ABD'nin Ortadoğu politikaları İsrail’in güvenliği için mi?

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.44147

Günümüze kadar devam eden süreçte, ABD ile olan her türlü siyasi gerilimin, çatışma ve anlaşmazlıkların rejimin kökleşmesine ve İran’ın etki alanını genişletmesine hizmet ettiğini vurgulayan uzmanlar, ABD’nin bölgeye yönelik temel stratejisinin; ‘İsrail’in çevresinde hiçbir askeri veya ekonomik gücün oluşmasına fırsat vermemek’ olduğunu söylüyor. 

Bu gerilim ortamının her iki ülkenin çıkarlarına uygun olduğunu kaydeden PAMER Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, “ABD ve İran arasındaki nispeten düşük yoğunluklu bu gerilim ve çatışma ortamının her iki ülkenin uzun vadeli çıkarlarına hizmet ettiği ve bu nedenle daha fazla tırmanmadan bu şekilde devam edeceği değerlendirilmektedir.” dedi.
 

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölümü ve Postkolonyal Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (PAMER) Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, ABD ve İran arasındaki gerilimi değerlendirdi.
“45 yıldır devam eden ABD- İran çatışması, İran’daki Şii iktidarının daha da güçlendirdi.”

1979 İran İslam devriminden başlayarak günümüze kadar devam etmekte olan ABD ile İran arasındaki gerilimin, siyasi sonuçları bakımından ilgi çekici gelişmelere neden olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, “ABD’nin İran karşıtlığı, İran İslam devrimini gerçekleştiren siyasi kadroları zayıflatmak ve iktidarı kaybetmesini amaçlamıştır. Ancak 45 yıldır devam etmekte olan ABD- İran çatışması, İran’daki Şii iktidarının daha da güçlenmesi sonucunu doğurmuştur. Sorulması gereken temel soru, acaba ABD gerçekten İran’daki Şii mezhebine dayalı iktidarın yıkılmasını mı, yoksa tam tersine daha da güçlenmesini ve kökleşmesini mi istiyor?” dedi.

“ABD’nin İran’ın çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini gösteriyor”

İran İslam devrimi sonrasında, ABD ve diğer Batılı güçlerin Irak lideri Saddam Hüseyin’i kışkırtarak ve Irak ordusuna silah temin ederek İran’a saldırmasını teşvik ettiğini de hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, şunları anlattı:

“Irak - İran Savaşı, İran’da devrimi gerçekleştiren siyasi kadronun muhalefeti tasfiye ederek gücünü pekiştirmesini ve meşruiyet kazanmasını sağlamıştır. Sonuçta, bu savaş İran halkının büyük çoğunluğunun rejime olan desteğinin artmasına neden olmuştur. Daha da önemlisi, ABD’nin 2003 yılında başlattığı ikinci Irak Operasyonu sonrasında Irak’ta çoğunluğu teşkil eden Şii çoğunluğun siyasi iktidarı ele geçirmiş olması, ABD’nin İran’ın çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini gösteriyor. Günümüze kadar devam eden süreçte, ABD ile olan her türlü siyasi gerilim, çatışma ve anlaşmazlıkların rejimin kökleşmesine ve İran’ın etki alanını genişletmesine hizmet ettiği söylenebilir.” 

“Strateji şudur: İsrail’in çevresinde hiçbir askeri veya ekonomik gücün oluşmasına fırsat vermemek”

ABD ve Batılı müttefiklerinin, saldırılarını sürekli düşman olarak empoze edilen İran yerine, İsrail için daha yakın tehdit teşkil eden Irak ve Suriye’ye yöneltmiş olmasının, ABD’nin siyasi hedeflerini ve bölgeye yönelik temel stratejisini ortaya koyduğunu da dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, “Bu strateji şudur: İsrail’in çevresinde hiçbir askeri veya ekonomik gücün oluşmasına fırsat vermemek, diğer yandan potansiyel olarak İsrail için en büyük tehdit kaynağı olan İslam dünyasını, askeri açıdan güçlü bir İran vasıtasıyla ikiye bölmek ve İslam dünyasının Batı saldırganlığı karşısında güçlü bir mukavemet ve siyasi birlik oluşturmasına engel olmaktır.” diye analizde bulundu.

“Bu gerilim ortamı her iki ülkenin çıkarlarına uygun ise doğal olarak bir zımni anlaşma halinin mevcut olduğu kabul edilebilir”

 Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, 7 Ekim 2023 sonrası Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları karşısında İran’ın İsrail’e karşı izlemiş olduğu siyaset ve kendisine bağlı Hizbullah gibi örgütler vasıtasıyla yürütmekte olduğu eylemlerin, etkili bir sonuç vermekten ziyade İsrail’in ve ABD’nin saldırganlıkları için bazı gerekçeler üretmekten öteye gidemediğine de vurgu yaparak, şöyle dedi:

“Zaten gerek ABD gerekse İran tarafından çatışmanın Ortadoğu geneline yayılmasını istemedikleri yönündeki açıklamalar, iki ülke arasında zımni bir anlaşma olduğunu göstermektedir. Bunun için iki ülkenin birbiri ile gizli bir anlaşma yapmasına gerek yoktur. Bu gerilim ortamı her iki ülkenin çıkarlarına uygun ise doğal olarak bir zımni anlaşma halinin mevcut olduğu kabul edilebilir.”

