Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ramazan’a uymak, varoluşa uygun yaşamak demektir”

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığının desteği ile Çağın Vicdanı Kulübünün düzenlemiş olduğu ‘Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile ‘Varoluştan Anlam Arayışına Psikolojik Sohbetleri’ Ramazan’da da devam ediyor. Programda Ramazan bağlamında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sabrın zorlukları yenme konusunda insana dayanıklılık eğitimi verdiğinden ve şükretmenin insana sahip olduğu şeylerin kıymetini bilip, olumluyu görüp hayata ümit duygusuyla bakmayı sağladığından bahsetti. Tarhan; “Ramazan’a uymak demek aslında varoluşa uygun yaşamak, fabrika ayarlarına dönmüş olmak demektir.” dedi.

İki sihirli kavram: Sabır ve şükür

Ramazan’ın insana iki beceri kazandırdığı konusuna dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İkinci nüktede Ramazanın şükür nimetine bakış açısından ele alıyor çünkü insanın iki tane duygusu önemli sihirli kavramdır. Bu iki kavramdan biri sabır, diğeri şükürdür. Sabrın, varoluştan psikoloji sohbetleri derken psikolojideki karşılığı dayanıklılık eğitimi olarak geçiyor. Dayanıklılık eğitiminde ne vardır? Mideni aç tutuyorsun, nefsini kontrol ediyorsun yemek, içmek birçok zevkten, istekten meşru dairedeki helal dairedeki birçok isteklerini geçici olarak erteliyorsun. Güneşin doğuşundan batışına kadar imsaktan iftara kadar olan kısmından erteliyorsun. Bu bir nevi normaldir yani insani yemek, içmek, üremek gibi birçok şeyleri erteliyorsun. Onun dışında beş duyunu da ertelemek gibi kendine normal mide orucundan hariç olarak nefis terbiyesi boyutunda da duygu orucu tutturuyorsun. Arzularına, dürtülerine terbiye veriyorsun, bu boyutu var.  İbadetin ondan sonra sosyal boyutu var. Birçok psikososyal duygulara hitap ediyor. Onun için sadece fiziksel insanlığımıza değil, biyolojik canlı insanlığımıza bir de psikososyal insanlığımıza üç boyuta da hitap ediyor. Bunu yaparken sabır, dayanıklılık eğitimi ve ikinci öğretisi de bunun doyum erteleme becerisidir. İnsana iki beceri kazandırıyor. Bunu biz testlerle ölçüyoruz. Mesela madde kullananlarda bakıyoruz, bunların dayanıklılık eğitimi hep düşük çıkıyor. Doyum erteleme becerisi düşük çıkıyor. Onun için insanlar çok hata yapıyorlar.” şeklinde konuştu.

“Ramazan nefsimizi minnettarlık eğitimine sokmuş oluyor”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kuralı ile bir nevi rutinin dışına çıkıldığından bahsetti. Tarhan; “İnsan kendini kontrol etmeyi öğrenemezse, şükredip, nimeti vereni düşünmezse nimet verici olarak kendini görmeye başlıyor ve kendini kutsallaştırıyor. İnsanda bu özellik vardır. Ramazan insanın nefsini kutsallaştırmamak için; ‘Senin şükretmen için, teşekkür etmen için bir irade güç var. Sofrada bekliyor elini uzatamıyorsun. Bu nimetin sahibi sen değilsin, bunu veren var, onu düşün ve şükret.’ diyor. Nefsimizi böyle bir minnettarlık eğitimine sokmuş oluyor. İnsan ramazanda aç kaldığı zaman, böyle durumlarda nimetler üzerinde düşünmeye ihtiyaç duyuyor. Daha önce söylediğimiz kuralı vardır, bir nevi rutinin dışına çıkıyorsun. Böyle otomatik geliyor diye insan bir müddet sonra alışıyor. Bir şeyden mahrum kalınca mesela hastalık olunca sağlığın kıymetini anlıyorsun. Nimet gelmeyince, aç kalınca nimetin kıymetini anlıyorsun ama akıllı insan bu nimeti kaybetmeden şükrünü yapabilmeli. O zaman Allah senin başına musibet vermez ki. Nimeti görmek lazım, hatta bununla alakalı papaz hikayesi vardır, daha önce bahsi geçmiştir. Fransa’yla ilgili anlatılır, sel basmış bir yeri papaz; ‘Allah beni kurtarır. Ben iyi bir insanım.’ demiş. Sel yükselmiş kurtarma timi gelmiş adam; ‘Allah beni kurtarır.’ demiş. Sel yükselince kayık göndermişler adam; ‘Allah beni kurtarır.’ deyip yine gelmemiş. İyice çatıya çıkınca adama kurtarma timi olarak helikopter getiriyorlar, Allah beni kurtarır diye ona da gitmiyor. Ondan sonra ölüyor. Allah’ın huzuruna çıktığı zaman; ‘Ey Allah’ım ben senin kurtarmanı bekledim niye kurtarmadın?’ diyor. Kulum diyor; ‘İnsanlara kurtarma timi gönderdim, onlarla dönmedin. Sonra kayık gönderdim, binmedin. Helikopter gönderdim, binmedin. Ben ne yapayım diyor?’ Sen burada Allah’ın gönderdiği sebeplere teşebbüs etmemişsin, etmeyince Allah olay ve hadise diliyle insanlara mesaj veriyor, konuşuyor bu dünyada. Hikmetin karşılığı ne? Sebepler dünyası, görünen sebep ve görünmeyen sebep var. Görünene sebep orada kayığı getiren, kurtarma timi gönderen. Görünmeyen sebep bu kâinatı yöneten, bu düzeni kuran, ilk yaratan ve şu anda her şeyin varlığı onunla ikame olan kayyum ismi Allah.” dedi.

