“İş Hayatı ve Maneviyat” başlıklı panel gerçekleştirildi.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü ve Kerim Vakfı desteğiyle “İş Hayatı ve Maneviyat” konulu panel gerçekleştirildi. Nermin Tarhan konferans salonunda gerçekleştirilen panele Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Elif Erhan, Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcılarından Prof. Dr. Emine Yeniterzi, Dr. Öğr. Üyesi F. Cangüzel Güner Zülfikar, Enstitüsü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Reşat Öngören katılırken panelistler arasında Dr. Öğr. Üyesi Hatice Dilek Güldütuna, Dr. Yavuz Fahir Zülfikar, Oğuzhan Gürsoy, Emine Ebru Arslan, Yeliz Merdan, Ülkü Bozkurt, Pınar Ersoy Özdoğru yer aldı.

Panelin açılış konuşmasını Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi F. Cangüzel Güner Zülfikar gerçekleştirdi. Zülfikar; “Çalışmalar aynı zamanda büyük bir aşkla yapılan çalışmalardır. Bunları da inşallah yakın zamanda yayınlayacağız. Hepinize geldiğiniz ve katıldığınız için teşekkür ederiz.” dedi. Enstitünün, Ü.Ü. Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut tarafından bir “ahlak enstitüsü” olarak kurulduğu, iş ve çalışma ahlakı başlığının Enstitünün program dosyalarında ilk gün itibarı ile yer aldığı belirtildi. Enstitüde 2020 yılı Bahar döneminde İş ve Çalışma Ahlakı başlıklı araştırma grubunun kurulmasıyla hız kazanan çalışmaları konu alan Panelde başta iş ahlakının temel kavramları değerlendirildi. Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünde üretilen ve iş hayatıyla tasavvuf alanının bağlantılarını kuran, tasavvuf düşüncesinin muhtemel katkılarının ve iş hayatı ve maneviyat hakkında dört disiplinler arası tez çalışması sunuldu, geleceğin iş dünyasına yönelik değerlendirmeler yapıldı. Panelde geleceğin trendi olarak ‘hizmetkar liderlik anlayışı’, hizmetkar liderliğin gereği olarak ‘iyi insan olma’, iyi insan olmanın şartı olarak ‘ahlak’ ve dünyanın sürdürülebilirliği açısından ‘ahlakın kaçınılmazlığı’ konularında dikkat çekici paylaşımlarda bulunuldu.

Dr. Öğr. Üyesi Hatice Dilek Güldütuna: “Etik ve ahlak dediğimizde bir karışıklık mevcuttur”

Panelin birinci oturum başkanlığını Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dr. Öğr. Üyesi Hatice Dilek Güldütuna yaptı. “Ahlak ve Etik Kavramlarına Bakış” konulu sunum gerçekleştiren Güldütuna; “Günlük konuşma dilimizde etik ve ahlak dediğimizde ya da değerler ve normlar dediğimizde bir karışıklık mevcuttur. Hayatın farklı alanlarında bu kelimeleri birbiri yerine kullanıyoruz. Burada doğru kullanım böyledir demek değil, anlam alanlarını açmak ve akademideki farklı kullanım tarzlarına dikkat çekmek istiyorum. Ahlaki değerler bize yön veren ve içselleşmiş, bizimle kaynaşmış ilkelerimiz, ölçülerimiz oluyor. Bu değerler bizim hedeflerimizi, o hedeflere giderken kullandığımız araçlarımızı amel seçimimizi etkiliyorlar. Bir toplumun, toplumdaki insanların bir araya gelmesinde önemli rol oynuyorlar. Bu değerleri erdem kelimesi ile ifade edebiliyoruz. Etik, kullanım üzerine bilgi değil daha çok yönlendiren bir bilgi sunuyor. Konumuz iş dünyası olunca global kapital sistemin bu kavramlarla ilişkisinin Batı düşüncesinin son birkaç yüzyıldaki seyri ile yakından alakalı olduğu görülüyor çünkü; bu seyir ve süreç küresel pazar sisteminin bütün kurumlarını, normlarını ve değerlerini oluşturdu. Modern çağ ahlak anlayışının değiştiği, kapitalizm kültürünün oluştuğu bir dönem oluyor.” şeklinde konuştu.

