Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İlişkilerde zihinsel esneklik önemli”
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü, Psikoloji Kulübü ve Pozitif Psikoloji Kulübü ortaklaşa ‘Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Psikoloji Sohbetleri’ başlıklı etkinlik gerçekleştirdi. Katılımcıların ilgisinin yoğun olduğu programda Prof. Dr. Nevzat Tarhan ilişkilerde zihinsel esnekliğin önemli olduğunun altını çizdi. Tarhan; “Zihinsel esnekliği olan kişiler iki tarafta da problem çıktığı zaman yeni ilişki biçimi oluşturabiliyorlar.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Güney Yerleşke Sokrates Salonunda gerçekleşen etkinliğe Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ve fakülte akademisyenleri de katıldı.
“Geçmişle gelecek arasında köprü kurabilmemiz önemli”
Psikolojide ciddi bir devrim yaşandığından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, buna bağlı birçok teorinin yeniden yazıldığına dikkat çekti. Tarhan; “Birçok bilgiler yeniden değiştiriliyor, inşa ediliyor. Bu çerçevede geçmişle gelecek arasında köprü kurabilmemiz önemli. Paradigma dönüşümü yaşanıyor. Eski paradigma farklı, yeni paradigma farklı. Yeni paradigma oluştuğu zaman muhakkak eskiyi savunan statükocu bir grup oluyor. Yeni bir fikir ortaya atıldığı zaman üç türlü durum olur: Birincisi ilk başta öyle saçma şey mi olur diye gülerler. O biraz tutmaya başlayınca ikinci adımda şiddetle karşı çıkarlar, yerin dibine batırırlar, saldırırlar. Daha sonra genel kabul gördüğünde, ‘Ne var ki bunu biz zaten biliyoruz.’ derler. Yani genelde bilimsel temelli yeni fikrin gelişmesi böyledir. Bu nedenle muhakkak bilimsel sağlamlıkla hareket ediyoruz.” şeklinde konuştu.
“Hesaplamalı nörobilim hesaplamalı psikolojiye doğru gidiyor”
Hesaplamalı nörobilimin hesaplamalı psikolojiye doğru evrildiğinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Şu anda resmen beyin bilgisayar dekoderi geliştirilmiş. Beyindeki bilgilerle bilgisayardaki bilgiler arasında kodlamalar değişiyor. Kişiye MR cihazı içerisinde hayal kurduruyorlar. Kurduğu hayali tahmin eden yazılım geliştiriyorlar. Kişiye kelimelerin beyindeki karşılıklarıyla ilgili bir eğitim veriliyor. O eğitime göre o kişinin hayallerinin karşılıklı matematiksel hesabı yapılmış. Her kelimenin matematiksel hesabı var. Oradan varsayımla boşlukları dolduruyor, hikaye şudur diye çıkarıyor. Bu hesaplamalı nörobilim, hesaplamalı psikolojiye doğru evriliyor, ona doğru gidiyoruz. Böyle bir çerçevede biz muhakkak yeni tecrübelere, yeni sorulara açık olabilmeliyiz. Eski sorulara hep eski cevaplar veriliyor. Biz kendi alanımızda eski sorulara yeni cevaplar vereceğiz. Eski hastalıklara, eski problemlere, eski çalışmalara yeni cevaplar vereceğiz.” ifadelerini kullandı.