“Tahsil zamanı hırslı, mahsül zamanı kabullenici kaderci olacağız”

Ramazan’ın farkına varma dönemi olduğunun altını çizen Tarhan; “Tahsil zamanı hırslı olacağız, mahsül zamanı kabullenici kanaatkâr kaderci olacağız. Çalışırken, ekerken, biçerken, sularken son derece hakkını vereceğiz ama harman zamanında; ‘Niye az çıktı, niye şunun tarlası iyi benimki böyle?’ demek yerine kabullenici olacaklar. Böyle olursa huzur oluyor bu imanın verdiği bir şeydir. Ramazan’ın farkına varma dönemi oluyor. İnsan o esnada haksız derecede hakiki veren şükre layıktır, ona teşekkür etmek o nimetleri doğrudan doğruya kullanabilmek kıymetini bilmektir. Spinoza’nın Yanılgısı diye ifade etmeye çalışıyorum. Descartes’le birlikte aydınlanmanın filozoflarından birisidir. ‘Tanrıyı gökte aramayın Tanrı doğadadır, doğanın kendisi tanrıdır. Her şey muntazamdır.’ diyor ve doğaya kutsallık veriyor. Tabiat perestlik oradan çıkmış ve burada; ‘Kusursuzdur, doğa mükemmeldir.’ diyor fakat onun üzerine; ‘Bu kötülükler bu şerler neden var, bu çirkinlikler neden var, bazı insanlar neden hasta oluyor, niye sakat doğuyor, hayat mükemmelse bunlar neden var, bunları yaptığına göre doğa akıllı ama aynı zamanda da merhametsiz. O kadar kötülüğü yaptığına göre veyahut bunları yapmayacak kadar da kudretli değil.’ demek ki diyor. ‘O halde ben doğanın tanrı olduğuna inanamıyorum. Ben Agnostiğim.’ diyor. Tevhidi bilse kabul ederdi. Bunu sınav diyalektiğiyle açıklıyoruz, kötülüklerin varoluşunu, bazı insanların dezavantajlı doğuşunu yani eşitlerin yarışmasında sınav vardır. Hak ve fırsatlarda eşit mi, değil mi? İnsan aklı başındaysa, şuuru yerindeyse hak ve fırsatlarda eşittir. Sakat doğanlar da varlık içinde doğanlar da iyi insan olma yarışında hepsi eşittir ama iyi insan olma değil sadece dünyevi düşünürsen müthiş adaletsizlik vardır. İyi insan olma yarışı diyorsak hayatın sonunda bitecek bir yarış diyorsak belki genç yaşta kronik hasta olanlar belki sakat doğanlar daha avantajlı ondan dolayı burada adaletsizlik yok sınav diyalektiğiyle yaklaşacağız.” ifadelerini kullandı.

“Ramazan fabrika ayarlarımıza dönmek için müthiş bir fırsattır”

Sabrın zorlukları yenme konusunda insana dayanıklılık eğitimi verdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Ramazan fabrika ayarlarımıza girmek için müthiş bir fırsattır. Ramazan’da şu anda fabrika ayarlarımıza dönmek için durup, düşünüp kendimize ayar çekersek, becerilerimizi geliştirirsek, sabır ve şükür kapasitemizi arttırırsak, sabretmek şükretmek rezervimizi genişletirsek, hayatta önümüze çıkacak zorluklarla daha iyi mücadele ederiz. Sahip olduğumuz küçük şeylerden mutlu oluruz. Sabır, zorlukları yenme konusunda insana dayanıklılık eğitimi veriyor. Şükür, insanı şu anda sahip olduğu şeylerin kıymetini bilip, olumluyu görüp hayata ümit duygusuyla bakmayı sağlıyor. Bu kelimelerin olması için niçin sabredeceğim? Hedefe ulaşmak için de sabredilir ama hedefin hedefi de var. Kaderin kaderi de var kaderi veren de var. Onu gördüğün zaman orda Allah’la bağını kurarsın, teslim olursun. O zamanda varoluşuna uygun yaşamış olursun. Onun için Ramazan’a uymak demek aslında varoluşa uygun yaşamak, fabrika ayarlarına dönmüş olmak demek diyebiliriz.” şeklinde konuştu.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)