Risale-i Nur Araştırmaları Platformu’nda Said Nursi ve Hadis konusu ele alındı

Risale-i Nur Araştırmaları Platformunun (RİNAP) aylık olarak gerçekleştirdiği sohbetlerin ocak ayı konuğu Dicle Üniversitesi Temel İslam Bilimleri Hadis Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Bilen oldu. 

Moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir’in üstlendiği programda “Hadisler, Hz. Peygamber’in sünneti yaşama şeklinde gelecek nesillere aktarımın en temel noktasıdır.” diyen Prof. Dr. Mehmet Bilen: Hadisler, sünnetin önemli ve en geniş kaynağıdır. Bediüzzaman’ın ‘Hadis maden-i hayat mülhim-i hakikattir’ sözünde de görüldüğü üzere Hadislerin önemine vurgu yapılıyor burada. Hz. Peygamber’in sünneti yaşama şekliyle sonraki nesillere hadislerle ulaştırıldığına dikkat etmek gerekiyor. Bu hayata dair hakikatlerin öğrenilmesi noktasında hadisin ne kadar mühim bir kaynak olduğunu ortaya koymuş olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.

“Hadis kavramının özünü kavramalıyız”

Temelde Hadis kavramının aidiyetini sorgulamamızın önemini vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Bilen, “Hadis kavramının tanımı yapılırken 2 farklı tanım yapılıyor hadis, ilk anlamda Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirleridir şeklinde mutlak bir tanım da var ama asıl makbul olan tanım, Hz. Peygamber’e nisbet edilen söz fiil ve takrirler şeklinde. Hadis diyebildiğimiz rivayetler alimler tarafından Hz. Peygamber’e nisbet edilmiş. Bunların saha şartlarını taşıyıp taşımadıkları alimlerin çeşitli çalışmalarıyla ortaya konularak Peygamber efendimize aidiyetleri sorgulandıktan sonra sahi hadis oldukları söylenmiştir. Bunun için tanımlarda bu noktanın vurgulanması çok önemli.” dedi.

“Hadislerin yazılması 2 ayrı döneme işaret ediyor”

Hadislerin geçmişten bu yana tarihsel sürecine değinen Bilen; “Hadisler, resmi bir girişimle yazıya geçirilmemiş ama sahabelerin bir kısmı özel sahifeler oluşturmuşlar Hz. Peygamberin bilgisi dahilinde ama çoğunlukla şifahi gelenek olarak aktarılıyor. Yani hafızalarda resulallah hazretlerinin aktarılması. Hemen hemen Hicri 1. Asır boyunca devam ediliyor. Hz. peygamber sürecinden sonra ve talebelerden sonra da hadis yazanlar var. Hicri 1. Asır sonunda Ömer Bin Abdullaziz döneminde Ömer bin Abdullaziz’in direktifiyle Medine valisi ve diğer valilere gönderdiği mektuplarla Hz. Peygamber’in hadislerinin yazıya geçirilmesi başlanıyor. Bunun gerekçesi olarak alimlerin ölmesi ve hadislerin kaybolması endişesi var. Böylece halifenin emriyle hadislerin yazıya geçirilmesini görüyoruz. Bu sürece tedvin dönemi diyoruz. Hz. peygamber döneminde sahabelerin özel olarak yazma sürecine kitabe diyoruz. Hadis dönemi açısından 2 ayrı döneme işaret ediyor. Devamında da tasnif dönemi başlıyor. Tasnif dönemi, hadislerin bir araya getirilerek kitaplarda tasnif edilmesi, konularına göre, sahabe ismine göre bir araya getirilmiş böylece hadislere ulaşmak daha kolaylaşmış oluyor.

“İnsanların sünneti bir yaşam modeli olarak anlamlandırması gerekiyor”

İslamiyet’te sünnetleri bireysel anlamın yanı sıra toplumsal anlamda da yaşam amacı haline getirmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Mehmet Bilen: “Sünnet sadece bireysel anlamda Hz. peygamberin hareketlerinden ibaret değil. Hz. peygamberin sünneti dediğimiz Kuranı yaşanan şekli toplumsal ve evrensel boyutuyla da dikkat çekiyor. Ortaya koyduğu yaşam tarzı, ortaya koyduğu Kuran-i açıklamalar, uygulamalar hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda ortaya konacak sünnete dayalı yaşama dair bize her türlü malzemeyi sunuyor. Sadece bireysel boyutuyla kalırsak sünnetin büyük bir kısmını devre dışı bırakmış oluruz. Maalesef günümüzdeki hâkim anlayış da bu. Sünnet deyince insanların aklına gelen bireysel yüzük takmak, sağ tarafa yatmak gibi. Hz. Peygamber’in insanlarla birbirleriyle etkileşiminde dikkat etmeleri gereken hususlar, toplumu nasıl iyi yönde inşa ettiği bugün toplumsal anlamda birçok problemlerimize ışık tutuyor.” ifadelerini kullandı.

“Hadis, İslam modelini inşa eden ölçüler taşıyor”

“İslamiyet’i birinci öncelik, gaye-i hayal yapmak. İnsanlar arası ilişki, fakirlere karşı hareketleri, sünnetin toplumsal boyutuna dikkat çekiliyor” diye ekleyen Prof. Dr. İbrahim Özdemir: “Hz. Peygamber’i rol model almış insanların hayvanlara karşı merhametiyle, israf yapmamaya özen göstermeleri de anlaşılıyor. Sünnetin insan hayatına önemi de bu şekilde toplumsal olarak her anlamda yansımış oluyor.” dedi.

Hadis kaynaklarında isrâiliyat izlerine rastlanabiliyor

Bazı Hadis kaynaklarında İslam dışı her kültürden mevzu hadislerin varlığına dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Bilen: “Zayıf hadisler, İslam dışı her kültürden hatta İslam karşıtı kişiler tarafınca dini bozmak amacıyla uydurdukları rivayetlere kadar geniş anlam içeriğine de kavuştuğunu görüyoruz. Bazı alimler de bu şekilde İsrâiliyat’ı değerlendirmişlerdir. Üstad Bediüzzaman’ın da İsrâiliyat’a dikkat çekiyor. Özellikle Müslüman olan Ehl-i Kitap alimleriyle birlikte onların bilgileriyle de İslam’a dahil olduklarını özellikle Kâb- El Ahbâr gibi zatları ön plana çıkarıyor. Bu gibi zatlar İsrâiliyat’ın kaynağı olarak ön plana çıkarılıyor. Hadis kitaplarında tefsir ve tarih kaynaklarına göre daha azdır. Çünkü hadisçilerin rivayetleri değerlendirirken göz önünde bulundurdukları şartlardır. Onlar daha sıkı davranmışlardır buna rağmen hadis kaynaklarında da bazı isrâiliyat rivayetlerine sirayet ettiğini söylemek gerekiyor. Said Nursi, Kur-an’ın tefsirinde Kuran’ın Kur-an ile veya sahi hadisle tefsir edilmesi gerektiğini bu tür isrâiliyat haberleriyle Kur-an’ın ve hadisin doğrudan manasını bulmayla doğru olmadığına özellikle dikkat çekiyor.” ifadelerini kullandı.

Muhabir: Ayça Aracıçam

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)