Suriye’de dengeler değişiyor mu?

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.57712

Suriye’de son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendiren Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Arslan, çok fazla aktörün devrede olduğu Suriye krizinde, anlık gelişmelere bakarak, geleceğe yönelik öngörüde bulunmanın oldukça güç olduğunu belirtiyor.

Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Türkiye, Fırat’ın batısında bulunan Münbiç bölgesindeki PYD/YPG’ye karşı da Suriye Milli Ordusu ile bir harekât gerçekleştirebilir. Alandaki gelişmeler ve karşılıklı güven noksanlığı, Astana sürecinin sona erdiğini ya da alandaki gerçeklikler üzerinden yeni bir kurgunun yapılması gerektiğini göstermektedir.” dedi.
 

Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. İbrahim Arslan, Suriye’de son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Esad reform yapmak yerine sert müdahalelerde bulunmuştu…

Ortadoğu’da birçok devletin ciddi sarsıntılar geçirdiğine tanık olduğumuz Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte, halkının çoğunluğu Sünni olmasına karşın, Nusayri olan Beşar Esad yönetimindeki Suriye’de de iç karışıklıklar çıktığını hatırlatan Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Esad, iç istikrarın sağlanmasına yönelik olarak, halkın taleplerini dikkate alarak reform yapmak yerine, muhaliflerine karşı oldukça sert müdahalelerde bulundu. Bunun üzerine, Suriye’de yaşamlarını sürdürmelerinin mümkün olmayacağını gören Suriyeli muhalifler, diğer komşu ülkelerin yanı sıra, bölgenin en güvenlikli ülkesi olan Türkiye’ye de göç ettiler. Türk hükümetinin Suriye’den gelenlere karşı kolaylaştırıcı tutumu, Türkiye’ye göç eden Suriyelilerin sayısını daha da artırdı.” diye anlattı.

Suriye çok parçalı bir yapıya dönüştü…

Doç. Dr. İbrahim Arslan, ABD, Rusya, İran ve Türkiye’nin de müdahil olduğu krize işaret ederek, “Suriye, genel olarak, kuzeydoğusunda ABD’nin desteğindeki PKK terör örgütünün parça yapısı olan PYD/YPG kontrolünde bir bölge, Türkiye’nin hemen güneyinde Fırat’ın batısında Türkiye’nin kontrolünde bir bölge, İdlib’de Suriyeli muhaliflerin kontrolünde bir bölge, Suriye rejiminin kontrolünde bir bölge ve Suriye’nin güneyinde IŞİD kontrolünde bir bölge olmak üzere çok parçalı bir yapıya dönüştü. Suriye krizi sürecinde 30 Aralık 2016’da Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğünde ateşkes ilan edildi. Görüşmelerin tarafsız bir yerde yapılması ihtiyacı üzerine Astana’da süreç başlatıldı ve ilk görüşme 2017’de gerçekleştirildi.” ifadesinde bulundu.

HTŞ; ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail tarafından destekleniyor!

Suriye’de son günlerde yaşananları değerlendiren Arslan, “Bu noktada, son gelişmelerle dikkatlerin yoğunlaştığı İdlib üzerinde durmak isterim. Suriye’de çatışmasızlık bölgelerinden biri olarak belirlenen İdlib’in nüfusu yaklaşık 4 milyondur; halen çok sayıda rejim muhalifine ev sahipliği yapmaktadır. Şehir, Ebu Muhammet Colani liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından yönetilmektedir. HTŞ, 2011’de El Kaide’ye doğrudan bağlı olarak Nusra Cephesi adı altında kuruldu. Grubun lideri Colani, 2016’da El Kaide ile saflarını ayırdı ve benzeri birkaç grupla birleşerek Heyet Tahrir eş-Şam adını alan örgütü kurdu. HTŞ bünyesinde beş farklı örgüt bulunmaktadır. HTŞ, her ne kadar Batı tarafından terör örgütü olarak görülse de ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail tarafından desteklendiği bilinmektedir. HTŞ, selefi anlayışa sahip radikal bir yapı olarak dikkat çekmesine rağmen, son zamanlarda ılımlı bir görüntü vermeye çalışmaktadır. Örgütün zaman zaman Türkiye’ye karşı olumsuz ve sert söylemleri olduğu da bir gerçeklik.” diye konuştu.  

Suriye Milli Ordusu olarak adlandırılan yapı içinde yaklaşık 36 farklı örgüt var

“HTŞ, Türkiye tarafından da terör örgütü olarak tanınmaktadır.” diyen Doç. Dr. İbrahim Arslan, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye’nin kontrolündeki bölgede bulunan ve Suriye Milli Ordusu olarak adlandırılan yapı içinde ise irili ufaklı yaklaşık 36 farklı örgüt bulunuyor. Suriye Milli Ordusuna dönüşmeden önce Özgür Suriye Ordusu olarak adlandırılan bu yapı, eğit-donat kapsamında başlangıçta ABD ve Türkiye tarafından teçhiz edildi. Daha sonra, 2015’te, ABD’nin eğit-donat programından çekilmesi üzerine, Türkiye’nin bu grup üzerindeki etkisi arttı. HTŞ ve Suriye Milli Ordusu, Suriye’de rejimin devrilmesini amaçlayan motivasyonla hareket etmekte.  27 Kasım 2024’te İdlib’den Halep istikametine hareket eden örgüt HTŞ olmakla birlikte, Suriye Milli Ordusuna bağlı bir kısım unsurun da bu örgütle birlikte hareket ettiği görülüyor.”

