Prof. Dr. Nazife Güngör: “Bilimsel üretim için düşünsel olarak özgür alan gerekiyor”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.42717

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İletişim Araştırmaları Merkezi tarafından 9’uncusu gerçekleştirilen İLAMER Konferanslarının açılış konferansına konuşmacı olarak katıldı. Bilimsel üretimin yapılabilmesi için düşünsel olarak özgür alanda olunması gerektiğinin altını çizen Güngör, bireylerin kendi düşünsel yetilerini geliştirebilmesi ve rahatça kullanabilmesi için teşvik edilmesi gerektiğine dikkat çekti.

“Günümüz Dünyasında Üniversite ve Bilim: Bilimsel Düşünüş ve İnsanlığın Geleceği” başlığı altında çevrimiçi gerçekleştirilen açılış konferansına yoğun katılım oldu.

Konferansın moderatörlüğünü ise Prof. Dr. Fevzi Kasap ve Doç. Dr. Mustafa Ufuk Çelik yaptı. 

“Eğitim öğretimden çok daha fazla bir şeydir”

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, eğitimin önemine dikkat çekerek üniversitelerin kişilere bilinçli bir şekilde rehberlik etmeleri gerektiğinden bahsetti. Güngör; “Bilimsel bilginin bütün insanlığın gelişmesine katkı sağlaması gereken bir aygıt olarak görülmesi gerekir. Burada birtakım aktörler bilimsel bilgiyi kitleleri manipüle etmek için kullanabilirler. Dolayısıyla bu şekilde bilinç oluşturmak gerekiyor. Peki bilinci nerde oluşturacağız, kim oluşturacak, nasıl oluşturacak? İnsanlık için aktive edilmesi gerektiği konusundaki bilinci kim oluşturacak? Burada aklımıza ilk gelecek kurum üniversitelerdir. Üniversitelerdeki duyarlılıkla başlamak lazım ya da üniversitelerdeki işleyişle başlamak lazım. Üniversiteler toplumun neresinde yer alıyor, bu kurumların amacı nedir, öncelikli misyonları öncelikli görevleri nedir?  Amaçları elbette ki eğitim, öğretim yapmak. İşte burada başlıyor aslında eğitim öğretim dediğimiz sadece dersliklere girip öğrencilere birtakım aktarım yapmak değildir. Belli konularda bilgi aktarımı yaparak üniversitelere gelen genç bireyleri belli meslek dallarına yetiştirmek bu kısım zaten olması gereken şey ama aynı zamanda eğitim vermek. İşte eğitim öğretimden çok daha farklı, işte eğitim öğretimden çok daha fazla bir şeydir. Eğitim dediğimizde artık o kişiliğin dünyasını, o kişiliğin dünyaya bakış açısını, o kişinin gelecek vizyonuna bütün hepsine etki etmek durumundayız. Yani eğitim dediğimizde o bireyin aslında içinde bulunduğu dünyayla kendisini birey olarak nasıl ilişkilendirebileceği konusunda ona bir tür rehberlik etmemiz gerekiyor.” dedi. 

“Biz birey olma noktasında sıkıntı yaşıyoruz”

İnsanın bilimsel üretim yapılabilmesi için düşünsel olarak özgür alanda olması gerektiğinden ve kendi düşünsel yetilerini geliştirebilmesi için teşvik edilmesi gerektiğinden bahseden Güngör; “Biz birey olma noktasında sıkıntı yaşıyoruz. Kendimizi birey olarak kabul etmek, toplumumuzun içinde doğan her bir insanı birey olarak yetiştirmekte zorlanıyoruz. Özgüveni olan, düşünsel, ruhsal, duygusal yanıyla bir bütün olarak birey olmak gibi bir kaygımız yok. Biz o kaygıyı, o hedefi, o vizyonu kaybettik. Biz kendi toplumsal ortamızda da bize ezberletilen ya da bir şekilde belki beynimize format atılan akışımıza duygusal yanımıza, ruhsal karakterimize birileri format atıyor. Biz atılan o formatın içerisinde o formatla hayatımızı yönlendirmeye başlıyoruz, hayatı yaşamaya çalışıyoruz. Son pratiklerimizi ona göre şekillendirmeye çalışıyoruz. Aslında o formatlarla bizim olmayan hayatları yaşamaya çalışıyoruz. Bizim olmayan hayatların içinde kendi üretimimiz olmayan, kendi düşünsel yetimizi kullanmadığımız, özgürce kullanmaktan vazgeçtiğimiz, bıraktığımız birtakım hayatlar içerisinde debeleniyoruz. Tıkanmanın asıl sebebi de budur. Oysaki insanın bilimsel üretim yapılabilmesi için düşünsel olarak özgür alanda olması lazım ve kendi düşünsel yetilerini geliştirmesi, rahatça kullanması, kullanmak içinde teşvik edilmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu. 

