Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Vatan sevgisi, millet sevgisi ve din sevgisi. Bu üç sevgiyi birden topluma öğretemezseniz onu kaybedersiniz”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.48431

Türkiye'nin Kıbrıs’ta uluslararası hukuktan gelen bütün haklarını kullandığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bütün dünyada tanınması için çok daha fazla çalışılması gerektiğini söyledi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Irki milliyetçilik, coğrafi milliyetçilik ve dini milliyetçilik var. Bu üçünün bir arada olması gerekiyor. Üç milliyetçiliğin birlikte öğretilmesi gerekiyor. Vatan sevgisi, millet sevgisi ve din sevgisi…”
 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yılında, o yıllarda bölgede yaşadığı deneyimleri anlatarak, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs için çıkarılması gereken derslere dikkat çekti. 

“Tabip üsteğmen olarak gittim, bir sene kaldım”

Kıbrıs Barış Harekatı’nın, 20 Temmuz 1974'te başladığını ve adada barışı sağlama amacı güttüğünü hatırlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu harekatın ikinci yıl dönümünde Kıbrıs'a giderek bir yıl boyunca 28. Tümen Komutanlığı’na bağlı 60 yataklı seyyar cerrahi hastanede görev yaptığını anlattı.

Prof. Dr. Tarhan, “Tabip üsteğmen olarak gittim göreve, bir sene kaldım. O dönemde mesai, 24 saatti. Hiç gece gündüz yok. Cumartesi pazar bir yere gitmek için izin almak gerekiyordu. Harekât yeni olmuştu. Bizim gittiğimiz Ulukışla, şu anda hala askeri bölge. Orada kaldık ve ben orada 60 yataklı seyyar cerrahi hastanesinde tabip olarak görevliydim. Cerrahlar sırayla Gaziantep'ten geliyordu. Dörder ayda bir cerrahlar geliyordu. Ben bir sene oradaydım. Daimi kadrodaydım. Tümen komutanımız da o dönemde Kemal Yamak'tı. Daha sonra O, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu. Daha sonra da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri… Oradan emekli oldu.” diye konuştu.

Harekatın ardından bölgede yaşanan deneyimler

Kıbrıs Barış Harekatı’nın önemini vurgularken, harekatın ardından bölgede yaşanan deneyimlerini anlatan Prof. Dr. Tarhan, sahra hastanesinde zaman zaman tatbikatlar yapıldığını, farklı coğrafyalardan gelen askerlere de hizmet verildiğini dile getirdi.

Askeri karargâhın eski bir Rum bölgesi olan köyde olduğunu ve oradaki kilisenin camiye çevrilmesi için çalıştıklarını kaydeden Prof. Dr.  Tarhan, “Cami var, cemaati olmayınca kimse sahip çıkmamış. Biz asker olarak gidip sahip çıktık o zaman. Kilise camiye çevrildi.” diye anlattı. 

Önce zihinler işgal ediliyor…

Türkiye'den Kıbrıs’a gidip yerleşenlerin de olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Şimdi iyice oraya entegre oldular. Oradaki mücahitler ayrı. Mücahit diye bir grup var. Onlar Türkiye'nin eğittiği insanlar. Onlar, aynı Türk askeri gibi savaştılar. Ama toplumdan kopuk bir şey vardı orada. Ben bunu o zamanki yönetiminin uyguladığı sömürgeciliğe bağlıyorum. Kıbrıs'ta, zihinler işgal edilmiş. Oradaki Türklerin zihinleri işgal edilmiş. Zihinler işgal edilince Rumların işgali kolaylaşmış. Aslında orada bir ön hazırlık yapılmış. Orada onu keşfettim. Yani önce zihinleri işgal ediliyor. İngilizlerin yöntemidir bu. Sen şeklen özgür zannediyorsun kendini fakat gönüllü sömürgecilik uygulanıyor. İngilizlerin oradaki oyununu müthiş bir şekilde gördüm. Yani oradaki Rumların da Türklerin de zihinleri işgal edilmiş, İngiliz hayranı olmuş. ‘İlk fırsatta da İngiltere'ye gitmek istiyoruz’ diyen insanlar vardı. Böyle hayran bir şekilde İngiliz pasaportu almak istiyorlar ve bütün bu böyle olunca bir taraftan bir nevi Stockholm sendromu var. Celladına âşık olmak… Yani İngilizler kendilerini aşık etmişler.” 

