Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Depresyonda olanlar kendilerini kapkaranlık bir dünyada hissederler”

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.48263

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Dost TV ve Dost FM’de yayınlanan “Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la Akla Kapı” programında “Depresyon” konusunu etraflıca ele aldı. Depresyonun insan sağlığı üzerindeki etkilerinden bahseden Tarhan, depresyondaki kişide ciddi bir ilgi kaybı ve enerji azalmasının görüldüğünü söyledi. Depresyonun en büyük tehlikesinin yeti yitimi olduğunu aktaran Tarhan, geleceğin hastalığı olarak görüldüğünü de vurguladı. 

“Depresyondaki kişide ciddi bir ilgi kaybı ve enerji azalması vardır”

Depresyonun ana belirtilerine dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bir klinik depresyon var bir de klinik olmayan depresyon var. İkisini ayırt etmek gerekiyor. Klinik depresyonun 8 ana belirtisi vardır. Bu belirtilerden bir tanesi kişinin elem, hüzün duyguları yaşamasıdır. Yani kişinin içinde psikolojik acı yaşamasıdır. İkinci belirtisi de hayatta birçok şeye ilgi ve enerji azalmasıdır. Hiçbir şeyden tat ve zevk alamamasıdır. Buna anhedoni denir. Mesela zevkle kitap okuyan birisi okuyamaz. Şunu alıp şuradan şuraya koyamaz, yapamaz, gözünde büyür. Kişide ciddi bir ilgi kaybı ve enerji azalması vardır.” ifadelerini kullandı. 

“Kendilerini kapkaranlık bir dünyada hissederler”

Majör depresyonda olan kişilerin kendilerini kapkaranlık bir dünyada hissettiklerini dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Majör depresyonda çökkünlük hali vardır. Daha sonra enerji azalması ve uyku bozukluğu vardır. Bazı kişiler aşırı uyur, bazılarının da uykusu kaçar. İştah bozulması vardır. Bazıları kendini aşırı yemeğe verir, bazılarının da iştahı kesilir. Unutkanlık olur. Dikkat, odaklanma sorunları, konsantrasyon sorunları olur. Daha önce rahat odaklanıp yaptığı bir şeyi yapamaz. Böyle olunca kişinin beyni yavaş çalışmaya başlıyor. Mide bağırsak bozuklukları olur. Çeşitli somatik belirtiler olur. Daha önce olmadığı kadar bedensel rahatsızlıklar yaşar. Çeşitli ağrılar olur. Kişinin günlük yaşam aktivitesine olan ilgisi azalır. Günlük hayattan zevk almaz. Hani yaşam sevinci kayboldu derler ya... Yani bu kişilerin üzerinde hep karamsarlık vardır. Geçmişle, gelecekle, bugünle ilgili karamsar yorumlar vardır. Kendilerini kapkaranlık bir dünyada hissederler. Bu durum onların isteği dışında gerçekleşir, ellerinde olmayan bir şeydir.” şeklinde konuştu. 

“Depresif belirti hepimizde olabiliyor”

Zaman zaman herkesin depresif belirti yaşayabileceğini söyleyen Tarhan; “Depresyon bazı kişilerde sebepsiz yere, durup dururken olabilir. Depresyonu başlatan bir olay, tetikleyen bir faktör olabiliyor. Bu durum 3 gün kadar sürerse depresyon sayılmıyor, buna depresif belirti deniyor. Depresif belirti zaman zaman hepimizde olabiliyor, birkaç saat olur geçer. İstatistiklerde normal bir toplumun üçte birinin son 1 sene içinde depresif belirti yaşamış olduğunu gösteriyor. Bu yüksek bir oran. 15 günden fazla sürerse zaten depresyon tanısı alınıyor. O zaman uzmana gitmek gerekiyor.” dedi. 