“Aşk bilimin menziline girdi”
Aşkın bilimsel yönüne değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kişinin âşık olduğu zaman beyninin salgıladığı hormonlardan bahsetti. Tarhan; “Aşk edebiyatın, sanatçıların konusu olarak biliniyordu ama 90’lı yıllardan sonra artık bilimin menziline girdi. Aşkın kimyası diye hep duymuşsunuzdur. Aşık olan bir kimse 60 dakikanın 59 dakikası aşık olduğu kişiyi düşünür. Kişi baktığı her yerde onu görür. Aşık olan kişi başka bir şey düşünemez. Onu düşündüğü zaman müthiş rahatlar. Aşk kelimesi Arapça sarmaşık kökünden geliyor, sarmaşık öyle bir sarılıyor ki, onunla birlikte ölüyor. Aşık olanda öyle bir duygu oluyor. Bu nedenle bu tarz aşk düşünen kimsede beyin aşırı dopamin salgılıyor. Dopamin müthiş odaklanma sağlıyor. Onun için dikkat eksikliğinde dopamin üreten ilaçlar verilir. Odaklanır, o odaklandığı için dikkat eksikliğinde kişi dikkatini daha uzun verebilir. Dopaminin ikinci bir özelliği de kişide müthiş bir sarhoşluk hissi verir. Sadece bulutların üzerinde dolaşıyor gibi. Aşkta böyle oluyor. Aşık bir kimsenin aşk anında sarhoştan farkı yok. Önceden aşk serotonin salgılanması zannediliyordu, şimdi serotonin azalıyor. Haz hormonu artıyor, mutluluk hormonu azalıyor. Kişi odaklandığı için aşık oluyor ama aşık olduğu şeyi kaybetme korkusuyla kaygı ortaya çıkıyor.” dedi.
“Sadakat yükümlülüğü evlilikte çok önemli”
İyi iş birliği kurmanın sihirli kavram olduğunu belirten Tarhan, aşkın iş birliğiyle birleşirse ömür boyu aşka dönüşebileceğini vurguladı. Tarhan; “Aşık olduğumuz kişi eğer bizim için doğru kişiyse ömür boyu aşk oluyor. Aşk evlilikte sebep midir, sonuç mudur? Genellikle şu andaki şehir efsanesi, sebeptir. ‘Sevgi + İyi İş Birliği = Aşk’ oluşuyor. Kişiler iyi iş birliği kuramıyorsa var olan aşk da buharlaşıyor. Bu yüzden iyi iş birliği kurabilmek buradaki asıl sihirli kavram. Aşk iş birliğiyle birleşirse ömür boyu aşka dönüşebilir. Yaşantılarda çoğu kimseler iyi iş birliği kuramıyor. İyi iş birliği kuramamasının sebebi de şu anda en çok gördüğümüz narsistlik kişilikler. Taraflardan biri narsist olursa ya da iki tarafta narsist olursa çatışma çıkıyor. Böyle olunca bu ilişkilerde sadakatte olmuyor. Halbuki ikili ilişkilerde, evlilikte sadakat yükümlülüğü vardır. Sadakat yükümlülüğü evlilikte çok önemlidir.” dedi.
“İlişkilerde zihinsel esneklik önemli”
Bağlanmanın insanın temel ihtiyaçlarından biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Güvenli bağlanma ideal olanı ama güvenli bağlanma olmadığında kaygılı bağlanma oluyor. Kaygılı bağlanma, tam bir araya geldiklerinde bağlanma nesnesini terk ederler. Kişilik yapısından daha önemlisi; iki tarafında ilişkilerde zihinsel esneklikleri önemli. Zihinsel esnekliği olan kişiler iki tarafta da problem çıktığı zaman yeni ilişki biçimi oluşturabiliyorlar. Hepimizin çocukluk döneminde büyüdüğü, yetiştiği bir yaşam alanı vardır. O alanda anne, baba, erkek, abi, kardeş gibi hayat senaryolarımız var. Eğer kişide düşünce katılığı varsa kafasındaki o hayat senaryolarına göre karşısındaki kişiyi bir yere oturtuyor. ‘Abim böyle bir insandı, babam böyle bir insandı sen de öyle davran.’ diyor. O halde evlenen kişiler hayat senaryolarını yeni aktörlere göre yeniden yazar. Yani annesinden, babasından, çocukluğundan getirdiği hayat senaryolarını yeniden yazması gerekiyor. Temel kişiliğini koruyacak ama yeni duruma göre yeni çözümler üretecek. Hayat senaryolarını böyle yazarsa kişi kendi aktörlüğünü de ona göre oynar. Bunu yapabilirse çok rahat yürüyebiliyor.” şeklinde konuştu.