“Toplumda sıradan işleri yapacak insanlara da ihtiyaç var”

Prof. Dr. Nazife Güngör üretimin yapılabilmesi için her şeyden önce bireyin esnek ve analitik düşünebilmesi gerektiğinin altını çizdi. Güngör; “Bütün üniversiteler ya da çoğu gelişkin teknolojilerle donanmış laboratuvarlar olmasına rağmen toplumun içerisinde karşılığı olan, insanların yaşamakta olduğu gerçeklikle ilişkilendirilebileceği bilimsel üretim yapılamıyor. Üretimin yapılabilmesi için her şeyden önce bireyin esnek düşünebilmesi, analitik düşünebilmesi gerekiyor. Analitik düşünebilmesi de doğduğu andan itibaren önce aile sonra okul içerisinde olur. Herkesin hatta bizim toplumumuza da özgü bir şeydir, her bir aileye doğan çocuk ‘dahi’ olarak tanımlanır. Sonra onun mühendis, doktor olabilmesi için sürekli formatlıyorlar. Toplumda sıradan işleri yapacak insanlara da ihtiyaç var. Kamyon şoförlerine, temizlik işçilerine de ihtiyaç var. Dolayısıyla bireylerin o bütün biyolojik, zihinsel süreçlerini, yeteneklerinin çok iyi değerlendirmesi ve bunların saptanması için birtakım sistemlerin olması gerekiyor. Her bir bireyin bu amaçla yetiştirilip topluma kazandırılması lazım. Şimdi bireylere atılan formatlarla bireyler kendi yaşamları içerisinde kendilerinin olmayan, kendileriyle ilişkileri olmayan kendi yetenekleriyle, istekleriyle, haz duygularıyla çok da örtüşmeyen hayatların içerisinde debelenme içerisindeler. Böyle bir sistemle insanlar mı hayatı yaşıyor ya da hayat mı insanlara yaşatıyor bunu sorgulamamız gerekiyor.” dedi.

“İnsanlıkta farkındalık oluşturmamız gerekiyor”

İnsanın kendi doğasında potansiyelin ve iç üretim enerjisinin olduğuna değinen Güngör; “Eğer insanların kendilerini gerçekleştirmelerine izin verilmezse, insanlara doğdukları andan itibaren birtakım kalıplarla format atılırsa ileride yetişkin olup toplumun içerisinde her türlü manipülasyona açık kitleleri oluştururlar. İnsanlar hayatı organize eden, dünyaya katkı sağlayan, dünyayı yönlendiren ve yaşamı biçimlendiren insanlar değil başkaları tarafından yönlendiren, başkalarının manipülasyonlarına açık, pasif, düşünmeyen, kendi iç üretimsel enerjilerinin farkına varmayan insan ve kitleler haline gelirler. Bugün dünyanın insanlığın tıkandığı nokta budur. Manipülasyona açık kitleler yüzünden birtakım aktörler her tür oyunu oynuyorlar. Bu birtakım aktörlere izin vermemek için her birey bilinçli olsaydı bugün çok farklı bir dünyada yaşıyor olacaktık. İnsanın kendi doğasında zaten potansiyeli, iç üretim enerjisi vardır. Bu enerjiyi harekete geçirmek, mekanizmasının işlerliğini sağlamak çok önemlidir. Bütün bunlar bir yanıyla da insanların bilinçlendirilmesi sürecini getiriyor, bilinçlendirme sürecini gerekli kılıyor. Geldiğimiz dünya sıkışmış, tıkanmış, çıkar odaklarının güdümünde, manipülasyonda gerçekten yaşanmaz hale gelmiştir ama yanlışın neresinden dönersek kardır. Dolayısıyla hiç değilse bu kadar sıkıştırılmış bir dünyada yaşamanın patlama noktasına gelmemesi için çabalamalıyız. Bir şekilde insanlıkta farkındalık oluşturmamız gerekiyor. Bu hayatın bugün içerisinde konuştuğumuz egemen jargonların ayrımlar, bölünmeler, parçalanmalar, ırkçılık, dincilik bütün bunların etkisiz hale gelmesi ya da etkisinin azaltılabilmesi için hepimize çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Üniversitelerde buna göre projeler yapalım.” ifadelerini kullandı.

Soru- cevap yapılmasının ardından konferans sona erdi.
 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)