Farklı coğrafyalarda olsa da eş zamanlı gelişmeler birbiriyle bağlantılı…

Uluslararası ilişkilerde farklı coğrafyalarda olsa da eş zamanlı gelişmelerin birbiriyle bağlantısı olduğunu dile getiren Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Bu kapsamda öncelikle Rusya-Ukrayna Savaşının üzerinde durmak istiyorum. Bilindiği üzere NATO’nun doğuya doğru genişlemesinden rahatsız olan Rusya, Ukrayna’nın NATO ve AB üyeliği perspektifini engellemek maksadıyla, 2014’te, Ukrayna’ya ait olan Kırım’ı işgal etti. Ardından, Ukrayna’nın doğusunda, Rus asıllıların yaşadığı gerekçesiyle fiili bir durum yaratarak Donbas bölgesine özel bir operasyon başlatan Rusya, ilerleyen süreçte, Kırım gibi bu bölgeyi de işgal ve ilhak etti. Rusya-Ukrayna Savaşı halen devam etmektedir.” dedi.

50 binden fazla Filistinli, İsrail tarafından gerçekleştirilen askeri operasyonlarda hayatını kaybetti

Üzerinde durulması gereken bir başka önemli gelişmenin de HAMAS-İsrail çatışması olduğunu kaydeden Arslan, “HAMAS’ın 7 Ekim 2023’te Gazze’den yaklaşık 5 bin roketle başlattığı Aksa Tufanı operasyonu, İsrail’in önce Gazze, ardından Batı Şeria ve Lübnan’da askerî harekât icra etmesine gerekçe teşkil etti. Gelinen noktada 50 binden fazla Filistinli, İsrail tarafından gerçekleştirilen askeri operasyonlarda hayatını kaybetti, İsrail’in saldırıları halen devam etmektedir. Süreç içinde İran ve Suriye toprakları da İsrail saldırılarına maruz kaldı.” diye konuştu. 

HTŞ’yi harekete geçiren esas motivasyon ne?

Suriye’deki rejimin, Lübnan’da İsrail’e karşı güç kaybeden Hizbullah’ın yarattığı boşluğu kapatmak üzere, Halep’teki güçlerini İsrail’den gelebilecek bir saldırıyı önlemeye yönelik olarak güneye kaydırması ve Halep’i PYD/YPG’ye bırakmasının, İdlib’deki HTŞ unsurları için Halep’in ele geçirilmesine yönelik bir fırsat doğduğu yönünde algılandığını kaydeden Doç. Dr. İbrahim Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ABD’nin 1979’dan bu yana uyguladığı yaptırımlardan dolayı güç durumda bulunan İran’ın; Lübnan’da desteklediği Hizbullah’ın İsrail karşısında başarılı olamaması ve bu örgütün üst düzey 19 yöneticisini İsrail saldırıları sonucunda kaybetmesi nedeniyle bölgedeki etkisi en alt düzeye indi. Aynı dönemde Batı silahlarıyla desteklenen Ukrayna karşısında istediği sonucu alamayan Rusya’nın da dikkatini bir başka bölgeye çevirebilecek durumda olmaması, HTŞ tarafından, Suriye rejimine karşı harekete geçilmesi gereken anın geldiğine dair inancı güçlendirdi. Suriye rejimini destekleyen Rusya ve İran’ın içinde bulunduğu zor durum, HTŞ’yi harekete geçiren esas motivasyon olarak görülmektedir.”

Bölgede çatışmalar yeniden şiddetlenebilir…

HTŞ ile Suriye Milli Ordusunun bir kısmının çok kısa sürede Halep’i ele geçirmesi ve Hama’ya doğru ilerlemesinin yanı sıra, Suriye Milli Ordusunun PYD/YPG’nin kontrolünde bulunan Tel Rıfat’ı ele geçirmesinin, “Suriye’de dengeler değişiyor mu?” sorusunu gündeme getirdiğini anlatan Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Çok fazla aktörün devrede olduğu Suriye krizinde, anlık gelişmelere bakarak, geleceğe yönelik öngörüde bulunmanın oldukça güç olduğunu belirtmek isterim. Bunun için biraz daha beklemek gerektiğine inanıyorum. Nitekim, bu düşüncemizi doğrular biçimde, 2 Aralık Pazartesi günü Rusya ve İran, Suriye rejimine koşulsuz desteklerini açıkladılar. İlave olarak Putin, Suriye’deki Rus güçlerinin komutanını değiştirdi. Bu gelişmelerle birlikte Esad’ın ülkede zorla askere alma uygulamasını başlattığına dair bilgiler gelmektedir. Bu durum, bölgede çatışmaların yeniden şiddetleneceğine dair ipuçları vermektedir.” şeklinde konuştu.

