Emojili iletişim, dile karşı ciddi bir tehdittir

Emojili iletişim, dile karşı ciddi bir tehdittir

Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı ile sosyal medya ve dijitalleşmenin dilimize, kültürümüze ve toplamsal yapımıza etkilerini konuştuk

Hocam, siz sosyal medya üzerine de çalışmalar yapan bir bilim insanısınız. Sosyal medya ve dijitalleşme ile hayatımıza dahil olan diğer argümanların dilimiz üzerindeki pozitif ve negatif etkilerini yorumlar mısınız?

Dijital dönüşüm ve sosyal medyanın yaygın kullanımı sonrasında ortaya çıkan yeni iletişim kodları, dillerin yapısını ve işleyişini de derinden etkilemektedir. Özellikle sosyal medyanın sağlamış olduğu fikirleri özgürce ifade etme biçimi, dilin de keyfi kullanımı sorununu beraberinde getirmektedir. Sosyal medya platformlarında insanlar tek mesajda çok şey anlatmak ve zamandan tasarruf etmek için, uzun ifadeler ve cümleler yerine, kısa ve kendi aralarında anlaşılan kodlar kullanmayı tercih ediyorlar. Özellikle ergenler ve gençler, gündelik yazışmalarında, yazım kurallarına uyma gereği duymuyor; uyanları da fazla resmi hatta gergin bularak eleştiriyor. Bunun sonucunda dil üzerinde ciddi daralmalar meydana gelmektedir. Bu dil, kullanıcılar için pratik fakat özünden kopuk, deforme olmuş ve başkalaşmış bir kelimeler yığını görünümündedir.

Bu etkilenme süreci sadece Türkçeye özgü değildir. Bütün diller, internet ile ortaya çıkan yeni dil kullanım biçimlerinin etkisi altındadır. Maalesef Türkçemiz de bu süreçten fazlasıyla nasibini almaktadır. Her geçen gün kullanıcı sayısı artan sosyal medya aracılığıyla dilimize yeni ifadeler, anlatım kalıpları, semboller ve kullanım pratikleri girmektedir. Türkçe harflerin kullanımında başlayan özensizlik, kısaltmalı ve yanlış yazımlar, kelimelerin gerçek yapısını değiştirmekte ve özünün kaybolmasına neden olmaktadır. Bunun en riskli yönü sosyal medyada bu özensiz dil kullanımını bireylerin günlük konuşma ve edebi yazı dilinde de aynı şekilde kullanmayı sürdürdürmeleridir. Böylece dilin özensiz kullanımın yaygınlaşması dilimizin yozlaşmasındaki önemli etkenlerden biri ve dilimizin dijital ortamdan olumsuz etkilenmesinin en somut göstergesidir.
 
Bir de emojiler var. Günlük yazışmalarımızda artık vazgeçilmezimiz haline gelen emojilerin ifade güeünü arttırdıklarım savunanlar olduğu gibi onları dilin gerçek katili olarak görenler de var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sanırım dil açısından mutlaka değinmemiz gereken başka bir konu bugün insanların duygu ve düşüncelerin ifade etmekte sıkça başvurdukları ve dijital dünyanın yeni dili olarak telakki edilen emojilerle iletişimdir. Günlük yaşamın her alanında kullanılan adeta çığ gibi büyüyerek hem gençler hem de yetişkinler tarafından sıklıkla tercih edilen emojiler, beden dilinin bir tür di-jitalize edilmiş halidir. Hatta bugünlerde yabancı emojilerin duygularımızı tam ifade etmediği gerekçesiyle Türk kullanıcılar için yazılımcıların geliştirdikleri yerli seçenekler de gündemde.

Emojilerin gerçek etkileşim sırasında kullanılması gereken beden dili ve tonlamayı parlak renkli görüntülerle dijital iletişimde yansıtma olanağı tanıdığı belirtiliyor. Hatta emojili paylaşımlar mutluluk ve iyilik halinin ifadesi olarak yorumlanmakta, emoji kullanmadan yapılan paylaşımlar mutsuzluk ifadesi olarak algılanmaktadır. Oysa kullandığımız bu emojiler ne kadar gerçek ruh halimizi aktarıyor? Nitekim çoğu zaman karşıdaki kişinin beklentisi doğrultusunda bir emojiyi kullanmayı tercih ediyoruz. Aslında o anda yüzümüz gülmüyor fakat sosyal medyada kahkahalarımız yankılanıyor. Bunun tam tersi de geçerli. Demek ki emojilerin her zaman için gerçek duyguları yansıttığı söylenemez ve gerçek duyguyu maskeleyen bir yönü de bulunmaktadır.

