Hayvan hakları ve veganlık felsefesi ele alındı
Üsküdar Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Kulübü tarafından Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı önderliğinde “Bilim Dünyasında Yeşil Dönüşüm Hayvan Hakları ve Veganlık Zirvesi” adlı program düzenlendi. Hayvan hakları ve veganlık felsefesi birçok uzman tarafından çeşitli yönleriyle konuşuldu.
Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleşen programa katılım oldukça yoğun oldu.
Prof. Dr. Muhsin Konuk: “Müsilaj probleminin temelinde deniz ekosistemindeki kirlilik stresi var”
Açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk’un gerçekleştirdiği programda deniz ekosistemine ve varlıkların ekosistemdeki görevlerine dikkat çeken Konuk; “Deniz ekosisteminde yaşadığımız müsilaj probleminin temelinde yatan şey aslında deniz ekosistemindeki kirlilik stresidir. Stres bir şeyin çok fazla ya da çok az olması anlamına gelmiyor. Su, canlılık için en önemli maddedir. Su hayattır ama hayat su değildir. Hayat olan suyu bitkilere gereğinden fazla verirseniz su stresine girerek ölür. Eğer siz evrenin bir parçası olduğunuzun farkına varırsanız işte o zaman insan olduğunuzda canlılara kötülük yapma duygusundan arınmış oluyorsunuz. O duyguyu tamamen yok ediyorsunuz. Karıncaya basarken bile basmayayım diye belki de yönünüzü değiştiriyorsunuz. Çünkü her bir varlığın ekosisteme ait bir görevi var. Onlardan bir tanesini kopardığınızda eğer bu son halkaysa çok fazla bir şey fark etmiyor fakat zincirin orta yerlerinde bir kopukluk meydana gelirse o zaman başedilemez problemlerle karşı karşıya kalıyorsunuz.” şeklinde konuştu.
Melike Dirikoç: “Veganlık bir özgürlük hareketidir”
‘Bağlantı Kurmak’ başlıklı sunumunu gerçekleşiren Melike Dirikoç yanlışlığı hatırlamak için hayvanların hisseden canlılar olduğunun hatırlanması gerektiğinden bahsetti. Diri; “Bir araştırmada hayvanlara acı vermek ve onlara eziyet etmek yanlıştır cümlesine insanların %71’i katılmış. Düşüncede buna katılsak bile davranışta bunu göstermiyoruz. Yanlışlığı hatırlamak için hayvanların hisseden canlılar olduğunu hatırlamalıyız. Hayvanlar deneylerde işkence görüyor, öldürülüyor. Kedi köpek mamaları yapılırken bile bu onlar için iyi niyetli bir davranış gibi görünse bile kedi köpekler üzerinden deney yapılıyor. Bunu yapmaya mecbur değiliz. Farklı metotlar var. Hücre ve kök hücre çalışmaları, 3D doku kültürü, bilgisayar modellemeleri aynı insan üzerinde klinik çalışmalar gibi. Hayvanlar eğlence alanında kullanılıp köleleştiriliyor. Günümüzde de maalesef, ‘Hayvanlar makinelerdir’ gibi bir norm var. Hayvanlar eşya statüsündeler. Kedi, köpek, balık, tavuk bir masayla aynı statüde. Ne yazık ki bu sebeple onları koruyamıyoruz. Bilimsel olmayan sözleri söylüyoruz. Bunlar bizim normalimiz oluyor. Bir şeyi bağlamından kopardığınız zaman ikna etmeniz kolaylaşır. Bir durum ne kadar korkunçsa bununla ilgili yapılan manipülasyon ve söylenen yalan o kadar büyüktür. Veganlık bir trend ya da marjinal olmak için yapılan bir hareket değil bir özgürlük hareketidir. Vegan yaşamak hayvan köleliğini reddetmek ve hayvanlara gösterilen şiddete karşı çıkmaktır. Veganlık; insan olmayan hayvanlar, insanlar ve doğa için bir özgürlük hareketidir.” ifadelerini kullandı.
Dr. Kaya Bilgüvar: “Hayvanlara işkence etmemek için kullanabileceğimiz sonsuz olanak var”
Xeno-free hayvansal ürünlerden yoksun uygulamalar yaptıklarını ileten Dr. Kaya Bilgüvar, ‘Nörogelişimsel Hastalıkların Genetiği ve Modellemesi’ başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Bilgüvar; “Hayvan modeli kullanmadan direkt hastadan aldığımız örneklerle hastalık modellemesi yapabilmeye başladık. Doğrudan hastanın kendisinden aldığımız için bence çok güzel bir uyum var. O hastanın hastalığını çözmek için direkt o hastanın hücresini kullanıyoruz. Hayvan deneylerini tamamen ortadan kaldırmak için sadece teknolojik olarak orada olmak yeterli değil. Birtakım politik kararlar da bu işin içerisinde var. Bazı araştırmalarda organoidler çok daha güzel bir model olduğu halde hayvan deneyleri daha şart olarak kabul ediliyor. Bu dönüşüm için veri birikmesi ve kanıtlanabilmesi lazım. Bence toplumda ben merkezci ve insan merkezci algının dönüşümümün de hızlanması lazım. Günümüzde hayvanlara işkence etmemek için kullanabileceğimiz sonsuz olanak var.” dedi.
