Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal: “Gerçek yaşamı düzeltmeden sosyal medyayı düzeltemeyiz”

Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Üsküdar Üniversitesi Çözüm Odaklı Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÜSÇÖZÜM) işbirliğinde, “Medya, Kadın ve Psikoloji: Toplumsal Cinsiyet ve Medya” başlıklı bir etkinlik düzenlendi. Moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Cem Tutar’ın üstlendiği programda ÜSÇÖZÜM Müdürü Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal; “Sosyal medyada algı yönetimi aktif olarak kullanılıyor. Kişi mutlu değilse bunu sosyal medyada telafi etmeye çalışıyor. Gerçek yaşamı düzeltmeden sosyal medyayı düzeltemeyiz.” dedi.


“Dilde yerini bulamayan kadının kimlik oluşumu ve öznelliği olumsuz etkileniyor”

Etkinliğin konuşmacılarından Üsküdar Devlet Hastanesinden Uzman Sosyal Çalışmacı Burcu Gündüz; “Toplumsal cinsiyet; kadınlık ve erkeklik kategorilerini, bu kategorilerle ilişkili olduğu varsayılan ve sosyokültürel yapı tarafından belirlenen davranışlar ve tutumlar ile toplumsal rolleri ifade etmektedir. Bu toplumsallaşma olarak adlandırılan süreç içerisinde bireyler doğdukları andan ölümlerine kadar geçen süre içerisinde sürekli olarak toplumun kendilerinden beklentilerini öğreniyor ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu beklentiler toplumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösterebilir. Kız veya erkek bebek olarak dünyaya gelen insanlar bu toplumsallaşma süreci içerisinde kadın ve erkeklere özgü olarak tanımlanan beklentilerle karşılaşıyor. Genel olarak bu beklentiler cinsiyetten kaynaklı biyolojik özelliklerin ötesinde toplumsal yapılarla, ilişkilerle bağlantılı bir boyuta işaret eder. Örneğin, erkek egemenliğine dayanan ataerkil bir toplumda kadınların çoğunlukla uysal, narin, duygusal ya da edilgen; erkeklerin ise güçlü, asi, mantıklı ve aktif olması beklenir. Yani toplumda kültürel olarak kadına ve erkeğe uygun görülen kişilik özelliklerini ve davranışları içerir ve bunlar genellikle toplum tarafından basmakalıp yargılara dönüşür, ‘Erkek adam ağlamaz’ ya da ‘Yuvayı dişi kuş yapar’ gibi. Toplumda kadın ve kadınlığa dair sosyal, fiziksel ya da psikolojik olarak yaygın şekilde kullanılan her şey hakaret ya da aşağılama amaçlı kullanılıyor. Onore eden ya da destekleyen iyi, güzel, güçlü özelliklerde erkekler üzerinden tanımlanıyor. Örneğin, ‘sözünün eri’ ya da ‘adam gibi’. Dilde yerini bulamayan kadının kimlik oluşumu ve öznelliği olumsuz etkileniyor. Toplumsal dil yalnızca erkekleri insan olarak görüyor. Haberlerde dahi kadına şiddete aşk cinayeti denilerek durum romantik hale getiriliyor. Ahlakın sadece kadının görevi olduğu vurgulanıyor.” diye konuştu.

“Mağdura haber diliyle ikinci mağduriyet yaşatılmamalı”

Kadın erkek eşitliğinin sağlanabilmesi için gerekli faktörlerden siyasi etkiyi sağlama ve medya bağlantılarıyla ilgili çözümlere (söylemsel, olumlu eylem, pozitif ayrımcılık stratejileri, sosyal medya aktivizmi) değinen Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, “Basın etiğine göre, kadına yönelik cinayetlerde, maktule ve katile dair görsel seçimi ancak fotoğrafa gerek varsa kullanılmalı. Faili korurcasına, maktul yerine failin mozaiklenmiş resmi olmamalı. Ayrıca maktulün öldürülme biçimi de ayrıntılı verilmemeli. Özendirici model olacak türden ayrıntılar verilmemeli. Ayrıca, maktulün kişisel haklarını koruyacak haberler olmalı. Aksi takdirde mağdura haberin diliyle ikinci bir mağduriyet yaşatılıyor.” dedi.

