Fotoğraf, Bellek ve Hakikat İlişkisi konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen ‘Fotoğraf, Bellek ve Hakikat’ etkinliğinin konuğu Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi’nin kurucusu Belgesel Fotoğrafçı Yücel Tunca oldu. Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder'in moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlik Zoom uygulaması üzerinden çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Fotoğrafların medyadaki önemini vurgulayan Yücel Tunca; “Medya dediğimiz şey, ister olumsuz anlamıyla ele alalım ister nötr bir kavram olarak ele alalım bir manipülasyon aracı. Yani medya toplumu bilinçlendiren yapıya sahip. Onun bir parçası olarak fotoğraf da bu toplumun bilinçlendirilmesi, yönlendirilmesi açılarından çok önemli bir yapı olarak karşımıza çıkıyor.” şeklinde konuştu.

“Düşünmediğimiz takdirde bir sürü haline geliyoruz”

Fotoğraf çekerken düşünmenin çekilen fotoğraf üzerindeki etkisine dikkat çeken Yücel Tunca; “Fotoğraf makinesi ve aynı zamanda cep telefonları üreten uluslararası bir teknoloji markasının reklamı vardı. Reklam şöyle bir slogan üzerine kuruluydu. ‘Düşünme çek’. Fotoğrafçılar olarak yıllardır özellikle tam tersini iddia ederek ‘çok düşün, az çek’ diyoruz. Bu slogan ise bunu kırmak üzere üretilmiş tüketimi körükleyen bir reklamın ürünüydü. Günümüzün ruhunu çok iyi yansıtıyordu. Hayatın birçok alanında olduğu gibi bizi düşünmeden yaşamaya, düşünmeden tüketmeye hatta düşünmeden üretmeye sevk ediyordu. Son derece rahatsız edici ve geleceği bile riske atan bir slogandı o. Ondan yola çıkarak baktığımızda toplumsal bir gelecek tahayyülünü oluşturmanın aslında kaotik sonuçlar verebileceğini görüyoruz. Ama benim gibi birçok insan bu sloganı reddediyor. Tam tersine düşünmemiz gerekiyor. Neyi neden yaptığımıza dair soruları eğer sormayı bırakırsak muhtemelen biz, biz olmaktan vazgeçiyoruz. Birey olmaktan çıkıyoruz ve bir sürüye dönüşmeye başlıyoruz. Düşünmediğimiz takdirde bir sürü haline geliyoruz. Ancak düşünmeye devam ettiğimiz takdirde birey ve o bireylerden oluşan bir toplum olmayı sürdürebiliriz.” şeklinde konuştu.

“Fotoğraflar haberin özünü görsel ile tercüme eden yapılardır”

Aldığı gazetecilik eğitiminin fotoğrafçılığı üzerindeki olumlu etkilerinden bahseden Yücel Tunca; “Aslında benim mesleğim gazeteci olmak, ben gazetecilikten gelen bir fotoğrafçıyım. Gazetecilik eğitimi aldım. Basın ve Halkla İlişkiler Bölümünü bitirdim. Okurken mesleğe adım attım ve uzun yıllar boyunca gazete ve dergilerde basın fotoğrafçısı olarak çalıştım. Böylece doğrudan doğruya medya ve fotoğraf ilişkisi üzerine örülmüş bir arka planım ortaya çıkmış oldu. O noktada ‘medyada fotoğraf üretmek’ dediğinizde görüntünün arkasındaki fikrin önemini daha ilk zamandan kavramaya başlıyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki medyada kullanılan fotoğraflar idealize edilmiş anlamıyla haberin içeriğinin bir özetidir. Fotoğraflar haberin özünü görsel ile tercüme eden yapılardır. O yüzden fotoğraf çekmeye başladığımız ilk yıllardan itibaren ‘Bu fotoğrafları ne için çekiyoruz, neye hizmet ediyoruz ve bu fotoğraflarda ne göstermeyi hedefliyoruz?’ diye düşünmeye başlamıştık.” dedi.

“Medya toplumu bilinçlendiren yapıya sahip”

Medyada kullanılan fotoğrafların toplum üzerinde oluşturduğu algıdan bahseden Yücel Tunca; “Medya dediğimiz şey, ister olumsuz anlamıyla ele alalım ister nötr bir kavram olarak ele alalım bir manipülasyon aracı. Yani medya toplumu bilinçlendiren yapıya sahip. Onun bir parçası olarak fotoğraf da bu toplumun bilinçlendirilmesi, yönlendirilmesi açılarından çok önemli bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla ben 20 seneye yakın aktif basın fotoğrafçılığı yaptığım için çektiğim her fotoğrafta bu şeyin bir sorumluluk aracı olduğu bilinciyle hareket ettim. Gazetecilik hayatımı bitirdikten sonra belgesel fotoğrafla amatör anlamda devam ettirdiğim bugüne kadarki süreçte aynı ilkeleri sürdürdüm. Bir görsel bellek oluşturmaya çalıştığımız şu noktada bu belleğin neye hizmet ettiğini, neden gerçeğin peşinde olduğumuzu, gerçeği tam olarak yansıtamadığımız takdirde bizdeki hakikati nasıl oluşturabileceğimizi düşünerek, tartışarak yolumuzu kaybetmemeye çalışıyoruz. Bugün attığımız başlık o yüzden önemli. Burada önemli bir sorumluluk alanı mevcut ve burada her bir bireyin bu sorumluluğu taşırken de hakikati arama noktasında zihnini berrak tutması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Doç. Dr. Feride Zeynep Güder; “Barışın bir türlü dünya üzerinde sağlanamaması insanın bir hakikatidir”

Hakikat ve gerçek kavramları arasındaki farklardan bahseden Doç. Dr. Feride Zeynep Güder; “Gerçek ile hakikat arasındaki farklılığı şöyle açıklayabiliriz. Gerçekliği rasyonalite ile yakalama iddiası var, gerçeklik rasyonalite ile ilişkilendiriliyor. Bu modernitenin temel sorunsalı 17. yüzyıldan 1960’a kadar gerçekliği rasyonaliteyle, pozitivist duygularla Kant’ın bakış açısıyla yakaladık. Ama günümüze geldiğimizde karar alma mekanizmasında mantıktan ziyade mantıksızlıkların baskın olduğunu görüyoruz. O yüzden tarihteki aptallıkların iğnelenmesi de ebedi bir döngü gibidir. Hakikatin temsiliyet kısmına baktığımızda gerçekliği temsil ettiğini iddia eden fotoğraf veya herhangi bir sanat eseri gibi birçok şeyin doğru şekilde temsil edip etmediğinin araştırılması gerekiyor. İnsan öngörülemez bir varlık. Her ne kadar biz rasyonel olduğumuzu zannetsek de birçok şekilde mantıksızlıklar içinde davranıyoruz. Mesela şiddete bu kadar eğilimli olmamız buna bir örnek. Bir insanın bir insanı katletmesi kadar mantıksız bir şey yok. Barışın bir türlü dünya üzerinde sağlanamaması insanın bir hakikatidir.” şeklinde konuştu.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)