Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kadın erkek ilişkisinde rekabet değil, tamamlayıcılık esas olmalıdır”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Anneler Okuyor ve Asım’ın Nesli Okuma Grupları tarafından düzenlenen “Nevzat Tarhan ile Kitap Tahlili ve Söyleşi” etkinliğine katılım sağladı. “Kadın Psikolojisi” kitabının kritik edildiği programda Tarhan, kadın ve erkeğin hak ve fırsatlarda eşit, biyolojik olarak eşitliğin insan doğasına aykırı olduğuna dikkat çekti. Feminizm hareketi ile kadın erkek ilişkilerinin kadın erkek savaşçısına dönüştürüldüğünü dile getiren Tarhan, kadın erkek rekabeti değil, kadın erkek tamamlayıcılığının esas olması gerektiğinin de altını çizdi. 

“Kadın üzerinden bir operasyon hazırlanıyor”

“Kadın Psikolojisi” kitabının yazılım amacı ve sürecini anlatarak konuşmasına başlayan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kadın erkek üzerine biyolojik farklılıklar ve psikolojik farklılıklar üzerine kanıtlar yazdığından bahsetti. Tarhan; “Anladığım kadarıyla Ortadoğu’nun, İslam dünyasının, bizim medeniyetimiz coğrafyasının zayıf alanı olarak kadın konusu görülüyordu. Ve kadın üzerinden bize bir proje, bir operasyon hazırlıyorlar ve nereden bize hücum edilebilir diye düşündüm. En çok da oryantalistlerin tezleri vardı. Oryantalistler; “İslam dünyası kadını ikinci sınıf insan olarak görür.” diyorlardı. Ve ciddi bir şekilde o tarihlerde cinsiyetsizlik projesi başlamıştı. Kadın erkek gibi bir ayrıma gerek yok, cinsiyetsiz de olabilir insan tarzında propagandalar vardı. Biz meslekten olduğumuz için alanda bunların öncülerini gördük. Ben burada kadın ve erkeğin biyolojik farklılıkları, psikolojik farklılıkları nelerdir bunun kanıtlarını yazdım. Kanıtları da bu kitaptadır. Burada kadın ve erkeğin hak ve fırsatlarda eşit olduğunu ama biyolojik olarak eşit olmasının insanın biyolojik doğasına aykırı olduğunu ve böyle bir şeyin savunulamaz görüş olduğunu belirttim ve bunu ayırdım. Kadın erkek üzerine biyolojik farklılıklar ve psikolojik farklılıklar üzerine kanıtlar yazdım. Kadın beyni, erkek beyni kavramı o zaman daha hiç konuşulmuyordu. Ben bilimsel veriler toplayarak orada, erkek beyni sol beyin eril beyin, kadın beyni sağ beyin dişil beyin, ön beyin ikisinin dengesini sağlıyor diye kanıtlar yazdım. Onun üzerine kadın psikolojisi derken aslında erkek psikolojisi aynı zamanda. Kadın psikolojisi deniliyor ama asıl kadın, erkek ilişkileri de orada var. Şiddeti ele aldık. Rol modelleri ailelerde anne rolü, baba rolü, eş rolü bütün bu rollerin rol paylaşımının nasıl olacağını burada kişinin biyolojik doğasına uygun yaşamasının ona ne gibi avantajlar kazandıracağı bununla ilgili bilimsel materyal hazırlamış oldum ve bu kitap o zamandan beri stabil bir satış oranında gidiyor. Her ay aşağı yukarı aynı satılıyor.” şeklinde konuştu.

“İslam dünyasında bu konuda çok ciddi bir kafa karışıklığı var”

