Veba ve Çiçek Salgınlarının Tarihsel Yolculuğu

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi “Salgınlara Tarihsel Bakış” başlıklı bir semineri düzenledi. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Zozan Güleken’in moderatörlüğünü üstlendiği etkinliğin konuşmacısı Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur oldu. Veba ve çiçek hastalıkların tarihine değinen Sur, 1788 yılında yaşanan büyük veba salgınında 60 milyondan fazla insanın yaşamını yitirdiğini belirtti. 

“Vebanın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir”

Eski çağlarda Tanrılara, çok öfkelendikleri ve insanoğluna ölümcül yaptırımlar uygulamaya kalktıkları zamanlardan veba salgınları gönderildiğini ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur; “Vebanın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Çok eski veba yazıları düzenli değildir ve okuyucuya vebadan söz etmez. Eski ve Ortaçağlardan kalma birçok salgın kayıtlarının vebadan gayrı hastalıklar olduğu sanılıyor. Bu çağ halkları büyük salgın olan her hastalığa veba adını vermişlerdir. Veba salgınına ilişkin bilinen ilk yazılı kayıt Tevrat’tadır. Veba ile ilgili, bir kıyı kenti olan Achdad’da ortaya çıkan vebanın içerilere doğru yayıldığı ve 50 bin kişinin bu nedenle hastalandığı ya da öldüğü anlatılmakta. Veba yüzyıllar boyunca pek çok kez salgın hastalık olarak görüldü. M.S. 68 yılında Roma salgını oldu. Salgının şiddetini anlatmak için günde 10 binden fazla kişinin öldüğünü bilmek yeterliydi. Roma’da M.S 79, 125 ve 164 yıllarında da veba salgınları oldu. 224 yılında veba, yine şiddetli bir salgın yaptı, kayıtlara göre tüm Roma İmparatorluğu halkının yarısı öldü. Kayıtlar büyük hekim Galenos’un hastalık nedeniyle ülkeden kaçıp gittiğini belirtiyor. İlk veba pandemisi M.S. 542’de Mısır’da oldu. Mısır kenti Palesium, doğu-batı ticaret yolları üzerinde önemli bir ticaret merkeziydi. Salgın, ticaret yollarını izleyerek, Sus ve İstanbul’dan İrlanda’ya dek yayıldı. 6. yüzyılın Romalı yazarı Procopius, hastalığın deri üzerindeki belirtilerini o kadar doğru anlatıp çizdi ki, bugün okuyan her sağlıkçı hastalığın veba olduğunu hemen anlayabilir. Procopius, salgının İstanbul’da en şiddetli olduğu zamanda, vebadan günlük ölüm sayısını 5-10 bine ulaştığını yazıyor.” Diye konuştu.

“Büyük veba salgınında 60 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti”

Bu ağır salgını izleyen 8 yüzyıl boyunca o zamanın uygar dünyasının veba görmediğini dile getiren Sur; “14. yüzyılın ortalarında veba, ticaret yollarını izleyerek Avrupa’ya geri döndü. Siyah giysileri olan veca atlıları o zamanki insanlara göre, insanları diğer dünyaya gönderiyorlardı, kentten kente yıldırım hızı ile ulaşıyorlardı. Hastalığın Orta Asya’nın uzak bir köşesinden başladığı ve 1346 yılının ilkbaharında Karadeniz’in kıyılarına ulaştığı biliniyor. Buradan İstanbul’a, oradan da Cenova ve Venedik’e geçtiği söyleniyor. 1348 yılının ilkbaharında ise Avrupa’nın hemen her yerine ulaştı. Pandemi birkaç yıl sürdü ve hafifledi. 1388 yılında yaşanan salgın ise çok yıkıcı oldu. Hala dilden dile anlatılan bu salgından o zamanın şartlarında korunma yolları bilinmiyordu. Ölenler, hastalar ve hasta olmayanlar bir arada üst üste yaşıyorlardı. Durum büyük moral bozukluğuna paniğe yol açıyordu. Sonunda hastalığın ilginç bir nedeni bulundu. Yahudiler toprağı, kuyuları ve havayı zehirlemişlerdi. Avrupa’da, tarihin tanık olduğu en büyük soykırım başladı. Basel kentinde 2 bin Yahudi canlı canlı yakıldı, ancak bir yakışta en çok Yahudi yakma rekorunu Mayence kenti kazandı 12 bin. Yahudiler bitmişti ama veba bitmemişti. Yeni suçluların bulunması zor olmadı. Hastalığı yayanlar mezar kazıcılar idi. Onlar ancak yanmış kemik artıklarını gömüyor olsa da başka suçlu kim olabilirdi ki? Derken, Avrupa’nın her yerinde sakat ve dilencilere bilinçsiz insan yığınlarının saldırısı başladı onlara ‘Tanrının Lanetlendikleri’ dendi. Papa 5. Celement, vebadan ölenlerin sayılarını saptamaya çalıştığında bulduğu sayı 42 milyon 836 bin 486 idi. Ancak gerçek sayı 60 milyondan fazlaydı. Yalnız Çin’de ölenlerin sayısı 13 milyonu geçiyordu. Avrupa kıtası için sayı 25 milyon dolayındaydı. Veba, Avrupa’da daha sonraları küçük denilebilecek salgınlar yaptı. 1377-1403 yılları arasında salgınlar görüldü. Ancak büyük yayılmalar olmadı. Daha sonra Avrupalılar karantina uygulamasını buldular. Bu Latincedeki “kırkıncı” anlamına gelen ‘Quarantine’ sözcüğüdür. Açık denizlerden gelen gemilerin yolcuları, mürettebat, kimseyle ilişki kurmayacak biçimde özel binalarda ya da gemilerin içinde 40 gün bekletiliyorlardı. Bu uygulama vebaya karşı çok etkili oldu ve Avrupa’da, tek tük hastalıklar dışında bir daha veba salgını olmadı. Başka salgınlara Avrupalılar veba salgını dediler.” ifadelerinde bulundu.