Diyetisyen Bilge Sever: “Önemli olan besinler değil, besin maddeleridir”
Hayvansal ürün tüketiminin yüksek olduğu yerlerde karbon salınımının daha fazla olduğunun altını çizen Diyetisyen Bilge Sever, ‘Vegan Beslenme 101’ başlıklı sunum gerçekleştirdi. Sever; “Bitkisel beslenme vegan beslenmeyle aynı şey. Bitki bazlı beslenme ise hayvansal ürünlerinde kullanmasıdır. İnsan sağlığı gezegen sağlığından ayrı düşünülemez. Karbon salınımı gezegen için tehlikelidir. Hayvansal ürün tüketiminin yüksek olduğu yerlerde karbon salınımı daha fazla. Vegan beslenme diğer beslenme şekillerine göre daha sağlıklı olabilir. Sanıyoruz ki sadece hayvansal sütten kalsiyum alabiliriz. Hayvansal süt alırken tehlikeli olan doymuş yağı da alıyoruz. Aslında soya ve soya bazlı ürünler sanılanın aksine meme kanserine koruyucu etki yapar. İnsan tüketimi için üretilen süt organik, hayvansal üretilen süt GDO’lu oluyor. Hayvansal süt içinde bulunan östrojen ve diğer maddelerin bulunması ve yüksek miktarda bulunması sebebiyle kansere daha fazla yol açar. Vegan beslenenlerde meme kanseri oluşma riski daha az, prostat kanserine yakalanma riski daha az, total kanser riski daha az. Bitkisel beslenme vücudun insüline duyarlılığını arttırır, daha kolay kilo vermeyi ve verilen kilonun büyük çoğunluğunun yağdan olmasını sağlar. Vegan beslenen bireyler daha kolay doyar daha zor acıkır. %78 tip-2 diyabete yakalanma riski düşüktür. Besin ögeleri yeterli miktarda alındığında bitkisel beslenme bebekler ve çocuklar için zararlı değildir. Önemli olan besinler değil, besin maddeleridir.” şeklinde konuştu.
Dr. Ayşenur Çetinkaya Yıldırım: “Veganlık bir felsefedir”
‘Çocuk ve Ergenlerde Vegan Beslenme’ adlı sunumunu gerçekleştiren Dr. Ayşenur Çetinkaya Yıldırım; “Veganlık bir beslenme biçimi değil, bir felsefedir. Uygun takviye ile vegan diyeti normal büyüme ve gelişmeyi destekleyebilir. Bütün dünyada vegan diyeti öneriliyor. Bir problem görünmüyor. Çocuklarda herhangi bir eksiklik yaşanmıyor. Vegan çocuklar daha yüksek karbonhidrat daha düşük doymuş yağ alıyorlar. Vegan ve vejetaryen çocuklarda daha fazla zayıflık ve bodurluk görülüyor. Omnivor ailelerde düşük lif alımı var. Olası boy kısalığı nedeni yetersiz beslenme ile alakalı olabilir. Sütün içerisinde büyüme faktörü vardır. Büyümeyi uyarır ama anabolik hormon olduğu unutulmamalıdır. Sütte kalsiyum vardır evet ama çocuklarda inek sütü bağırsaktan emilmez. Sütün içindeki diğer proteinler bağırsakları zedeler, emilimi azaltır. Hayvana verilen antibiyotiğin %20 ila %70’i süte geçebilmektedir. Ayrıca dışkı ve idrarla atılmakta, toprağa ve kaynak sularına karışmaktadır. Sütün içerisindeki antibiyotikler aynı antibiyotik almış gibi etkilerini gösterir. Bağırsak florası bozulur, yararlı bakteriler ölür, zararlı bakterilerin sayısı artar. Antibiyotik direnci gelişir, alerjilere zemin oluşturur. Hayvansal proteini kestiğiniz zaman vücuttaki ödem atılıyor, yediğimiz gıdalardan aldığımız emilimler artıyor. Çocuklara bir şey dayatamayız. O bir birey ve kendi kararlarını kendisi vermesi gerekiyor. Onunla aynı sofraya oturup, doğruyu gösterip ona anlatmamız gerekiyor.” dedi.
