırt ettiği zaman bu dünyada mutluluğu yakalayabiliyor.” şeklinde konuştu.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)