COVID-19’un Gebe ve Bebeklere Etkisi

Üsküdar Üniversitesi tarafından ebelik haftası kapsamında düzenlenen "Güncel Bilgiler Işığında COVİD-19’un Bebek ve Çocuklara Etkisi" programının konuğu Üsküdar Üniversitesi Ebelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Güler Cimete oldu. Doğumun stresli bir olay olduğunu dile getiren Cimete; pandemi döneminde ise gebelerin daha stresli olduklarını, bunda hastaneden enfeksiyon kapma riski ve doğum-doğum sonrası dönemde anneyi destekleyecek yakınlarına kısıtlama getirilmesinin önemli yer tuttuğunu belirtti. Cimete ayrıca; Covid-19 salgınından sonra doğum yapmış kadınlarda stres, anksiyete ve depresyon semptomlarında artma olduğunu gösteren çalışmalar saptandığını, Covid-19’lu annelerin erken doğum yapma, doğum öncesi ya da sonrasında bebeklerinin ölmesi yönünden, Covid’li olmayan annelerden farklılık göstermediğini de sözlerine ilave etti.


Gebelikte aşılanma ya da Covid pozitif olmanın bebek için yararı

Gebelikte aşılanmış anneler ile hastalık etkenini almış annelerin bebeğe geçen antikorlarının miktar ve etkilerine yönelik bilgilerin de sınırlı olduğunu ifade eden Cimete, “Gebeliğinde Covid-19 pozitif olan anneler ile Covid-19 aşısı uygulanmış annelerin bebeklerine plasenta aracılığı ile antikor geçişi olduğunu gösteren çalışmalar bulunuyor. Ancak antikor geçişi sınırlı ve bu konuda daha çok araştırma yapılmasına gereksinim var.” dedi.

Anne sütü hastalığı bebeğe bulaştırıyor mu, hastalıktan koruyor mu?

Anne sütü ile bulaş riskinin çok düşük olduğundan söz eden Cimete, Covid-19 pozitif annelerin çok azının sütünde virüsün tespit edildiğini vurgulayarak bu konuda bazı araştırmacıların çalışmalarına değindi. Cimete; “Chambers ve meslektaşları, 18 enfekte kadından alınan 64 süt örneklerinden yalnızca birisinde SARS-CoV-2 RNA (sütte virüsün olduğunu) tespit etmiştir. Ancak bu annenin bebeğinin emmesine rağmen süt nedeniyle enfekte olmaması, anne sütünün hastalığı bebeğe geçirmekten çok, koruyucu etki gösterdiğini düşündürmüştür. Yine bu çalışmada 13 anne bebeğini emzirmiş ve takibinde 4 bebeğin PCR testi pozitif çıkmıştır. Bu da anne sütünden çok, sonradan anneden bebeğe bulaş olduğunu göstermektedir.” ifadelerini kullandı.

Cimete ayrıca; “COVID-19 testi pozitif olan ya da geçmişte pozitif öyküsü olan emziren annelerin sütünde COVID-19'a karşı IgG ve IgA antikorları tespit edilmiş olması da anne sütünün virüse karşı koruma sağladığını düşündürmektedir.” dedi.

“Koruyucu önlemler aileye anlatılmalı”

Emzirmenin önemine defalarca vurgu yapan Cimete konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Dünya Sağlık Örgütü de pandeminin başından beri, anne ya da bebeğin Covid pozitif olduğu durumlarda, koruyucu önlemlerin anne ve aileye anlatılması, bu önlemleri ciddiyetle uygulamalarının sağlanması ve bebeklerini emzirmelerinin desteklenmesini öneriyor. Sağlık personeli, ‘Covid riski ile anne-bebek arasındaki ten temaslı emzirmenin yararını tartmalı ve ağır olan tarafı desteklemelidir’ diyor. Sağlık personeli ayrıca, ‘Bebeklerde Covid riskinin düşük olduğunu ve hastalık seyrinin yüz güldürücü olduğunu, oysa erken ten teması ve emzirmenin engellenmesinin anne ve bebek yönünden pek çok olumsuzluğu beraberinde getireceğini (bebeğin enfeksiyonlara duyarlılığı, geç emzirmenin anne sütü alma süresini kısaltması, bebekle bağlanmanın güçsüzleşmesi, ihmal-istismar riskinin artması, ebeveynlerin stres düzeylerinin yükselmesi ve ebeveynlik öz-yeterliliklerinin azalması gibi) akılda tutmalıdır.” dedi.