Tarhan: “Zihin işgal edilmiş. Bunun bir adım ilerisi Türkiye'nin, Kıbrıs gibi olmasıdır”

İngilizlerin bölgedeki halkın ibadetlerine, ırkına karışmadığını ama eğlence ile sanatla kendilerine hayran ettikleri değerlendirmesinde bulunan Prof. Dr. Tarhan, “Kendilerini överek, kendilerine hayran bırakarak gönüllü bir şey yapılmış. Sömürgecilik bu… Zihinsel işgal etme yöntemi bu. Şu anda Türkiye'de de aynı yöntem uygulanıyor. Türkiye'de de bir grup insan, fiziken Türkiye'de yaşıyor ama zihnen bir İngiliz gibi, Fransız gibi… Zihin işgal edilmiş. Bunun bir adım ilerisi Türkiye'nin, Kıbrıs gibi olmasıdır.”

Tarhan: “Kıbrıs bizim için çok önemli bir ders alınacak olgudur”

Prof. Dr. Tarhan, bu konudaki değerlendirmelerine şöyle devam etti:

“Kendi kültürünü, kendi kimliğini koruyarak modernleşmek gerekiyor. Şu anda küresel sistem kendi kimliğini değiştirerek modernleşmeyi öneriyor. Bu bilgiyi zihinsel olarak satın almış bir insan, fiziken özgür gibi hissediyor ama ruhen ve kimlik olarak özgür değil. Yani bunun canlı bir örneğini Kıbrıs'ta gördüğüm için ben bunu söylüyorum. Kıbrıs'ta kötü örnek oldu. Bunu düşünmeyenler vardı ama maalesef önemli bir çoğunluk böyleydi Kıbrıs'ta. Oradaki sivil halktaki önemli bir çoğunluk böyleydi. Alışverişe gittiğin zaman, bir şey yaptığın zaman İngilizce etkisini çok güçlü bir şekilde görüyorduk orada. Milli olanlar azınlıkta kalıyordu orada. Rauf Denktaş milli olmaya çalışanlardan birisiydi orada. Onu başarabilmiş sınırlı kişilerden birisiydi. Yani bu nedenlerle Kıbrıs, Türkiye'ye bence kötü bir rol model olmuş. Kıbrıs bizim için çok önemli bir ders alınacak olgudur. Tarihi bir olgu olarak kültürel çıkarımlarda bulunmamız lazım.”

“Şimdi Türkiye'de aynı oyun oynanmıyor diyemeyiz”

Kıbrıs'ta psikolojik savaş yöntemi ile zihinleri işgal edilmiş insanların çok rahatlıkla işgal edildiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Türkiye yetişmeseydi orada şu anda bir tane Türk kalmazdı ya da tamamen değişmiş olurlardı. Şimdi Türkiye'de aynı oyun oynanmıyor diyemeyiz. Yani onun için bu dersi çıkarmamız lazım oradan. Kıbrıs'tan benim çıkardığım en önemli çıkarımlardan birisi de budur. En önemli gözlemlerinden birisi de budur. Bunun dışında tabii cennet mekân çok güzel bir yer. Karpaz'dan tut da Erenköy'e kadar.” diye konuştu.