“Beyin haritası parmak izi gibidir”

Dijitalleşmenin getirdiği kolaylıkla beyin haritalama yapılabildiğine dikkat çeken Tarhan; “Depresyonun üzerinden 3 ay geçtiği zaman beyindeki sinyal akışı, enerji akışı, kimyasal akış bozuluyor. Dört dalga grubu vardır. Beta dalgası hızlı dalga, yüksek frekanslı. Alfa dalgası, orta frekanslı dalga. Sağlıklı insanlarda oluyor. Teta dalgası, uykudaki dalgalar bir de istirahat halindeki dalgalardır. Hipnoz esnasındaki dalgalardır. Delta dalgası da yavaş dalgalardır. Çocuklarda ve Alzheimer hastalarında çıkar. Kişinin beyninde bunu ölçüyoruz. ‘Sağ beyin ve sol beyin farklı mı?’, ‘Beyindeki ritim bozuk mu?’, ‘Beyindeki dalgaların ahengi nasıl?’ diye bakıyoruz. Beyin elektrosu, beyin haritası parmak izi gibidir. Literatürde de öyle geçerli. Beyin EEG'si parmak izi gibidir bu haritaya da yansıyor. Harita, dijitalleşmenin getirdiği bir kolaylık. Beyin görüntülemeleri alabiliyoruz. Alıp da hastaya gösterdiğimiz zaman beynini, ‘Bak, beyninin şu bölgesi konuşamıyor.’ diyoruz. Sol ön bölge acı, elem, kederden kaçmayla ilgili. Sağ ön bölge, hazza, lezzete yönelmeyle ilgili. ‘İkisi uyumlu çalışmıyor.’ diyoruz.” ifadelerini kullandı. 

“Depresyonun en büyük tehlikesi yeti yitimi yapmasıdır”

Depresyondaki kişinin yaşayan ölü gibi dolaştığına vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan; “Minör depresyon, nasihatle düzelebilen, ilaç gerektirmeyen gruptur. Yani kısa bir depresif ruh hali. Birisi bize geldiği zaman, mesela ‘Son bir ay içerisinde kendini iyi hissettiğin zaman mı daha çok yoksa kötü hissettiğin zaman mı daha çok?’ diye soruyoruz. ‘Kendimi kötü hissettiğim zaman çok.’ diyorsa onu distimi olarak değerlendiriyoruz. Depresif mizaç. Yani kişi günün 3-4 saati canlı, neşeli, 3-4 saati depresiftir. Böyle kişilerin enerjisi azdır, isteksizdir. Yani depresyonun en büyük tehlikesi yeti yitimi yapmasıdır. Kişinin iş verimi düşer, çocuklarla ilgisi azalır, devamlı uyur. Bir bulaşık yıkamak bir merdiven çıkmak gözünde büyür. Yani kişi yaşayan ölü gibi dolaşır.” şeklinde konuştu.

“Geleceğin hastalığı olarak görülüyor”

Depresyonla beraber intihar hızlarında da artış olduğuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Depresyondaki kişi hayattan kopuyor. Öyle olunca da işyerinde müthiş bir iş kaybı oluyor, verim kaybı oluyor. Onun için geleceğin hastalığı olarak görülüyor. Bu küresel olarak yaygınlaşınca verimlilik azalıyor. İş verimi düşüyor. Yeti yitimi oluyor. İnsanlar çalışamaz hale geliyorlar. Onun için Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki bütün parlamentolara intihar önleme projeleri gönderdi. Yani intiharlar hızla artıyor. Şu anda bu konu küresel bir sorun olarak hızla artıyor.” dedi. 

“Sosyal destek, tedavinin bir parçasıdır”

Klinik depresyonun yüzde 70'inin ilaç ve terapiyle düzeldiğine dikkat çeken Tarhan; “Sosyal destek tedavinin bir parçasıdır. Tedavinin üç parçası vardır. Birincisi biyolojik tedavi, yani beyin kimyasını düzeltmek. İkincisi terapiler. Kişinin yanlış düşüncelerini, değer yargılarını, algılarını, onu depresyona götüren düşünce hatalarını düzeltmek. Terapi süreci içerisinde onu depresyona götüren düşünce hatalarını bulup onu düzelttirdiğin zaman ya da eski travmalarını bulup onu düzelttiğiniz zaman, kişinin tekrar depresyona girmemesi sağlanıyor. Klinik depresyonun yüzde 70'i ilaç ve terapiyle düzeliyor. Bu yüzde 30'luk kısım tedaviye direnç gösteriyor. Onlar kişiye özel tedavilerle düzeliyor.” ifadelerini kullandı. 

 


 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)