Dr. Yavuz Fahir Zülfikar: “Ahlak, tercihlerle ilgilidir”

“İş Ahlakı: Temel Kavramlar” konulu bir sunum gerçekleştiren panelist Dr. Yavuz Fahir Zülfikar; “Ahlak, tercihlerle ilgilidir. Nasıl bir insan olmalıyım? Ne yapmalıyım? Nasıl davranmalıyım? Hep bu sorulara cevap arıyoruz. Sokrat; ‘Sorgulanmayan hayat yaşamaya değer değildir.’ diyerek ahlaki bir hayatın özünü ortaya koyar. Yaşadığımız her gün sayısız ahlaki sorularla karşılaşırız. Bu soruları cevaplamaktan kaçınmak mümkün değildir. Hayatımızı ya bu sorulara açık ya da örtülü bir şekilde yaptığımız tercihlerle cevaplayarak geçiririz. Türkiye’de 1980’den itibaren kademeli olarak rekabetçi ekonomik düzene geçiş ve batıya açılma ekonomik refah yanında bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Türk toplumu tüketim alışkanlıklarında batıyı taklit etmeye başlamış ancak üretim ve milli gelir bu tüketimi karşılamayınca kişisel ve kurumsal düzeyde gayri ahlaki bazı uygulamalar görülmüştür. Bu da iş ahlakının uygulanmasının, iş dünyasında yaygınlaşmasının ve öğretim programlarına sokulmasının gerekliliğini arttırmıştır. İş ahlakının temellerini düşünecek olursak herhangi bir iş faaliyeti insan faaliyeti olması nedeniyle bütün diğer insani faaliyetler gibi ahlaki bir bakış açısıyla değerlendirilebilir.” dedi.

Oğuzhan Gürsoy: “Kökleri sağlam bir kültürel yapıya ancak emek harcayarak ulaşılabilir”

Oğuzhan Gürsoy, “Uzakdoğu Üretim Sistemlerinin Kökenindeki Değerler” başlıklı sunumunda tezi hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Gürsoy; “Bu çalışmayı iki çarpıcı soru tetikledi. Bunlardan bir tanesi 20. Yüzyılın ikinci yarısında özellikle Uzakdoğu coğrafyasındaki bazı ülkelerde görülen sıradışı ekonomik performansın nasıl ortaya çıktığı. Japonya'nın ikinci dünya savaşı çıkışında 500 dolar civarında olan ortalama kişi başı gayrisafi milli hasılasını 1970’lerin ikinci yarısına geldiğimizde yaklaşık 40 bin dolarlara kadar çıkardığını görüyoruz. Japonya, üretici ekonomik devletlerin (producer economic state) en canlı örneği kabul edilirken büyümeyi getiren temel faktörlerden birisi üretim sistemlerinin sağladığı rekabet avantajıdır. İkinci soru ise Uzak Doğu üretim sistemlerinin Batı’daki fabrikalara aktarılma çalışmaları neden büyük oranda başarısızlıkla sonuçlanmaktadır? Bu başarısızlığın arkasındaki temel nedenlerden birisi sistemin doğup geliştiği coğrafyadaki çevresel faktörler ve sosyal unsurlardan beslendiği gerçeğini ve insan faktörünü ihmal etmek olabilir mi?

Girişimci, yenilikçi, çevik olabilmek için çabalayan günümüz şirketleri kestirme yol arayışını bırakıp, köklü prensipler üzerinde uzun soluklu bir güven iklimi oluşturmaya odaklanmalıdır. Derin manevi değerlerden beslenen kökleri sağlam bir kültürel yapıya ancak sabırla emek harcayarak ulaşılabilir.” ifadelerini kullandı.

Emine Ebru Arslan: “Çalışanın 2030 yılına kadar geliştirmesi gereken üç beceri grubu var”