Kıbrıs’taki su sorunu…

Kıbrıs’ın o döneme göre şu an daha kurak olduğunu gördüğünü anlatan Prof. Dr. Tarhan, özellikle su kaynaklarının yanlış yönetimi sonucunda bölgede en çok sıkıntı çekilenin su olduğunu, Türkiye’nin oraya büyük bir hizmet götürdüğünü, denizin içerisinden taşıma su gittiğini söyledi.
Kıbrıs'ta o dönemde karşılaştığı bazı olaylar ve deneyimlerine de işaret eden Prof. Dr. Tarhan, genç bir kadının kulağına kaçan böceği nasıl çıkardığını, daha sonra bir askerin ayağındaki nasırın cerrahi müdahale ile çıkarılması konusundaki tecrübelerini anlattı.

Kıbrıs'taki görev süresi boyunca edindiği tecrübelerin hem mesleki hem de kişisel olarak katkılarına vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, “Ben oraya giderken bir sürü kitap götürmüştüm. Orada okuma fırsatı boldu. 24 saat mesai olduğu için hep birliktesin. Her gün poliklinik yapıyorduk. Acil hastalar geliyordu ambulansla Girne’ye götürüyorduk.” şeklinde anılarını anlattı.

Türkiye Kıbrıs’ta uluslararası hukuktan gelen bütün haklarını kullandı

Türkiye'nin Kıbrıs’ta uluslararası hukuktan gelen bütün haklarını kullandığını hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, “Ben oradayken Kıbrıs Federe Devleti ilan edildi. Daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak ilan edildi. Kıbrıslı bir meslektaşın söylediği bir söz vardır. Yani ‘Rumlarla dost olabilir misiniz?’ diye sorulduğu zaman, ‘Bizim burada bir söz vardır dedi; ‘Domuzdan post olmaz, Rum’dan dost olmaz.’ dedi. Onu yaşamışlar. Rumlardan kötülük görmüşler, İngilizlere sığınmışlar. Rumlarla Türkleri İngilizler kapıştırmış. Kendilerine sığınmayı sağlamış. Öyle bir oyunmuş. İngiliz oyunu bu. İngiliz dendiği zaman, okulunu bitirip hemen İngiltere'ye gitmek istiyorlardı. Yani böyle bir anlayış vardı, onu gördüm. Onun için muhakkak orada Kuzey Kıbrıs’ta yetiştirilen gençlerin sadece coğrafi milliyetçilik değil, dini milliyetçilikle de yetiştirilmeleri gerekiyor. Çünkü şehitlik duygusu olmayan bir insan vatanını koruyamaz. İlk fırsatta kaçar.” diye anlattı. 

Vatan sevgisi, millet sevgisi ve din sevgisi…

Milliyetçilik konusuna dair de bilgi veren Prof. Dr. Tarhan, “Onun için ırki milliyetçilik, coğrafi milliyetçilik ve dini milliyetçilik var. Bu üçünün bir arada olması gerekiyor. Sadece ırki milliyetçilik olursa ırkçılık oluyor. Sadece coğrafi milliyetçilik olursa o da bölgesel bir şey haline geliyor. Sadece dini milliyetçilik olursa bu sefer de dini ırkçılık gibi bir anlama çıkıyor. O da ayrı bir bölücülüğe sebep olabiliyor. Onun için üçünü birleştiren bir kültürel milliyetçiliğe ihtiyaç var. Bölgenin kendi kültürünü koruyarak, o bölgedeki insanların hayata katılımını sağlayacak politikalar belirlenmesi gerekiyor. Üç milliyetçiliğin birlikte öğretilmesi gerekiyor. Vatan sevgisi, millet sevgisi ve din sevgisi. Bu üç sevgiyi birden öğretemezseniz bir topluma onu kaybedersiniz.” dedi. 

“Artık Rumlarla oturup konuşmak, anlaşmak mümkün değil”

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bütün dünyada tanınması için Dışişlerinin çok daha fazla çalışması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Artık Rumlarla oturup konuşmak, anlaşmak mümkün değil. Hep taviz verilmesini istiyorlar. Buradaki siyasi problemin çözülmesi için halktan da talep olması lazım. Çocuklarını güneye gönderen bir halkla o orası bağımsız olur, ama özgür olamaz.” şeklinde sözlerini tamamladı. 
 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)