Öte yandan emojilerin yaygın kullanımını olumlu bir gelişme olarak değerlendiren uzmanlara göre emojiler sayesinde dil bariyeri ortadan kalkmakta, bu durum kuşaklar arası ve küresel iletişimde büyük fayda sağlamaktadır. Hatta bu  dili nesiller ve kültürler arası dünyanın ortak dili olarak tanımlayanlar bile var. Oysa giderek dijital ortamda yazı dilinin yerini almaya başlayan emojili iletişim , dildeki kuralsızlıktan daha öte, yerel ve milli dilleri tehdit eder bir risk taşıdığını söyleyebiliriz. Hatta bazı dilbilimciler emojileri "gerçek dilin ölüm fermam" olarak nitelendiriyorlar. Bu açıdan ünlü sanat eleştirmeni Jonathan Jones'in "Emojiler, insanlık adına büyük bir geri adımdır." tespitine katılmamak elde değil. Özellikle bu imgelerin teknoloji çağının ortasında yetişen yeni kuşağın dilini daha fazla tehdit ettiğini söyleyebiliriz. Tabii ki cümlenin sonunda parlak bir emo-jinin kullanılması konuşmayı keyifli hale getiren bir unsur olarak görülebilir. Fakat büsbütün yazı dilinin yerine geçen emojili iletişim kim ne derse desin dile karşı ciddi bir tehdit.
Bir başka husus da şu; teknolojiyi üretenler ürünleri bizden önce kullanmaya başlayıp kültürü oluşturduğu için biz hep etkilenen konumunda oluyoruz ve bu da kullanılan kelimelerin bile ithal olmasıyla sonuçlanıyor. "Selfie, hashtag, provience vs.." kelimelerin tamamı dilimize yerleşti, bu çok olumsuz. Biz ancak selfie yerine öz-çekim demekle yetiniyoruz ancak o da gerçekçi olmuyor, yeni nesil için özçekim değil selfie var.

Sosyal medya dilini etkin kullanan gençlerin bu kuralsız iletişim dilini tercih etmelerinin başlıca nedenleri neler?
 
Bunun nedenini anlayabilmek için başka sa-ikleri de göz önünde bulundurmamız gerekir. Dikkat ederseniz günümüzde birçok alanda insanlara kuralsız bir hayat ya da "kendi kuralını kendin yarat" tarzında bir yaşam biçimi empoze edilmektedir. Bu kuralsızlık özellikle gençlerin düşünce ve iletişim diline de yansıyor ve deyim yerindeyse dilde bir tür anarşizmin ortaya çıkmasına neden oluyor. Sosyal medya günümüzün en etkin iletişim araçlarından biri olduğu için bu yansımayı bu mecrada fazlasıyla görebiliyoruz. Hızlı ve kolay tüketilebilen ürünlerin olduğu bu mecralarda kimsenin kurallı bir dile ihtiyacı yok.

Ve kimse bu durumdan rahatsız olmamakta aksine eskiden bilinçsizce yanlış yazılan kelimeler, ifadeler artık "popüler kültürün" etkisi ile bilinçli bir şekilde yanlış yazılmakta. Yeni neslin bu tavrının sebebi zamanı daha hızlı kullanma ve özellikle de kendilerini kanıtlama ihtiyacından da ileri geliyor. Burada özenti de var tabii, kendine özgü bir tarz oluşturma çabası da. "Daha az harf ve emojiyle daha çok iletişim" mottosu ile yola çıkmış bir kuşak var karşımızda.

Artık maalesef günümüzde eskiden olduğu gibi yazarların, ediplerin, düşünce insanlarının dile kazandırdıkları, anlam içeriği zengin olan yeni kelime ve terimleri değil, programcı ve yazılımcıların, sosyal medya fenomenlerinin devreye soktuğu, edebi zenginlikten ve mana derinliğinden yoksun, ne olduğu çoğu zaman belli olmayan kelimeler ve işaretler üzerinden iletişimi sağlanmakta ve bu durum giderek yaygınlaşmaktadır.