Panelistlerden Emine Ebru Arslan da “İş Dünyasının Geleceği ve Geleceğin Yetkinliklerine Tasavvufi Kavramlarla Yaklaşmak” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Arslan; “Yapılan araştırmalar sonucunda 2022 için, dijital bozulma, iklim krizi, demografik değişimler, ekonomik dalgalanmalar, işgücünde daralmalar ve toplumsal hareketler başlığı altında hem iş dünyası hem de toplumlar üzerinde sürekli etki potansiyeline sahip altı küresel eğilimin ön plana çıktığını görüyoruz. Bu eğilimlerin mevcut ve gelecekteki olası etkilerine ilişkin derin okuma yaptığımızda iş dünyasında başta değer setleri olmak üzere tüm beceri ve yetkinlik ihtiyaçlarının dönüşümünü öngörmekteyiz. Küresel kapitalizmin dayattığı tüketim odaklı yaşam modeli ile insanları yorduğu ve pandeminin adeta bir katalizör etkisi yaparak daha “anlamlı” olana yönelik talebi daha da arttırdığı bir dünyada tüm kurumsal yapılar ve bu yapıların dikte ettiği şablonlar sorgulanmaya başladı. Eleştirel düşünme, yaratıcılık, bütüncül bakış gibi ileri bilişsel beceriler ile etik anlayış, insan dokunuşu ve duygusal zeka gibi teknolojinin henüz taklit edemediği sosyal, duygusal yetkinliklere olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Bugünden geleceğe baktığımızda geleceğin insanları için bulundukları tüm ekosistem adına düşünüp, hareket etme sorumluluğunu taşımak ve daha yüksek bir idrak seviyesinden hareket etmek kritik bir gereklilik olacak. Bu itibarla tasavvufun özellikle yeni kuşağın diline, anlayışına ve bakış açılarına uygun bir güncellikle sunulmaya müsait ve zamandan bağımsız değerler taşıdığını düşünüyoruz. Tasavvufun özünü temsil eden değerler toplumdaki bütün inanç kesimlerini kucaklayacak şekilde, dini bütün terminoloji ve referanslardan sıyrılarak, bugünün diliyle iş hayatının alt işletim sistemine yerleştirilebilir ve ortak bir davranış paterni için referans noktasını oluştrabilir.” şeklinde konuştu.

Panelin ikinci oturumu “Liderlik” teması ile Dr. Yavuz Fahir Zülfikar başkanlığında gerçekleştirdi.

Yeliz Merdan: “Liderlik konusu üzerinde önemle durulan konulardan biridir”

“Yeni Nesil Lider Tasvirinde Önemli Kavramlar” başlıklı sunumunu gerçekleştiren Yeliz Merdan; “Teknolojik değişim ve gelişimin hakim olduğu günümüz dünyasında bir yandan salgın hastalıklar, bir yandan doğal afetler, iklim kriziyle boğuşan öte yandan hırs ve kanaat dengesi bozulduğu için maddi kazançlar uğruna giderek yalnızlaşan, özünden uzaklaştığı içinde mutsuzlaşan insanlığın bu sarmaldan nasıl kurtulacağı konusu son zamanlarda daha fazla sorgulanır olmuştur. Değişen ihtiyaçlar ve organizasyon yapılanmalarının tetiklenmesiyle söz konusu değişim sürecinden liderlik tanım ve yaklaşımları da payını almış, özellikle hırs ve rekabetin dozunun her geçen gün arttığı günümüz iş yaşamında toplulukları ortak bir amaç etrafında birleştirerek onlara kılavuzluk eden kişi özelliklerinin de yeniden yorumlanması gereği ortaya çıkmıştır. Günümüz ve gelecek nesillerin örnek alabileceği bir “yeni nesil lider” modelinin, kadim geleneğimizdeki temel motifler üzerinden davranış göstergeleri ile somutlaştırılabileceği; bu göstergelerin de “tevâzu ve fedakarlık/alturizm” olarak belirlenen iki ana değer altında yoğunlaştığını, bu kavramlardan beslenerek güçlendiğini belirtmiştir. Bencilliği bırakıp kardeşini öncelemenin, bütüne hizmetin, yine dönüp dolaşıp insanın kendisine yaptığı en büyük iyilik ve kazanç olduğunu fark etmenin ve kalıcı başarılar için daha üst bir amaca hizmetin ve ihtiyâcın tanımının yeniden yapılmasının elzem olduğuna işaret etmiştir. ”

Ülkü Bozkurt: “İş güvenliği kültürü ile tasavvuf kültürü birbirinden farklı değildir”

