“Hatıralarımız, Duygusal Beynimiz İle Kaydediliyor”

Prof. Dr. Sinan Canan

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan, Gençlik ve Spor Bakanlığının Youtube kanalı üzerinden düzenlediği Ayrıntılar programının canlı yayın konuğu oldu. Prof. Dr. Sinan Canan, “Dijital Dünyada İnsan” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Beyin ve duyguların birbiri ile ilişkisine değinen Canan, “Hatıralarımız, duygusal beynimizin yaptığı seçkiler nedeniyle kaydediliyor. Yani biz sadece duygusal olarak bizi etkileyen şeyleri kaydediyoruz ve daha sonra benzer duygulanımlar yaşadıkça hatırlıyoruz.” Dedi.

“Beyin öğrenir, beyin hatırlar”

Beynimizin kayıt sistemi oldukça enteresan olduğunu belirten Prof. Dr. Sinan Canan, “Beynimiz bilgi toplamıyor. Bilgi toplaması için yaptığımız ve adına bilgisayar dediğimiz aletler var. Bilgisayar, çok kapsamlı bir terim ancak insan beyni ile benzetmemizi da çok fazla şekillendiriyor. Biz, beynimizi ve zihnimizi geçmişe dair bir şeyler hatırladığımız, hesap kitap yapabildiğimiz için bilgisayara benzetme eğilimindeyiz. Ancak bizim beynimiz bilgi almıyor. Yaşarken tecrübelerine göre değişiyor ve dönüşüyor. Bizler öğrendikçe değişen canlılarız. Mesele değişmek ve dönüşmekle ilgili, pasif bir şekilde kayıt tutmak değil.” Şeklinde konuştu.  

“Duyguları anlamadan hafızayı anlamak mümkün değil”

Prof. Dr. Sinan Canan, beyin ve duyguların birbiri ile ilişkisine değindi. Canan, “Hatıralarımız, duygusal beynimizin yaptığı seçkiler nedeniyle kaydediliyor. Yani biz sadece duygusal olarak bizi etkileyen şeyleri kaydediyoruz ve daha sonra benzer duygulanımlar yaşadıkça hatırlıyoruz. Hatırlamak içinde bazı imgeleri seçiyoruz ve onları hayaller, olaylar ile dolduruyoruz. Beynimiz bunu otomatik olarak yapıyor. Eğer bir şeyleri unutamıyorsak duygularımızı çok etkilediği içindir. Yine eğer ki bir şeyleri hatırlamıyorsak duygularımızı kıpırdatmadığı içindir. Yani işin arka tarafı tamamen duygusal. Duyguları anlamadan zihni, beyni, hafızayı anlamak mümkün değil.”

“Bir deneyimi beynimize kaydedebilmemizin en önemli koşulu o deneyimi duyusal zihinsel ve duygusal olarak meşgul olmamızdır. Belli bir zamanı o deneyim üzerine harcamazsanız içselleşmez, bilgi olmaz ve bu edinimlerin hepsi farklı süreler ister. Örneğin bir şey duyduğunuz zaman malumat sahibi olabilirsiniz ancak bilgi olabilmesi için kafanızda çevirmeniz başka şeylere bağlamanız gerekir. Bunu bütün diğer bilgilerinizle bağlayıp doğru yere oturtturup bir amaç için kullanabilir hale geldiğinizde bilgelik kazanmış olursunuz. Artık düşünmeden o bilgiyi yaşamınızda uygulayabilir hale geldiğinizde bilgiyi hal eden bir insan olursunuz.” Dedi.

“Anlam dünyasını ihmal eden hayatını ihmal etmiş olur”

Prof. Dr. Sinan Canan, insanın kendini bilme hali ile ilgili bilgi verdi. Canan, “Her an değişen bir kâinattan ve insandan bahsediyoruz. Kendini bilme, bir bilme ve anlama hali değildir. Bir ‘olma’ halidir. Kendini bilen insan hayatını hikmetle yönetebilen ne yapıp ne yapmaması gerektiğini bilen ve anlık değişimlere karşı doğru tepkiler üretebilen insan modelidir. Kendini bilme hali kaygan bir şeydir. İnsan olarak nasıl bir varlık olduğumuzu bilmenin bir maddi birde manevi tarafı vardır. Maddi taraf nispeten daha kolaydır. Bedeni tanımlamak ve işleyişini anlamak çok zor bir durum değildir. Manevi kısmı ise manaya dayalıdır.

Dünyaya baktığınızda dünyayı algılamanızı sağlayan şey manadır. İnsan zihni bu dünyaya neden bir mana vermek zorundadır. İnsanın kendini anlamanın en temel basamağı manevi yani mana kısmıdır. Ve insan açlıktan değil anlamsızlıktan ölebilen tek canlıdır. Anlam kaybolursa insan yaşayacak neden bulamaz. Bu nedenle manevi tarafı boşladığımız yüzyılda kendimizi bilmekle ilgili en önemli meselemiz anlam içindeki rolümüzü sorgulamaktır. Anlam dünyasını ihmal eden hayatını ihmal etmiş olur.” İfadelerini kullandı.  

“Konuşmak insanın en büyük mirasıdır”

Söz üreten beynin eğitilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sinan Canan, bu eğitimin iki yol ile yapılabileceğini söyledi. Canan, “Birincisi, zorlayıcı beslenmedir yani alışkın olmadığınız şeyleri okuma ve öğrenmektir. Size ters gelen şeylere kulak kesilerek onları anlamak için çaba sarf edersiniz. İkincisi ise konuşmak konusunda utanç sınırlarını kıracak gayretlerde bulunmaktır. Günümüzde bunu yapamıyoruz çünkü yazışma medeniyeti içerisindeyiz. Emojilerle duygularımızı anlatır hale geldik. Bu kadar yüzeysel ifade dünyasında ifade yeteneğimizi kaybetmemiz şaşırtıcı değildir. Biz yapay zekaya icra ettiğimiz her fonksiyonumuzu yitiriyoruz. Bu nedenle herkes konuşmacı olmak zorunda değil ama herkes derdini anlatmak zorunda.

Bu aynı zamanda büyük bir yardım çağrısıdır. Söz önemli bir silahtır ve o sözü bilemezseniz maalesef içinizde patlar karşı tarafa tesiri olmaz.  Beyin devreleri çalıştıkça gelişir çalıştırmazsanız silinip gider. Bu nedenle sözlü iletişim yeteneğimizi kaybetmemek için sürekli olarak aktif tutup çalıştırmak zorundayız. Konuşmak insanın en büyük mirasıdır. Kelime yatırımı yapmalıyız. Çok okumalı ve çok konuşmalıyız. Zor dönemden geçiyoruz. Çoğu insan panik halinde. İnsan dehşetleri korkutan bir varlıktır. Kendimizi bu şekilde hissetmiyorsak insan tanımımızda bir sıkıntı var demektir. Sıkışma halleri olmadan daha iyi açılmamız mümkün değil.” Şeklinde konuştu.
 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)