“Bulaş, doğum şekline göre değişmiyor”

Doğum şekline göre bulaşın farklı olmadığını dile getiren Cimete; "Pandemi döneminden sonra özellikle sezaryen doğumların çok arttığı görülüyor ve ciddi kanıtlar elde edilmeden gereksiz sezaryenlerden kaçınılması öneriliyor. Normal vajinal doğumlar daha uzun süre anne ve sağlık personelinin aynı ortamda bulunmasını zorunlu kılıyor. Bu nedenle sağlık personeli ciddi koruyucu önlemleri almalı ve hem anneden kendilerine, hem sağlık personelinden anneye bulaş riskini azaltmalıdır. Karşılıklı bulaş riski, sezaryen uygulamasının gerekçesi olmamalıdır. Yine, Covid-19 şüpheli ya da pozitif anne ve bebeğin ayrı odalarda ilk bakımlarının yapılması uygun olabilir. Türk Neonatoloji Derneği, ameliyathane ya da doğum odasında anne ile bebeğin buluşturulmamasını öneriyor. Ancak, anneye koruyucu önlemler aldırarak, doğumdan sonra erken dönemde bebeği ile temasının ve emzirmenin sağlanması gerekir.” diye konuştu.

"Yenidoğanlara özgü tedavi yok"

Covid-19 pozitif bebeklerde görünen semptomlardan bahseden Cimete; “Bebeklerde solunum sıkıntısı, ateş, letarji, kusma, lokositoz, lokopeni, trombositopeni, kreatin yüksek, taşikardi, hipoksemi, öksürük, taşipne, daha az sıklıkla ise beslenme zorluğu, retraksiyon, raller, nazal konjesyon ve burun akıntısı, karaciğer fonksiyonu bozuklukları gibi semptomlar görülmektedir. "Türkiye’de yapılan bir çalışmada da bu bulgulardan bazıları görülmüştür. Covid-19 pozitif annelerden doğan bebeklerin emme zayıflığı, cilt rengi değişikliği yönünden izlenmesi öneriliyor. Yenidoğanlara özgü tedavi yok. Semptomatik, destekleyici tedavi uygulanıyor. Taburcu olup eve gittiklerinden 10-15 gün sonrasında geç hipoksi gelişebiliyor. Doğum yapmış özellikle de Covid pozitif annelere, bebeklerinde bir değişim saptadıklarında hemen sağlık personeline başvurmaları konusunda uyarmamız gerekiyor.” diye konuştu.

“Travmatik stres emzirme başarısızlığı ve bağlanma sorunlarına zemin hazırlar”

Gebelerin pandemide daha stresli olduklarını dile getiren Cimete; "Covid-19 salgınından sonra doğum yapmış kadınlarda stres, anksiyete ve depresyon semptomlarında artma saptanmıştır. Doğum stresli bir olaydır. Covid-19’da da gebelerde stres daha fazlalaştı. Hastanelerin Covid-19 pozitif hastalar için ayrılması, hastaneleri korkutucu duruma getirdi. Hastanelerin ziyaret politikaları değişti, travay ve doğumda, kadınlar yalnızlaştırıldı. Travmatik stres emzirme başarısızlığı ve bağlanma sorunlarına zemin hazırlar. Pandemi öncesi doğum yapmış kadınlarla, pandemi sonrası doğum yapan kadınlar eleştirilerek incelenmiş (her grupta 637 anne var). Pandemi sonrası gruba bakıldığında; doğumda akut stres yüksek, doğumla ilişkili Travma Sonrası Stres Bozukluğu, emzirme sorunları, erken bağlanma sorunları, genel bağlanma sorunları yüksek çıkmıştır." dedi.

Çocukları neden daha az etkiliyor?

COVID-19’un çocuklara etkisi ve bakımı hakkında değerlendirmelerde bulunan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşiresi, Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinden Öğr. Gör. Günay Arslan; “Covid-19 genel olarak tüm yaş gruplarını etkilese de çocuklarda yetişkinlere göre daha az görülüyor. Çocukların daha az etkilenme sebepleri; çocukların daha az seyahat etmeleri, ebeveynleri tarafından korunmaları, ACE-2 reseptörlerinin yetişkinlere oranla daha immatür oluşu, daha az kronik hastalığa sahip olmaları ve daha sık soğuk algınlığı geçirmeleri ile açıklanabilir.” diye konuştu.

