Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Dijital pandeminin aşısı var”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.56743

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İlim İrfan Okulu YouTube kanalında yayınlanan Bingöl Değerler Eğitimi Çalıştayı programına katıldı. Tarhan, “Z Kuşağı ile İletişim” başlığında konuşmasını gerçekleştirdi. Gençleri anlamak için onları tanımak gerektiğini söyleyen Tarhan; “Gençlerle aynı dili konuşmadıkça hangi amaçla olursak olalım anlaşamayız. Gençlerin dili bu çağda değişti. Aynı dili konuşamadığımız için elimizden kayıyorlar. Önce bu zamanın gençlerini tanımak gerekiyor.” dedi. Tarhan, dijital pandeminin aşısı olduğuna da dikkat çekti. 

Çevrimiçi gerçekleşen programın moderatörlüğünü Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Halim Ulaş yaptı. 

“Önce bu zamanın gençlerini tanımak gerekiyor”

Gençleri anlamak için onları tanımak gerektiğini söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Gençlerle aynı dili konuşmadıkça hangi amaçla olursak olalım anlaşamayız. Gençlerin dili bu çağda değişti. Aynı dili konuşamadığımız için elimizden kayıyorlar. Önce bu zamanın gençlerini tanımak gerekiyor. X, Y, Z kuşaklarını radyo, televizyon ve sosyal medya diye üçe gruba ayırmak uygundur. X kuşağında teknolojiyle temas daha az. Y kuşağında daha fazla. Z kuşağında ise çok daha fazla teknolojiyle temas görülüyor. Örgütsel bağlılık X kuşağında yüksekken Y ve Z kuşaklarında düşüyor. Aidiyet azalıyor, öz güven artıyor. X kuşağında bireysellik artıyor, otoriteye itaat azalıyor. Z kuşağında dürtü kontrolü zayıf. Onun için bağımlılıklar, suç olayları, şiddet olayları daha fazla oluyor. Sosyal medya kullanımı da yüksek. Mesela aynı anda birkaç şeye dikkat edebiliyorlar ama X kuşağı o şeye odaklandığında onda derinleşebiliyor. Z kuşağı derinleşemiyor. Sorumluluk duygusu gittikçe azalıyor, konforculuk artıyor. Sosyal normlara uyma X kuşağında daha yüksek, Z kuşağında daha düşük.” diyerek kuşaklar arasındaki farkları anlattı. 

“Dijital pandeminin aşısı var”

İnternet bağımlılığının salgın şeklinde arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dijital pandeminin aşısı olduğunu belirtti. Tarhan; “Bu kuşakta sanal bağımlılıklar ortaya çıktı. İnternet, 7/24 ulaşım imkânı sağlıyor. Sürükleyici, insan beynindeki haz duygusunu müthiş kolay, kısa ve ucuz bir şekilde tatmin ediyor ve onaylıyor. Elverişli, kolay ulaşıyor, zahmetsiz ve ucuz. Tehdit hissi oluşturmuyor. Yani, ‘yakalandım, suç işledim’ hissi oluşturmuyor ve ödüllendirici. Bu yedi özellik nedeniyle internet salgın şeklinde yayılıyor.  Bu salgında, dijital pandeminin aşısı var.” ifadelerini kullandı. 

“Stres azaltma tekniği olarak kullanılıyor”

İnternetin olumsuz duygulardan kaçmak için kullanıldığına vurgu yapan Tarhan; “İnternet bağımlılığında zihinsel olarak sürekli interneti düşünme, onunla ilgili hayal kurma var. Hepimiz kendimize ve çevremize bakalım. Giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı oluyor. İnternet kullanımının azaltılması ya da tamamen kesilmesi sonucunda huzursuzluk, çökkünlük, kırgınlık hissediliyor. Yani aşırı internet kullanımı aile, okul, iş ve arkadaş çevresinde sorunların artmasına ve kaybetmeye sebep oluyor. Yani tehlikeli ve zararlı kullanım var. Olumsuz duygulardan kaçmak için stres azaltma tekniği olarak kullanılıyor.” şeklinde konuştu. 