Funda Uğraş: “Yiyecek tercihimiz küresel ısınmaya en az ulaşım tercihimiz kadar etki ediyor”
‘Hayvan Kullanımının Ekolojik Yıkım Etkisi’ konulu sunumunu gerçekleştiren Funda Uğraş arazi kullanımında dünyadaki yaşanabilir arazinin yarısının hayvansal tarım alanı ve hayvan endüstrisi tarafından katledildiğinden bahsetti. Uğraş; “BM’nin yayınladığı listede hayvanların yok olma tehlikesi olduğu istatistik gösterildi. ‘Restorasyon On Yılı’ olarak kabul etti. Bazı ekosistemler ve türler artık korunabilecek durumda değil. Çok fazla tahribata uğradığı için restore edilmeleri gerekiyor. Chicago Üniversitesinin yaptığı araştırmada yiyecek tercihlerimizin küresel ısınmaya en az ulaşım tercihlerimiz kadar etki ettiğini ortaya koydu. Arazi kullanımında dünyadaki yaşanabilir arazinin yarısı hayvansal tarım alanı ve hayvan endüstrisi tarafından katledildiği biliniyor. Dünyanın %91’i hayvan endüstrisi tarafından katledilmiştir. 2000’den fazla hayvan türünün yaşam alanı olan Amazon yağmur ormanları hayvanların ellerinden alınmakta, çoğu tür canlı tehlikede ve stres altında yaşamaktadır. Hayvan endüstrilerinin atıklarının yer altındaki birçok hayvanı öldürdüğü görülmüştür. İklim krizi yapılan araştırmada koyunlar sera gazları arasında en güçlü olan metan gazı, ineklerden sonra geldikleri görülmüştür. Yün endüstrisi tarafından yetiştirilen koyun sürülerinin otlatılması sırasında bitki örtüsü değişir, toprak erozyonu ortaya çıkarak çorak arazi olarak bilinen yerler oluşur. Deriler moda sektörü için kurban ediliyor. Bu öyle bir sektör ki, burada çalışan insanların akciğer solunum yolları hastalıkları, kısırlık, DNA bozukluğu, kanser hatta gen aktarımı bozukluğu bile görülmüştür.” ifadelerini kullandı.
Gizem Kalak: “Her sporcunun beslenme düzeni özdeşleştirilmelidir”
‘Spor ve Bitkisel Beslenme’ başlıklı sunum gerçekleştiren Gizem Kalak Crossfitin özel bir antreman şekli olduğuna değindi. Kalak; “Yüksek yoğunluk seviyesinde işlevsel hareketlerden oluşan bir kuvvet ve kondisyon antremanıdır. 30 dakika içerisinde maksimum performans sağlayan sporlar yapılıyor. Kas gelişimi, kuvvet ve genel dayanıklılığı esas alan temel güçtür. Fitness ve crossfit kesinlikle aynı şey değildir. Crossfit egzersizleri yüksek tempolu hareketlerden oluşuyor. Kan gelişimi için kaslara sürekli artan yükleme yapmak, gelişimlerinizi desteklemek için gerekli kaloriyi almak, kasların yenilebilmesi için gereken proteini almak gereklidir. Sporcuların beslenme ihtiyacı kişiden kişiye ve yapılan spora göre değişmektedir. Bu yüzden her sporcunun beslenme düzeni özdeşleştirilmelidir. Önemli olan yediğimiz, içtiğimiz şeylerin içerisindeki makro ve mikroların besin değeri. Hayvansal protein değil, vücudumuza yararlı beslenmeliyiz. Olabildiğince farklı şeyler yemeyi deneyin.” şeklinde konuştu.
Dr. İlter Yenidede: “Mavi gezegende diğer canlıları düşünmeden yaşamımızı sürdürüyoruz”
Doğal kaynakların çok erkenden geriye doğru tüketilmeye başladığını vurgulayan Dr. İlter Yenidede, ‘Beslenme ve Sağlık Bilmecesi’ konulu sunum gerçekleştirdi. Yenidede; “Sağlıklı olmak sadece beslenme değil hareket, uyku, stres yönetimi, kötü alışkanlık, mutluluk ve güven veren bağlantılarla gerçekleşir. Mümkün olduğu kadar uykumuzu düzenli sağlamalıyız. Günümüzde maalesef sürekli bir alarm, uyarı gibi beynimizi tetikleyen şeyler var. Günümüzde alkol, sigara kullanımı çok yaygın. Mümkün olduğu kadar zararlı olan bu kullanımlardan uzak durulması gerekir. İnsan gün geçtikçe çok yalnızlaşıyor. Ekonomik koşullar nedeniyle çalışma saatlerini artırdığımız için sevdiklerimizden uzaklaşabiliyoruz. İçinde yaşadığımız gezegende maalesef her şeyi hak ettiğimizi düşünüp bu mavi gezegende diğer canlıları düşünmeden yaşamımızı sürdürüyoruz Doğal kaynaklarımızı çok erkenden geriye doğru tüketmeye başladık. Bunun etkisini iklim değişikliğinin oluşmasında görmeye başladık. Hayatımızda yaptığımız her şeyin karbon esasında olduğunu unutmayalım. Genetik dediğimiz şeyler aslında hepimizin ailemizden gelen genlerinden taşıdığımız kimyasallardır. Genetik hastalıklar aslında o kadar hayatımıza yön veriyor ki birisinin erken kalp krizi geçirmesi de buna bağlanıyor. Hayır, bunun genlerle alakası yok. Biri sağlıklı beslenmeye, hareket etmeye dikkat ederse bunu yaşama ihtimali düşer.” dedi.
Program toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)