Panelistlerden Ülkü Bozkurt “Çalışma Hayatında Hizmetkâr Liderlik” konulu sunumunu gerçekleştirdi. Bozkurt; “Güvenlik kültürü dediğimiz şey aynı tasavvuf kültürü gibidir. Hayatınızda bir yaşam biçimi haline gelmesi gerekiyor. Kaza dediğimiz şey evde, yolda veya işte de meydana gelebilir. Güvenlik kültürü bir alışkanlık, bir yaşam biçimi haline gelmedikten sonra hiçbir anlamı yoktur. Bunu nasıl yapabiliriz diye baktığımızda birçok sorumluluk ortaya çıkıyor. Özellikle İş Güvenliği uzmanında çok büyük sorumluluklar vardır. Bizler meslekte aslında elimizde bir bombayla geziyoruz. Bu kültürü oturtmaya çalışırız. Bir iş kazası meydana geldiğinde genellikle kanuni anlamda hapse giden biz oluruz ve bu Türkiye’nin acı bir gerçeğidir. Peki bu sorunların arkasında ne gibi problemler var? Zihniyet faktörü, liderlik faktörü, yasal ve ekonomik faktörler en önemli bizi etkileyen şey bence ahlaki yozlaşmanın meydana gelmesidir. Bizler burada bir liderin öneminin ortaya çıktığını fark ediyoruz. Liderin güçlü bir kurumsal kültürü oluşturabilmesi için kendi davranışlarını modelleyebilmesi gerekiyor. Günümüz literatüründe tüm liderlik becerilerini kapsayan,fakat standart liderlik anlayışının daha da ötesine geçerek,‘önce insan’ ve ‘hizmet odaklılık’ felsefesini temel alan «hizmetkâr liderlik ekolü» ortaya çıkmıştır. Bu felsefe içinde hizmetkâr liderler,sahip oldukları iletişim becerileri ile ‘yapılan işe ruhunu koyma’ anlayışını kurum kültürü haline getirirler. Bu kültürü oluşturmak adına biz neler yaptık: Birincisi Askıda İyilik Projesi. Pandeminin tüm dünyayı sardığı ve olumsuz etkilerinin en yoğun hissedildiği dönemde iş yerimde Askıda İyilik Projesini başlatarak farklı bölüm / karakterdeki insanlarla 12 farklı konuda çevremize yardımda bulunduk. İkincisi "İş Güvenliği Kültürünün Oluşturulmasında Tasavvuf İlminin Pozitif Etkisi” ile ilgili tezimi çalışma hayatına uygulama örneğini paylaştım. Pozitif ülke değerlerimizden faydalanarak oluşturduğumuz projeler ile kadim geleneğimizde yer alan pozitif değerleri çalışma arkadaşlarımıza aktardık. Projemiz halen devam etmektedir.” İfadelerini kullandı.

Pınar Ersoy Özdoğru: “Sistemin dinamikleri kuşakları, kuşaklar da sistemin dinamiklerini şekillendiriyor”

“Sistemsel ve Beşerî Dinamikler Perspektifinden Geleceğin Organizasyonları ve Liderlik” konulu sunum gerçekleştiren Pınar Ersoy Özdoğru ise; “Beşerî dinamikler perspektifinden iş hayatında sayıca en fazla olan kuşak Y kuşağı ile iş hayatının yakın geleceğinde söz sahibi olacak Z ve Alfa kuşaklarının özelliklerini bu yaklaşımların indirgemeci yaklaşımlar olduğunu hatırlayarak doğru okumamız gerekir. Sistem perspektifinden ise 6. Sistem Dalgasının mottosunun hiç şüphesiz ki sürdürülebilirlik olduğu insanın kendi sürdürülebilirliğini garanti altına almak için ekosistemin sürdürülebilirliğine odaklandığı ve nano-teknolojiler ile bio teknolojilerdeki yeni gelişmelerle yakın gelecekte yeni fenomenlerin ortaya çıkacağı öngörülmektedir. Gelen yeni kuşaklar ve yeni sistem dalgası bizlere yeni değer setlerini getirmektedir veya aynı değerleri yeni bir üst idrakle yorumla mecburiyeti yaratmaktadır. O nedenle sistemin ve beşerin kesişim noktası olan organizasyonlarda, sosyal şirket yapıları ile manevi liderlik kavramlarının gelecekte çok daha fazla konuşulup, üzerlerinde çalışmalar yapılacağı bugünden anlaşılabilmektedir.” şeklinde konuştu.

Panelin sonlanmasının ardından panelistlere katılımlarından dolayı Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Elif Erhan, Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi F. Cangüzel Güner Zülfikar ve Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören tarafından plaket takdim edildi.

Etkinlik, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)