“Çiçek hastalığı aslında bir Asya ve Afrika hastalığıdır”

Çiçek hastalığını ilk kez İslam Hekimi Razi’nin (Rhazes) kızamıktan ayırıp tanımladığını dile getiren Sur; “Razi, hastalığın doğu ülkeleri ile İslam ülkelerinde yaygın olduğunu belirtmiştir. Razi’den önce yazılı tarihin başladığı yıllarda (M.Ö 4000-3000) Çin’de ve Mısır’da çiçek hastalığının belirdiğini gösteren kanıtlar vardır. 6.yüzyılda çiçek hastalığı, Avrupa ve Yakındoğu’da iyi tanınıyordu, yüzyılın sonuna doğru Arabistan’da salgın yaptı ve oradan Avrupa’ya yayıldı M.S 570’de Fransa ve İtalya’yı kasıp kavurdu. Durumu yazan Papaz Marius, hastalığa ilk kez Latince ‘variola’ adını veren kişidir. Çiçek hastalığı aslında bir Asya ve Afrika hastalığıdır. Avrupa’ya yayılma sebebi Haçlılardır. Hastalık yüzyıllardır bilinmesine karşın, gene de kızıl, suçiçeği ve sonraları da frengi ile karıştırılmıştır. Hastalıktan korunmak, tutulmuşsa iyileşmek ve en az çiçek bozuğu ile kurtulmak her zaman önemli önlemler sayılmışsa da önceleri pek başarılı olunmamıştır. Çiçekten korunmak için kırmızı elbiseler giydirilmiş, kırmızı örtüler perdeler gibi anlamsız tedavi türleri denenmiştir. 18.yüzyılda Avrupa’da, 60 milyon insanın çiçekten öldüğü biliniyordu. Avrupa’da salgınlar her birkaç yılda bir oluyordu. Ölümden kurtulanlar bağışıklık kazandıklarından, o yıllar Avrupa nüfusunun yüzde 80’i çiçeğe karşı bağışıklık kazanmıştı. Tabi o zamanlar bağışıklık oluşumu bilinmiyordu. Çiçek yalnız Avrupa’da değil tüm Dünya’da yaygındı. Çin’de çocuk ve bebekleri o denli şiddetli etkilerdi ve ölüm oranı o denli yüksekti ki anneler henüz çiçeğe yakalanmamış çocuklarını, çocuk sayılarına katmazlardı.” diye konuştu.

Çiçek hastalığına karşı bağışıklanma yöntemi

Halk zekasının her zaman pratik çalıştığını belirten Sur; “İnsanlar güçlü ve sağlıklı oldukları sırada hastalığı hafif geçiren kişiden kendilerine hastalık geçiriyorlardı. Yüzlerinde birkaç çiçek yarası izi ile ölümden kurtuluyorlardı. İnsanoğlunun aklına bağışıklık ya da benzeri bir korunma düşüncesini ilk getiren çiçek hastalığıdır. Avrupalılar da bu uygulamayı İstanbul’da yaşayan bir Venedik hekiminin yöntemi ile öğrendiler. Hekim, 1713 yılında yöntemi Avrupa’ya tanıttı. Çiçeğe karşı bağışıklanma yolu Avrupa’ya hekimlik yoluyla girmedi. Doğudaki bağışılamanın Avrupa’ya geçişini yavaşlatan, bu hastalığa karşı Avrupadaki yaygın halk hekimliği bilgisi idi. Bu olayın başlangıcı İngiltere’nin İstanbul’daki elçisinin eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun, İstanbul’da gördüğü bu uygulamayı, Londra’daki arkadaşına mektupla yazmasaydı. Lady Montagu başarısını kanıtlamak için mahkemeye başvurdu. Mahkeme hapisteki 7 idam mahkumuna deney yapılarak başarı ile sonuçlandı ve aşılanmaya başlandı. Çiçeğin Amerika’da yayılışı dehşetli oldu. Tarihte hiçbir hastalığın böylesine kırım yaptığı görülmemişti. Mikrop savaşının da 1900’lü yılların buluşu olduğu sayılır. Bu savaşın ilk uygulanışına Kanada’da Kızılderililer arasında rastlıyoruz. Bir İngiliz komutanı Kızılderilileri yenmek için kalenin dışına çiçek hastalıklı battaniyeler atarak Kızılderililere vermişti ve sayıları 12 milyonu bulduğu düşünülen Kızılderililerin 6 milyonu yok olmuştu.

“Çiçek hastalığına bulunan çözüm insanoğlunun kazandığı en büyük zaferlerden biri”

Hastalığın çözüme kavuşmasıyla ilgili de konuşan Sur; “Bir kez aşılanan kişide hastalığın hafif geçeceğinin güvencesi yoktu. 1721 yılında Jacob Castro aşılana kişiden aşılanacak olana hastalık taşıma yöntemi bulduysa da bu yöntem hiç yaygınlaşmadı. Sorunu çözen ise bir İngiliz olan Edward Jennerin oldu. Bugün yeryüzünde çiçek hastalığı kalmamıştır, bu sonuç insanoğlunun kazandığı en büyük zaferlerden biri olarak adlandırılabilir.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)