“Sosyal medyada algı yönetimi aktif olarak kullanılıyor”

Sosyal medya kullanımında kadın-erkek farklılıklarından bahseden ÜSÇÖZÜM Müdürü Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal; “Toplumsal cinsiyet sosyal medyaya da yansıyor. Öncelikle kadınların güç elde edebilmesi için hemcinsleri arasında rekabet oluşturma çabasını bitirip, barışması gerekiyor. İş yaşamında, sosyal yaşamda yaygınlaşan mobbinglerin yapılmaması gerekiyor. Kadınların sosyal medyada duygusal destek almak için dolaşması, erkeklerin ise egemen olma çabasının, sosyal medyada da çatışma puanına yansıdığı görülüyor. Dijital oyunlar erkeklere yakıştırılıyor, keza erkeklerin dijital oyunları yüksek oranda oynaması bunu kanıtlıyor. Derine inildiği zaman erkeklerin oyun oynarken boş vakit değerlendirmeden ziyade kazanma, başarma içgüdüsü ile yani güç gösterisi yaparak oynadığı gerçeği de var. Sosyal medyada kadınların hep güzel olması, zayıf olması, bakımlı olması gerekiyormuş gibi bir durum da söz konusu. Kısaca sosyal medyada algı yönetimi aktif olarak kullanılıyor. Kişi mutlu değilse bunu sosyal medyada telafi etmeye çalışıyor. Gerçek yaşamı düzeltmeden sosyal medyayı düzeltemeyiz.” ifadelerinde bulundu.

“Kadınların kendilerini değersiz hissetmelerinin temelinde güven duygusu eksikliği var”

Toplumla olan temel inşanın son aşamasının ergenlik süreci olduğunu dile getiren Klinik Psikolog Selvinaz Çınar Parlak; “Çocukluktan itibaren bir kişinin bireysel olarak kimlik algısı oluşmaya başlıyor. Kendisini nasıl konumlandırdığı, nasıl algıladığı, kendisiyle ilgili temel inançları. Kadın ya da erkek çocuklar temel duygusal ihtiyaçları benzer şekilde dünyaya geliyorlar. Ama nasıl birer kadın ya da nasıl birer erkek olacakları maruz kaldığı çevresel faktörlere göre değişiyor. İnsanlar toplumsal bir varlık olarak, kişiye toplumsal bu sistem içinde nasıl var olacağını öğretiyor. Kişinin buna ilk maruz kaldığı yer ise aile. Dolayısıyla ebeveynlerin nasıl kimlik algısı varsa çocuk da onu içselleştiriyor. Yüzyıllar boyu ataerkil yapı vardı aslında. Çünkü avcı toplayıcı toplumda fiziksel güç çok önemliydi. Erkek yiyeceği toplayıp yavruya ve kadına bakmak durumundaydı. Erkek, güçlü olmak ve kadını korumak zorundaydı. Kadın ise evde kalmak, yavrusuna bakmak zorundaydı. Fakat sosyal yapıların ve kültürün değişmesiyle birlikte erkeğin fiziksel gücüne ihtiyaç azaldı. Kadının evde kalıp yavrusuna bakmak tek sorumluluğu olmamaya başladı. Özellikle son 50 yılda kapitalizmin ve ekonominin şekil değiştirmesiyle birlikte kadınların ve erkeklerin, toplumun ve yaşamın devam etmesi için temel ihtiyaçları değişti. İhtiyaçlar değiştiği için değişim kaçınılmaz olarak devam edecektir. Kadınların kendilerini değersiz hissetmelerine yola açan şey genellikle temel güven duygusunun eksikliğidir. Bu yüzden çizgi filmlerimizde, evdeki kadın rollerinde, okulda, evde çocuğa temelde cinsiyetten bağımsız var olduğu için koşulsuz şartsız kabulünü hissettirebilirsek, çocuklar büyüdüklerinde değişen toplumsal sistemlere, değer yargılarına ve normlara hızlıca adapte olup kendilerini değerli hissedecek durumda konumlandıracaktır. Hem şiddeti hem değersizliği birtakım kültürel zorbalıkları kabule etmeyecektir.” diye konuştu.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)