Kadın üzerinden yanlış yöne kaymış bir uygulamanın değiştirilip, düzeltilmesini konusuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadın ve erkekle ilgili yapılmak istenen olumsuz bir projeyi bir nevi onunla ilgili farkındalık oluşturmak istemiştim. Zaten kitabım Azeri Türkçesine de çevrildi. Bence şu anda bunun Arapça da bulunması da var. Orada da bununla ilgili çok ciddi ön yargılar var. Bu ön yargıların dağıtılması için mesela aile içi şiddeti, kadına şiddeti ele aldık. İşte burada bizim İslam dünyasında bu konuda çok ciddi kafa karışıklığı var. Kadına şiddet uygulanabilir gibi bir Mezopotamya kültürünün öğretisi var. Bu öğretiyi biz İslam zannediyoruz. İşte bunu aslında bilgelik derken, hüzünlü prenses olmayı bırakıp da bilge olmayı tavsiye ederken asıl saadette yarım kalmış bir projeyi devam ettirmek kadın üzerinden yanlış yöne kaymış bir uygulamayı değiştirmemiz düzeltmemiz gerekir. Asıl saadette ki orijinal dememiz gerekir. Hatta Hz. Ömer’in o zaman biz Resulullah hayattayken kadınla ilgili devamlı onu koruyacak bir ayet, hadis beklerdik dediğini de biliyorum. Hatta Nur Suresi’ndeki kadına yönelik aileyle ilgili bir ayetin önemli kısmı kadın erkek ilişkisine ayrılmış. Demek ki Kur’an da ayet olacak kadar önemli bir konu. Resullulah Aleyhisselatü Vesselam evinin etrafına Müslüman olan kadınlar kocamız bizi dövüyor ne yapalım diye toplanıyorlarmış. O zaman o sure, ayetler nazil olmuş sebeb-i nüzul olarak. ‘Önce onlara güzellikle söyleyin olmazsa yataklarınızı ayırın, olmazsa odalarınızı ayırın.’ diyor. Böyle hiçbir zaman şiddet uygulama tavsiyesi yok. Zorlamayı da yatak ayırma tarzında fiziksel şiddet anlamında değil ki dövülürken bunu söylüyor. Yani burada kadın haklarını korumayla ilgili bir sure. Şimdi onu alıp erkekler orada öncesini görmeyip sadece biz şiddet uygulayabiliriz gibi Mezopotamya kültürü Emevilerle birlikte bunu unuttu. Tekrar geleneklere döndük. Orijinalini bozduk. Resullullah’ın hayatında kadına şiddet uygulama, el kaldırma, ses yükseltme bile yok. Bu nedenle bütün bunları bizim bu çağın doğrularına göre ifade etmemiz gerekiyordu. Kitapta ben bunu ele almaya çalıştım. Tabii ben ilahiyatçı değilim yanlış şey yapmamak için mesleki sınırlarım içerisinde kalmaya, bu şekilde anlatmaya çalıştım.” ifadelerini kullandı.

“Fiziksel güç üstünlüğü yerini zihinsel güç üstünlüğüne bıraktı”

Zihinsel güç üstünlüğünün kadın ve erkek arasını eşitlediği konusunda değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İnsan sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da değil bütün dünyada fiziksel gücün üstün olduğu bir çağdan, bilginin üstün olduğu bir çağa geçiş yaptı. İnsanlık tarihinde bu ilk defa oluyor. Fiziksel gücün üstün olduğu erkek evde, iş hayatında tek otoriter oluyordu. Kadın ister istemez ikincil konuma itiliyordu. Ama bilgi çağına geldiği zaman bilgi üretme açısından fiziksel güç üstünlüğü yerini zihinsel güç üstünlüğüne bıraktı. Zihinsel güç üstünlüğüne yerine bıraktığı zaman kadın erkek arasındaki o güç mesafesi daraldı ve eşitleşti daha sonra. Bunu yakalayabilenler burada kadının sosyal hayata dâhil olmasını anneliğe zarar vermeden aile sosyal hayata dahil olmasıyla ilgili bir sınav yaşadı o dönemde. Feminizm bir özgürlük hareketi olarak başlamıştı ama daha sonra bu kadının yalnızlaşmasına doğru götürüldü. Öz eleştiri olarak da; ‘Kadın erkek ilişkilerini kadın erkek savaşçısına dönüştürdük, yanlış yaptık.’ diyor. Hâlbuki kadın erkek rekabeti değil, kadın erkek tamamlayıcısı esas olmalı. Bir kadının konforu da buradadır. Böyle tek eşli sadakate dayalı bir beraberliktir diye savunuyor. Bu çerçevede ele alığımızda feminizmi 2 türlü ele almak lazım. Birisi böyle kadın erkek savaşlarını yücelten bir savaşçı feminizm, diğeri de kadının özgürleşme hareketini savunan haklı feminizm. Bu ikisini dengelemek gerekiyor. Onun için kadının özgürleşme hareketi kadının kendi kimliğiyle ailede var olması toplumda var olmasını sağlayan hareket gayet insani, haklı ve faydalı bir hareket. Erkekler okumaz. Zaten bu kitapları okusalar kadın erkek psikolojisi olmaz bu kitabın adı. Kadın erkek psikolojisi çünkü ikisinden de bahsediyor. Erkekler her şeyi biliyorlar. Onların böyle psikoloji kitabı okumasına falan ihtiyacı yok, çoğu zaman bir sorun yaşadıkları zaman; “Sen git benim ihtiyacım yok.” diyor erkekler. Ama bir müddet sonra görüyorlar ki en çok onların ihtiyacı var burada onu görüyoruz.” dedi.