Türkiye, Fırat’tın doğusunda ve batısında kontrol sağladı… 

Türkiye’nin, güneyinde Akdeniz’e çıkışı olacak bir terör yapılanmasını önlemek maksadıyla, 2016, 2018 ve 2019’da Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı olarak adlandırdığı operasyonlarla, arada boşluk olmakla birlikte, Fırat’tın doğusunda ve batısında kontrol sağladığını kaydeden Doç. Dr. İbrahim Arslan, şöyle devam etti:

“Türkiye, Fırat’ın doğusunda ABD’nin desteklediği PYD/YPG terör oluşumunu dikkate alarak, bu oluşumun etkisiz hale getirilmesi ve Türkiye’deki Suriyelilerin, Suriye’nin kuzeyinde emniyetli bir bölgede yaşamalarını sağlayacak bir sahanın elde bulundurulması için Suriye’den erken bir tarihte çekilmek istememektedir. Buna karşılık Rusya ve İran’ın desteklediği Esad, Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığını çekmesini istemekte, bu durumun gerçekleşmemesi halinde, Türkiye ile müzakere masasına oturmamakta ısrarcı olacağını ortaya koymaktadır. Şam rejimi, ABD’nin desteklediği PYD/YPG yapılanmasını, Türkiye’nin aksine, bir tehdit olarak görmemektedir.”

Rusya ve İran, son harekatın Türkiye’nin bilgisi dahilinde gerçekleştiğine inanıyor

Rusya ve İran’ın, HTŞ ve Suriye Milli Ordusunun bir kısmının birlikte gerçekleştirdiği son harekatın, en azından, Türkiye’nin bilgisi dahilinde gerçekleştiğine inandığını dile getiren Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Buna karşın Türk Dışişleri yetkilileri, İran dahil, bölgedeki tüm başkentlerle iletişimini sürdürmekte ve gelişmeleri yakından takip ettiğini ifade etmektedir. HTŞ’nin gerçekleştirdiği ve Esad’ı müzakere masasına oturmaya zorlama potansiyeli olan bu harekâta, Suriye rejimi müttefikleriyle birlikte karşılık vereceğini açıkladı. Rusya ve İran’ın bu yöndeki açıklamalarını birlikte değerlendirdiğimizde, önümüzdeki günlerde, başta Halep olmak üzere HTŞ’ye karşı özellikle yoğun hava saldırılarının başlatılacağını söyleyebiliriz. İran’ın; HTŞ’nin gerçekleştirdiği saldırılarda Türkiye’yi suçlaması halinde İsrail, Türkiye ve İran’ı karşı karşıya getirmek maksadıyla, barış anlaşması imzaladığı Lübnan’ın yanı sıra Filistinlilerle de barış görüşmelerine başlayabilir. Bu durum, Halep’teki HTŞ’ye karşı kullanılmak üzere, Lübnan’daki Hizbullah üzerindeki baskıyı ortadan kaldırır, İran’ın elini rahatlatır.” diye konuştu.

Türkiye, Fırat’ın batısında bulunan Münbiç bölgesinde harekat gerçekleştirebilir

Suriye’nin; güneyindeki güçlerini Halep’in tekrar alınması için kuzeye kaydırmasının, son dönemde, 1967’den bu yana işgali altındaki Golan Tepelerinde bulunan mayınları kaldıran İsrail için Şam’ın güneyinden PYD/YPG kontrolündeki bölge istikametinde, Suriye içlerine saldırıya geçmesine uygun bir zemin hazırlayabileceğini kaydeden Doç. Dr. İbrahim Arslan, sözlerini şöyle tamamladı:

“İsrail güçleriyle birleşmeye yönelik olarak, PYD/YPG’nin de Suriye’nin güneyinden Golan Tepelerine doğru ilerlemesi mümkündür. Türkiye, PYD/YPG’nin böyle bir girişimde bulunmasına izin vermeyecektir. İlave olarak Türkiye, Fırat’ın batısında bulunan Münbiç bölgesindeki PYD/YPG’ye karşı da Suriye Milli Ordusu ile bir harekât gerçekleştirebilir. Alandaki gelişmeler ve karşılıklı güven noksanlığı, Astana sürecinin sona erdiğini, ya da alandaki gerçeklikler üzerinden yeni bir kurgunun yapılması gerektiğini göstermektedir. Bu vesileyle, 27 Kasım’da başlayan hareketlilikte öne çıkan HTŞ’nin Halep saldırısı esnasında kullandığı silahların ve uyguladığı yöntemlerin, örgütün, iyi teçhiz edildiğini ve bilinçli yönlendirildiğini gösterdiğini de vurgulamalıyım. Terör örgütü olarak ilan edilseler de bu tür yapıların, günümüzde, ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek isteyen tüm devletler için oldukça kullanışlı aparatlar olduğunun altını çizmek isterim.”
 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)