Medreseler ve Meşrutiyet Döneminde Medrese Islahatı konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi Risale-i Nur Araştırmaları Platformu (RİNAP) tarafından düzenlenen “RİNAP Aylık Sohbet” programında “Doğu-Batı Medeniyetleri Tartışmalarında Bitmeyen Gündem: Medreseler ve Meşrutiyet Döneminde Medrese Islahatı” konuşuldu. Zoom üzerinden gerçekleşen programın konuğu Tarihçi Prof. Dr. Ali Arslan oldu. Programın moderatörlüğünü İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir yaptı. 


“Eğitim, vakıflar üzerinden karşılandığı için devlete yük olmuyordu”

Prof. Dr. Ali Arslan, eğitimde Batılılaşma probleminin olduğunu söyleyerek; “Eğitim problemini ikiye ayırırsak Bediüzzaman açısından baktığımızda İslam dünyasının İslamiyet'e, İslami ilkelere ve İslam medeniyetine göre bir eğitim problemimizin var olduğunu görüyoruz. Bir de Batılaşma döneminin problemi var. Türkiye’de ve İslam dünyasında Batılaşmanın içindeki eğitim problemi doğuyu da kıyaslayarak aşılması gerektiği için bunu iki döneme ayırmakta mecbur oluyoruz. Muallimlerin maaşı ikinci dönemin içerisindedir. Farka bakmamız lazım. Bizde eğitim, vakıflar üzerinden karşılandığı için devlete yük olmuyordu. Bu Tanzimat itibariyle bütçe merkezileştirilince devlet de öğretmenin maaşlarını merkezden ödemeye başlayınca zaten bütçede fazla bir tahsilat yok, okullaşma da kendisine ait, maaşı da. Düyûn-ı Umûmiye 1881’de tescillendikten sonra bunları ödemek daha da zorlandı. Hatta Düyûn-ı Umûmiye’deki bir memur normal memurdan fazla alıyor. Orada öyle bir ölçü var.” dedi.

Hakiki vukuatı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahittir

Tarihin neden bu kadar çok gündemde olduğuna değinen Arslan; “Hakiki vukuatı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahitti. Temel cümlemiz budur. Gerçek, net ilgiye değil zanlıya dayanıyoruz. Yani sevdiğimize her şeyi yüklüyoruz, sevmediğimize de tersten her şeyi yüklüyoruz. Dönem itibarıyla kendimiz bir şeyi beceremediğimiz için kendi modellerimizi burada değil de tarihte yaşıyoruz. Tarihte yaşadığımız zaman süper kahraman yaratmak daha kolay oluyor. Bir süre sonra ona kendimiz inanıyoruz. İnandığımız için hiç mağlubiyeti görmüyoruz. Mesela biz kendimizi Yavuz döneminde düşünüp, Yavuz döneminde yaşıyoruz.” İfadelerini kullandı.

Mahalle mektebi üzerinde kurulmuş olan yapının tamamına medrese diyoruz”

Prof. Dr. Arslan, medreselerin yükseköğretim kurumu olarak görüldüğünü ve bunun yanlış olduğunu belirtti. Arslan; “Doğu-Batı Medeniyetleri diye koyduğunuz başlıkta biz batı medeniyetini tamamen geçsek bile eğitimi problemini ikiye ayırmaktan kurtaramıyoruz. Çünkü tamamen eğitimi sağlamasını İslami ölçüde yapıyoruz. Toplum Müslüman, halk Müslüman. Her yeri kendi inancına göre, kendi değerlerine göre yapıyor. O zaman Batıdaki bir eğitim kurumunun ve eğitimin başarısı ve başarısızlığı İslam'a uyarlayarak oluyor. İslam medeniyetine göre, medreselere göre yapıyoruz. Bizim şöyle bir yanlışımız var; medreseyi yükseköğretim kurumu olarak söylüyorlar. Medrese dediğimizde bu sadece yükseköğretim değildir. Biz sadece Süleymaniye’ye bakıp 'Bu yükseköğretim kurumudur' diyoruz. Mahalle mektebi üzerinde kurulmuş olan yapının tamamına medrese diyoruz. Bu medrese bir sonraki mahreç de metalin kendisinin buluşu. Yani bir yere giren öğrenci bir yere dâhil oluyor, buradan çıkan ise bir üste geçiyor. Bu şekilde kademe kademe giderek en son da yükseköğretim dediğimiz Süleymaniye gibi yerlerden mezun oluyor. Ancak bu kademe bazen her yerde olmuyor. Mesela bir kurumun içerisinde ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite olmayabiliyor. Öğrenci yukarıya doğru çıktıkça buraya geliyor. Bunların gelirleri de devlet tarafından değil kurarken garanti altına alınıyor. Çünkü devlet çökse bile masraflar kendilerince temin edilecek.” şeklinde konuştu.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)