Sizce yetişkinlerin çocuklar ve gençler ile olan iletişimsizlik problemlerinin özünde dijital çağın dilin üzerinde yarattığı etkilerin rolü nedir?

Evet, sosyal medyada hızlı iletişim kurmak için kısaltmalı yeni dil kalıplarını ve emojile-ri daha sık kullanan gençleri anlamak eski kuşaklar için gittikçe güçleşiyor. Çoğu zaman ise hatta ebeveynleri bile gençlerin konuşmalarını anlamakta zorlanıyor. Örneğin her gün yenileri üretilen emojilerin anlam ve işlevlerinden yaşlı kuşağın temsilcileri önemli oranda habersiz. Ayrıca aynı yaş kategorisinde bulunan fertlerin bile emojileri kullanma şekli arasında ciddi farklar olabilir. Bu durumda oğlu veya torunuyla vvhatsapp yoluyla iletişim kuran bir anne sürekli emojiler kullanan genç insanın ne demek istediğini anlamakta zorlanabilir veya tersinden anlayabilir. Dolayısıyla bu durum başka sorunlarla birlikte kuşaklar arası anlaşma düzeyini de olumsuz etkiliyor. Çünkü kuşaklar arasında iletişimin gerçekleşmesinde dil önemli bir araç. Aynı zamanda dil, kültürün taşıyıcısı olduğuna göre, dildeki kuşaklar arası bu kopukluk kültürü de olumsuz olarak etkiler.

Peki dilin bozulmasının önüne geçme ve bu konuda farkındalığı artırma adına neler yapılabilir?

Aslında bu sorun bir çok ülke için güncel ve bugün Türkiye'de olduğu gibi, Avrupa ülkelerinde de sosyal medyada yaygınlaşan özensiz dil kullanımın dilde ortaya çıkardığı tahribatla ilgili bir endişe hakim. Fransızlar başta olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri, dillerinin maruz kaldığı bu tahribatı korku ve endişeyle izleyip buna karşı tedbirler almaya çalışıyorlar.

Bu sorunlara kalıcı çözümler bulmanın en önemli yolu, Türkçenin bütün ortamlarda korunmasına, doğru kullanılmasına ve öğretimine azami derecede hassasiyet gösterilmesinden geçmektedir. İlköğretim seviyesinden başlamak üzere internette nasıl bir dil kullanılması gerektiği ve yanlış kullanılması sonucunda nelere yol açabileceği bilincinin yeni yetişen nesillerde pekiştirilmesi gerekli. İnternet ve sosyal medya okuryazarlığı da bir çözüm olarak düşünülmeli. Sosyal medya okuryazarlığı, internet temelli teknolojilerin kullanıldığı ortamlarda doğru iletişim kurma yeteneği, sorumluluğu ve konuşmaları değerlendirme kabiliyeti olarak biliniyor. Bu konuda anne-babaya, eğitimcilere, öğretmenlere, basın-yayın kuruluşlarına büyük vazifeler düşmektedir. Ayrıca ebeveynlerin de bu eğitimden geçirilmesi gerekir.

Dil elbette yasalarla ve yasaklarla korunamaz; ancak birtakım düzenlemeler ve önlemler olmadan da özellikle bu dönemde korunması pek mümkün gözükmüyor. Bu nedenle acilen bazı düzenlemelerin ve önlemlerin yapılması da zorunludur. Özellikle işe alımlarda adayların yazılı ve sözlü iletişim becerisi ön planda tutulmalı ve Türkçeden başarılı olma şartı aranmalıdır.

Ayrıca bugün iş alımlarında kurumların insan kaynakları birimlerince sıkça başvurulan sosyal medya incelemelerinde adayların paylaşımlarının içeriği ile birlikte dil üslupları da değerlendirmeye tabi tutulabilir. Sosyal medyada düzgün ve edebi dil kullanımı çeşitli vasıtalarla hem özendirilmeli, hem de ödüllendirilmesidir. Bu açıdan okullar, sivil toplum kuruluşları, Kültür Bakanlığı sosyal medyada kültür ve dil algısının gelişmesine katkıda bulunmalı.