“Kişi, kendi sentezini kendisi yapacak”

Kişinin anne ve babanın kimliğini olduğu gibi taklit etmesini değil, kendi kimliğini kendisinin oluşturması gerektiğinin altını çizen Tarhan;  “Söz konusu ilişkide anne kız savaşları varsa, kız annesi gibi olmaktan korkar. Annenin kişiliği eğer sevgi ve disiplini yüksek verirse, çok karışırsa, kontrolcü bir anneyse aynı zamanda çok seviyorsa, çocuk da anneye karşı hem sevgi hem öfke gelişir. Ama bir müddet çocuk annesine en çok kızdığı şeyleri kendisi yapmaya başlar. Onun için o ayrı bir birey artık. Ergenlikle birlikte genç kız veya genç erkek biraz annesinden alacak, biraz babasından alacak, biraz yakınlarından alacak, bütün toplumdan alacak ve kendisi olacak. Kendi sentezini kendisi yapacak. Onun için annesini tam olarak modellemesi de gerekmez. Kendisi olması gerekiyor. Anne, babanın kimliğini olduğu gibi taklit etmesi değil, kendi kararlarını kendi inşasını kendisinin yapması gerekiyor. Hepsinden biraz alarak kendi kimliği olacak ki ilerleme olsun, büyüme olsun, gelişme olsun. İnsan düşüncenin ilerlemesi böyle oluyor. Medeniyetlerin ilerlemesi gelişmesi böyle oluyor. Yoksa statükocu olup aynı şeyi tekrar eden toplum oluruz. Bir müddet sonra tarihin çöp sepetine atılmış oluruz. Bu nedenle bizim annesiyle olan ilişkisini düzenlemesiyle ilgili sorun olanlarda bu denilen durum olur. Ama anne kız ilişkisi sağlıklıysa böyle durumlarda yani tek özdeşim modeli annesi olmaz. Babadan da alır, çevreden de alır. Bunun sonucunda kendi özdeşimin arı gibi olmalı herkesten bir şey alıp, kendi balını üretmeli. Bunu yapabilen bir kişi için böyle bir şey söz konusu değil. Bu muhakkak ya insanın hayatında ki kimlik inşası şöyle çocukluğumuzdaki yaşadığımız hayat olayları, hikâyeler, yaşantılar hepsi bizim hayatımızda öz geçmişimizde bulunuyor. Kişi evlendikten sonra ne oluyor öğrendiği yaşadığı hayat senaryolarıyla geliyor. Fakat evlendikten sonra bu hayat senaryolarıyla aktörler değişiyor artık. Anne baba yerine kayınpeder, kayınvalide geliyor. Kayınbiraderler geliyor. Elti, görümce vesaire bunlar geliyor. Böyle olunca çocukluktan, gençlikten gelen hayat senaryoları yeniden yazması lâzım.” şeklinde konuştu.