“Gençlerin anladığı birinci dil ikna ve inandırmadır”

Bu çağın gençlerine ikna ve inandırma yoluyla doğruları aktarmak gerektiğini söyleyen Tarhan; “50 sene önce gençlere ‘büyüklerde cevap verilmez’ denince susuyorlardı. Aileden itibaren çocuk itaat duygusuyla, itaati yücelterek yetiştiriliyordu. ‘Sorma, düşünme, itaat et’ kültürü vardı. Bu kültürde yetişen çocuklar kurallara uyuyorlar gidiyor ama bu çağda özellikle internetin yaygınlaşmasıyla sosyal medyada gençler sorguluyorlar. Neden, niçin diye sorguluyorlar. Gençlere gerekçeleriyle birlikte hayır demek gerekiyor. Gerekçeleriyle birlikte ona doğruları anlattığımız zaman o genç ilk başta itiraz etse bile daha sonra kabul ediyor. Gençlerin anladığı birinci dil ikna ve inandırmadır. İkinci dil ise sevdirme yöntemidir. Klasik yöntem korkutarak öğretiyordu. Bu çağda korkutmayla, tehditle, sindirmeyle gençleri ikna edemeyeceğiz çünkü kötülükler her tarafa yayılmış vaziyette.” dedi. 

“Aynı dili konuşmanın yollarından bir tanesi dijital nesle uygun davranmak”

Gençlerin adalete olan duyarlılığından bahseden Tarhan, gençlerdeki masumiyete de dikkat çekti. Tarhan; “Onlarla aynı dili konuşmanın yollarından bir tanesi dijital nesle uygun davranmak. Dijital dünyayı, dijital araçları çok iyi kullanmamız lazım. Eğer dijital araçlara sırtımızı dönersek, bunlar yasak dersek, bunları evimize kontrollü bir şekilde sokmak yerine hiç sokmamayı tercih edersek o zaman biz bu kuşağı kaybedeceğiz. Yani korkutmayla olmuyor. Gençler şu anda tutarlılığa önem veriyorlar. Yani ‘Kişinin söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutuyor mu?’ diyor. Bu gençlerde özellikle masumiyet var, adalet duyguları çok yüksek. Adil bir ortamda olmak istiyorlar. Kendilerini güvende hissetmek için adaletli olmayla ilgili bir duyarlılıkları var.” ifadelerini kullandı. 

Gençlere sen dili yerine ben diliyle yaklaşacağız…

Gençlerle pozitif iletişim kurabilmek için ben dilinin kullanılması gerektiğine dikkat çeken Tarhan; “Gençlere sen dili yerine ben diliyle yaklaşacağız. Sen dili suçlayıcı, yargılayıcı bir dildir. Empatik bir dil kullanacağız. Ben dili, ‘Ben senin yerinde olsam öyle değil böyle yapardım. Onu değil bunu giyerdim.’ gibi. Böyle dediğin zaman çocuk kendisine değer verildiğini hissedecek. Kendisinde savunma duygusu uyanmayacak. Bu şekilde yaklaşmamız gerekiyor. Gençlerle iletişim kurarken ben dili kullanmak pozitif iletişimde en önemli yöntemlerden birisidir.” şeklinde konuştu. 

“En önemli duygu sevgi ve samimiyet duygusudur”

Eğitimcilerin gençlerle iletişim kurarken nelere dikkat etmeleri gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, sevgi ve samimiyet duygusunun önemine dikkat çekti. Tarhan; “Gençler kendilerine söylenenleri değil, söylenmeyenleri de okuyorlar. Bizim konuştuklarımızın yüzde 20’si sözel anlatımdır. Yüzde 80’i sözel olmayan anlatımdır. Yani ses tonumuz, yüz ifademiz, mikro mimiklerimiz, jestlerimiz, bütün bunlar duyguları aktarır. Konuştuğumuz insana sadece bilgiyi aktarmıyoruz aynı zamanda duygu da aktarıyoruz. Yüzde 20 kitabi bilgi, yüzde 80 duygu aktarıyoruz. En önemli duygu sevgi ve samimiyet duygusudur. Sınıftaki çocuklar sizin anlattıklarınızı değil samimiyetinizi ve onlara olan sevginizi satın alıyor. Sizin anlattıklarınızı çocukların zihinsel olarak satın alması lazım. Bunun için samimi olmalısınız. ‘Sev, değer ver paylaş’ kuralını uygulamanız lazım. Bütün iletişimde önemli. Öğrencinin bir özelliği vardır. Birincisi öğrencinin dersi sevmesi lazım. Sevdiği derste başarılı oluyor. Dersi sevmesi için öğretmeni sevmesi gerekiyor. Öğretmeni sevdiği zaman o dersi daha çok seviyor.” dedi. 