İki ülke arasındaki çatışma ortamı ne sağlıyor?

İki ülke arasındaki çatışma ortamının, ABD’nin İsrail’in güvenliğini sağlamak maksadıyla Ortadoğu’da sürdürmekte olduğu saldırgan politikaları için gerekçeler oluşturduğunu ve bir ölçüde uluslararası meşruiyet sağladığının söylenebileceğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, şunları vurguladı:

“Diğer yandan, bu çatışma ve gerilim ortamı, İran’ın mezhepçi politikalarını etkili bir şekilde sürdürmesine fırsat veriyor. Böylece İran, kendisine bağlı grup ve örgütler vasıtasıyla, ileriden savunma doktrini çerçevesinde, sınırları ötesinde Irak, Suriye, Yemen gibi dış ülkelerde oluşturduğu mevziler ve direnme noktaları ile ülke savunmasını pekiştirmeye çalışıyor.  

“Eğer İran, Türkiye ile iş birliği yapsaydı bölge terör ve iç savaşlarla parçalanmaz ve yıkıma uğramazdı”

Eğer, İran özellikle Suriye’de, bu yayılmacı ve mezhepçi politikalar yerine, demokrasi ve insan haklarının korunması için yoğun çabalar gösteren Türkiye ile iş birliği yapsaydı, ABD ve diğer Batılı emperyalist güçlerin planladığı senaryolar doğrultusunda bölge terör ve iç savaşlarla parçalanmaz ve yıkıma uğramazdı. İran asla böyle bir iş birliğine yanaşmamak suretiyle, ABD’nin bölgeye müdahalesi için zemin hazırlamıştır.”

“ABD’nin İran rejimini yıkmak gibi bir amacının olmadığı söylenebilir”  

İran’ın mezhepçi ve yayılmacı politikasının, ABD tarafından, kendi hedeflerini gerçekleştirmek ve bölgenin parçalanmış ve ihtilaflı yapısını sürdürmek için elverişli bir gerekçe olarak kullanıldığını da dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, “ABD, böylece İran karşıtı ülkeleri kendi safına çekmek için daha kolay ikna edebilmekte ya da zorlamaktadır. Bu nedenle, ABD’nin İran rejimini yıkmak gibi bir amacının olmadığı söylenebilir. 7 Ekim 2023 sonrası Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları karşısında İran’ın İsrail’e karşı izlemiş olduğu siyaset ve kendisine bağlı Hizbullah gibi örgütler vasıtasıyla yürütmekte olduğu eylemler, etkili bir sonuç vermekten ziyade İsrail’in ve ABD’nin saldırganlıkları için gerekçeler üretmekten öteye gidememektedir. Zaten gerek ABD gerekse İran tarafından çatışmanın Ortadoğu geneline yayılmasını istemedikleri yönündeki açıklamalar, iki ülke arasında zımni bir anlaşma olduğunu göstermektedir. Bunun için iki ilkenin birbiri ile gizli bir anlaşma yapmasına gerek yoktur. Bu gerilim ortamı her iki ülkenin çıkarlarına uygundur.” dedi.

“Savaş sanayinin çarkları artık daha hızlı dönmeye başlamaktadır”

Diğer yandan, ABD ve Batı Avrupalı güçlerin silah sanayilerinin desteklenmesi için orta çapta bölgesel savaşlara ihtiyacın olduğunu da kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, şöyle devam etti:

“Böylece, depolarda bulunan eski ve nispeten eski teknoloji ürünü silah ve mühimmatın tüketilmesi ve orduların ihtiyacı olan yeni ve modern silah sistemleri ve mühimmatın üretimi ve tedariki gerekecektir. Ukrayna ve Gazze savaşları bu ihtiyacı yeterli seviyede ortaya çıkarmış olup savaş sanayinin çarkları artık daha hızlı dönmeye başlamaktadır. Bu durum İran için de geçerlidir. İran’da savunma harcamalarını son yıllarda önemli ölçüde artırmıştır.

Bu gerçek, dünyaya yön veren başat güçlerin insan hayatına zerrece değer vermediklerini göstermektedir. Muhtemeldir ki Gazze Savaşı sona erince, ölen binlerce masum kadın ve çocuğun acısı kısa surede unutulacak ve fazla uzak olmayan bir gelecekte yeni bir gerilim ve savaş çıkana kadar İsrail’in işgal ve sindirme politikaları devam edecektir.

 “Dünyada hiçbir devlet Filistin’i korumak için ABD ve İsrail ile karşı karşıya gelmek istememektedir”

Çünkü başta İran olmak üzere, Ortadoğu ve dünyada hiçbir devlet Filistin’i korumak için ABD ve İsrail ile karşı karşıya gelmek istememektedir. 

ABD ve İran arasındaki nispeten düşük yoğunluklu bu gerilim ve çatışma ortamının her iki ülkenin uzun vadeli çıkarlarına hizmet ettiği ve bu nedenle daha fazla tırmanmadan bu şekilde devam edeceği değerlendirilmektedir. Çünkü ABD ve Batı‘nın asıl hedefi, İran değil, İsrail’in komşularını kapsayan Doğu Akdeniz ile Basra Körfezi arasındaki bölgedir.”
 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)