Dijitalleşme ve sosyal medyanın hikâye, roman ve deneme gibi türlerin dili üzerinde nasıl bir etkisi olacaktır?

Dijitalleşme, romana da farklı bir boyut getirmiş bulunmakta. Dijital teknoloji ile biçimlenmeye başlayan son dönem edebiyat ürünlerinin sayılarının çoğalmakta olduğu gözlemliyoruz. Özellikle sosyal medya, insanların kendi öykülerini anlattığı ve ifade ettiği bir platform özelliği göstermektedir. Yazarlar bu platformlarda öykülerini kişilere, milyonlara iletebilmekte ve anında geri dönüşüm sağlayabilmektedirler. Ayrıca bu süreçte öykü roman tarzı edebi ürünlerin dili, sosyal medyadaki kısa paylaşımlardan, tvvitterin kısa formalarından etkilenerek tvveetöykülerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Aforizma tarzı cümlelerin yoğun olduğu kısa romanlar oldukça ilgi görüyor. Herkesin en iyi mikro öyküyü yazmaya çalıştığı yarışmalar bile düzenleniyor. Bu yeni sürecin genç kuşağın sosyal medya ile edebiyata ilgisinin artacağı düşüncesinin yanında, yazılan edebiyat eserlerinin anlamından uzaklaşacağı ve niteliğini kaybedeceği yönünde düşünceler de mevcut. Öyküde bakış açısını kuran asli unsurun dil olduğunu düşündüğümüzde bazı özenli yazıları istisna tutmakla bu tür yapıtların hem metnin yazınsal-estetik değeri hem de konu bütünlüğü ve anlam yoğunluğunu bakımından başarılı olması çok tartışmaya açık bir konudur. Nitekim bu tür bir dil üslubuyla bu tarz romanların okuyucusunu derinleştiren ve düşündürten, sorgulamasını sağlayan ve etkin bir özne durumuna yükselten bir konuma getirmesi pek mümkün gözükmüyor. Teknolojinin hayatımızın her alanını şekillendirmesi ve değiştirip dönüştürmesi olgusunun süreceği gerçeğinden hareketle romanın da teknolojik ilerlemeye bağlı olarak yeni formlar, yeni anlatım ve dil yapıları üzerinde kurulacağını tahmin edebiliriz. Bu yüzden bu alandaki hem toplumsal hem bireysel hem de kamusal denetimin artırılması önem arz etmektedir.

Dille ilgili bütün bu tehditlerin karşısında yazar olarak bireylerin üzerine düşen nedir?

Edebiyatı diğer bazı güzel sanat eserlerinden ayıran en büyük özellik asıl malzemesinin dil olmasıdır. Dil yazara bir araç olarak hizmet ederken yazar da anlatım teknikleri ve güzel yazın üslubuyla dilin gelişmesine hizmet etmelidir. Özellikle dilin üzerine bu kadar baskının olduğu bu karmaşık süreçte yazarlar bütün dayatmalara rağmen dili korumaya ve güzel bir dille yazılmış eserler ortaya koymaya özen göstermelidirler. Aynı zamanda dilin kurallarını, inceliklerini ve önemini yeterince bilen bireyler olarak toplumda dil bilincinin gelişmesine de katkıda bulunmalıdırlar.

Dil, hayata bakışımızı, dünyayla, evrenle, toplumla alakalı şemalarımızı şekillendiren en önemli unsur. Dilde yozlaşma dilin yapı ve işleyişinde var olan yaratıcı ve kendi kendini geliştirici ve zenginleştirici özelliklerini yitirerek önünün tıkanması anlamına gelir. Dili yozlaşan, fakirleşen toplumlar düşünme melekelerini bile kaybederler. Dil aynı zamanda nesiller arasında bağ kuran bir araç, milli kültürü yaşatan en önemli unsur. Bu yüzden bütün yaşamımız boyunca güçlü bir Türkçe için özen göstermeli, büyük Türk bilim insanı rahmetli Oktay Sinanoğ-lu'nun da belirttiği gibi dilin bizim için varlık sebebi olduğu gerçeğini asla unutmamalıyız.

Kaynak: Türk Edebiyatı Dergisi Şubat 2019 Sayı: 544