2021 yılı çalışmalarında karşımıza çıkan ve Covid-19 ile ilişkili hastalık

“Araştırmalar; çocukları daha az etkilediğini söylese de yeni yayınlar; çocuklarda görülen multisistem enflamatuar sendromu (MIS-C) Covid-19 (SARS-CoV-2) ile ilişkili olarak tanımlamıştır.” diyen Arslan; “MIS-C'li hastalar hastaneye; sıklıkla yüksek vücut ısısı, gastrointestinal semptomlar ve şokla başvuruyor. Bu hastaların büyük bir kısmında ventriküler disfonksiyon, koroner arter dilatasyonu veya anevrizma ve aritmiler dahil olmak üzere kardiyak tutulum bulunuyor.” dedi.

“Çocuklar yetişkinlerden daha çok etkileniyor olabilir”

Bu konuda yapılan araştırmaların sonuçlarına değinen Arslan; “Araştırmalar, okula gidememe ve evde uzun süre geçirmeleri durumunun çocukların aktivite ve ruh sağlığını olumsuz etkilediğini gösteriyor. Ayrıca beslenme fonksiyonlarının bozulduğunu, kız çocuklarının evde bulunmalarının ihmal ve istismar yönünden risk doğurduğunu da bildiriyor. (Sperrotto ve ark 2021, Girona- Alarkon ve ark 2021, Remppis ve ark 2021, Lee ve ark 2020, Wang ve ark 2020, Nunes ve ark 2020, Borman ve ark 2020, UNICEF 2021).” ifadelerinde bulundu.

Çocuklarda maske kullanımı nasıl olmalı?

Amerikan Pediatri Akademisi (AAP)’nin 3 yaşından küçüklerde yüz maskesi kullanımını önermediğine dikkat çeken Arslan; “Bu gruplardaki çocukların zayıf motor becerileri ve koordinasyonu maskeyi çıkarmayı zorlaştırabilir ve boğulmalara neden olabilir. Bu yaş altı çocuklarda siperlik kullanımı önerebilirim. Konuyla ilgili Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve UNICEF ise; 5 yıla kadar çocukların maske takmamaları gerektiğini, 6 ila 11 yaş aralığında yarar zarar durumu dikkate alınarak kısa süreli kullanım olması gerektiğini, 12 yaşından itibaren ise yetişkinler gibi kullanımı öneriyor. Bununla birlikte, özel koşullar ve durumlar da (engellilik, önceki ciddi hastalık, okul sporları vb.) dikkate alınmalıdır.” diye konuştu.

Çocuklara maske kullanımını nasıl sağlanır?

 Çocukların ilk başta maske takmaktan korkmasının anlaşılabilir bir durum olduğunu dile getiren Arslan çocuklarda maske kullanımını kolaylaştırmak için şu önerilerde bulundu:

“Yüz maskesi takılı aynaya bakın ve bunun hakkında konuşun. En sevdiği karakter ya da hayvanlar ile tasarlanmış bir maske takabiliriz. Maskeleri daha eğlenceli, resim, renklerde seçebiliriz. Çocuklara maske giyen diğer çocukların resimlerini gösterebiliriz. Çocukların buna alışmasına yardımcı olmak için evde yüz maskesi takma alıştırması yapabiliriz.”

 Çocuklara maske kullanımı nasıl anlatılmalı?

3 yaşın altındaki çocukların sorularına anladıkları dilde yanıt vermek gerektiğini ifade eden Arslan; “ İnsanların neden yüz maskesi taktığını sorarlarsa, bazen sağlıklı kalmak için insanların bunları takması gerektiğini açıklayın. 3 yaşın üzerindeki çocuklar için mikroplara odaklanmayı deneyin. Mikropların kendi vücudunuz için özel olduğunu açıklayın. Bazı mikroplar ve iyi ve bazıları kötü. Kötü olanlar sizi hasta edebilir. Hangisinin iyi ya da kötü olduğunu her zaman söyleyemeyeceğimiz için yüz maskeleri, bu mikropları kendi vücudunuzdan uzak tutmanıza yardımcı olur.” diye konuştu.

Arslan son olarak; “Çocuklarda COVID-19’un yetişkinlere göre daha az görülmesi ve biyolojik açıdan daha az etkilenmesine karşın, holistik bakım ile tüm boyutlara baktığımızda; sosyal, fizyolojik, psikolojik ve tinsel yönlerden eşit ya da daha fazla etkilendiğini ve hemşirelik bakımı çerçevesinde tüm boyutlara bakım vermemiz gerektiği söyleyebiliriz.” dedi.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)