“Rol paylaşımı öğrenildiğinde çatışmalar en aza iniyor”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan aile ilişkilerinde rol paylaşımının önemli bir rolü olduğundan bahsetti. Tarhan;  “Hz. Peygamberin güzel bir sözünü öğrendim ve o zaman şaşırmıştım. ‘Buluğ çağı deliliğin şubesidir.’ diyor. Şimdi psikoloji kitaplarında yazan deliliğin şubesi yani ergenlikte böyle gelgitlerin olması, iniş çıkışın olması, itirazların, kafa tutmaların olması gayet doğaldır. Mum gibi ergen varsa aslında sorun orda var demektir. O ergen itaat eder susar ama annenin babanı kontrolünden çıktıktan sonra tam tersi olur. Onun için sorgulayan, tartışan, neden, niçin diyen ergen olursa o hayatı öğrenmiş olur. Büyüdüğünde hayatta yol almak daha kolay olur. Bastırılan bir ergen ilerde aileye tam karşıt bir role girebilir. Tam tersi kimliğe girebilir. Bu nedenle anne kız ilişkisi gibi, baba oğul ilişkisi de veya anne oğul, baba kız ilişkilerinin hepsinin de bu durum geçerli. Buradaki o ilişki bir takım ilişkisi olmalıdır. Takımda takımın kaptanı vardır ama her bireyde kendi enstrümanı vardır. Kendi sorumlulukları vardır. Görev tanımı vardır yani burada sağlıklı bir ailede her şeyi, aklını anneye babaya kiraya vermez. Ama bizim geleneksel aile yapımızda çocukları ayrı birey olarak görmüyoruz sanki çocuklar bizim uzantımız gibi kolumuz, bacağımız, uzvumuz gibi görüyoruz. Mum gibi olsun istiyoruz. Aile içerisindeki ilişkilerde rol paylaşımının olması gerekiyor. Rol paylaşımı olmadan ilişkilerde sağlıklı ilişki olmaz. Hatta evin içeresinde bile mesela yemek yenilen odadaki rolle, misafirlerin geldiği zamandaki rolle, yatak odasındaki roller hep aynı değildir. Her rolü farklıdır. Onun için burada rollere uygun davranmayı öğreniyor. Bu genetik değildir öğrenilmesi gerekiyor. Öğrenildiği zaman ise çatışma en aza iniyor.” ifadelerini kullandı.

“Aşk, anlam peşinde arayıştır”

Aşkın birbirinin gözüne içine bakmak değil, belli bir yöne beraber bakmak olduğuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İnsan ilişkisel bir varlıktır ve evrenle haberleştiği alan ön beyindir. Bu nedenle kadın erkek beyninde de kaptan köşkü olduğu için olgunlaştığı zaman çatışma yaşanıyor. Stres altında kadın erkek beyni nasıl çalışıyor? Erkek beyni zihinsel sığınığa çekilir, sonuç odaklıdır, çözüm üretir ve çıkar. Kadın beyni de süreç odaklıdır, paylaşarak rahatlar konuşur. Kadın erkek ikisi de stres altında olduğunda çatışma çıkar. Mesela araba da gidiyorsunuz direksiyonda erkek var yolu bulamadı canı sıkıldı gerildi. Kadın da yardım ederken şurada bak kamyon geliyor dikkat et der erkek sinirleniyor; ‘Ne dır dır ediyorsun ben zaten yeterince sinirliyim.’ diyor. Ne oluyor bu sefer onun iyi niyeti yanlış anlaşılıyor. Bunu bilmek aslında kadını anlamak değildir, kadın erkek ve ilişişini anlamak eril derken erkeksi bakmak dişil derken kadınsı bakmaktır. Ön beyin derken denge sağlamak demektir. Bunu sağlamak içinde muhakkak eğitim gerekir. Her iki tarafta evliliğin adımları için güzel adımlar atacak. O ilişki birbirini tanımlar. Eş tabiri batıdan gelir. Bizde refik- refika denir. Kadın erkek birbirinin yol arkadaşı olur. Kadın erkeğin gözünün içine bakıp da hayal dünyasında mutlu olmayı araştırmazlar belli bir hedefleri vardır. Ortak bir şekilde hareket ederler. Aşk birbirinin gözünün içine bakmak değildir. Belli bir yöne bakmaktır. Anlam peşinde arayıştır. Böyle olunca nitelikli evlilikler oluyor. Şu anda erkeklerimiz kaçı dışarda; ‘Hanımefendi ne güzel giyinmişsiniz.’ diyor ama eşine demez. Eşine nasılsın demez eş kendini değersiz hissediyor. Anlaşıldığını hissettirmek insanı rahatlatır. Sorunu çözmeyebilirsin ama niyetini çabanı ortaya koyabilirsin. Kafama göre yaşayacağım hem de özgür kalacağım dersen yapamazsın. Onda evlilik olgunluğu yoktur. Bu ilişkilerde olgunluk önemlidir. Şu anda bu olgunluk öğretilmiyor. Bu kitapları yazdım evlilikten önce yirmi soruluk bir test ölçeği var, evlilik olgunluk ölçeği belediyeler her aileye verseler. Uygulayın denmesi lazım. Evliliğe çiftler bir sıfır önde başlar.” dedi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)