“Öğretmen sınıfta orkestra şefi gibi olacak”

Kişinin kendini akış duygusuna kaptırdığında haz almaya başladığını söyleyen Tarhan; “Öğretmen sınıfta orkestra şefi gibi olacak. Çeşitli enstrümanlar var ve sen orkestra şefisin o enstrümanları ahenkli bir şekilde yönetmek zorundasın. Sınıfta birçok öğrenci var, o öğrencileri ahenkli bir şekilde yönetebilmek önemli. Devamlı uyanık olacaksınız her enstrümandan farklı bir şey çalacak, söyleyecek. Böyle olunca öğrenciler uyumaz, kendilerini derse verirler, dersin nasıl geçtiğini anlayamazlar. Beyni en iyi uyanık tutan öğrenme modeli bu. Kişi beyninin ne kadar çok alanını kullanırsa dikkati o kadar uzun sürüyor. Hatta buna akış duygusu deniyor. Kendini akış duygusuna kaptırıyor, saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyor. O akış duygusunu yakalıyor ve haz almaya başlıyor. Bu pozitif psikolojinin öğretisidir, en iyi öğrenme yöntemidir.” ifadelerini kullandı. 

Amaç, ihtiyaç, istek ve motivasyon denklemi…

Amaç, ihtiyaç, istek ve motivasyon denkleminden bahseden Tarhan, gençlere orta ve uzun vadede başarılı olmaları için bir amaca sahip olmaları gerektiğini söyledi. Tarhan; “Bu dünyaya zevkleri erteleyip orta ve uzun vadede güzel zevkler elde etme çağı diyeceğiz. Yani onun için stratejik düşünme becerisi öğretiyoruz. Çocuğa bunu öğrettiğimiz zaman kötücül duygular, çeldirici duygular geldiğinde kafasında bir şablon olursa hayır diyebilir. Bir de çocuğun amaçlı yaşamayı öğrenmesi lazım. Amacı varsa o amaç ihtiyaç hissettirir. İhtiyaç olursa istek uyanır. İstek uyanırsa motivasyon oluyor. Çocuğu motive etmek için amaç belirleyeceksin. Amacın varsa, ‘Bu amaca ulaşmak için neler yapmam lazım?’ diye düşünmelisin demek gerekiyor. Çocuğun kendisi bulacaktır. Kendisi istek hissedecek ve harekete geçecek. Onun için amaç, ihtiyaç, istek ve motivasyon denklemi var. Bu denklemi bu şekilde çalıştırabiliriz.” dedi.

“Evde anne ve babanın ortak liderliği var”

Evin kurallı ve disiplinli bir ortam olduğunda ailenin huzurlu olacağına değinen Prof. Dr. Tarhan; “Sınıfın lideri öğretmendir. Liderliği çocuklara kaptırırsa sınıfa hâkim olamaz. Evde de anne babanın ortak liderliği vardır. Ortak liderlik yoksa evde huzur olmaz. Bunun için de ortak kuralların olması gerekiyor. Ev ortamı kurallı ve disiplinli olacak. Kurallı ve disiplinli olursa evde huzur olur. Çünkü kural olan yerde adalet olur. Evde sevgi adaleti varsa paylaşımda da adalet oluyor. Aile içerisinde dengeler oluşuyor. Evde baba, anne rolüne gireceksiniz. Çocukla yatay ilişki kuracaksınız ama liderliği de kaptırmayacaksınız. Çocukla yanlışı, doğruyu konuşacağız. Yanlışa gerekçeleriyle hayır diyeceğiz. Doğruları ikna ederek söyleyeceğiz. Onun için evdeki baba rolünü, anne rolünü yaşayabilmek çok önemli.” ifadelerini kullandı. 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)