“Sevgi, iyi niyet varsa yürümeyecek ilişki yok”
Çift terapilerinde ilişki durumu ölçeklerinden bahseden Tarhan; “Orada araştırdığımız üç alan var. İlişkide zihin okuma var mı? Mesela bir taraf bakıyor karşı tarafın düşünmediği, inanmadığı, yapmadığı bir şeyi düşünüyor, yaptığını zannediyor, zihin okuma yapıyor. Niyet okuma yapıyor, inanıyor ondan sonra ona göre tepki veriyor. Bu sefer karşı tarafın öyle bir şeyi olmadığı halde zihin okuma var mı onu puanlıyoruz. İkinci olarak beklenti düzeyine bakıyoruz. Beklenti düzeyi nasıl? Birbirleriyle ilgili gerçekçi olmayan beklentiler oluyor karşı taraftan ya da kendiliğinden orda da çatışmalar oluyor. Yakınlıktan kaçınma var mı, yok mu? Sevgi varsa iyi niyet varsa yürümeyecek ilişki, evlilik yok. İyi niyet ve sevgi burada temel ihtiyaç. Yakın ilişkilerde ilişkiyi en çok bitiren şey empati yoksunluğu. Bütün kötü davranışları bir odaya doldursanız kapısını empati yoksunluğu açıyor.” dedi.
“Dayanıklılık eğitimi insanı geliştiriyor”
Doyum erteleme becerisinin pozitif psikolojide öğretilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, doyum ertelemeye ek olarak dayanıklılık eğitiminin de gerektiği vurguladı. Tarhan; “Dayanıklılık eğitiminde insan kendisinden beklenmedikçe aceleci ve sabırsız oluyor. ‘Hemen şimdi olsun.’ diyor. Evrensel bir duygu. Bu duygu en çok da çocukta var. Okul öncesi çağında olan bir çocuk, ‘Hemen ve şimdi.’ der. Çocuk ağlar ve annesi de verir. Çocuk bu sefer ağlayarak istemeyi öğrenir. Halbuki çocuk istediği zaman anne, ‘Tamam çocuğum ödevini bitir sana istediğini vereceğim.’ diyecek ama anne de sözünü tutacak. Böyle yaptığı zaman çocuk dersini yapar bitirir ondan sonrada alır ve burada sebatlık olur, dayanıklılık eğitimi olur. Bu insanı geliştiriyor. Frontal lobda network oluşturuyor.” ifadelerini kullandı.
“İnatçı kişiyle yaşamak gerçekten en zorudur”
Üç tip insan olduğuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Birincisi sünger tipi insan, ikincisi teflon tipi insan, üçüncüsü de kauçuk tipi insan. Sünger tipi insan hep ağlar, yakınmacıdır. Bütün yükü üzerine alır, dertlidir yakınmacıdır. Depresyondaki kişiler, depresif olan kişiler ve anksiyeteli kişiler. Teflon tipi insanlar ise hani teflon tavaların kendileri yanmaz ama temas edeni yakar. Bu kişilerde böyle benmerkezci kişiler sadece kendi çıkarını düşünen kişiler her olayı kendilerine göre çözüyorlar. Kendileri hiç rahatsız olmuyorlar ama çevresindekileri yakıyorlar. Bu kişiler bir müddet sonra yalnız kalıyorlar. Yalnız kaldıkları için de eğer güç ellerindeyse etrafında sahte bir arkadaş, dost çevresi oluşuyor. Gücü de gittiyse yapayalnız kalıyor, çoğu da intihar ediyor. Üçüncü tip kişiler kauçuk tip kişiler. Kauçuk özellikleri elastik olur, tekrar eski haline gelir. Yani kognitif flexibility dediğimiz zihinsel esneklik. Bunun karşıtı da düşünce katılığıdır. Düşünce katılığının halk arasındaki adı inatçılık. Onun için inatçı kişiyle yaşamak gerçekten en zorudur. İnatçı, düşünce esnekliği olan kişi bir şey öğrenir, esner gevşer ama olaydan sonra tekrar eski haline gelir. Her seferinde yeni bir şeyler öğrenerek tekrar eski haline gelir. Onun için insan ilişkilerinde böyle olmak gerekiyor. İlişkilerde esnek olup tekrar eski haline gelebilene biz psikolojik sağlamlığı güçlü diyoruz.” şeklinde konuştu.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)